İçeriğe geç

Entelektüellerin Hurafeleri Kitap Alıntıları – İbrahim Paşalı

İbrahim Paşalı kitaplarından Entelektüellerin Hurafeleri kitap alıntıları sizlerle…

Entelektüellerin Hurafeleri Kitap Alıntıları

Ne Ortaçağ cehennemdi,ne Asr-ı Saadet cennet.
Soru sormak aklın zekâtıdır.
Sarhoş taklidi yapınca oyuncu,köylüleri eleştirince şehirli olacağını zanneden insanlar var.
İnançları sarılmasın, ezberleri bozulmasın diye olsa gerek, çok kitap okumazlar, ama çok iyi niyet okurlar.
Yolumuz ve yönümüz aynı değilse, ileride-geride kıyaslaması yapılamayacağı için, ilerici veya gerici de olamayız.
Olsa olsa ayrı yolların yolcusu, ayrı dünyaların insanı oluruz, birbirimize uzak veya yakın düşeriz.
Aramızdaki uzaklık veya yakınlığın nedeni budur.
Yolu ve yöntemi hesaba katmadan, hayali bir düzlemde, sadece kulağa mantıklı gelen kıyaslamalarda bulunmak, ileri geri konuşmak, entelektüel yolsuzluktur.
Kim demişse iyi demiş: İnsanlar bencil olmayı birey olmak sanıyorlar.
Sanat inceliktir,fakat her incelik sanat değildir
“şeriat zahire bakar”
Abartmak, putlaştırmaktır.
İnsanın imtihanı, iddiasıdır.
Entelektüellerin bütün kötülükleri faşistlerle izah etmesi, halkın bütün kötülükleri gâvurlarla izah etmesi gibidir.
Kimileri uçağın penceresinden aşağıdaki ışıklara bakarken, kimileri de balkonun demirlerine yaslanmış halde, bir süre o uçağı takip eder. Birbirlerinden habersiz
Türü ne olursa olsun, her yolculuk soru sorarak başlar.
Ramazan’da gündüz vakti yemek yerken Bektaşi’yi yakalamışlar. Tepesine üşüşmüş, hesap sormaya başlamışlar.

-Be adam, utanmaz mısın, oruç yersin?

Derinden bir ahh çekmiş Bektaşi:

-Günlerdir aç gezerken kimse bir şey sormuyordu. Bugün bir parça ekmek buldum, ama yine rahat bulamadım, başıma üşüştünüz!

Kelimeler ne için var? Hatırlamak ve hatırlatmak için
“Evladının başını kesen benim ecdadım olamaz” diyerek Osmanlı’yı reddedenler, dedelerini idam edenleri ata sayabiliyorlar.
Öleceğini bilen tek varlık olmak ayrıcalıktır; bu özelliğimizle ayrılırız diğer “hay”vanlardan “hay”at sürenlerden.
İbadeti kul değil, peygamberi aracılığıyla Tanrı belirler. İstediğin gibi dua edebilirsin, istediğin kadar ibadet edebilirsin, ama istediğin gibi ibadet edemezsin.
Kılıç zoruyla bir gecede müslüman olduğumuzu söylerler, ama asker zoruyla bir gecede laik olduğumuzu söyleyemezler.
Aziz Nesin çağdaş Latin harflerine bile alışamamıştı, Kur’an alfabesiyle tutuyordu notlarını. Türkiye ilginç bir ülke: “En popüler ateist”inin el yazısı notlarını, takipçileri orijinalinden okuyamıyor, imam-hatipliler okuyabiliyor.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bazı kitaplar yarıda bırakmak için, bazı yollar kaybolmak içindir.
Ne yalan söyleyelim, vaaza ihtiyacımız yoktur.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kötü muameleden şikâyet eden asker, fırsatını bulunca, eleştirdiği şeyleri yeni gelen askerlere yapar.
Hazreti Ömer’e biat eden müslümanlar, biatın gereği olarak, ona kayıtsız şartsız itaat etmiyor, hatta eğer yoldan çıkacak olursan seni kılıçlarımızla düzeltiriz diyorlardı.
“Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim.”

Ahlak tartışmalarında, gözden kaçan nokta: Son Peygamber “tamamlamak”tan bahsetmektedir. İnsanoğlunda varolan ahlakı tamamlamaktan

“Bizim aklımız şark kurnazlığından başka bir şeye ermez, her şeyi son güne bırakmak bize mahsustur”
İnsan elindekilerin kıymetini pek bilmez
“Bilgi, gerekçelendirilmiş zandır.”
“Estetik kaygılarla” Taksim’e cami yapılmasını yakıştıramayanlar, İstanbul’un en kutsal yeri olarak algılanan Eyüp semtine Piyer Loti’yi nasıl yakıştırabilmektedirler?
Herkes hoşgörülü olamaz, olmak zorunda da değil. Hukuk dairesinin dışına çıkma, iftira etme, haksızlık yapma yeter.
Ateş, topraktan daha değerli değildir, yalnızca daha göz alıcıdır.
Aklımıza yatmayan şeylere, hemen saçma deyip yüz çevirmek, bir modern zaman adetidir.
İslam’la cennete gidilir, Mercedes’le cennet gibi yerlere.

Cennette huriler vardır, Mercedes’te huri gibi kadınlar.

Toplumda güçlü etkisi olan şeylere, herkes sahip olmak ve kullanmak ister.
Modern tıbbı yere göğe sığdıramıyorlardı, şimdi alternatif tıpla şifa arıyorlar, bitkisel kürler hazırlıyorlar.
“Biz doğayı atalarımızdan miras almadık, çocuklarımızdan ödünç aldık”
Buradaki Batıcılar bile, hatta Doğucular bile, Batıdan fetva çıkmasını bekliyorlar bir şeyi beğenmek için.
Artık rüyalarımıza girip bize akıl veren aksakallıların yerinde “İsviçreli bilim adamları” oturmaktadır.
Şehirliler köyleri bozmasaydı, köylüler de şehirleri bozmayacaktı.
“İnsan bir gelenektir.”
Her insan bir geleneğin mensubudur. Ya eski bir geleneğe eklenir, ya yeni bir ‘trend’e mensup olur ya da yeni bir geleneği başlatır.
İnsanlar bencil olmayı birey olmak sanıyorlar.
Soru sormak, aklın zekâtıdır.
Halkın hurafeleri rengarenk çaputlarla ortada iken, entelektüellerin hurafeleri kitapların içinde, gazetelerin manşetinde renk vermez, mürekkebin karanlığında saklanır.
Sıfatlar konusunda kavga etmeye gerek yok, adına ne dersek diyelim, dünyada hâkim olan güçler, kendi ülkelerini cennet yapmak için, geride kalan her yeri cehenneme çevirmekte bir mahzur görmüyorlar. Bunu yapmak için de gerektiğinde taşeronlar kullanıyorlar, her ülkede kendi adamlarını önemli yerlere getiriyorlar veya getirmeye çalışıyorlar
Merhamet herkesin harcı değildir. Acımak kibirdendir, merhamet ise gönülden
Bir şeyi muhafaza etmek istediğimizde zıttın içine koyarız onu.
Suskunluk içinde kelimeleri saklar
Eskilerin deyişiyle söylersek, ‘nazar manzarayı oluşturur’
Yani bakış açısı değişirse, manzara da değişir.
Meczuplar hariç, hiç kimse içinden geldiği gibi konuşamaz, yazamaz.
Yeteneğiniz varsa böyle bir algı oluşturabilirsiniz
Çoğu zaman ‘insan’lığımızı muhafaza etmek için insanlardan uzak düşeriz
Halk yapınca sosyal linç , sanatçılar yapınca demokratik tepki  
Cemil Meriç’in ifadesiyle, misyonerliğin amacı, Hristiyan yapmak değildir, bu topraklardaki insanların kendi kültürüyle bağımı koparmaktır. Bununla yetindiler, gerisi de çorap söküğü gibi geldi
Belgeler çocuk gibidir, konuşmayı bilmezler, onların diliyle konuşmazsan onlara doğru soruları sormazsan sana bir şey söylemezler
Aynı yolun yolcusu değilsek eğer, birbirimizden ileride veya geride olamayız.
Yolumuz veya yönümüz aynı değilse, ileride/geride kıyaslaması yapılamayacağı için, ilerici veya gerici de olamayız
İnsanlar bencil olmayı birey olmak sanıyorlar
Entelektüellerin hurafeleri, halkın hurafelerinden daha zararlıdır.
Halkın hurafeleri rengarenk çaputlarla ortada iken, entelektüellerin hurafeleri kitapların içinde, gazetelerin manşetinde renk vermez, mürekkebin karanlığında saklanır
İnsanı, korursa derdi korur. İnsanı mayalarsa, derdi mayalar. Herkes bilmez: Yaşamak ağrısı, ölüm korkusundan ağırdır.
Her şeyin arkasında saklandığı kelimeler, yani hayatın anlamı dediğiniz şey, topallayan bir köpek gibi geçip gider önümüzden..
Kaybolmadan bulamazsın.
İddia ettikleri gibi, evren-sel değil, dünya-sal düşünüyorlar! Metafiziğiniz olmadan, dünyasal düşünerek, evrensel değerler üretemezsiniz. Popüler trendler üretirsiniz
Zaman anlayışı değişince, insanın anlayışı da değişiyor. Bir dert, nerede ve ne zaman demlenmişse, o vakit ve orada dertlenmek, demlenmek icap eder. Meseleyi hakkıyla anlayabilmek için.
Hayatı boyunca gurbetin talebesi olan, ilmini ondan tahsil eden rahmetli Neşet Ertaş’ın vefatından sonra ortaya çıkan uzman sürüsü, lafızdan manaya geçebildi mi?
Gönül kelimesinin telaffuzu üzerine uzun uzun konuşurlarken, Neşet Ertaş’ın dilinden düşmeyen seher vakti nin anlamına varamadılar. O menzile varamayınca, o bilgi de nazil olamıyor.
Seher vaktinin hangi vakit olduğunu bilmedikleri için olsa gerek, o vakitte yarin kapısını çalmak, ne hikmetse, kimseye tuhaf gelmiyor.
Ansiklopedik bilgi, biz olmadan da varolan Sakarya nehrinden yüzeysel haber verirken, Sakarya şiiri, iki varlığı terkip eden, insan ve nehir arasında oluşan varoluşun bilgisini verir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir