İçeriğe geç

İskender Kitap Alıntıları – Plutarkhos

Plutarkhos kitaplarından İskender kitap alıntıları sizlerle…

İskender Kitap Alıntıları

“Ölümden korkmak anlamsızdır, çünkü yaşadığımız sürece ölüm yoktur, ölüm geldiğinde ise artık biz yokuz.”

– Epikuros

“Dostum, bir insanın başına gelebilecek en büyük felaket ona yapılan iyiliğe karşılık veremeyecek durumda olmasıdır.”

– Büyük İskender

“çok yazık değil mi? iskender benim yaşımdayken bütün dünyaya hakimdi. oysa ben daha hiçbir şey başaramadım.”
bir insan ne kadar yaşamalıdır?

“ölmenin yaşamaktan daha iyi olmadığına inandığı kadar.”

“konu güzel olunca onun hakkındaki konuşma da güzel olur.”
“bütün bunlar iskender’i hatırlatıyor bana!
birini mi arıyorum? hemen karşıma çıkıveriyor.
denizi mi aşmalıyım? hatırım için geçmesi kolay oluyor.”
hey çocuk! sana karşı çıkmak imkânsız!
“çoğu kez bir insanın karakterini geride ölüler bırakan kanlı zaferlerden ya da muhteşem şehir kuşatmalarından çok, önemsiz bir cümleden veya esprili bir ifadeden daha iyi anlamamız mümkündür.”
“Akıllı insanlar sadece yaşamaları için gereken su ve yemek için savaşmalılar . “
“ Gözü pek insanların her yeri ele geçirebileceğine korkaklara güvence sağlayacak hiçbir sığınağın olmadığına inanıyordu . “
“İskender savaşta ne kadar korkunç ve gaddarsa, barış zamanında bir o kadar iyi kalpli ve naziktir . “
“Hazinesinde değerli taşlarla süslü, çok güzel altın bir sandık buldu ve hemen iskender’e teslim edildi. İskender bütün arkadaşlarına bu küçük şaheserin içine konacak en değerli şeyin ne olabileceğini sordu. Herkes bir şeyler teklif etti., ancak İskender tatmin olmadı. Başucunda gözü gibi sakladığı ilyada kitabını çıkarıp sandığa koydu . “
“Gerçek bir kralın gücünü savaş alanında göstermesi gerektiğine, isteklerine de hakim olmasının bir asalet göstergesi olduğuna inanıyordu . “
“Benim isteğim diğerlerinden güçte değil, bilgide üstün olmaktı. “
“Şehvet ya da Servete değil, erdeme ve şerefe önem veren biriydi .
Dareiosun bu şekilde ölmesi onu çok üzdü.Hemen pelerinini çıkarıp büyük kralın ölü vücudunu sardı.Bessosu bulup en ağır şekilde cezalandırdı.Değişik istikametlere doğru eğimli iki ağacın gövdelerini birbirine yaklaştırıp Bessosu ayaklarından bağlamalarını,sonra da ağaçları bırakmalarını emretti.Böylece vücudu ikiye ayrıldı.
Yıllar sonra Cicero, Sezar için, O kadar güzel taranmış saçlarına zarif bir hareketle parmaklarını daldırıp başını kaşıyan bu adamın aklında bu kadar korkunç şeylerin olabileceğini, yani günün birinde Roma Cumhuriyeti’ni yıkacağını ben bile tahmin edemedim, dedi.
Dostum, bir insanın başına gelebilecek en büyük felaket ona yapılan iyiliğe karşılık veremeyecek durumda olmasıdır.
140.1|skender yakınındakilerin eğlenceye ve rahata gereğinden fazla alıştığını gördükçe üzülüyordu, onlara dostça ve felsefi bir yaklaşımla nasihat vermeye çalışıyordu.
Örneğin Teoslu Agnon ayakkabılarına gümüş çiviler çaktırıyor, Mısırlı Leonnatos idman alanı için deve yüküyle kum taşıtıyor, Philotas ise avlanmak için yüz stadionluk ağ kullanıyordu. Eskiden zeytinyağı bulamazken artık herkes vücuduna en pahalı kokular sürdürüp kölelere ovduruyordu.
(40.2||skender onlara şöyle dedi: Şaşıyorum size! Onca savaş yaşamış olan sizlerin yorgunluktan sonra çok daha huzurlu uyunduğunu unutmanıza inanamıyorum. Hayatımızı Perslerin hayatıyla kıyasladığımızda onların rahata alıştıklanı için yaltakçı, bizim ise devamlı mücadele edip yorulduğumuz için asil olduğumuzu fark edemiyor musunuz? Ayrıca insan kendi vücudunun bakımı için başkasına muhtaçsa, savaş alanında atına nasıl bakacak, miğferini nasıl parlatıp hançerini nasıl bileyecek?

140.31Bunu sakın unutmayın: Bir ülkeyi istila edenin yapabileceği en büyük yanlışlık, istila edilenin alışkanlıklarını benimsemesidir.

[14.1]Yunanlılar Korinthos’ta buluşup Perslere karşı savaşmaya karar verdiğinde onların başına geçti. Dönemin ünlü siyaset adamları ve filozoflar onu bu yüzden tebrik etmeyi ihmal etmediklerinden Korinthos’ta yaşayan filozof Sinoplu Diogenes’in de aynı şekilde davranmasını bekledi. [14.2) Oysa filozof İskender’in orada olmasından hiç etkilenmedi, Kraneio’da istirahat etmeye devam etti. Bir gün İskender dayanamayıp Diogenes’i ziyaret etmeye karar verdi. Güneşin altında uzanmış olan Diogenes yaklaşan kalabalığı görünce bağdaş kurdu ve karşısında duran İskender’e baktı. İsteğini soran krala, Güneşimi engelleme, cevabını verdi. (14.3|
Filozofun kendinden emin ve kibirli davranışından son derece rahatsız olan, ancak aynı zamanda ona hayran kalan İskender uzaklaşırken, duruma gülen refakatçilerine, “İskender olmasaydım, Diogenes olmak isterdim, dedi.
Zaferlerin en tatlısı bana karşı savaşanları kurtarabilmem ve kendi tarafıma alabilmemdir.
Bir görgüsüzlüğü açığa vurmak daha büyük görgüsüzlüktür.
Bir insan ne kadar yaşamalıdır?
Ölmenin yaşamaktan daha iyi olmadığına inandığı kadar.
Bir insan için kendini mutlu etmenin en iyi yolu nedir!?
Çok güçlü olduğu halde insanlarda korku hissini uyandırmamayı başarmasıdır.
Bir insanın başına gelebilecek en büyük felaket ona yapılan iyiliğe karşılık veremeyecek durumda olmasıdır.
On yaşındayken İstanbul’a ayak bastım. Ülkenin en büyük şehrindeyim ve danışacak, sığınacak kimsem yoktu. Başkasının kâbusu olur ama benim için ucu nereye gideceği bilinmeyen bir macera
Bir ülkeyi istila edenin yapabileceği en büyük yanlışlık, istila edilenin alışkanlıklarını benimsemesidir.
Zaferi çalmaktan hoşlanmam.

İskender

Bazen ne kadar iyi top sürersen sür, topu sadece kendinde tutmaktan zarar gelir.
Onun bütün planlarında tiranlık amacı güttüğünü görüyordum. Ama onun o güzel taranmış saçlarına, saçlarını parmaklarının ucuyla karıştırmasına baktığım zaman ise cumhuriyeti yıkmayı planlayacak kadar kötü düşünceleri olduğunu anlayamazdım. – Cicero
Zafer için çok kez ama hayatım için ilk kez savaştım. (Sezar)
Sezar öldüğünde elli altı yaşındaydı, binbir güçlükle elde ettiği mutlak hakimiyete doyamadan hayata veda etti.
Ölümlerin hangisini tercih ettiği Sezar’a sorulduğunda Beklenmeyen ölüm, cevabını verdi.
Veni, vidi, vici!(Geldim, gördüm, yendim.)
O an Tillius Cimbrus, Sezar’ın giydiği cübbeyi aniden iki eliyle çekerek başından çıkardı. Sinyal buydu. İlk darbeyi Cascas kılıcıyla boynuna indirdi, ancak çok tedirgin ve heyecanlı olduğundan vuruşu öldürücü değildi. Bu arada Sezar dönüp Cascas’ın kılıcını elinden aldı. Aynı anda ikisi de bağırmaya başladılar. Biri, vurulan, Latince “Pis Cascas, ne yaptığını sanıyorsun,” derken, diğeri, vuran, Yunanca “Kardeşim, yardıma koş,” diye kardeşine seslendi.

Ortalık öyle bir karıştı ki olaylardan habersiz olanlar şaşkınlıktan ve korkudan ne yapacaklarını şaşırdılar. Ağızlarını bile açıp bağırmadan ya da yardıma koşmadan yerlerinde çakılıymış gibi durdular. Tersine suikastı düzenleyenler kılıçlarını çekip etrafını sardı ve her biri vücudunu delik deşik etmeye başladı. İlk başta Sezar kendini korumaya çalıştı, ancak yüzüne, gözüne gelen kılıç darbeleriyle avcıların elinde çırpınan vahşi bir hayvana dönüştü. Bu cinayete herkesin katılması şarttı, çünkü hiç kimse üstlenmek istememişti. Bu yüzden Brutus da kasığına bir darbe indirdi. O an Sezar’ın dönüp ona baktığı ve direnmeyi bırakarak elbisesiyle başını örttüğü ve kendini katillerinin eline bıraktığı söylenir.

Bir ara konu ölüm meselesine geldi. Misafirler ölümlerin hangisini tercih ettiklerini tartışmaya başladılar. Sezar’a sorulduğunda, “Beklenmeyen ölüm,” cevabını verdi.
İskender: “Kendine bile filozof olamayan filozoflardan nefret ederim.”
Hayatımızı Perslerin hayatıyla kıyasladığımızda onların rahata alıştıkları için yaltakçı, bizim ise devamlı mücadele edip yorulduğumuz için asil olduğumuzu fark edemiyor musunuz? Ayrıca insan kendi vücudunun bakımı için başkasına muhtaçsa, savaş alanında atına nasıl bakacak, miğferini nasıl parlatıp hançerini nasıl bileyecek? Bunu sakın unutmayın: Bir ülkeyi istila edenin yapabileceği en büyük yanlışlık, istila edilenin alışkanlıklarını benimsemesidir.
Dareios çadırdan çıkıp ellerini göğe kaldırdı ve herkesin önünde şöyle seslendi: Hey halkımın ve ülkemin tanrıları! Bana Perslerin kaderini başkalarının eline bırakmamam için yardım edin. İskender’i yenip ülkemi atalarımızdan kalan zenginliğe tekrar kavuşturayım. Sevdiğim insanlara gösterdiği saygının karşılığını ben de ona verebileyim. Ancak kader Pers İmparatorluğu’nun elden gitmesini öngördüyse, umarım Kyros’un tahtına İskender’den başkası oturmaz.”
Kralım, İskender savaşta ne kadar korkunç ve gaddarsa, barış zamanında bir o kadar iyi kalpli ve naziktir.
adamın biri, tüylerini yolduğu bülbülde yiyecek pek bir şey bulamayınca demiş ki: “sesten başka bir şey yokmuş sende de.”
Benim isteğim diğerlerinden güçte değil, bilgide üstün olmaktır.
Bedenimi örten bir avuç toprağı gör ve bana gıpta etme.
“Zaferlerin en tatlısı bana karşı savaşanları kurtarabilmem ve kendi tarafıma alabilmemdir.”
İskender ilk zamanlar Aristoteles’i çok severdi. Herkese onu babası kadar sevdiğini ilan eden İskender, “Hayatı babama, güzel ve doğru bir hayat sürmeyi ise Aristoteles’e borçluyum” derdi.
Zaman geçtikçe İskender babası önemli bir şehri fethettiğinde ya da büyük bir zafer kazandığında pek sevinmemeye, yakınındakilere de, “Çocuklar, bu gidişle babam her yeri fethedecek ve bana sizlerle birlikte büyük başarılar kaydetme fırsatı vermeyecek” diye yakınmaya başladı.
Yıllar önce İskender öğretmeniyle birlikte tanrılara kurban sunarken tütsüleri iki eliyle avuçlayıp ateşe atmaya hazırlanıyordu. O zaman öğretmeni onu azarlamıştı: “Bunlar çok değerlidir İskender. Üretildiği memleketler senin olmadığı sürece ölçülü kullanman gerek,” demişti. İskender, Leonidas’a bu sözlerini hatırlatan bir de mektup yazdı: “Sana bolca tütsü ve sarı kız gönderiyorum. Umarım bundan sonra tanrılara cimrilik yapmazsın.
Bir ülkeyi istila edenin yapabileceği en büyük yanlışlık, istila edilenin alışkanlıklarını benimsemesidir.
Çoğu kez bir insanın karakterini geride ölüler bırakan kanlı zaferlerden ya da muhteşem şehir kuşatmalarından çok, önemsiz bir cümleden veya esprili bir ifadeden daha iyi anlamamız mümkündür.
Eğitimin çok önemli olduğunu bilen kral oğlu İskender’in eğitimi için dönemin en ünlü filozofu Aristoteles’i getirtti.
Bir annenin gözlerinden süzülen bir damla gözyaşı, binlerce mektubu silmeye muktedirdir
Ölümden korkmak anlamsızdır, çünkü yaşadığımız sürece ölüm yoktur, ölüm geldiğinde ise artık biz yokuz.
insanın başına gelebilecek en kötü felaket yapılan iyiliğe karşılık veremeyecek durumda olmasıdır.
Dostları Sezar’a muhafızlar tutmasını tembih ettiklerinde, hatta kimileri bu iş için kendilerini önerdiklerinde o, Her gün ölümden korkarak yaşamaktansa bir kere öleyim daha iyi, diye cevap verirdi. Ona göre korunmanın en iyi ve en emin yolu halkın sevgisini kazanmaktı.
Zaferlerin en tatlısı bana karşı savaşanları kurtarabilmem ve kendi tarafıma alabilmemdir.
Sezar, Pompeius’un ordugahına girince ve her yerin cesetlerle dolu olduğunu, hatta hala bazı askerlerin birbirini öldürdüğünü görünce iç çekip, Ne yazık ki bunu kendileri istedi. Ben de yapmaya mecbur kaldım. Şayet istedikleri gibi ordumu dağıtmış olsaydım, hem bir sürü şanlı zafer kaydedilmeyecekti hem de bugün sürgün durumunda olacaktım, dedi.
Sezar’la maiyetinin Alpleri aştıktan sonra fakir ve ıssız bölgelerden geçtikleri anlatılır. O zaman arkadaşları gülmeye, Acaba burada makam elde etmek zor mudur? deyip onunla şakalaşmaya başlamışlar. Bunun üzerine Sezar, Roma’da ikinci olmaktansa burada birinci olmayı yeğlerim, diye cevap vermiş.
Yıllar sonra Cicero, Sezar için, O kadar güzel taranmış saçlarına zarif bir hareketle parmaklarını daldırıp başını kaşıyan bu adamın aklında bu kadar korkunç şeylerin olabileceğini, yani günün birinde Roma Cumhuriyeti’ni yıkacağını ben bile tahmin edemezdim, dedi.
O zaman hiçbir başlangıcın küçümsenmemesi gerektiğini, küçük kıvılcımların bile önüne geçilmezse kısa sürede büyük bir yangına dönüşebileceğini fark ettiler.
Dostum, bir insanın başına gelebilecek en büyük felaket ona yapılan iyiliğe karşılık veremeyecek durumda olmasıdır.
İskender sefere çıkmadan önce neredeyse krallığın bütün gelirlerini dağıttı. Bunu gören komutanlarından Perdikkas, Kralım, sana ne kaldı? diye sordu. İskender, Umut, cevabını verdi. Öyleyse seninle bu sefere çıkacak olan bizler de umudunu paylaşacağız, dedi Perdikkas ve İskender’in ona bağışladığı toprakları kabul etmedi.
Bir gün İskender dayanamayıp Diogenes’i ziyaret etmeye karar verdi. Güneşin altında uzanmış olan Diogenes yaklaşan kalabalığı görünce bağdaş kurdu ve karşısında duran İskender’e baktı. İsteğini soran krala, Güneşimi engelleme, cevabını verdi. Filozofun kendinden emin ve kibirli davranışından son derece rahatsız olan ancak aynı zamanda ona hayran kalan İskender uzaklaşırken, duruma gülen refakatçilerine, İskender olmasaydım, Diogenes olmak isterdim, dedi.
Oğlum, Makedonya sana dar gelir, kendine layık yeni bir krallık bul.
İskender, Aristoteles’i selamlar ve daima sıhhatte olmasını diler. Bana sözlü olarak öğrettiklerini yayımlamakla iyi etmedin, çünkü herkes bunları bilirse bizim herkesten farkımız ne olacak? Benim isteğim diğerlerinden güçte değil, bilgide üstün olmaktı. Sağlıcakla kal.
Hey yabancı! Kim olursan ol, nereden gelirsen gel -çünkü geleceğinden eminim- ben Perslerin başına geçen Kyros’um. Bedenimi örten bir avuç toprağı gör ve bana gıpta etme,
Çünkü iktidara sahip olanın her yaptığı haklı ve meşrudur. Anaksarkhos’un bu yaklaşımı İskender’in acısını yatıştırdı, ancak kişiliğinde daha da katılaştırdı ve dengesiz kıldı. Artık davranışları kibirli ve haksızdı.
Sezar’ın delik deşik edilmiş vücudu meydana getirildiği sırada varsiyetnamesi açıldı ve onun her Romalıya kayda değer bir miras bıraktığı görüldü. Bunun üzerine halk galeyana geldi. Meydanda bulunan masa, parmaklık, sandalye gibi ahşap eşyaları toplayıp büyük bir ateş yaktı ve cansız vücudu ateşe verdi, sonra da bu ateşten meşaleler tutuşturup katilleri aramaya koyuldu.
Senato ortalığı yatıştırmak için genel af ilan etti, aynı zamanda Sezar’ın tanrı gibi anılmasına ve çıkardığı kanunların olduğu gibi kalmasına karar verdi.
Suikastı düzenleyenler kılıçlarını çekip etrafını sardı ve her biri vücudunu delik deşik etmeye başladı. İlk başta Sezar kendini korumaya çalıştı, ancak yüzüne, gözüne gelen kılıç darbeleriyle avcıların elinde çırpınan vahşi bir hayvana dönüştü. Bu inayete herkesin katılması şarttı, çünkü hiç kimse üstlenmek istememişti. Bu yüzden Brutus da kasığına bir darbe indirdi O an Sezar’ın dönüp ona baktığı ve direnmeyi bırakarak elbisesiyle başını örttüğü ve kendini katillerin eline bıraktığı söylenir.
O an Tillius Cimbrus, Sezar’ın giydiği cübbeyi aniden iki eliyle çekerek başından çıkardı. Sinyal buydu. İlk darbeyi Cascas kılıcıyla boynuna indirdi, ancak çok tedirgin ve heycanlı olduğundan vuruşu öldürücü değildi. Bu ara Sezar dönüp Cascas’ın kılıcını elinden aldı. Aynı anda ikisi de bağırmaya başladılar. Biri, vurulan, diğeri, vuran, Yunanca ” Kardeşim, yardıma koş, ” diye kardeşine seslendi.
Knidoslu Artemidoros gereğinden fazla şeye kulak misafiri olmuştu. Hemen Sezar’ı bulmaya çalıştı. Onu senatoya giderken görünce yanına yaklaştı ve eline bir kağıt iliştirdi. Sezar’ın elindeki diğer kağıtlarla birlikte katiplerine verdiğini görünce yaklaştı ve ” Sezar bunu yalnız sen oku, çünkü senin hakkında çok önemli şeyler içermektedir, ” dedi.
Sezar’ın Albinus olarak tanınan Decimus Brutus’a büyük itimadı vardı. Öyle ki onu ikinci mirasçısı olarak belirlemişti. Ancak o kadar öbür Brutus ve Cassius ile beraber Sezar’a karşı suikast hazırlamaktaydı.
Başka bir gün Antonius ile Dolobella’nın suikast planladığı haberi gelince, ”Ben bu şişman uzun saçlılardan değil, ince ve solgun benizli insanlardan korkarım, ” sözleriyle Cassius ve Brutus’u kastetmişti.
Kendisine karşı hazırlanan bir suikastta Brutus’un da yer aldığı duyulunca Sezar inanmadı ve eliyle bedenini gösterip, ” Brutus bunu beklemek zorunda, ” dedi.
Halkın çoğu Marcus Brustus’a yönlenmeye başladı, çünkü baba tarafından eski Brutus’un, anne tarafından da soylu ailelerden Serviliusların soyundan geliyordu. Aynı zamanda Cato’nun yeğeni ve damadıydı.
Halk bu davranışları alkışlarla onayladı, kimi de onlara Brustuslar dedi ve tebrik etti, çünkü Brutus krallığa son vermiş, yetkilerinin de senatoya, dolayısıyla halka geçmesini sağlamıştı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir