Celeste Ng kitaplarından Sana Söyleyemediğim Her Şey kitap alıntıları sizlerle…
Sana Söyleyemediğim Her Şey Kitap Alıntıları
Fakat olanları nasıl açıklayacağını bilmiyordu. Bir günde her şeyin nasıl değişebildiğini
Delicesine sevdiği bir insanın bir an var olup, bir an nasıl yok olduğunu
Delicesine sevdiği bir insanın bir an var olup, bir an nasıl yok olduğunu
Yalancı bir tebessümdü bu tabii. Onca yıl annesine ettiği tebessümün aynısıydı. Ağzının kenarını kulağına doğru kıvırırsın, ama dudaklarını açmazsın. İnsanların aradaki farkı asla anlamamaları çok enteresandı.
İnsan zaten hayatta asla istediğini elde edemezdi. Tek yapabildiği şey, onsuz da idare etmeyi öğrenmekti.
Bir günde her şeyin nasıl değişebileceğini Delicesine sevdiği bir insanın bir an var olup, bir an nasıl yok olduğunu
Hannah kocaman açılmış gözlerle başını iki yana salladı. Lydia, kardeşinin boynuna dokunup zincirin tenini kestiği yerdeki kanı sildi.
İstemediğin sürece asla gülümseme, dedi ve Lydia’nın odağında olmaktan yarı şaşıran Hannah başını salladı. Bunu hep hatırla.
İstemediğin sürece asla gülümseme, dedi ve Lydia’nın odağında olmaktan yarı şaşıran Hannah başını salladı. Bunu hep hatırla.
İnsan zaten hayatta asla istediğini elde edemezdi. Tek yapabildiği şey, onsuz da idare etmeyi öğrenmekti.
Hannah, ablasını göl yatağında hayal ederek uzunca bir süre kıpırdamadan yattı. Yüzü aynen böyle yukarı bakıyor olacaktı. Kolları adeta bütün dünyayı kucaklıyormuşçasına tıpkı böyle iki yana açık olacaktı. Kulak kesilip dinleyecek, ailesinin gelip onu bulmasını bekleyecekti. Bilmiyorduk, diye düşündü Hannah. Yoksa gelirdik.
Lydia’nın pazartesi günü üzgün bir hali var mıydı?
Jack cevap vermeden önce bir duraksama daha. Lydia her zaman üzgündü.
Senin yüzünden, diye düşündü Nath. Boğazı o kadar daralmıştı ki, kelimeler dışarı çıkamıyordu. Kapının kenarları sanki sıcakta vaha görüyormuş gibi dalgalanıp flulaşmaya başladı. Kapının görüntüsü yeniden netleşinceye dek tırnağını var gücüyle avucuna geçirdi.
Ne için üzgündü?
Her şey için.
Jack cevap vermeden önce bir duraksama daha. Lydia her zaman üzgündü.
Senin yüzünden, diye düşündü Nath. Boğazı o kadar daralmıştı ki, kelimeler dışarı çıkamıyordu. Kapının kenarları sanki sıcakta vaha görüyormuş gibi dalgalanıp flulaşmaya başladı. Kapının görüntüsü yeniden netleşinceye dek tırnağını var gücüyle avucuna geçirdi.
Ne için üzgündü?
Her şey için.
Günün birinde evrenin aklı başına gelecek ve James’in onu hak etmediğini anlayıp kızı elinden alıverecek diye korkuyordu. Ya da kızın bir anda yaptığı hatayı fark edip ansızın girdiği hayatından yine ansızın çekip gitmesinden korkuyordu. Bir süre sonra bu korkusu artık alışkanlığa dönüştü.
Ne zaman Marilyn onu öpse, ne zaman kollarını açsa ve Marilyn ona sokulsa, bir mucize gibi gelirdi bu ona. Ona gitmek kendini hayatında o güne kadar hiç olmadığı kadar evinde, ait olduğu yerde hissetmesini sağlardı.
Bir şeyi değerli kılan nedir ?Onu kaybetmek ve bulmaktır.
O geceye dair anıların çoğu gelecekte onları bekleyen büyük üzüntüyle yontulup gidecekti.
Tıpkı kaybettiğiniz bir sevdiğinizin aklınızda daima tüm karmaşasından arınmış en basit ve pürüzsüz anılarının kalması gibi.
Her şey yabancı görünüyordu şimdi gözüne.Sanki ayarı fazla kaçmış televizyon ekranı gibi her şey garip derecede keskin ,bütün renkler aşırı derecede parlaktı.
Bir şeyi değerli kılan nedir ? Onu kaybetmek ve bulmaktır.
Gökyüzüne bakarken, tamamen iplerinden kopmuş bir halde uzayda uçuyormuş gibi hissetti kendini.
O kadar uzun zamandır korkarak yaşıyordu ki, korkmamak nasıl bir şeydi, unutmuştu.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Hatasını anladığında iş işten geçmişti. Çırpınmış, ardından batmış ve sonradan da boğulmuştu.
Her aksiyona karşılık eşit ve zıt bir reaksiyon vardır. Biri kalkarken, öbürü iniyordu. Biri kazanırken, öteki kaybediyordu. Biri kaçıyor, öbürü ebediyen mahsur kalıyordu.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Onun ne olduğunu anında tanıdı: Sevgiydi bu. Senden akseden ama sana geri aksetmeyen, tek taraflı bir hayranlık Özenli, sessiz bir sevgi.
“İnsan zaten hayatta asla istediğini elde edemezdi.Tek yapabildiği şey onsuz da idare etmeyi öğrenmekti.”
Yukarıda Yıldızdan başka bir şey yoktu.
Olanları nasıl açıklayacağını bilmiyordu. Bir günde her şeyin nasıl değişebildiğini Delicesine sevdiği bir insanın bir an var olup, bir an nasıl yok olduğunu
Kızının attığı ilk adımları kaçırdığı ya da kızının ne kadar büyüdüğü Marliyn’in hiç aklına gelmemişti. Onun iki de bir beyninde çakan soru, nasıl kaçırdım bunu? değildi.
Benden başka neler saklıyordun ? sorusuydu.
Benden başka neler saklıyordun ? sorusuydu.
Belki de hayatta çift diye bir şey yoktur, diye düşündü. Çalıştığı onca konu içinden kafasında sadece tek bir cümle canlandı: Her aksiyona karşılık eşit zıt bir reaksiyon vardır. Biri kalkarken, öbürü iniyordu. Bin kazanırken, öteki kaybediyordu. Biri kaçıyor, öteki ebediyen mahsur kalıyordu.
Kendini akortu kaçmış keman gibi hissediyordu. Yayları o kadar gerilmişti ki, en ufak titreşim bile uğuldamasına yetiyordu.
Onun ne olduğunu anında tanıdı:Sevgiydi bu. Senden akseden ama sana geri aksetmeyen tek taraflı, derin bir hayranlık. Hiçbir şeye aldırış etmeden yoluna devam eden özenli, sessiz bir sevgi.
İnsanlar daha seni tanımadan nasıl biri olduğuna karar vermiş oluyorlar.
Mesela senin bana yaptığın gibi. İnsanlar seninle ilgili her şeyi bildiğini sanıyorlar.
Mesela senin bana yaptığın gibi. İnsanlar seninle ilgili her şeyi bildiğini sanıyorlar.
İnsana güvenmiyorlardı. Seni sürekli olarak kontrol etme, neyi yapıp ne yapmaman gerektiğini hatırlatma ihtiyacı duyuyorlardı.
Her gece, yalnız kaldığı anda o yemek kitabını okuyup annesinin o küçük ve yalnız hayatından güç alıyordu. Sen bunu istemiyorsun, diye hatırlatıyordu kendine. Senin hayatın bundan çok daha fazlası olacak Evet, her şey hálá mümkündü.
Kendine karşı bile asla cümleye dökmeye cesaret edemediği her şey o tek kelimenin içindeydi. Lütfen
Kaybolan anneler, seni sevmeyen babalar, seninle alay eden çocuklar… Her şey toplu iğne başı kadar ufalıp sonunda yok oluyor olmalıydı. Yukarıda… Yıldızdan başka bir şey yoktu.
İnsan zaten hayatta asla istediğini elde edemezdi. Tek yapabildiği şey, onsuz da idare etmeyi öğrenmekti.
“İnsanlar seninle ilgili her şeyi bildiğini sanıyorlar. Halbuki sen asla onların sandığı gibi biri değilsin.”
“İnsanlar seni tanımadan nasıl biri olduğuna karar vermiş oluyorlar.”
Ona gitmek kendini hayatında o güne kadar hiç olmadığı kadar evinde, ait olduğu yerde hissetmesini sağlardı.
Kaybolan anneler, seni sevmeyen babalar, seninle alay eden çocuklar… Her şey topluiğne başı kadar ufalıp sonunda yok oluyor olmalıydı. Yukarıda… Yıldızdan başka bir şey yoktu.
Gördüğü şeyi yanlış anlamış olması imkansızdı. Onun ne olduğunu anında tanıdı: Sevgiydi bu. Senden akseden ama sana geri aksetmeyen tek taraflı, derin bir hayranlık. Hiçbir şeye aldırış etmeden yoluna devam eden özenli, sessiz bir sevgi.
İstemediğin sürece asla gülümseme.
Nasıl başlamıştı peki? Her şey gibi: anneler ve babalarla Annesiyle babası yüzünden, annesiyle babasının annesiyle babası yüzünden.
Ironi:Bazı şeylerin umut vericiliği ve uygunluğuyla adeta dalga geçermiş gibi olaylar sonunda meydana gelen çelişkili sonuçlardiye yazmıştı ve o sınavdan A almıştı.
Babasıyla ilgili aklında kalan en net hatıra bir his ve kokudan ibaretti:Onu kucağına alırken yanağına sürtünen sakalları ve parfümünün kokusu.
Lydia’nın hiç bir zaman gerçek bir dostu olmadı.
Her sene yaz aylarına doğru öğrencilerde bir huzursuzluk hali baş gösterir,öfke kıvılcımları yavaş yavaş alev alıp sonunda ders salonunun penceresiz duvarlarında patlardı.Gönülsüzlükleri sınav kağıtlarına yansımaya başlar,sanki öğrenciler bir düşünceyi o kadar uzun süre akılda tutamazmış gibi paragraflar yarıda,hatta bazen cümle ortasında kesilirdi.
Onun ikide bir beyninde çakan soru,Nasıl kaçırdım bunu?değildi.
Benden başka neler saklıyordun?sorusuydu.
Benden başka neler saklıyordun?sorusuydu.
Farkındaydı. Hayatta, gelecek dışında gidilecek bir yer yoktu. Yine de bir yanı, bir an için geçmişe gitmek istiyordu. Ama bunu bir şeyleri değiştirmek ya da Lydia’yla konuşmak, ona herhangi bir şey söylemek için istemiyordu. Tek bir arzusu vardı. O da, şu kapıyı açmak ve bir kere daha kızını orada uyurken görmek, her şeyin yolunda olduğunu bilmekti
-İstemediğin sürece asla gülümseme,
dedi ve Lydia’nın odağında olmaktan yarı şaşıran Hannah başını salladı.
– Bunu hep hatırla.
dedi ve Lydia’nın odağında olmaktan yarı şaşıran Hannah başını salladı.
– Bunu hep hatırla.
Suyun karşı kıyısındaki evler oyuncak evleri andırıyordu. Küçücük, ufaltılmış ve mükemmel. İçeride anneler yumurta haşlayıp kekler pişiriyor veya fırında güveç yapıyor ya da belki babalar ellerinde maşalarla barbeküde kömürleri itekliyor, ızgara her yerine mükemmel çizgiler bıraksın diye sosisleri çeviriyordu. O anneler asla uzaklara gidip evlatlarını geride bırakmazdı. O babalar asla çocuklarına tokat atmaz ya da televizyonu tekmeleyip çocuklarıyla alay etmezdi.
İnsanlar daha seni tanımadan nasıl biri olduğuna karar vermiş oluyorlar.
Zaten bir kızın annesinden saklayabileceği ne gibi bir sırrı olabilirdi ki?
Kibarlık herşeye katlanmayı daha da zorlaştırıyordu.
Her aksiyona karşılık eşit ve zıt bir reaksiyon vardır. Biri kalkarken, öbürü iniyordu. Biri kazanırken, öteki kaybediyordu. Biri kaçıyor, öteki edebiyen mahsur kalıyordu.
İnsan zaten hayatta asla istediğini elde edemezdi. Tek yapabildiği şey, onsuz da idare etmeyi öğrenmekti
Kurabiye kavanozunda daima kurabiye olacak, yazıyordu. Sıcak bir yuvanın bundan daha mutlu bir sembolü olabilir mi?
İstemediğin sürece asla gülümseme.
İnsanlar seninle ilgili herşeyi bildiğini sanıyorlar. Halbuki sen asla onların sandığı gibi biri değilsin
İnsan zaten hayatta asla istediğini elde edemezdi. Tek yapabildiği şey, onsuz da idare etmeyi öğrenmekti.
İçinizden gülümsemek gelmiyor mu? O zaman ne olacak peki? Kendinizi gülümsemeye zorlayın. Mutluymuşsunuz gibi davranın. Bu sizi mutlu olmaya meyilli yapacaktır.
Bir şeyi değerli kılan nedir?
Onu kaybetmek ve bulmaktır
Onu kaybetmek ve bulmaktır
İnsanlar seninle ilgili herşeyi bildiğini sanıyorlar. Halbuki sen asla onların sandığı gibi biri değilsin
Her aksiyona karşılık eşit ve zıt bir reaksiyon vardır. Biri kalkarken, öbürü iniyordu. Biri kazanırken, öteki kaybediyordu. Biri kaçıyor, öteki edebiyen mahsur kalıyordu.
Bir şeyi değerli kılan nedir? Onu kaybetmek ve bulmaktır.
İnsan zaten hayatta asla istediğini elde edemezdi. Tek yapabildiği şey, onsuz da idare etmeyi öğrenmekti.
Kibarlık herşeye katlanmayı daha da zorlaştırıyordu.
Bu gün birini sevindirin, bir kek pişirin! Bir kek pişirin, parti düzenleyin. Bir partiye giderken götürmek için bir kek pişirin. Sırf bugün kendinizi iyi hissettiğiniz için bir kek pişirin.
Kurabiye kavanozunda daima kurabiye olacak, yazıyordu. Sıcak bir yuvanın bundan daha mutlu bir sembolü olabilir mi?
Zaten bir kızın annesinden saklayabileceği ne gibi bir sırrı olabilirdi ki?
Anneler herkesin eşit yaratıldığı topraklara ayak basmak için farklı çarelere başvurmak zorundaydı.
O da anlıyor. Farklı olmak nasıl bir şey, o da anlıyor.
Ve bazen de koridorun diğer ucundaki kızın, eczacının, kasiyer çocuğun seni izlediğini fark ediyor ve bakışlarında kendi yansımanın görüyordun: Aykırı.
Anında göze batıyordun. Kendine dışarıdan baksan, kendini başkalarının gözünden görsen, herşey bir anda aklına geliyordu
Anında göze batıyordun. Kendine dışarıdan baksan, kendini başkalarının gözünden görsen, herşey bir anda aklına geliyordu
O akşamüstü saatlerinde, James hiç olmadığı kadar rahat görünürdü ve Marilyn, ona bu şekilde hissettiren tek şeyin kendisi olmasından keyif duyardı.
İnsanlar daha seni tanımadan nasıl biri olduğuna karar vermiş oluyorlar.