İçeriğe geç

Güzelliğin Tarihi Kitap Alıntıları – Umberto Eco

Umberto Eco kitaplarından Güzelliğin Tarihi kitap alıntıları sizlerle…

Güzelliğin Tarihi Kitap Alıntıları

Eğer evren zıtlıkları; teklik ve çokluk, sevgi ve nefret, savaş ve barış, sükûnet ve hareket gibi birbirleriyle uyumsuz görünen unsurları içeriyorsa, bunlar arasındaki uyum içlerinden birini yok ederek değil, her ikisini de sürekli gerginlik durumunda bırakarak sağlanır. Uyum zıtlardan birinin yokluğu değil, zıtlar arasındaki dengedir.
Böylece birbirini etkisizleştiren iki zıt varlık arasından denge fikri, sadece birbirlerine zıt oldukları için uyumlu hale gelen iki karşıtlıktan da kutuplaşma doğar ve bu özellikler görünür ilişkilere taşındığında, ortaya çıkan sonuç simetridir.
Platon’un dediği gibi, yeryüzündeki her ruh aslında müzikal armoniyle yazılmış bir bestedir.
Bilgelik, yavanlığın karşıtlığıyla parıldar, bilgi, cehaletin karşıtı olarak değerlidir; ışık, karanlığın karşısında güzelliktir ve övgüye layık her şey ötekilerin değersizliğiyle değer kazanır.
Oran ve zıtlık sayesinde, çirkin varlıklar bile dünyanın uyumunun birer parçasıdır. Güzellik (bu görüş tüm Ortaçağ felsefesinin ortak kanısı olacaktır) karşıtların zıtlığından da doğar, bu yüzden Yaratılış kavramında canavarların bile bir nedeni ve bir onuru vardır; aynı şekilde, kötüden iyinin doğacağı ve kötünün yanındayken iyinin daha çok parlayacak olması nedeniyle düzenin içindeki kötü de iyi ve güzel olur.
Güzellik, gördüğümüzle ilintili değildir: Sokrates’in çirkinliği dillere destan olmasına rağmen, iç güzelliği yüzünden parıldadığı söylenirdi.
Ne pırlanta, ne zümrüt ne de safir
Ya da başka bir değerli taş;
Topaz ya da Yemen taşı veya yakut,
Ya da kantaşı, ki onun erdemi
diğerlerinden fazladır;
Ne ametist ne de açık Yakut,
En şaşalı şey bile,
Sevgilimin güzelliği yanında sönük kalır.
Tatlı aşkı ile,
Erdemiyle bırakır her şeyi geride
Ve ihtişamıyla bir yıldızı andırır
Herhangi bir gül ya da çiçekten daha güzel.
Giacomo da Lentini (XIII. Yüzyıl)
– ( ) Hüzünlü güzellik, güzellikler içinde en olağanüstü olanıdır
-E. Burke-
Güzellik, varlıklar arasındaki karşılıklı işbirliğidir.
İnsanlar, beklenti içinde cinayet öyküsü anlatan birinin çevresinde toplanacaktır; maceralı hayalet öykülerini hevesle ve bir solukta okuruz ve tüylerimizi ne kadar çok ürpertirse isteğimiz o kadar çok artar.
XVII. yüzyılda, Shaftesbury Kontu Moral Essays adlı eserinde yalçın kayalıkların, nemli mağaraların, yarların ve çavlanların, vahşi hayatın zarafetini taşıdıkları, gerçekten , doğayı ifade ettikleri için, hayranlık uyandırdıklarını, krallara layık bahçelerin “gülünç sahtelikler” olarak tanımladığı güzelliğinden daha ihtişamlı olduklarını anlatır.
bana kalırsa her şeyden önce insanların söyleyip yaptıklarına uyan, evrensel bir kural buldum: bu da, insanın tehlikeli kayalıklardan sakınacağı gibi, yapmacıklıktan olabildiğince kaçınmak, aynı zamanda da -cümleyi böyle kurmama izin verilirse- sahteciliği gizleyen ve insanın yapıp söylediklerinin hiçbir çaba sarf etmeden ve neredeyse düşünmeden gerçekleştiğini gösterecek derecede umursamaz davranmaktır.
Hiç bitmiyor gitme isteğim O en sevdiğime doğru, Kıskançlık onu benden alırsa Gönlüm beni aldatıyor demektir; Dikenden daha çok acıtan Üzüncün iyileştirdiği sevinç Benden yakınsın istemem.
Günler uzayınca mayıs ayında Ne hoştur uzak kuş sesleri, Ve oradan ayrıldığım zaman Uzak bir aşkı anımsarım; Üzgün, düşünceli giderken Ne kuş sesi ne akdiken çiçeği Buzlu kıştır sevdiğim artık.
Timsahın dışkısı yaşlı ve yüzü buruşmuş fahişeler tarafından kırışıklıkları düzeltici merhem olarak kullanılır; yüzlerini bu sözde merhemle sıvar ve böylece, ter bu maskeyi akıtıncaya kadar süren bir güzellik kazanmış olurlar.
Bu inanılmaz şeyler arasında, iki cinsiyeti olan bir ırk da vardır. Bunların çalışırken rahatsızlık vermemesi için sağ tarafında erkek memesi, çocuklarını emzirmesi için sol tarafında da kadın memesi bulunur. Kâh bir yanlarıyla kâh diğer yanlarıyla cinsel ilişkiye girerek çoluk çocuk sahibi olurlar.
Özetle, bütün erdemler, karşıt erdemsizlikler sayesinde yücelir, belki böyle bir karşılaştırma olmasa övgüyü hak edemezler.
Bilinen her şeyin bir sayısı vardır: sayılar olmasa, herhangi bir şey bilmek ya da düşünmek imkânsız olurdu.
Nietzsche’ye göre, düzen ve ölçü olarak anlaşılan dingin ahenk, Apolloncu Güzellik’tir. Ne var ki bu Güzellik, aynı zamanda, görünenin ötesinde olsa da belirgin biçimlerde betimlenmeyen, huzursuzluk uyandıran Dionisosçu Güzelliği gözlerden saklamaya çabalayan bir perdedir. Bu, sağduyudan uzak, çoğu kez delilik ve çılgınlıkla tanımlanan, hem neşeli hem de tehlikeli bir Güzellik’tir: bu güzellik ılımlı Attika göğünün Eleusis misterionları, Dionisos ritüelleri gibi karanlık kurban törenleri ve kabul gizemleriyle dolu gece görüntüsüdür. Huzursuz edici gece Güzelliğinin modern çağlara kadar saklı kalması gerekecek, bu dönemden sonra da çağdaş Güzellik ifadelerinin gizli ve yaşamsal kaynağı biçiminde ortaya çıkıp, Klasik dünyanın harika uyumundan öcünü alacaktır.
Resim her şeyin ve türün bir araya geldiği bir sanattır. Ressam, ona aşkı esinleyebilecek çapta güzellikler vermek istiyorsa, onları yeniden yaratacak yeteneğe sahipse ve ona korku veren ya da komik gelen dahası ona merhameti getiren şeyler görmek istenirse tüm bunların ustası ve tanrısıdır.
kimi der, en güzel şey kara toprağın üstünde görkemli bir ordu; kimi der; yelkenleri rüzgârla dolmuş gemilerden bir filo. Ben derim ki , gönül verdiğidir insanın en güzel şey.
Bir düşünelim hele, güzelliğin kendisini, sade, saf, katıksız, insan teninin, renklerin ve daha bir sürü müzahferatın kirine bulaşmamış güzeli, kendi olduğu gibi görebilen, tanrısal güzelliği kendi olduğu gibi, formunun biricikliği içinde temaşa edebilen bir insan neler duyar acaba ? insan doğasını bu nimete kavuşturabilmek için Aşk’ tan daha iyi bir yardımcı zor bulunur.
Ortaçağ insanı, ahlaki nedenlerle dünya güzelliklerinin geçici olduğunu düşünür ve Boethıus’un da vurguladığı gibi, dış güzelliğin “ilkbahar çiçekleri kadar geçici” olduğuna inanırdı.
İnsan beyni günde elli binden daha fazla düşünce üretmek zorunda olmasına rağmen piyasada niçin bu kadar aptal var?Çünkü beynin sana günde elli binden fazla düşünce üretmek zorundasın demiş ama aynı düşünceyi tekrar tekrar üretmek yasaktır dememiş!
Platon, sanatı Doğa’nın kusurlu bir taklidi olarak görmüş, Doğa’yı da ideal dünyanın özürlü bir kopyası olarak değerlendirmiştir.
Bu dünyayı taşıyan sayı değil, Doğa’dır.
Dört sayısı ana yönlerin, ana rüzgarların, ayın safhalarının, mevsimlerin sayısıdır. ( ) Öyleyse insanın temel sayısı da dört olmalıdır.
Eskiler şu mantığı yürütmüşlerdi: doğada nasılsa, sanatta da öyle olmalıdır.
Platon’un dediği gibi, yeryüzündeki her ruh aslında müzikal armoniyle yazılmış bir bestedir.
Aslında güzellik algılanabilir olsa da, eksiksiz değildir, çünkü her şey duyarlı biçimler halinde ifade edilmediğinden görüntü ile güzellik arasında tehlikeli bir uçurum oluşur.
Kötülüklerin gelip bizi bulacağından habersizdik, hayalet imgelerin alanına girdiğimizde masum, sade, sakin ve mutluyduk, parlayan ışığın ortasında durduk, orada arındık ve taşıdığımız canlı mabede koyulduk, şimdi kendi bedenimize kapatıldık, kabuğuna hapsolmuş bir istiridye gibi.
Güzellik, gördüğümüzle ilintili değildir: Sokrates’in çirkinliği dillere destan olmasına rağmen, iç güzelliği yüzünden parıldadığı söylenirdi. Platon’a göre vücut, ruhu hapseden karanlık bir mağara olduğuna göre, duyularca görülenin aklın gördüğü tarafından örtülmesi gerekir.
Güzellik aslında, modern dünyanın gözünde kurgusaldır.
Sokrates öncesi filozoflarından Kolofonlu Ksenofanes ünlü bir metninde, “Ama sığırların ya da aslanların elleri olsaydı ya da bu ellerle bir işi insanlar gibi yapabilselerdı, hayvanlar tanrıların benzerini çizebilselerdi, atlar tanrılarının at, öküzler öküz gibi çizilmesini, vücutlarının kendi vücutları gibi olmasını isterlerdi.
Düşüncelerimizi dayandırdığımız belgelerden emin olamasak da dikkat ve ihtiyatla davranarak, kesin sonuçlar çıkarmaya yeltenebiliriz.
Görünür tüm evren hayal gücünün bir yer ve göreceli bir değer biçtiği görüntülerin, işaretlerin bir deposudur sadece; hayal gücünün hazmetmek ve değişime uğratmak zorunda olduğu bir tür gıdadır.

-Charles Baudelarie

Eğer güzellik gündelik olayların içinden çıkacaksa, bu olaylar ister güzelliği gizlesin, ister kendilerinin ötesindeki bir güzelliğe göndermede bulunsun, asıl sorun dilin nasıl kusursuz ve kinayeli bir mekanizmaya dönüştürüleceğidir.
Akıl gerçekle ve ahlak anlayışı ödevle meşgulken, zevk bize güzelliği öğretir; zevk kendi yasalarına sahip bağımsız bir niteliktir ve bizi, sadece biçimin bozulduğu, ölçüye ve güzelliğe karşı çıkıldığı oranda, kötülüğü küçümsemeye zorlaması gerekir.
”Güzellik; o gerçekten de ilkbahar çiçekleri kadar geçicidir. ”
Aklın özünü sadece genel hatları ile biliyoruz: tanıma değil algıya dayalı bir kavram; ve böyle belirsiz bir kavramın bütün tanımları kabul edilebilir; çünkü güzellik göze, armoni kulağa yöneliktir, kibir de zekaya
-Baltasar Gracian
Zeka, ortalama gözün göremeyeceği bağlantıları idrak sayesinde fark edebilecek çevik ve yaratıcı bir aklı zorunlu kılardı.
Güzellik doğru oranından oluşur, zira duygular orantılı şeylerden keyif alır.

-Tommaso

Güzellik, varlıklar arasındaki karşılıklı işbirliğidir.
En güzel en adil olandır.
Sınırı aşma.
Kibirden kaçın.
Aşırılığa izin verme.

-Delfoi tapınağı yazıtları.

Güzellik aslında, modern dünyanın gözüyle kurgusaldır.
Sığırların ya da aslanların elleri olsaydı ya da bu ellerle bir işi yapabilselerdi, hayvanlar tanrıların benzerlerini çizebilselerdi, atlar tanrıları at, öküzler öküz gibi çizilmesini, vücutlarının kendi vücutları gibi olmasını isterlerdi

-Kolofonlu Ksenofanes.

”Güzel olan sevilir, güzel olmayan sevilmez. ”
– (…) En şaşalı şey bile,
Sevgilimin güzelliği yanında sönük kalır.
Tatlı aşkı ile,
Erdemiyle bırakır her şeyi geride
Ve ihtişamıyla bir yıldızı andırır
Herhangi bir gül ya da çiçekten daha güzel.
ben derim ki, gönül verdiğidir
insanın, en güzel şey
(…)
En şaşalı şey bile,
Sevgilimin güzelliği yanında sönük kalır.
Tatlı aşkı ile,
Erdemiyle bırakır her şeyi geride
Ve ihtişamıyla bir yıldızı andırır
Herhangi bir gül ya da çiçekten daha güzel
(…)
Ben derim ki, gönül verdiğidir
insanın en güzel şey
Uyum zıtlardan birinin yokluğu değil, zıtlar arasındaki dengedir.
Herşey hedeflenen amaca uygunsa göreceli olarak güzel ve iyidir,ancak amaca yeterince uygun değilse kötü ve çirkindir.
“İyimser insanın sevinçleri yaşam doludur , sessizliğin zevkini bilir , değişimi sever , kendi içinde ve çevresinde sevinç arar , başkalarını neşelendirir , güçlü bir manevi duygudaşlığa sahiptir ; başkalarının mutluluğu onu sevindirir , kederleri ise merhametini uyandırır , içten ve yardımseverdir.” Immanuel Kant
“Bir insanda görülen bilgelik kadar güzel bir şey yoktur .” Plotinos
“Yüce yaratıcının görkemi her varlıkta parıldar. İnsan , sevdiğini görmekle ya da ona dokunmakla yetinemez ve şöyle haykırır : ‘bu insanda beni büyüleyen bilmediğim bir şey var , neyi arzuladığımı anlayamıyorum .’ Ruhu, parıldayan ışığa yakalanmıştır ve tanrı ile bir olacakmış gibi yükselmektedir.
Tanrı bir insanda kendine olan özlemi tutuşturacak olan kıvılcımları yarattığında bizden kendisini aramamızı ister.” Marsilio Ficino
“Güzellik algılanabilir olsa da, eksiksiz değildir çünkü her şey duyarlı biçimler halinde ifade edilmediğinden görüntü ile Güzellik arasında tehlikeli bir uçurum oluşur: sanatçıların kapatmaya çalıştıkları, ama filozof Herakleitos’un dünyanın uyumlu Güzelliğinin kendini rastlantısal olarak ifade ettiğini söyleyerek, sonuna kadar açmaya çalıştığı bir uçurum.”
Uçsuz bucaksız, ölgün bir denizde dağlar yükselir sudan, sonra batar, uğuldar, bir kişi oturur kayıkta, yükselip alçalan güvenle bağlanan bu kara yolculuğa. İşte böyle durur acılar evreninin ortasında sessiz kişi de, güvenmiş dayanmış birey olmanın ilkesine.
Cinselliğin bir bilmeceye dönüştüğü Vaftizci Yahya’da öyledir biçimlerin karışımı
Bana göre iyilik, güzellikle birdir, aralarında ortaklık vardır, doğadaki kaynakları aynıdır.
Ölür biterim zevkten, delicesine severim
Sesin ışığa karıştığı her türlü şeyi.
Gözlemlerime göre, sanatı ne kadar irdelersek
Doğayı o denli umursamıyoruz
Sanatın bize gerçekte gösterdiği
Doğanın tasarımsızlığı,acayip kabalığı,
Olağanüstü monotonluğu
Kesinlikle tamamlanmamış durumu.
neden korkulur ve düşlenir ölüm ve doğum
Öyle parlak bir ışık çağlayanı olurdu ki gözleri gökte, gece bitti sanarak kuşlar cıvıldaşırdı.
Sayrılı ve toydur bakirelik giysisi
Soytarılar giyer bunları ancak
Sen çıkar bu giysileri, at üzerinden.
Istediğini çiz basit çiz. Tanri her şeydedir. Tanrı aşktır

Rosetti

Ararengin peşindeyiz çünkü biz; 
Rengin değil, ararengin sadece.
Ancak öyle sarmaş dolaş ederiz.
Kavalı boruyla rüyayı düşle.

P. VERLAINE

Doğa bir tapınaktır

Charles Baudelaire

Sanatı ne kadar irdelersek doğayı o denli umursamıyoruz. Sanatın bize gerçekte gösterdiği doğanın tasarımsızlığı, acayip kabalığı, olağanüstü monotonluğu kesinlikle tamamlanmamış durumudur.

Oscar WILDE

Flaubert’in temel kültürü doğru sözcük kültürüdür.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir