İçeriğe geç

Aşk-ı Sükun Kitap Alıntıları – Nuriye Çeleğen

Nuriye Çeleğen kitaplarından Aşk-ı Sükun kitap alıntıları sizlerle…

Aşk-ı Sükun Kitap Alıntıları

kalem başkasının elindeydi. yazıya küsemedim, yazgıya itiraz edemedim..
Her insan Hacerdir
Fark,
yürüyüşte..
Her kadın Hacer’ dir. Fark yürüyüşte..
Ben Rabbimin bana verdiklerine de vermediklerine de razıydım
İsim yazgıya yansırmış.
Söz susunca kalp konuşurdu, ruhta zaman ve mekan dürülür, yekvücut olurdu.
Yürüyüşümdeki sırrı anladım.
Aşk yürüyüşü, kalp yürüyüşüydü.
Adım adım yürümeliydim, sınır boyu olmayan, lâmekân olan kalbin huzur ve sükun kuşanmış yollarında
Rab geceyi kendisi için kılmıştı.

Gece vahdetti aşk ehli için.
Sabır, sevgiyi aşk yapan iksirdi.
Sanki ruhlarımız birbirine aktı. Sanki ezelden tanışıktık.
İbrahim’in dua kolları tüm asırlara uzandı.
Canlı cansız tüm varlıkları bereketlendirdi.
İbrahim Hacer’di, ben İbrahim Çünkü söz susunca kalp konuşurdu.
çöl bizi sevdi biz çölü
çöl yazgılıydım. Kaderime bakar gibi baktım, kendimi kum tanelerine benzettim.

güneşin yaktığı kum taneleri ile kalbim arasında bağlantı kurdum.

kalbim ne kadar da çok benziyordu kum taneciklerine…

sabır tüm kapıların başıydı.
sabra yaslandım
gözümde yaşlar, kalbimde dualardan başka hiçbir şeyim yok.
vakit, sessizce yüreğimde ağladı.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
zaman sabrın kendisiydi…
Analık şefkatin,kadınlık nefsin ve sevginin uzantısıdır.Ana hiç çocuğunu kıskanır mı? Ama kadın eşini kıskanır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Maziye kaçmak insanı dinlendirirken,istikbal dalgalı bir denizde yüzmek gibi yorar,hırpalardı.
Sabır tüm kapıların başıydı. Sabra yaslandım
Haber, hep birilerine ulaşmak telaşındaydı; gizliliği sevmez, saklanmayı istemezdi.
Haber hızlıydı. Tez gider, çabuk ulaşırdı. Bir yerde, bir mekânda, bir kulakta kalmaz
İbrahim, dedim,
– Bizleri kime emanet edip gidiyorsun? Telaşsızdı Sakin, mütebessim gözlerimin içine baktı.
Allah’a.
Bir anlık paniğim gitti. Sordum:
Bu kimin isteği?
Tevekkül kelam oldu, döküldü:
Rabbimin, dedi sevgiyle İbrahim.
Demek O istemişti. Rahatlamıştım. İmanım sözcük olup süzüldü:
Öyle ise Rabbim bizi zayi etmez.
Kalp sırrına erenler neler yapar bilir misin?
Susarlar
Kızmazlar
Küsmezler
Kırmazlar
Kırılmazlar.
Her şeyde bir güzellik bulurlar.
Hiçbir şeyi insandan bilmez, her şeyi Rabbinden bilirler.
Her şeyi O’ndan umup beklerler.
Susarak konuşurlar.
Kıskançlık kadere razı olmamaktı, kendine verilen yazgıya itirazdı. Ben Rabbımın bana verdiğine de razıydım, başkasına verdiğine de razıydım. Rabbinin bir kuluna verdiğini, diğer kulun kıskanması Rabbe karşı edepsizlik değil miydi?
Kalem başkasının elindeydi.Yazıya küsemedim,yazgıya itiraz edemedim.
Çöl yazgılıydım.Kadere bakar gibi baktım,hayata dair hiçbir şeyin olmadığı kum taneciklerine
Bu alem sanki ateşten bir denizdir.
Ona kendini atmanın adıdır aşk
Yürüyordum.
Nefiste,enede, kalpte
Kalbin binbir kapılı sırlarında
Ağlıyordum.
Filistin hep hacer kadar ağlayacaktı. Filistine bundan böyle gözyaşı düşmüştü.
Artık Filistinde hep benim gibi analar ismail gibi çocuklar ağlayacaktı.Filistinde ağlayan her çocukta ismailin sesi benim hıçkırıklarım duyulacaktı.
Hepimiz donmuştuk, mazlum ile zalimin mücadelesini seyrediyorduk. Nefret ettiğimizle merhamet ettiğimiz, hiç bu kadar yan yana olmamıştı. Hiç bu kadar aynı tabloda bir araya gelmemişti.
Sevgisi kalbe ulaşıp aşk kimyasına erenlere bu dünyada hep ayrılık vardı. Rahatlamıştım.
Sevgi nefistendi aşk kalpten.Nefis mekana ihtiyaç duyduğu için sevgisini dünyada isterdi paylaşım arardı. Kalp mekan ve zaman aştığı için paylaşım derdi bulunmazdı.
İsmail imanda sultan
Ya Rabbi! Beni ve benim neslimden olanları namazda devamlı kıl. Ey Rabbimiz, duamı kabul buyur.
Ananın olduğu yerde ocak kurulur, ateş tüterdi. Ananın olduğu yerler yurt olur, yuva kurulurdu.
Her insan mutlaka ömründe bir defa Hacer misal olacaktı.
Selamet-i kalbin alametleri çoktu.
Hiç kimseye eziyet etmemek.
Hiçbir kimseden incinmemek.
Bir kimseye iyilik yaptığında ondan karşılık beklememek.
Ya Rabbi!
Ölülerin diriltilip kabirlerinden kalktıkları günde beni rüsvay etme. Zira ölülerin kabirlerinden kalktıkları günde mal ve evlat bir faide vermez.
İnsana her ayrılış acı verirdi, hele de nefisten ayrılış en acı vereniydi.
Anladım, aşk gözde değil ruhta, kelamda değil sükûttaymış.
Sırr-ı kalbe erenler için kelamın aracılığına ne ihtiyaç vardı. Söz susunca kalp konuşurdu, ruhta zaman ve mekân dürülür, yekvücut olurdu.
Bu âlem sanki ateşten bir denizdir,
Ona kendini atmanın adıdır aşk
Sevgide mekân olurdu, aşkta ise asla. Aşk mekânsızlıktı. Sevgi nefsin eliydi, cisimle bağlıydı. Sevgisi cisimde olanlar için mekân önemliydi. Aynı mekânda paylaşım olmadan sevgi boyutu teselli olmazdı. Aşk, sevginin kalbe ulaşmasıydı. Aşka ulaşan sevgi için mekâna ve zamana ihtiyaç yoktu.
Kalple ilgili meselelerde mesafenin ne ehemmiyeti olabilir?
Kıskançlık kadere razı olmamaktı, kendine verilen yazgıya itirazdı. Ben Rabbimin bana verdiğine de razıydım, başkasına verdiğine de razıydım. Rabbinin bir kuluna verdiğini, diğer kulun kıskanması Rabbe karşı edepsizlik değil miydi?
Herkesin adımlarında farklı sırlar.
Herkesin yüreğinde farklı dualar,
Yürüyorduk hepimiz kaderlerimizin peşi sıra
Biz dost olalım diyoruz, dosta hep sıkıntı vermeyi düşünerek. Dost bizim sıkıntımızı çeksin diyoruz. Dostun mihnetini istemiyoruz. Oysa dostun mihnetini çektiğimiz kadar dostuz.
Gerçek dostluk araya hiçbir vasıtayı koymamaktır. Gerçek dostluk, dost ne yaparsa yapsın hakkında su-i zanda bulunmamaktır. Gerçek dostluk, dostun sırrını hiçbir dostla paylaşmamaktır.
Nemrut hemen haber saldı tüm halkına:
– Ateş için odun toplansın!
Herkes safını belirtti. Kimi oduna, kimi suya koştu.
Mazi, vefalı bir dost gibiydi, kendine çekerdi insanı. İstikbal, ötelere baktırırdı. Maziye kaçmak insanı dinlendirirken, istikbal dalgalı bir denizde yüzmek gibi yorar, hırpalardı. Mazi hatıralara, istikbal hayallere taşırdı insanı.
Gerçek dostluk araya hicbir vasıtayı koymamaktı .
Gerçek dostluk, dost ne yaparsa yapsın hakkında suizanda bulunmamaktı .
Gerçek dostluk,dostun sırrını hiçbir dost ile paylaşmamaktı .
Işte ibrahim cebraili öteleyince o an Rabbi onu halil(dostu) olarak kabul ediyordu.
Allah sevdiği sevdiği kullarının kalbine birliğinin yansıması hüznü atardı önce.Hüzne tutunan insanlar kullukta adım adım yol alırdı.
Acı müjdeydi.Öyle bellemiştim .Her sevinç önce bir acı habercisiyle gelirdi.Her müjde önce acı ile uyandırırdı insanı gafletten.Acılara değil acıların sonucuna bakardım.
Hasbunallahu venimel vekil.!Dostumla arama girmeyin. O ne emrederse o olur.Muradı beni ateşte yakmaksa kusurum var der sabrederim kurtarırsa da şükrederim
Mazi, vefalı bir dost gibiydi kendine çekerdi insanı.İstikbal ötelere baktırırdı .Maziye kaçmak insanı dinlendirirken ,istikbal dalgalı bir denizde yüzmek gibi yorar,hırpalardı.
zülüm kelimelere dökülmemeliydi.Tüm zalimler önce kelama yasak koyarlardı.Kelamın gücü büyüktü.Kelamdı yokluğun elini varlığa tutturan.
Zulüm, kelimelere dökülmemeliydi. Tüm zalimler önce kelama yasak koyardı. Kelamın gücü büyüktü Kelamdı, yokluğun elini varlığa tutturan.
YALNIZLIK, İNSAN kalbinin kendisini sığınılacak birinden uzak hissetmesiydi
Karanlık saklamıştı sanki beni
Şeb-i yeldam başlamak üzereydi .
AŞK MİMLİ, Elif, Lâm, Mim gibi.
Ben de bu mim gibi bir mimdim. Aşk şifre, var olmanın şifresi. Bu şifrenin çözülme bedeli kalbin varlık boyutundaki bağımlılığından vazgeçmesi, bağlarını koparması. Her kopan bağda inim inim inlemesi. Onun halini bilmeyenlerce mecnun denilmesi.
Aşk, cesedin nefis bazındaki sevgilerini atması.
Kalbin sevgi boyutunda “Elif, Elif” diye yürümesi.
Aşk, kalbin sevmesi. Sevgi nefsin oyuncağı, aşk kalbin mahremiyeti.
Aşk, sevginin nefsin elinden kurtulup kalbin avucuna düşmesi. Bu düşüş macerasında geçirdiği acılar, kopartmak istediği zincirler, nefsin esaret kayıtlarından arınmak için çırpınışlarında duyulan ahlar.
Aşk, nefsin sevgi denen küçük kör kuyusundan kalbin enginliklerine firarı.
Sevgi enenin çekim alanı, aşk kalbin ayak sesleri
Aşk, kalp denen gayp penceresinin tılsım dolu “Mim”i.
Bin bir sır dolu kapının açılımı için kalbin acz ile tıklatılması aşk.
Kapılardan geçişin bir de insan denen kenzde kapısı vardır ki, o kapının bir de anahtarı. Anahtar hasret denen şifrenin kucağında saklı, adı ayrılık. Ayrılık, aşkı çoğaltan iksir. Ayrılık sevgiyi aşk yapan sır. Ayrılık elemini yaşamayan sevgi, aşk kimyasına eremez, aşk mayasına tutunamaz.
Madde kabuğunun kırılması ayrılığın kimyasında gizli. Aşkın mecazi nefis tuzağından geçebilmesi ise ancak ayrılık ateşinin koruyuculuğu ile. Ayrılık aşkın yol kılavuzu.
Aşk, Mim’in kalbe düşüş şekli
“Bela yağmur gibi gökten yağsa
Başını onun altına tutmanın adıdır aşk.”
Zemzem, bir ananın hayat çığlığı
Zemzem, bir ananın gözyaşları
Zemzem, bir ananın yokluğu var eden aczi.
Zemzem, bir ananın rahmet akıtan sabrı
Zemzem, tevekkül,
Zemzem, teslimî duruş,
Zemzem, isyansız kadın,
Zemzem, bir kadının sevgisi,
Zemzem, bir kadın şefkatinin suya dönüşmesi,
Zemzem, bir kadın kalbinin şıpırtıları,
Zemzem, say,
Zemzem, aşk,
Zemzem, ana
Suyun etrafa kaçıp gitmesine engel olmak istiyordum. Etrafına topraklarla bent yaparken çığlık çığlığa bağırıyordum:
– Zem! Zem! (Dur! Dur!)
Nefis ağlardı.
Kalp ağlardı.
Ruh ağlardı.
Ağlamanın en kötüsü nefsin ağlamasıydı. Gözyaşlarımda nefsanîlik yoktu. Kaybettiğim bir dünyalığa, elde edemediğim nefsanî arzularıma ağlamıyordum.
Ağlıyordum, ana olarak,
eş olarak,
aciz bir kadın kul olarak.
Kalbim ağlıyordu, ruhum kalbimin ağlamasına yardım ediyordu. Gözyaşlarım onun için cuş u huruşa gelmişti, aktıkça aktı. Sanki vadi gözyaşlarımla doldu.
Bundan böyle buraya “Gözyaşı Vadisi” diyeceklerdi.
Soluklandım. Hava sıcaktı. Güneş alev olmuş dökülüyordu dört bir yandan. Etrafta hiçbir şey yok. Yalnız gölgem düşmüş yere. Kendime tek yoldaş olan gölgeme baktım. Varlığı ve canlılığı hissettim. Güneş, tepe, çöl, yalnızlık ve varlık arayan bir kadın. Hayat dileyen bir ana. Kurumuş dudaklarımla haykırdım:
Su
Bir avuç su
Bir ananın hayatı tırmalayışı
Su
Bir damla su Hayatı devam ettirmek için, yavrumu canlı tutmak için su.
Bir ananın hayata susayışı
Bu tepede de yok. İşte şu tepe. Koşmalıyım. Eteklerim koşmama mani oluyor. Daha hızlı koşmalıyım. Elim ayağıma değil, eteklerim ayağıma dolanıyor. Eteklerimi usulca topladım, yavrumu eteğime koyar gibi. Acizliğimi, çaresizliğimi, zayıflığımı toplayıp koydum eteğime. Rahmet ararken, eteklerime, rahmete ulaştıracak her şeyi doldurmuştum.
Analık duygularım adımlarımı sürükletti. Yavaşça koydum yavrumu yere.
Say ettim,
yalnızlıkta
acizlikte
fakirlikte
çaresizlikte
Say ettim.
Görünüşte güneşten ateş eksilmiş kum parçacıklarında, aslında mana âleminin sınırsız boylarında.
Say ettim;
tevekkülde,
teslimde,
rızada
Say ettim.
Ha’dan Mim’e. Burada yalnız Ha ile Mim vardı. Kâinat Mim’di, Ha onun anahtarı. Tüm âlem Ha olmuş bir kadının acz dolu sayi ile Mim’i talep ediyordu. Onun için kâinatın katmanları adedince say ettim, ettirildim. Yedi kat sema, yedi kat arz adedince say ettim. Yedi sonsuzluk sayısıydı. Sonsuzluğun sırrına kadem basma sayısınca say ettim.
“Ey Rabbimiz! Ailemden bir kısmını, Senin hürmetli Beyt’inin yanında, ekinsiz bir vadide yerleştirdim –namazlarını Beytinin huzurunda dosdoğru yapsınlar diye– ey Rabbimiz! Sen de insanlardan mümin olanların gönüllerini onlara meylettir ve onları meyvelerle rızıklandır ki, onlar da nimetlerine şükretsinler.”
HAVVA, ÂDEM’DEN ayrılıp gariplik yurdu dünyaya düşünce, yer ile göğü yalnızlık ve hasret çığlıklarıyla doldurmuştu.
Yalnızlık sardı dört bir yanımı. İbrahim’in kaybolduğu tepeciğe baktım. Ana ve oğul, ateşteki İbrahim’dik
İmanım sözcük olup süzüldü:
– Öyle ise Rabbim bizi zayi etmez.
Yüreğim İsmail’im için toplandı, kelam İsmail’im için söze üşüştü. Kırık kalbim İsmail’im için medet aradı. Kısılan sesim İsmail’im için haykırdı:
– Burada bizi bırakıp nereye gidiyorsun?
İbrahim’de ne söz, ne de başka bir şey vardı. Gidiyordu, arkası dönüktü. Yüzünde neler hissettiğini göremiyordum.
Acizlik, zayıflık ve çaresizlik Hepsi çöller kadardı, içime vuruşu ise çölün yakıcılığı kadar.
Ağlamaktan kısılan sesimle tekrar haykırdım:
– Bizi kime bırakıp gidiyorsun?
Cevapsızlık cevabımdı.
AŞKIN HİKÂYESİ düşmüştü yol boyunca içime. Aşk yürümekle başlamıştı her dem, ayrılıkla çimini toprağa bırakmış, acıyla boy vermiş, gözyaşıyla filize durmuştu. Aşka düşünce ilk babamız ayrılmıştı tüm sevdiklerinden, gönül verdiklerinden, kalp çiçeklerinden, nefis lezzetlerinden.
Aşka düşünce ilk atamız, şeytan çıkmıştı karşısına. İlk evhamı, ilk şaşırmayı yaşamıştı.
Aşkta şaşkınlık vardı.
Aşka düşünce ilk babamız, yalnızlığına bir yoldaş aradı. Havva yalnızlık elini tuttu. Aşk vurunca ilk babamızın gönül sahillerine aşkın ilk basamağı Havva düşmüştü içine. İlk babamız aşkı tattı.
Aşkta kadın vardı.
Aşka düşünce tüm âdemler (insanlar) için ademler (hiçlikler) vardı.
Aşkta yokluk gömleğini giymek vardı.
Aşka düşünce ilk babamız, ayrılık atına binivermişti. Ayrılmıştı ilk yurdu cennetinden, kalp kevseri Havva’sından
Aşkta ayrılık vardı.
Aşka düşünce ilk atamız önce bir garip oldu, dünya toprağına düştü boy vermek, ağaca durmak, nübüvvet çekirdeği olup nübüvvet meyvesi vermek için.
Aşka düşünce her insan için,
yürümek vardı.
Âdem baba gibi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir