İçeriğe geç

Türk Canavarları Sözlüğü Kitap Alıntıları – Ahmet Burak Turan

Ahmet Burak Turan kitaplarından Türk Canavarları Sözlüğü kitap alıntıları sizlerle…

Türk Canavarları Sözlüğü Kitap Alıntıları

ERLİK KAĞAN
İç Avrasya’ya dağılmış olan tüm milletler vaktiyle öğrendi ki yeraltının tanrısı Erlik Kağan’dır.
Türk sahası mitolojik anlatılarında kötülüğün, ölümün, ölülerin ve yeraltının tanrısı olarak anılır. Kötülüğün kavramsal olarak karşılığı ya da dünyadaki tüm fenalıkların kaynağı olarak görülür. Kelime anlamı itibarıyla runik yazılardan öğrendiğimiz kadarıyla kötü kuvvet ve buryatça karşılığıyla kan içen gibi anlamlar taşıyabilir.
Erlik, kötülüğün, hırsın, açgözlülüğü ve her türlü kötülüü simgeler. Yaratılışı gereği, kötü şeyleri sever ve kötü işler yapmayı tercih eder. İyi şeylerin temeline ve köküne karşıdır.
Çocukların çokça yaramazlık yaptıkları bir vakit, yaşlı nine şu tekerlemeyi okur:
Harkıt! Bacadan torbanı sarkıt!
Çocukları al da kaçırt?
Harkıt! Kullaklarını sarkıt!
Ağlayanı bağıranı kaçırt!
Türk ve Bulgar söylencelerinde bahsedilen Harkıt, damlarda dolaşan ve bacalardan torba sarkıtarak çocukları kaçıran kötü bir ruh olarak karşımıza çıkar.
Ne olursa olsun Erlik’e kurban edilen hayvanların başı batıya çevrilir, çünkü yeraltı dünyasının kapısı batıdır.
Kuraklığun ve ölümün simgesidir.
Ağaçların altında yaşadığına ve yanına gelenlere zorla destan okutturup şarkı söylettiğine inanırlar
İnsanların açgözlülüğü ile beslenir.
Yakutlara göre kötü ruhlar yedi kabileye ayrılmıştır.
Ocaktan uzaklaşanı kurt, köyden uzaklaşanı Anakhai yer.
Türk söylenecekleri yarı kurt yarı insan varlıklardan birkaç farklı anlatıda bahseder.
“Ulu Tengri’nin böyle hatalar yapması mümkün olmayacağından, bir köstebeğin çirkin ve kör gözleri, kurbağanın siğilli vücudu ve yılanın soğuk derisi hep Abaasıların işi olarak bilinir.”

Abaası: İnsanlara zarar veren, doğada bulunan köyülüklerin kaynağı olduğuna inanılan tehlikeli ve ürpertici ruh.

Eğer hamamda gözleriniz köpüklüyken su tasını kaybederseniz ya da dışarı çıkarken ayakkabılarınızı bulamazsanız, onun şakalarından birine kurban gittiniz demektir.
Eski Türk dilinde Şeytan ile eş anlamlı kullanılır.
Uçuh, insanlara hastalık veren kötü bir varlık olarak bilinir. Dudak ve ağız kenarında görülen kabarıklıklar ve vücuttaki kızarıklıklar hep onun eseridir. Uçuk sözcüğü, günümüzde hâlâ bu hastalığı tanımlamak için kullanılır.
Şürela tarafından takip edildiğinde ya da bu konuda bir tehlike sezildiğinde, pantolon ve ayakkabılar çıkarılıp ters bir şekilde yeniden giyilir. Eğer bunu yapmak mümkün değilse geri geri yürünmelidir. Ondan kurtulmanın başka bir yolu yoktur.
Anadolu’daki şeytana pabucunu ters giydirmek sözü bu durum ile bağlantılıdır.
Ayrıca sudan korktuğu da bilinir. Ondan kurtulmak için akarsuya atlamak işe yarayabilir.
Böyle bir durumda Şürela ‘Suyun başı ne tarafta?’ diye sorarsa, ters taraf gösterilmelidir. Tatar Türklerince kullanılan ‘Şürela’ya suyun başını göstermek’ deyimi, en kurnaz insanları bile aldatmak anlamına gelir.
Azerbaycan diyarında Şeşe adlı bir kuş yaşamaktadır. Bu, bilinmezler âleminden gelen bir kuştur ve daha çok küçük yaştaki çocuklar için tehlikelidir.
Doğu Anadolu’da yaygın olan bir söylenceye göre, her evin bir Sahab’ı bulunur. Bu varlıklar, evin temiz ve düzenli tutulmasını isterler. Eğer böyle yapılmazsa evde yaşayan insanları cezalandırırlar.
Evin bereketi kaçar, hastalıklar gelir. Çoraplarınızı ortalığa atmadan önce iki kez düşünün.
Türklere göre, harabe, yıkıntı gibi yerler (terk edilmiş bir değirmen, yıkılmış bir ev, çökmüş bir kale) doğa ile uygarlık arasındaki sınıra yerleştirilmiş mekânlar oldukları için dünya düzeninin bozulduğu yerler olarak da görülürler.
Karamat, uyanıkken kâbuslara neden olan kindar kötü bir ruh olarak bilinir. Kurbanlarının hayal görmesine ve bunun sonucunda hezeyanlar yaşayıp delirmelerine sebep olur.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Anadolu ve Bulgar söylencelerinde, Karakoncolos adında bir varlığa rastlanır. Kışın en soğuk günlerinde insanlara zarar veren kötü bir varlıktır.
Kâbus Cini ya da Kamos, yalnız kişileri uyku sırasında rahatsız eden, üzerine çöken kötü bir varlık. Kamos’la karşılaşan kişi nefes alamaz duruma gelir, boğulur ama uyanıp kendine gelemez.
İnsanlara kâbusları ve korkuları gönderen odur.
Sessizce gezer.
İt-Baraklar, Oğuznâmelerde anlatılan, Kuzey-Doğu Avrupa ve Hindistan’da yaşamış kurt başlı ve insan vücutlu kavmin adı. Kıl-Barak ismiyle de anılmaktadır.
Yeryüzünde fitne çıkarmak, huzursuzluk yaratmak, insanların arasını bozmak için uğraşır.
( )
İnsanlar arasında da zaten sadece kendisi gibi olan kişileri, yani bilgisini kötüye kullanan âlimleri bulur, akıllarına girer, onları daha fazla kötülük yapmaya iter.
Çocukların çokça yaramazlık yaptıkları bir vakit, yaşlı nine şu tekerlemeyi okur: ‘Harkıt! Bacadan torbanı sarkıt! Çocukları al da kaçırt! Harkıt! Kulaklarını sarkıt! Ağlayanı, bağıranı kaçırt!’ Tabii bu durum karşısında çocuklar Harkıt tarafından alınıp götürülmemek için susar.
Günümüzde astım denen hastalığın, nefessiz kalma, nefes darlığı gibi rahatsızlıkların nedeni şamanlara göre Hahsatlar adındaki bu kara ruh ırkıdır. Şaman bu durumda yeraltına iner ve hastayı boğan Hahsat’ı bulup öldürür.
Hasta böylece iyileşmiş olur.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Altay Yaratılış Destanı’da Erlik’in kovuluşu:
Tanrı kızıp bbağırdı, sesi gökte çınladı:
İn yerin dibine, in artık in, in buradan!
Neyin var neyin yoksa, al tümünü, buradan in!
Kur yerin en dibine, ne istersen kendine!

Topla damın, deveni, in yerin en dibine!
Kendine ne istersen, ordunu, askerini!
Kur yerin en dibine, sarayını, kaleni!
Sönmez ateş alevi, göklerde hiç sönmesin,
Ne Güneş ve ne de Ay, gözüne görünmesin!

Yerin en diplerine seni kapatacağım!
Bil, seni kıyamette ancak çağıracağım!

Çay Ninesi, Türkiye ve Azerbaycan söylencelerinde çaylarda, ırmaklarda yaşadığına inanılan kötü bir ruh. Yaşlı bir kadın kılığındadır. Köprüden geçerken suya çok bakılırsa kızar ve insanın başını döndürür. Başı dönen insanın gözleri kararır ve çaya düşer.
Türk söylencelerinde karşımıza çıkan Çarşamba Karısı, sadece çarşamba günleri ortaya çıkıp her yere çarçabuk gezen, pejmürde, pis ve dağınık saçlarıyla hemen dikkatleri üzerine çeken bir tür cadı olarak tasvir edilir.
Anadolu’nun bazı bölgelerinde, çarşamba gecesi işe başlanırsa işlerin yolunda gitmeyeceği inancının kökeninde bu varlık bulunmaktadır.
Yaz gelince yüzeye çıkıp ağaç köklerinde barınmaya başlarlar. Kısa boyludurlar. İslamiyet sonrasında, Arap kültüründe ‘Deccal’in soy atası olarak kabul edilen ve ‘Şeytan’ı da çağrıştıran, alnının ortasında tek gözü bulunan ‘Şik’ adlı varlıkla benzerlik gösterirler.
( )
Uzak Doğu kültüründe bahsi geçen ‘Çakra’ kavramı ile de bağlantısı bulunmaktadır. Tatarlar tarafından da bilinen ‘Çakra’ adlı doğal gücün, insanlara bu kara ruhlar vasıtasıyla aktarıldığına inanılır.
Doğu Karadeniz bölgesinde bahsedilen bir cadı motifi.
Cazılar normal anne babadan doğmuş ve cadılığı sonradan öğrenmiş kadınlar olarak düşünülürler.
Azerbaycan Türklerinin söylencelerinde Boyu Bir Karış Sakalı Yedi Karış ismiyle anılan bir cin vardır.
Bedik, Türk söylencelerinde bahsedilen ‘Eğlence Cini.’
Türk mitolojisinde ‘Felaket Tanrısı’ olarak anılan Badış, yeryüzündeki afetlerin, salgınların ve kıranların tek sorumlusu olarak kabul edilir.
Azman, Türk mitolojisinde sıra dışı güçleri olan vahşi bir hayvan olarak karşımıza çıkar. Keskin dişleri, iri gövdesi, büyük ayakları, keskin pençeleri ve sert derileri vardır.
Arağıt Balığı dünyanın düz olduğu bilgisiyle yaşayan Türk toplumlarında, dünyayı sırtında taşıyan bir varlık olarak bilinir. Depremler bu balık ile bağlantılıdır.
Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir