İçeriğe geç

Sanatla Direniş Kitap Alıntıları – John Berger

John Berger kitaplarından Sanatla Direniş kitap alıntıları sizlerle…

Sanatla Direniş Kitap Alıntıları

Dolu bir mide, maalesef, dünyada hayalî kurulan en eski şeylerden biridir. Değil mi ?
Nesneler bizim onlara yüklediğimiz anlamlardan ibarettir. İnsanlar da öyle.
Yirminci yüzyılın sonunda durum farklı. Gelecek şu an için önemsizleştirilmiş vaziyette, geçmişse gereksiz kılınıyor. Bu arada medya, insanların eşine rastlanmamış miktarda imgeyle kuşatıyor, bunların çoğu yüzler. Kıskançlık, yeni iştahlar, hırslar ya da zaman zaman iktidarsızlıkla birlikte bir acıma duygusu yaratarak durmadan nutuk atıyor yüzler.
Biz bir yüzü ancak bize bakıyorsa görürüz.
Nesneler Bizim Onlara Yüklediğimiz Anlamlarına İbarettir , İnsanlarda Öyle.
“Buğün,varolanı resmetmeye çalışmak umudu teşvik eden bir direniş eylemidir”
Resim hakkındaki modern yanılsama (ki postmodernizm bunu düzeltmek için hiçbir şey yapmadı), ressamın bir yaratıcı olduğudur.Aslında ressam bir alıcıdır. Yaratma gibi görünen şey, aldığına biçim verme fiilidir.
Nesneler bizim onlara yüklediğimiz anlamlardan ibarettir, insanlarda öyle.
Nesneler bizim onlara yüklediğimiz anlamlardan ibarettir, insanlarda öyle.
Nesneler bizim onlara yüklediğimiz anlamlardan ibarettir, insanlarda öyle.
Her resmin kendi sessizliği vardır.
Hiçbiriniz hayatta olmamalıydınız, modern tarihin talihsiz hatası bu.
Günbegün bütün dünyada, medya ağı gerçeklerin yerine yalanları koyuyor.
İnsandaki merhamet duygusu bu düzene aykırı, bu yüzden de en iyi ihtimalle bir şekilde doğaüstü olduğu düşünülüyor.
Hiçbir şeyin ne kadar tanıdık olsa da göründüğü gibi olmadığı ve her şeyin yavaş yavaş uzaklaştığı bir şehir.
Cehennem olmasa, zenginlik Hırsızlık gibi görünürdü!
Umut tuhaftı çünkü bir köpeğin toprağa gömdüğü kemik gibi bir hava taşıyordu.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Öylece bize bakmayı sürdürüyor Feyyum portreleri, kendi yüzyılımızın kayıpları gibi.
Günlük hayatlaramızı, etrafımızı saran gündelik görüntülerle sürekli alışveriş halinde yaşıyoruz – genelde çok tanıdık, bazen beklenmedik ve yeni olabiliyor bu görüntüler ama bizi daima kendi hayatlarımız içinde doğruluyorlar.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Bedenler yok, Zorunluluk da yok – çünkü Zorunluluk varolana özgü bir durumdur. Gerçekliği gerçek yapan şeydir. Sistemin efsanesinde ise yalnızca henüz gerçek olmayana, sanal olana, bir sonraki alışverişe yer vardır. Bu da izleyicide iddia edildiği gibi bir özgürlük (sözümona seçme özgürlüğü) duygusu değil, derin bir tecrit edilmişlik duygusu yaratır.
“Sessizliğin sesini açın – biraz daha – biraz daha. Biraz daha. . .”
“…sessizlik sansürlenemeyen bir şeydir. Sessizliğin hu­zur kaçırdığı durumlar vardır. Bu yüzden içini sürekli gürültüyle doldururlar.”
“Suret bir armağandır ve görülmeden edilmez maske altında saklı olsa bile.”
“Nostalj ik bir ihtiyarsını
Yoksa romantik bir genç mi?
Neyse, her ikisinin de sonu geldi, her ikisi de geçmişe ait. Günü­müzde borsalar, ışık hızı hesaplar, krediler, borçlar ve kazançlar dünyasında yaşıyoruz.”
“Sesinizi çıkarmayın ve unutmayın: geleceğin eti kâr.”
“Bir karakter, medya-ürünüdür ve satması kolaydır. Mevcudiyet de karakterle aynı şeydir, değil mi?
Mevcudiyet satılık değildir.
Bu doğruysa, dünyada satılık olmayan tek şey mevcudiyettir. Mevcudiyetin verilmesi gerekir, satın alınması değil.”
“Yazma eylemi, yazılan deneyime yaklaşma eyleminden başka bir şey değildir; tıpkı yazılmış metni okuma eyleminin de, umulur ki, benzer bir yaklaşma eylemi olması gibi.”
“Gizemli olan, bilerek saklanan şey değildir, mümkün olanın şaşırtıcı çeşitliliğidir.”
Suret nedir? Bir insan öldüğünde kendisini tanıyanlara bir boşluk bir uzam bırakır: Bu uzamın sınırları vardır ve ardından yas tutulan her kişi için farklıdır. Bu sınırları olan uzam kişinin suretidir ve canlı bir portre yapmaya çalışan ressamın aradığı şeydir. Bir suret geride görünmez biçimde bırakılan şeydir.
Kederin Kandırdıkları

Beklenti çokluk yarı yolda bırakır bizi keder asla.
Bu yüzden kimileri der ki
bildiğimiz keder yeğdir
bilmediğimiz kedere,
umut bir yanılsamadır onlara göre keder kandırmıştır onları.

“Cehennem içeriden geçersiz ilan edildiğinde, cehennemliği son bulur.”
“Direnme eylemi, sadece bize sunulan dünya resminin saçmalığını kabullenmeyi reddetmek değil, bu res­min geçersizliğini duyurmaktır.”
Yeni bir dünya kurmak şart, pek çok dünyayı, bütün dünyaları kapsayabilecek bir dünya.
“…mutluluk daima eskidir.”
“Günbegün bü­tün dünyada, medya ağı gerçeklerin yerine yalanları koyuyor.”
“Umutsuzluğun karşı kıyısında insanlar ya bilgeleşir ya da dene­timden çıkar, her türlü sistemin ve kendilerinin denetiminden çıkar.”
Bugün, varolanı resmetmeye çalışmak umudu teşvik eden bir direniş eylemidir.
Her gün belirip kaybolduğunu gözlerimizle gördüğümüz şeyin karşısında kendimizi daha az yalnız hissediyoruz. O kadar çok şey aynı görünmeye devam ediyor ki : dişler, eller, güneş, kadın bacakları, balıklar Görünürün aleminde tüm çağlar kardeşçe, bir arada varoluyorlar, aralarında yüzyıllar, binyıllar da olsa. Ve eğer resmedilmiş imge bir kopya değil de bir diyaloğun sonucuysa, resim konuşuyor-biz dinlersek.
Resim mürekkebin kabul ediciliğinin sonucudur: Mürekkep fırçaya açıktır: Fırça ele açıktır : El kalbe açıktır: Tüm bunlar, yerin ürettiği her şeyin gökten türemesi gibidir: Her şey açıklığın, kabullenmenin sonucudur.
Normal bir hayatım olsun isterdim.
Git normal bir hayat yaşa ve bana güvenme.
Ya güvenmek istersem?
Her şeyi unut ve bende – beni bul!
Sonuç sarsıcı: daha fazla yalnızlık, daha fazla acı,daha fazla terk edilmişlik. Aynı zamanda, köpeklerle konuştuğum, sırlarını dinlediğim ve kendime sakladığım çocukluğumdan beri tecrübe etmediğim bir beklenti var.
“Çimdiklendiğimizde ne yaparız?
Belki de uyanırız.”
“Her şeyi anlamaya çabalıyorum,
öyle cahilim ki kendime ait olmayan hayatlar karşısında.”
“Bir yatağın en küçük vaadi bile sonsuzluğu andırır….Uyku.”
“Çoğu acı paylaşılamaz. Ama acıyı paylaşma iradesi paylaşılabilir.”
“Her sabah cennete gidecek gibi giyiniyorum, der­di!”
“Fil ile Kelebek derlerdi ona- gerçi babası kızına Güvercin derdi.”
“Güzelliği bir hile, bir katakulli, kozmetik bir yalan gibi görürler­di.”
“…mükemmel olmayanı, kusurlu olanı biraz fazla seviyorum.”
“Büyük dikişler, çirkin yara izleri. Tuvale boya böyle çalınır.”
“Bu adam neden dünyanın en sevilen ressamı oldu?
Çok sevildi çünkü onun için karakalem ya da yağlıboya resim yapma eylemi, baktığı şeyi neden bu kadar kuvvetle sevdiğini keş­fetmenin ve göstermenin bir yoluydu ve hayatının ressam olarak geçirdiği sekiz yılı (evet, sadece sekiz) boyunca baktığı şey günde­lik hayattı.”
”Oradalık hiçlikten sonra gelir. Önceden tasarlanması imkan­sızdır.”
“Do­lu bir mide, maalesef, dünyada hayali kurulan en eski şeylerden bi­ridir. Değil mi?”
“Hepimiz bilinmeyi istemez miyiz, sırtlarımız, bacaklarımız, kalça­larımız, omuzlarımız, dirseklerimiz, saçlarımızia bilinmeyi? Psiko­lojik olarak tanınmayı değil, sosyal olarak alkışlanmayı, övülmeyi değil, sadece tüm çıplaklığımızla bilinmeyi. Bir çocuğun annesi ta­rafından bilindiği gibi.”
“…olmayan bir şeyi özlemenin ani ıstırabı, insanın ani­den elinden düşen bir kavanozun paramparça olması gibi. Tek ba­şınıza parçaları topluyorsunuz, hangisinin nereye geleceğini buluyorsunuz, sonra da özenle hepsini teker teker birbirine yapıştırıyor­sunuz. Sonunda kavanozun parçaları bir araya gelmiş oluyor ama kavanoz eskisi gibi olmuyor. Hem daha kusurlu hem de daha de­ğerli oluyor. Ayrıldıktan sonra bellekte tutulan sevgili bir yerin ya da sevgili bir insanın imgesine de böyle bir şey olur.”
“…karanlığı tanımlayacak bir kelimemiz yok. Gece değil, cehalet de değil. Zaman zaman her birimiz bu karanlığın içinden her şeyi görerek geçeriz: o kadar çok şey görürüz ki hiçbirini ayırt edemeyiz.”
“Her hakiki resmin dokunduğu şey yokluktur – o resim olmasa muhtemelen farkına varmayacağımız bir yokluk. Ki farkına varma­mak bizim için bir kayıp olacaktır.”
“Resim mürekkebin kabul ediciliğinin sonucudur: Mürekkep fırçaya açıktır: Fırça ele açıktır: El kalbe açıktır: Tüm bunlar, yerin ürettiği her şeyin gökten türemesi gibidir: Her şey açıklığın, kabullenmenin sonu­cudur.”
“Resim yapma itkisi gözlemden ya da (muhtemelen kör olan) ruhtan değil, bir karşılaşmadan doğar: Ressam ile modeli arasındaki bir kar­şılaşmadan – bu model bir dağ ya da boş ilaç şişeleriyle dolu bir raf bile olsa.”
“Zorunluluk hem tragedya hem de komedya üretir. Öptüğünüz ya da kafanızı çarptığınız şeydir.”
“Bir içi boş elbiseler ve arkası boş maskeler seyirliğinde yaşıyoruz.”
Umut, alıcıları için daimi bir kısırlık anlamına gelir ve insafsız bir ekono­mik mantıkla küresel çoğunluğu dışarıda bırakır.
Yapılmamış bir ya­tağın, buruşuk bir yorganın resmi. Sonsuz duvar, arkada. Avrupa sanatında asırlarca çarşafların ve kumaşların resmi yapıldı. Danae onların üzerine uzandı. Ölmüş İsa’nın bedeni onların üzerine yatı­rıldı. Bu harika bedeni kabul ettiler ve onun şeklini aldılar. Ama bu­rada sadece izler var, sadece yokluk.
Ben buradaydım. Ama şimdi ben de ayrıldım. Hiç kimse kalma­dı.
Bildiğiniz gibi sessizlik sansürlenemeyen bir şeydir. Sessizliğin huzur kaçırdığı durumlar vardır. Bu yüzden içini sürekli gürültüyle doldururlar.
İnsan olduğunu unutmamış bütün insanların istediği şeyi istediklerini biliyorum sadece, yani demokrasi, özgürlük ve adalet.
‘Umutsuzca hatırlamayı öğrenmeye çalıştığımız umut.’
Nesneler bizim onlara yüklediğimiz anlamlardan ibarettir, insanlar da öyle.
Her hakiki resmin dokunduğu şey yokluktur – o resim olmasa muhtemelen farkına varamayacağımız bir yokluk. Ki farkına varmak bizim için bir kayıp olacaktır.
Bugün, varolanı resmetmeye çalışmak umudu teşvik eden bir tür direniş eylemidir.
Resim mürekkebin kabul ediciliğinin sonucudur: Mürekkep fırçaya açıktır: Fırça ele açıktır: El kalbe açıktır: Tüm bunlar, yerin ürettiği her şeyin gökten türemesi gibidir: Her şey açıklığın, kabullenmenin sonucudur.
..resim konuşuyor – biz dinlersek.
Görme yetisini kaybeden bir hayvandan daha üzücü (trajik değil, üzücü) pek az şey biliyorum. İnsanlardan farklı olarak, hayvanlara dünyayı tarif etmelerine yarayacak bir dil kalmaz. Tanıdık bir arazideyse, kör hayvan burnuyla yolunu bulabilir. Ama artık varolan elinden alınmıştır ve bu yoksunlaşmayla birlikte yok olmaya başlar, artık yalnızca uyuklar, belki de bir zamanlar varolan bir rüyayı arıyordur.
Bir içi boş elbiseler ve arkası boş maskeler seyirliğinde yaşıyoruz.
sessizlik sansürlenemeyen bir şeydir. sessizliğin huzur kaçırdığı durumlar vardır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir