İçeriğe geç

Hesap Günü Kitap Alıntıları – Mustafa Kutlu

Mustafa Kutlu kitaplarından Hesap Günü kitap alıntıları sizlerle…

Hesap Günü Kitap Alıntıları

İnsanların sevgisini,itimadını kazanmak. Bir iyilik edip kalp kazanmak.
Aslında küçük olsun, büyük olsun insanı anlamak zor.
“Ben” demek terk-i edeptir.
Aslında küçük olsun, büyük olsun insanı anlamak zor.
Şöyle bir sağanak boşalsa her şey ferahlayacak ama yok; kasvet, sadece kasvet.
-Heeey! İnsanlar! Nereye gidiyorsunuz?
Ses bomboş cami avlusunda yankılandı. Güvercin şadırvana gelip su içti.
Serçe bir simit kırıntısına yumuldu. Minarenin gölgesi musallanın üzerine düştü.
Az önce orada biri vardı.
Şimdi yok.
Bir oyun ve eğlenceden ibaret olan dünya hayatı cami avlusundan çıkanları yeniden koynuna aldı.
– Ama hayat hayal ile geçmez.
İçimde bir boşluk oluştu.
Sebep: Hiç.
Şu geç kalma duygusu yok mu? Sonradan ele geçen sanki hiç geçmemiş oluyor. Tadı kaçmış, pörsümüş bir eski arzu.
Hani Yunus Emre ne demiş Ben bir dağın ağacıyım / Ne tatlıyım ne acıyım Tüm insanlar da böyle değil mi? Kim kendini sütten çıkmış ak kaşık sayıyor. Allah’a inanıyorum, aczimi biliyorum, Kur’an-ı Kerim’i okudum. Çok açık, anlaşılır bir kitap. Neden farklı farklı tefsir ediliyor anlamıyorum. Özeti şu: Allah’ın emirlerini tutacaksın, yasaklarından kaçacaksın, iyi ahlak sahibi olacaksın. Hepsi bu.
Peki refah, ilerleme, zenginlik
Bunlar göreceli şeyler. Müslüman önce kanaat sahibi olmalı; israftan, lüksten uzak durmalı. Sermaye bazı fertlerin elinde aşırı birikip bir müstakil güç haline gelmemeli. Kula kulluk asla söz konusu olmamalı. Zengin ile fakir arasında bir uçurum açılmamalı.
Gücün hukuku değil, hukukun gücü hakim olmalı.
– Sonrası?
– Sonrası tüm masivayı terkedersin.
– Masiva?
– Allah’tan gayrı her şey.
günahın kefareti ödenmedikçe acı dinmez. Günahın zevkine kapılıp pişmanlığı unutanlar bir daha geri dönemez.
Her başarı yenilen çocuğun acısı üzerinde kazanılan bir ödül gibi.
-Ölümden kim korkmaz?
Ancak erenler korkmaz.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
“Her güzel şeyin bir ömrü var. Güzellik de yıpranıp yaşlanıyor. Eski çekiciliği kalmıyor. Hani bir şarkı çıkar piyasaya, çok etkiler insanları, çok güzeldir. İnsanlar bu güzelliği hoyratça kullanır, sömürür. Her köşe başında bu şarkı çalınır. Günde belki on kez duyarsınız. Yavaş yavaş bir bıkkınlık uyanır, yeter yahu demeye başlarsınız. O güzelim şarkı artık orta malı haline gelmiştir. Yıpranır, pörsür, etkisini kaybeder, bir köşeye atılır. Hatta unutulur. Yıllar sonra bir daha duyduğunuzda kalbinizde bir yer kanar. “Vay be! Bu bizim şarkımızdı” dersiniz. Aslına bakarsanız tüm dünyevî şeyler böyledir. Adına masiva diyorlar. Fâni şeyler.”
“Yahu Cenab-ı Hak insanları ne diye yaratmış? Kendisine kulluk etsinler, ibadet etsinler diye değil mi? Demek ki senin dünya hayatında birinci vazifen ibadet. Bu böyle olunca, sen buna inanınca, dil ile ikrar, kalp ile tasdik edince; tüm hayatın bir şekil bulacak, bir düzen tutturacak.”
“Birbirlerine aşık olmamışlardı ama her ikisi de hayatlarında eksik olan bir şeyi tamamlıyordu sanki. Neydi o? Tam tarifi yok.”
“Böyledir, mazi bizi hiçbir vakit terketmez.”
“…yarışmaları sevmem. Hele çocuklar arasında olursa. Her başarı yenilen çocuğun acısı üzerinden kazanılan bir ödül gibi. Olmaz olsun. Bir yarışma yapalım herkes birinci olsun.”
“Aslında küçük olsun, büyük olsun insanı anlamak zor.”
Dünya hayatı “İş” dediğimiz oyun ve eğlenceden ibarettir.
“Ben” demek terk-i edeptir.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
“Yine sessizlik
Yine o karanlık yağmur
Yine hesap-kitap.”
Tabuttan başını çıkarıp bağırdı:
-Heeey! İnsanlar! Nereye gidiyorsunuz?
Bu insanlar ne iyi insanlar. Doğana seviniyor, ölene üzülüyorlar. Sayıları giderek azalıyor.
Bu çocuklar ölüme bile kayıtsızdı.
Nedir yahu bu kalp dediğin çalgı aleti mi? Olamaz mı? Kalbimizde yerine göre bir oynak hava, yerine göre bir uzun hava duyulamaz mı? Duyulur.
Şahsiyeti oluşturamazsan kişilikli topluma kavuşamazsın.
Malum, erkekliğin onda dokuzu kaçmak, geri kalanı hiç görünmemek.
Zaten biz Türklerin iki özelliği vardır. Pratik ve pragmatik olmak. O sebeple bizden filozof çıkmaz, aksiyon adamı çıkar.
Güzel günler çabuk biter.
İnsan nasıl mutlu olur?
Mutlu olmak mümkün mü?
-Nasip dedik ya. Nasibe inanacaksın.
-Amenna.
Niyet et kafi. Her işin başı niyet. Nihayeti teslimiyet.
Hayat böyle işte. Her an başka bir cilve gösteriyor. Hayatı anlamak mümkün mü ?
Kara, karanlık, karamsar günler.
“ Zaten biz Türklerin iki özelliği vardır. Pratik ve pragmatik olmak. O sebeple bizden filozof çıkmaz, aksiyon adamı çıkar.”
“ O halde yaşamanın ne mânası var.
İnsan yükü, tuz yükü.
Sırtlayıp yola
düşersin, her metrede ağırlaşır, nihayet çekilmez olur.”
Ölüm feci bir şey.
Dürüst adam kalmadı be!
Dürüstlük para etmiyor, o yüzdendir.
Bizim erkeklerimiz cinselliğe aç. Yetmiş yaşında olsa gözü çöplükte
Ana-baba sevgisi görmeyen çocuklar çabuk olgunlaşır; kendi işini kendi görmeye başlar.
Gençlerde genel bir durum. Hiçbir şey onları doyurmuyor. Ne istiyorlar acaba? Ne onlar biliyor, ne biz
Ancak her güzel şeyin bir ömrü var. Güzellik de yıpranıp yaşlanıyor. Eski çekiciliği kalmıyor.
Şu geç kalma duygusu yok mu? Sonradan ele geçen sanki hiç geçmemiş oluyor.
Kıza bugüne kadar umut veren bir şey olmamış; ne bir kişi, ne bir olay, ne bir durum.
Amaan! Ne derlerse desinler, işi oluruna bırak Asuman. Şu yıllardır sıktığın kemeri gevşet biraz.
İnsan dünyaya kendini kaptırınca zamanın nasıl geçtiğini bilemez.
Başarıya endeksli yarışı bırakın artık. Ben sahnede mutluyum. Halı sahada gol atan çocuk mutlu, bırakın gençler mutlu olsun. Hayatlarının birkaç yılı gerginlikle geçmesin. Nasılsa ilerde bol bol gerileceğiz.
…her güzel şeyin bir ömrü var. Güzellik de yıpranıp yaşlanıyor. Eski çekiciliği kalmıyor. Hani bir şarkı çıkar piyasaya, çok etkiler insanları, çok güzeldir. İnsanlar bu güzelliği hoyratça kullanır, sömürür.
Şu geç kalma duygusu yok mu? Sonradan ele geçen sanki hiç geçmemiş oluyor.
İnsan dünyaya kendini kaptırınca zamanın nasıl geçtiğini bilemez. Bir akıntıya düşüp tüm ömrünü koşturarak geçiren çoktur. Belki insanlığın tamamı.
Sen bir plan yapıyorsun ama unutma planın üzerinde de bir plan var.
Asude olam dersen eğer gelme cihâne
Meydana düşen kurtulamaz seng-i kazâdan
Onsekiz yaşındaki bir devrimcinin katıldığı ilk çatışmada kurşunu yiyince söylediğidir:
– Tanrım bunu hiç beklemiyordum”.
Kendini böyle aşağıladığında sığındığı bir mağara vardı. Şu: “Ne yapayım Allah beni böyle yaratmış.”
Bedir’in kalbinden bir tel koptu.

Nedir yahu bu kalp dediğin çalgı aleti mi? Olamaz mı? Kalbimizde yerine göre bir oynak hava, yerine göre bir uzun hava duyulamaz mı?

Aslında küçük olsun, büyük olsun insanı anlamak zor.
Bedir’in içinde gül kokusu kayboldu yerine bir yeşil zehir doldu.
Ancak başına gelen bilir.
“Ben” dersen yoldan çıkarsın. “Ben” demek terk-i edeptir.
Ancak toplum düzeni için Kuran’ı Kerim Şunu söylüyor. Mal-mülk-para birilerinin elinde toplanmasın.
Alın teri ile zengin olan yok mu hocam? Vardır ama nadir.
Sen bir plan yapıyorsun ama unutma planın üzerinde de bir plan var.
”Mâlumunuz, erkekliğin onda dokuzu kaçmak, biri hiç görünmemek. ”
Kadınları anlamıyorum.
Hem kim anlamış ki?
Kıl beşi kurtar başı.
İnsanoğlu tek başına yaşayamaz.
(Yalnızlık Allah’a mahsus)
Abdest de, namaz da vaktinde alınıp kılınacak, küçük yaşta alışkanlık kazanılacak. Ağaç yaşken eğilir.
On sekiz yaşındaki bir devrimcinin katıldığı ilk çatışmada kurşunu yiyince söylediğidir:

– ”Tanrım bunu hiç beklemiyordum. ”

Hayat böyledir, beklenmedik sürprizler taşır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir