Lüset Kohen Fins kitaplarından Kor Sancısı kitap alıntıları sizlerle…
Kor Sancısı Kitap Alıntıları
Boşluklar için boş yere dertlenmeye gerek yokmuş çünkü evrende boşluk yokmuş ve “gerçek anlamda” boşalan tek bir nokta dahi, zamanı gelince bir başka noktayla doldurulurmuş.
Yüreğine su serpen ne varsa geride bıraktın, artık korun üzerinde yürüyorsun
Hayatı zorlaştıran bazen diğer insanlar olsa da, insanı kahreden çoğu zaman yanlış seçeneğe harcanan zamandır.
Çünkü hayat her şeye rağmen, kalan sağlar bizimdir mantığıyla devam eden bir yolculuktu.
Neden bazı ebeveynler çocuklarının hayatını sürekli kontrol etme, denetim altına alma ihtiyacı duyuyordu?
Doğduğu yerin dışına çıkamayanları hayat tıpkı sigara gibi her gün yavaş yavaş öldürür
Huzur ve başarı sürekli kontrol altında tutulması gereken vefasız kader yoldaşları gibidir
Sadece kendi benzerini arayan insan, çok seslilik açısından eksik kalmayı göze aldığının farkına bile varmadan geçip gidebiliyordu bu dünyadan.
Hem burası Türkiye, unutma. Bu ülkede her şey olabilirsin, bir tek rezil olamazsın.
Sınırların nerede bittiğini bir türlü kestiremeyenler ise ömürlerinden gün çalmakla kalmayıp hayatlarını boş yere ziyan etmeye devam ederlerdi.
Yüreğine su serpen ne varsa geride bıraktın, artık korun üzerinde yürüyorsun.
Huzur ve başarı sürekli kontrol altına tutulması gereken vefasız kader yol arkadaşları gibidir
Çünkü hayat her şeye rağmen, kalan sağlar bizimdir mantığıyla devam eden bir yolculuktu.
Keşke günahlarımız da gözyaşlarımız gibi elimizin tersiyle silinebilseydi
Yalnızca kendi benzerini arayan insan, çok seslilik açısından eksik kalmayı göze aldığının ayırdına bile varmadan geçip gidebiliyordu bu dünyadan.
İnsan bataklığa düştüğünde ve çaresizce içine çırpındığında kendi kendinin gönlünün almak zorunda kalıyor.
Huzur ve başarı sürekli kontrol altında tutulması gereken vefasız kader yoldaşları gibidir.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Yaşarken hayatın insana biçtiği roller
Dışarıdan bakıldığında neyi niçin böyle olduğunu,hangi rolün kime ve neye istinaden verildiğini çıplak gözle bir türlü kestirememekti belki de işin en karmaşık tarafı. Bu bağlamda,kendinde olmayan bir özelliği,yarattığı canlılara yükleyemez ya da hediye edemezdi Yaradan.
Dışarıdan bakıldığında neyi niçin böyle olduğunu,hangi rolün kime ve neye istinaden verildiğini çıplak gözle bir türlü kestirememekti belki de işin en karmaşık tarafı. Bu bağlamda,kendinde olmayan bir özelliği,yarattığı canlılara yükleyemez ya da hediye edemezdi Yaradan.
Dünya hayatının neşe ve mutluluk veren taraflarına denk geldiğinde yaşam çok güzelleşiyor,sen de biliyorsun bunu.Fakat ters tarafı da resmen kor gibi yakıyor insanın içini.
Bu arada
Her seferinde virüslerle ilk kez karşılaşmış gibi davran insanoğlu,hafızası gün geçtikçe zayıflamaya meyilli olarak yaratıldığı için hiçbir zaman akıllanmayacak. Gerekli dersleri alamadığı için de yüzyıllar boyunca şuur sıçraması yaşamaktan mahrum kalarak yoyo topu gibi geçip gidecek bu dünyadan..
Bu arada
Her seferinde virüslerle ilk kez karşılaşmış gibi davran insanoğlu,hafızası gün geçtikçe zayıflamaya meyilli olarak yaratıldığı için hiçbir zaman akıllanmayacak. Gerekli dersleri alamadığı için de yüzyıllar boyunca şuur sıçraması yaşamaktan mahrum kalarak yoyo topu gibi geçip gidecek bu dünyadan..
Zaman dolunca her canlı bu gezegenden gidecek, ölüm kötü bir şey değil,sadece bilinmeyen bir yolculuk olduğu için korkutuyor insanları.
Bu yüzden,yaşadığın her gün ikramiye gibi gelsin sana, neden ben diye de sorma artık bir daha
Bu yüzden,yaşadığın her gün ikramiye gibi gelsin sana, neden ben diye de sorma artık bir daha
Vermut deyip geçme,onun içinde kırk çeşit baharat vardır ve tıpkı insan gibi bir sürü lezzetin karışımından oluşur.Vermut da insanda önce toz halindedir,sonra su ile bekletilir.Bu süreçte tortu iyice dibine çöker. Karakteri otursun diye üzerine bir miktar asit eklenir, biraz da şeker.Saf alkol ile karamelin buluşması sarhoşluğa sebebiyet verirken,vermutun da,insanın da kötüsü sonunda mutlaka mideyi deler
Topluma entegre olmuş her bireyin hedefi,duruma göre kendi içinde farklılık gösterse de, yapması gereken ilk şey öncelik belirlemektir.Herhangi bir olayın az veya çok ivme kazanabilmesi için de üzerinde yeterli miktarda enerji birikmesi gerekmektedir.Bu enerjinin hayata karışma olasılığı ise ona sahip olabilmek adına göze alabildiklerimizle doğru orantılıdır
Beyin ile kalp,anlaşamayan üvey kardeşler gibidir,biri cimrilik yaparken diğeri bize cömert davranır çünkü amaçları bize her an seçim yapmaya zorlamaktır. Hayatı zorlaştıran bazen diğer insanlar olsa da, insanı kahreden çoğu zaman yanlış seçeneğe harcanan zamandır.
Doğru seçenek ise sadece bizim işimize gelen değil, değer verdiğimiz diğer kişileri de iyileştirebilecek olandır
Doğru seçenek ise sadece bizim işimize gelen değil, değer verdiğimiz diğer kişileri de iyileştirebilecek olandır
Bazen de olayların iç yüzünü öğrenmeden hiç kimseye çamur atmamayı öğrenirdi insan.
Yaşadığı ne varsa geride bırakmak, kapıyı çekip aklının onu götürmek istediği yere bir an evvel gitmek istiyordu artık.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Eskiden aşk vardı, umut vardı hayatında. Hatta yüz yüze sohbet etmek, ekmeğini bölüşmek, hayal kurmak gibi kavramlar bile zamanında var olabilmişti bu hayatın içinde. Oysa şimdi sosyal medya, alkol, yalnızlık ve endişe vardı yanıbaşında ona eşlik eden.
“Huzur ve başarı sürekli kontrol altında tutulması gereken vefasız kader yoldaşları gibidir.”
Çünkü hayat her şeye rağmen, kalan sağlar bizimdir mantığıyla devam eden bir yolculuktu.
Zira elini taşın altına koyanla, koymaktan çekinen eşit olamazdı bu dünyada.
Özgürlüğün kıymetini anladım sayende. İnsan, şartlar ne olursa olsun kendi göbeğini kendi kesmeliymiş. Aksi takdirde hayat çekilmez oluyor.
Herkes bir şekilde hiç beklemediği bir anda hiç beklemediği bir yerde sert bir yumruk yiyebiliyordu yüzüne. Kural buydu maalesef yeryüzünde.
Bazen de olayların iç yüzünü öğrenmeden hiç kimseye çamur atmamayı öğrenirdi insan.
Hiç kimse pasaport fotoğrafındaki kadar çirkin, sosyal mecralarda paylaştığı profil resimlerindeki kadar güzel değildir, unutma
Herkes kendi payına düşeni yaşarken, birileri yolda tökezlediği için hayat duruyor muydu? Durmuyordu iste durmuyordu. Çünkü hayat her şeye rağmen, kalan sağlar bizimdir mantığıyla devam eden bir yolculuktu .
“Peki ya herkes kendi payına düşeni yaşarken, birileri yolda tökezlediği için hayat duruyor muydu? Durmuyordu işte durmuyordu. Çünkü hayat her şeye rağmen, kalan sağlar bizimdir mantığıyla devam eden bir yolculuktu.”
“Doğa, beni affet ama senden uzaklaşmak zorundayım. Çünkü sen, herkes seni kıskanıyor zanneden bir ahmaksın.”
Yaşamak ancak hayalleri ve ümitleri olanlar için anlamlı olabilirdi, onun gibilerin kurtuluşu ölümden geçiyordu.
Bazı insanlar soğan gibidir, yaklaştıkça gözyaşı döndürürler insana!
Bana hep sen çok güçlüsün dersin ama inan ki böyle olmayı ben seçmedim, şartlardan dolayı güçlü olmaya mecbur kaldım.
Fakat ne var ki uçsuz bucaksız gibi görünen bir çölde Güneş’in sıcaklığından korunmak mümkün olmadığı gibi, yaşarken başımıza gelecek olan birçok şeyden de kaçış yoktu.
Ve yaşanan ne varsa hepsini bir kalemde silmek istedi aklından
Otobüste sırf dişi olarak dünyaya geldin diye adamın biri sana yerini versin diye beklersen, erkeklerle eşit olmadığını en baştan kabul etmiş sayılırsın
Yaşadığın her gün ikramiye gibi gelsin sana, neden ben diye de sorma artık bir daha.
Doğduğu yerin dışına çıkamayanları hayat tıpkı sigara gibi her gün yavaş yavaş öldürür.
Hayata bu şekilde uzaktan bakmak daha iyiydi ona göre, ne de olsa içine karıştıkça hayat yerle bir ediyordu insanı.
Keşke günahlarımız da gözyaşlarımız gibi elimizin tersiyle silinebilseydi
ölüm hariç her şeyin henüz farkına varılmamış bir çaresi vedi.
iyilik yapmaya devam edebilenler, dürüst davranmaktan vazgeçmeyeler ve emek sarf etmekten gocunmayalar günün birinde bu şans dokunuşuyla burun buruna gelebiliyordu.
‘saye’ kelimesinin Farsça gölge anlamına geldiğini, sayende sözcüğünün ise ‘senin gölgen yardımıyla’ anlamına gelen çok ince bir teşekkür şekli olduğunu öğrendim
Az olsun benim olsun, çok olursa yine benim olsun
Beyin ile kalp, anlaşamayan üvey kardeşler gibidir, biri cimrilik yaparken diğeri bize cömert davranır çünkü amaçları bizi her an seçim yapmaya zorlamaktır.
Bazen de insan ne yapsa olmaz, insan ne etse geri teperdi.
Ancak her türlü şansızlığa rağmen iyilik yapmaya devam edebilenler, dürüst davranmaktan vazgeçmeyenler ve emek sarf etmekten gocunmayanlar günün birinde bu şans dokunuşuyla burun buruna gelebiliyordu.
Çünkü hayat her şeye rağmen kalan sağlar bizimdir mantığıyla devam eden bir yolculuktu.
Huzur ve başarı sürekli kontrol altında tutulması gereken vefasız kader yoldaşları gibidir.
Gözlerini yüksek tepelere dikmiş olanların görüş açıları, yerlerde sürünenleri görmezden gelmeye ayarlanmıştı, bu tam olarak onların da suçu değildi, içinde bulundukları sosyo-ekonomik şartlar onları bu şekilde programlamıştı.
Huzur ve başarı sürekli kontrol altına tutulması gereken vefasiz kader yol arkadaşları gibidir.
İnsanın ya da herhangi bir birleşimin gerçek doğasını anlayabilmek için onu, zincirlerinden ayrıldığı süreçte incelemelisin. Bunu yaparken olasılıkları da göz ardı etmemelisin.
Lakin kimseye torpil geçmeyen hayat, yeri geldiğinde rüzgârın yönünü bir değiştirme kudretine sahip olduğundan, bu böyle gelmiş böyle devam eder denilen her türlü düzeni günün birinde öyle bir alt üst edebiliyor ki
Bu hayatta herkesin başına her an her şey gelebilir, herkes her an kendini hiç beklenmedik zor bir durumda bulabilir ve bu işin içinden çıkamayabilir Fakat çocuğunun başına bir şey gelmesin diye her şeyi Xena, inan bana her şeyi yapar.
Beyin ile kalp, anlaşamayan üvey kardeşler gibidir, biri cimrilik yaparken diğeri bize cömert davranır çünkü amaçları bizi her an seçim yapmaya zorlamaktır. Hayatı zorlaştıran bazen diğer insanlar olsa da, insanı kahreden çoğu zaman yanlış seçeneğe harcanan zamandır. Doğru seçenek ise sadece bizim işimize gelen değil, değer verdiğimiz diğer kişileri de iyileştirebilecek olandır.
Yönetebileceğin tek krallık kendi kuracağın krallıktır. Onu inşa ederken etrafını surlarla çevirmeyi unutma.
Sanata,bilime,felsefeye ve araştırmaya değer veren biri bana zarar veremezdi,benimle savaşmaz benimle bir bütün olmaya çalışırdı,beni gözbebeği gibi korurdu. Bu daha önce böyle olmuştu, bundan sonra da böyle olabilirdi.
Şimdilik Bu olgu ‘anı yaşa, şimdide kal’ diyenlerin bile beceremediği,işlevsel boyutu her seferinde hayal kırıklığına sebep olan uçarı bir kelime olarak kalmaya devam edecek gibi duruyor.
Gemi çok fena su almaya başlayınca battığını göremeyen,görse bile kendisi geminin kıç kısmında olduğundan ‘yükseliyoruz’ diye sevinç çığlıkları atan o bol -ya da bot- takipçili sosyal medya hesaplarının eline düşmüştü millet.
Umduğunu bulamamış olanlar için ne vardı ki zaten bu dünyada gamdan ya da kargaşadan başka.
Ne yaşanırsa yaşansın her seferinde yeniden başlayabilmek.. Yaşamın en elle tutulur amacı, mevcut koşullara rağmen her şeye sil baştan başlayabilme gücünü bulabilmekti belki de..
Keşke günahlarımız da göz yaşlarımız gibi elimizin tersiyle silinebilseydi.
Doğduğu yerin dışına çıkamayanları hayat tıpkı sigara gibi her gün yavas yavaş öldürür.
Ancak her türlü şanssızlığa rağmen iyilik yapmaya devam edebilenler, dürüst davranmaktan vazgeçmeyeler ve emek sarf etmekten gocunmayanlar günün birinde bu şans dokunuşuyla burun buruna gelebiliyordu.
Son nefese kadar her zaman bir çıkar yol vardı çünkü dünya hayatının müstesna podyumları ve zaman zaman değişen arka fonları, içinde mayınların gizli olduğu devasa bir ümit fabrikasıydı. Ve her ne hikmetse, bu mayınlara en az basan da, en çok basan da temsil sona ermeden önce ‘hayat her şeye rağmen yaşanmaya değer’ diyebiliyordu.
Hakkını aramak veya sözü kesilmeden herhangi bir konuda fikir beyan etmek ise altı boş olmayan bir özgüven gerektiriyordu.
Ancak üzerine iki beden küçük gelen bir gömlekle fırsatlara kollarını açmaya çalışanlar ya da ayağında iki numara küçük ayakkabılarla geleceğe yürümeye çalışanlar bilirdi bu dünyanın esasen kaç bucak olduğunu.
bu bütünleşme sevginin ta kendisiydi, konuşarak değeri yükselmezdi, bizim için onu her an yüreğimizde hissedebilmek önemliydi.