İçeriğe geç

Mafiosa Kitap Alıntıları – Catherine Doyle

Catherine Doyle kitaplarından Mafiosa kitap alıntıları sizlerle…

Mafiosa Kitap Alıntıları

“Seninleyken, yuvama dönmüşüm gibi hissediyorum,” dedi. “Sonunda bir yere aitmişim gibi hissediyorum. Sen benim o yerimsin işte, Sophie.”
Hayatınızdaki sadece sevinçlere değil, üzüntülere zaman ayıran insanlar, çevrenizde tutmaya değerlerdi.
Aşk için yapılan her şey, her zaman iyi ve kötünün ötesinde olur.
-Frıedrıch Nıetzsche
Hayat korkunç derecede adaletsiz olabiliyor.
Biz hepimiz aynı gemideyiz, fırtınalı bir denizde. Hepimiz birbirimize korkunç ve trajik bir sadakat borçluyuz.
Sırıtışlar ve yalanlardan bir maske takıyoruz
Yanaklarımızı gizliyor, gözlerimizi gölgeliyor,
İnsan hilekarlığına ödediğimiz bu borç,
Parçalanmış ve kanayan kalplerle gülümserken
Ve bir sürü kurnazca laflar ederken.
Her hayatın bir değeri var, Sophie. Hepsi geride bir iz bırakır.
Aile her şeyden üstündür.
Aile her şeyden önce gelir.
Luca sessizliğin içine, “Bu akşam bir adam öldürdüm ben Sophie,” dedi.
Anlamı açıktı. Başka hayat yoktu. Sadece bu hayat vardı ve onun kaderi çoktan yazılmıştı.
“Ağır hissediyorum,” dedi alçak sesle. “İçimde bir ağırlık hissediyorum.”
“Demek hala uğruna öldürecek kadar değerli gördüğün bazı şeyler var, Gianluca,” dedi.
Luca’nın cevabı tek sakin bir nefeste çıktı. “Sadece bir tane.”
Ama sen Valentino’ya hiç yalan söylemezsin.
Bu farklı.
Nasıl?
Bana şaşkın şaşkın baktı. Öyle işte.
Sesim sadece bir fısıltı gibi çıkarken, Nedenini anlamıyorum, dedim. Neden benim için bunu yaptığını anlamıyorum.
Luca’nın dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme belirdi. Evet, dedi. Anlamıyorsun, değil mi?
Nic, Kontrolüm altındaydı, diye karşılık verdi. Sophie’nin bebek bakıcısına ihtiyacı yok.
Bu da ne demek oluyor?
Sana ihtiyacımız yoktu demek oluyor, Luca. Nic’in sözlerinin keskin bir yanı vardı. Luca’nın gözlerinin arasına isabet edip kaşlarını çatmasına neden oldular. Ayrıca söylediği doğru değildi, biliyordum. Çünkü benim ona ihtiyacım vardı. Hepimizin vardı. Şimdi bile ona ihtiyacım vardı.
Ben onu kaybediyorum, diye israr etti. Sana.

Ben rakibin değilim, Valentino.

Gözlerinin kenarları kırıştı ve bakıldığında üzgün bir ifadeyle kaplıydılar. Ona seçim yaptırma.

Yaptırmayacağım.

Nic tehdidi göz ardı ederek, İtiraf et, diye haykırdı. Bana misilleme yapmak için onu öptüğünü itiraf et. Bana bir ders vermek istediğini itiraf et. Seni bencil pislik.

Luca, Nic’e dişlerini bileyerek, Kapat çeneni, Nicoli, dedi..

Hayır! diye haykırdı Nic.

Luca, Peki, deyip doğruca Nic’le burun buruna geldi. Ellerini yanlarında yumruk yaptı. Gerçeği mi istiyorsun?

Nic geri adım atmayı reddederek, Evet, diye bağırdı. Bana lanet olasıca gerçeği söyle.

Al sana gerçek! dedi Luca. Sophie’yi sana misilleme yapmak için öpmedim. Onu öptüm çünkü ona âşığım.

Ayrıca senden önce ölmem için dua etsen iyi edersin çünkü benden önce öldürülürsen o zaman iki kez ölmek zorunda kalacağım.
Ve bence bana fırça çekerken ayrı bir güzelsin.
Öyleyse, beni sürekli olarak ilgi çekici buluyor olmalısın.
Demek hâlâ uğruna öldürecek kadar değerli gördüğün bazı şeyler var, Gianluca.
Luca’nın cevabı tek sakin bir nefeste çıktı. Sadece bir tane.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Her yıldız kaydığında dilek tuttum ve bütün dileklerim onun içindi.
Dudaklarını büzerek, “Demek hala uğruna öldürecek kadar değerli gördüğün bazı şeyler var, Gianluca,” dedi.
Luca’nın cevabı tek sakin bir nefeste çıktı. “Sadece bir tane.”
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Luca sessizliğin içine, “Bu akşam bir adam öldürdüm ben, Sophie,” dedi.
Anlamı açıktı. Başka hayat yoktu. Sadece bu hayat vardı ve kaderi çoktan yazılmıştı.
“Ağır hissediyorum,” dedi alçak sesle. “İçimde bir ağırlık hissediyorum.”
“Ama sen Valentino’ya hiç yalan söylemezsin.”
“Bu farklı.”
“Nasıl?”
Bana şaşkın şaşkın baktı. “Öyle işte.”
Sesim sadece bir fısıltı gibi çıkarken, “Nedenini anlamıyorum,” dedim. “Neden benim için bunu yaptığını anlamıyorum.”
Luca’nın dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme belirdi. “Evet,” dedi. “Anlamıyorsun, değil mi?”
“Hayatınızdaki sadece sevinçlere değil, üzüntülere zaman ayıran insanlar, çevrenizde tutmaya değerlerdi.”
Boğazından çabalayarak çıkan zorla ses, iç parçalayan, ilkel bir şeydi; ruhunu paramparça eden katıksız bir ıstıraptan kopup gelen bir sesti ve ben de bu keskin, kıvrandıran yarayı ta kalbimin içinde hissedebiliyordum.
Nic, bu darbe sanki fizikselmiş gibi geriye doğru sendeledi.
Gino’nun da Dom’un da aynı anda nefesleri kesildi.
Benim ağzım açık kaldı.
Valentino yüzünü ellerine gömüp homurdandı. Felice de kafasını geriye eğerek kahkaha attı.
Luca sessizliğin içinde, Bu akşam bir adam öldürdüm ben, Sophie, dedi. ( ) Ağır hissediyorum, dedi alçak sesle. İçimde bir ağırlık hissediyorum.
“Ama kendini tehlikeye açık hâle getirmek seni zayıf yapmaz, güçlü yapar. Daha da önemlisi, sana uğruna yaşayacak daha çok şey verir.” Baş parmağı ve işaret parmağıyla silah şekli yaptı ve onu arkamdaki hayali hedefe yöneltti. “Uğruna yaşayacak çok şeyi olan adamı öldürmek zordur.” Numaradan ateş etti. “Boş, ruhsuz, nefret dolu düşmanlar patır patır dökülürler. Sevenler, çok sevenler, ayakta kalanlardır.”
“Anne-babalarımıza pembe gözlüklerin ardından bakıyoruz. Büyümenin bir kısmı da o gözlükleri çıkarmaktan geçiyor. Onları insani bir seviyede anlıyoruz sonunda. Bu, her zaman hoş bir deneyim değil.”
Sadece gerçek bir yıldız olduğundan emin ol, yıldızlardan geriye kalan değil.”
“Başka bir insanı öldürmenin nasıl bir his olduğunu biliyor musun? Sırf bundan bahsetmiyoruz diye vicdan azabı duymuyor değiliz. Sırf ölen insanlar iyi insanlar değiller diye bı, insan öldürmeyi kolaylaştırmaz. İnsan buna alışamıyor. Sophie, vicdan azabı birmek tükenmek bilmiyor. Seni boğuyor, sen oluyor. Sonunda sadece ondan ibaret oluyorsun, aldığın canlar ve bunu sorun etmiyormuş gibi davranmak için taktığın maskenin bir birleşiminden.”
Dudaklarını büzerek, Demek hala uğruna öldürecek kadar değerli gördüğün bazı şeyler var, Gianluca, dedi.
Luca’nın cevabı tek sakin bir nefeste çıktı. Sadece bir tane.
Demek hâlâ uğruna öldürecek kadar değerli gördüğün bazı şeyler var, Gianluca, dedi.
Luca’nın cevabı tek sakin bir nefeste çıktı. Sadece bir tane.
Bazen insanlar dinlermiş gibi yaparlar, ama aslında kendileriyle ilgili bir şey söylemek için konuşmada bir aralık olmasını ya da neşeli konulara geçebilmek için üzüntünüzden bahsetmeyi bitirmenizi beklerlerdi. Luca beni gerçekten dinliyordu. Gerçekten umursuyordu.
Umut, ‘Daha çok olacak,’ diye fısıldayarak gelecek yılın eşiğinden gülümsüyor.
Luca sessizliğin içine, “Bu gece bir adam öldürdüm ben, Sophie,” dedi.
Anlamı açıktı. Başka hayat yoktu. Sadece bu hayat vardı ve onun kaderi çoktan yazılmıştı.
“Ağır hissediyorum,” dedi alçak sesle. “İçimde bir ağırlık hissediyorum.”
“Ama sen Valentino’ya hiç yalan söylemezsin.”
“Bu farklı.”
“Nasıl?”
Bana şaşkın şaşkın baktı. “Öyle işte.”
Sesim sadece bir fısıltı gibi çıkarken, “Nedenini anlamıyorum,” dedim. “Neden benim için bunu yaptığını anlamıyorum.”
Luca’nın dudaklarında belli belirsiz bir gülümseme belirdi. “Evet,” dedi. “Anlamıyorsun, değil mi?”
“Nic benim mutlu olmamı istiyor.”
Luca’nın yüzünde garip bir ifade belirip kayboldu. “Nicoli senin kendisi gibi olmanı istiyor.”
“Öylesi çok mu kötü olurdu?”
Yine o ifade gelip geçti. Bu sefer onu yakaladım. İhanetti o. Benim kendisine ihanet ettiğimi düşünüyordu.
“Bir şey söyle,” dedim. “İstersen bana kız ama orada öylece durup bana öfkeyle bakma.”
Beni hala umursadığını göster. Bana gerçek bir şey göster.
Onun bir anlam ifade etmesini istedim sadece.
Luca’nın çenesindeki bir kas titreşti. “Benim sana söyleyecek hiçbir şeyim yok, Sophie.”
Sonra da gitti. Ama içimi oyan vicdan azabı kaldı. Onu da içimde çoktan yıkılmak üzere olan kocaman, can çekişen desteye ekledim.
“Boş, ruhsuz, nefret dolu düşmanlar patır patır dökülürler. Sevenler, çok sevenler, ayakta kalanlardır.”
Sen büyük beden kapüşonlu eşofman üstleri ve üstünde peluş ayıcıklar olan polar pijamalar giydiğinde de güzelsin bence ya da kalın çoraplar giyip kimsenin sana bakmadığını düşündüğünde, onları mermer zeminlerde kaymak için kullandığında da.
Ben Aa demek bundan haberin var.
Ve bence bana fırça çekerken ayrı bir güzelsin.
Öyleyse, beni sürekli olarak ilgi çekici buluyor olmalısın.
Kahkahası nefesiyle karışık çıktı
Gerçekten o kadar zor değil, diye belirtti. Yürüyebilirsin, biliyorsun değil mi? Dehşete düşmüş bir ifadeyle, Ya düşersem? dedim. Düşmene izin vermem.
Kayıtsızlık takılması kolay bir maske ama insandan en çok şeyi götüren de o.”
Sen büyük beden kapüşonlu eşofman üstleri ve üstünde peluş ayıcıklar olan polar pijamalar giydiğinde de güzelsin bence ya da kalın çoraplar giyip kimsenin sana bakmadığını düşündüğünde, onları mermer zeminlerde kaymak için kullandığında da.
Ben Aa demek bundan haberin var.
Ve bence bana fırça çekerken ayrı bir güzelsin.
Öyleyse, beni sürekli olarak ilgi çekici buluyor olmalısın.
Kahkahası nefesiyle karışık çıktı
Babam benden uzaklaştığında ve soğuk hava yanaklarımızdaki buz gibi göz yaşlarını kurutarak aramıza girdiğinde, diğer herkes de ağlıyordu ve Luca Falcone gitmişti.
Bu, onun bana verebileceği en büyük hediyeydi. Çekip gitmeye razı oluşu Ve biliyordum ki ben aynı ikilemde kalsaydım, başarısız olurdum.
“Ait olmadığımız bu dünyada sıkışıp kaldık ve kendimizi dönüştüremediğimiz bir şeye dönüşmeye çabalıyoruz.”
“Boş, ruhsuz, nefret dolu düşmanlar patır patır dökülürler. Sevenler, çok sevenler, ayakta kalanlardır.”
“Uğruna yaşayacak çok şeyi olan adamı öldürmek zordur.”
“Kayıtsızlık takılması kolay bir maske ama insandan en çok şeyi götüren de o.”
“Nefret etmek daha kolay bir tercihken sevmek çok daha cesurca.”
“Hayat korkunç derecede adaletsiz olabiliyor.”
“Hayatınızdaki sadece sevinçlere değil, üzüntülere zaman ayıran insanlar, çevrenizde tutmaya değerlerdi.”
Bir Marino değilsem, bir Gracewell değilsem ve bir Falcone de değilsem, O zaman neyim?
Luca bana doğru eğildi. Gözlerinde kıvılcımlar çakıyordu âdeta. Özgürsün, dedi
Şimdi taktiğin maskenin içine sıkışıp kaldım. Onu söküp atmak istiyorum. Yaralarımı dünyaya göstermek, içimi dolduran çirkinliği gün yüzüne çıkarmak istiyorum. Utanmamak istiyorum. Ama maske her geçen gün daha da sıkılaşıyor ve biraz daha boğuluyorum.
Yol karanlıktı ama uzakta bir yerde , bir umut ışığı vardı.
Onu şimdi görebiliyorduk.
Onu görebiliyorum
“Bazen insanlar dinlermiş gibi yaparlar ama aslında kendileriyle ilgili bir şey söylemek için konuşmada bir aralık olmasını ya da daha neşeli konulara geçebilmek için üzüntünüzden bahsetmeyi bitirmenizi beklerdi. Luca beni gerçekten dinliyordu. Gerçekten umursuyordu.”
Umut: ‘Daha mutlu olacak,’ diye fısıldayarak gelecek yılın eşiğinden gülümsüyor.
Uğruna yaşayacak çok şeyi olan adamı öldürmek zordur.
Kayıtsızlık takılması kolay bir maske ama insandan en çok şeyi götüren de o.
Aşk için yapılan her şey,her zaman iyi ve kötünün ötesinde olur.
Hayatınızdaki sadece sevinçlere değil, üzüntülere zaman ayıran insanlar, çevrenizde tutmaya değerlerdi.
Normal, sıkıcı demek.
Dom,Neşelen, Sophie. Libero’yu öldürmen gerekiyor,keyfimizi değil, dedi.
”It is hardest to kill the man who has the most to live for.” “The empty, the soulless, the hate-filled enemies drop like flies. Those who love, and love hard, are the ones left standing.”
“It is braver to love when hate is the easier option.”
Karanlıkta geri dönerken telefonumu çıkarıp Millie’ye kısa bir mesaj yazdım:
Hediyeni aldım. Biraz yorgun ve bakımsız ama sanırım benim olacak.
Millie’nin cevabı yıldırım hızındaydı:
Efsane haber. Sevgilinin tadını çıkar ama ruh eşinin kim olduğunu unutma ????
Asla ????
Neşeyle güldü. Seni bu yüzden çok seviyorum. Sana saygı duymadığım için mi? Beni çıldırttığın için, diyerek dudaklarımı dudaklarına değdirdim. Çünkü seni çıldırtması çok kolay.
Seninleyken, yuvama dönmüşüm gibi hissediyorum, dedi. Sonunda bir yere aitmişim gibi hissediyorum. Sen benim o yerimsin işte, Sophie.
Ben seni kaybedecek kadar güçlü değilim. Hem de Valentino’dan sonra. Sesi çatladı. Yüzünden akan gözyaşlarını görmezden geldi. Önleyecek gücüm olduğunu bilirken bir daha böyle büyük bir kayıp riskini göze almayacağım. Bana doğru geldi, ben de ona doğru gittim. Ta ki birbirimizin tam önünde durana kadar, aramızda da gerçek duruyordu. Ben seni kaybedersem, Sophie, kalbimi kaybederim. Geriye hiçbir şey kalmaz. Hayatta kalamam.
Ben mafya dünyasında sıkışıp kalmış bir Disney prensesiyim sadece.
Luca, sanırım sana gerçek bir şey söylemenin vakti geldi
Gözlerinin muhteşem bir safir mavisi olduğu gibi
Ya da gülümsemenin beni nasıl delirttiği
Ve aptallaştırdığı ve utandırdığı
Sesini ve iç geçirişini nasıl sevdiğim gibi.
Yemin ederim kalbim yerinden fırlıyor yanındayken senin
Çünkü sen benim gözdemsin ve seviyorum ben de seni.
Evet, dedi. Ama kendini tehlikeye açık hale getirmek seni zayıf yapmaz, güçlü yapar. Daha da önemlisi, sana uğruna yaşayacak daha çok şey verir. Baş parmağı ve işaret parmağıyla silah şekli yaptı ve onu arkamdaki hayali bir hedefe yöneltti. Uğruna yaşayacak çok şeyi olan adamı öldürmek zordur. Numaradan ateş etti. Boş, ruhsuz, nefret dolu düşmanlar patır patır dökülürler. Sevenler, çok sevenler, ayakta kalanlardır.
Ne istediğimi bilmek istiyor musun, Sophie? Kafa salladım. Evet. Seni öpmek istiyorum. Sertçe yutkundum. O zaman neden öpmüyorsun?
Bazen insanlar dinlermiş gibi yaparlar ama aslında kendileriyle ilgili bir şey söylemek için konuşmada bir aralık olmasını ya da daha neşeli konulara geçebilmek için üzüntünüzden bahsetmeyi bitirmenizi beklerdi. Luca beni gerçekten dinliyordu. Gerçekten umursuyordu.
Sophie, ben her zaman seni düşünüyorum. Anlamıyor musun? Sesi hüsranla teklerken bir adım daha yaklaştı. Seni düşünmekten başka hiçbir şey yapamıyorum. Bütün zamanımı senin güvenliğinle ilgili, mutlu musun diye, iyileşiyor musun diye endişe duyarak geçiriyorum ve sen burada durmuş benden seni tekrar ateşe atmamı istiyorsun.
İşkence ve şiddetin etrafında büyüğüdüğünde, bunun üzerinde etkisi oluyor, Sophie. Ben acıları dindirmek istedim, onlara neden olmak değil. Bir çözüm olmak istedim, olabildiğim şekilde. Annem iyi yürekliydi. Sanırım ben de onun gibi olmak istedim, derken gülümsemesi buruk ve sesi alçaktı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir