Hakkı Yılmaz kitaplarından Nüzul Sırasına Göre Necm Necm Kur’an’ın Türkçe Meali kitap alıntıları sizlerle…
Nüzul Sırasına Göre Necm Necm Kur’an’ın Türkçe Meali Kitap Alıntıları
Ve eğer Allah, sana bir zarar dokundurursa, onu Kendisinden başka açacak yoktur. Ve eğer O, sana bir hayır dokundursa da kuşkusuz O, her şeye gücü yetendir.(Enam-17)
De ki: “Ben size ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır’ demiyorum. Görülmeyeni, duyulmayanı, geçmişi, geleceği de bilmem ben. Size ‘Ben bir meleğim’ de demiyorum. Ben yalnızca bana vahyedilene uyuyorum.” De ki: “Kör ile gören eşit olur mu? Hâlâ düşünmüyor musunuz?”(Enam-50)
Ve şu şairler, şüphesiz onlara azgın sapıklar uyar. (Şuara-224)
Öğren -öğret! Senin Rabbin ise kendilerini üstün biri sayan o kişilerden daha üstün olandır. Senin Rabbin ki kalemle öğretti. O, insana bilmediğini öğretti. (Alak-1-5)
Rabbinizden size indirilene uyun ve O’nun astlarından, yol gösteren, yardım eden ve koruyan sözde yakınlara uymayın. Ne kadar az öğüt alıyorsunuz/hatırlıyorsunuz!(Araf-3)
De ki: “Hiç bilen kimseler ve bilmeyen kimseler eşit olur mu?” Kesinlikle sadece temiz akıl sahibi olanlar öğüt alırlar/gereği gibi düşünürler. (Zümer-9)
Yaratan rabbinin adıyla öğren öğret!
Hâlbuki Kur’ân, bütün âlemler için bir öğütten başka bir şey değildir.
(2/68. Kalem 52 )
Ey iman etmiş kimseler! Kendi seviyenizde olmayanlardan sırdaş/sıkı arkadaş edinmeyin. Onlar, size fenalık etmekten geri kalmazlar. Onlar, sıkıntıya düşmenizi istediler. Kesinlikle kinleri ağızlarından dışarıya vurmuştur. Göğüslerinde gizledikler şeyler ise daha büyüktür. Eğer siz, aklınızı kullanacaksanız, Biz, sizin için göstergeleri kesinlikle açığa koymuşuzdur.
Şüphesiz ki iman etmiş ve Rablerine işin sonucunu havale eden kimseler üzerinde Şeytan-ı Racim’in hiçbir zorlayıcı gücü yoktur. Onun zorlayıcı gücü, ancak kendisini, yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın edinenler ve Allah’a ortak koşanların ta kendileri olan kimseler üzerinedir.
Ve insan, hayrı davet eder gibi kötülüğü davet eder. Ve insan çok acelecidir.
O, sizi bir candan oluşturan ve ondan da, kendisine ısınsın diye eşini yapandır.
Araf/ 189
Ve andolsun ki tanıdıklarınızdan tanımadıklarınzdan birçoğunu cehennem için türetip ürettik; onların kalpleri vardır, onlarla anlamazlar. Gözleri vardır, onlarla görmezler. Kulakları vardır, onlarla duymazlar. Iste onlar dört ayaklı hayvanlar gibidirler. Hatta daha da sapıktırlar. Iste onlar duyarsızların ta kendileridir.
ARAF / 179
De ki: Ben kur’ana karşı sizden bir ücret istemiyorum. Ben yükümlülük getirenlerden/kendiliğinden bir şeyler uyduranlardan, külfet getirenlerden, başa iş çıkaranlardan da değilim.
Kur ‘an, bütün alemler için bir ögüttür ancak.
Ve onun müthiş haberini bir zaman sonra kesinlikle bileceksiniz.
Sâd/ 86-88
Ve tartı, o gün haktır. Kimin terazileri ağır basarsa işte onlar kurtulanlardır.
Araf/ 8
Sen, benim içimde/özümde olanı bilirsin, ben ise Senin zatında olanı bilmem.
Peki onlar, yeryüzünde dolaşmadılar mı ki kendilerinin, akıl edecekleri kalpleri ve işitecekleri kulakları olsun. İşte şüphe yok ki, gözler kör olmaz, fakat göğüslerin içindeki kalpler kör olur.
Mü’min erkeklere, bakışlarından bir bölümünü kısmalarını ve ırzlarını korumalarını söyle. Bu, onlar için daha arındırıcıdır. Kuşkusuz Allah, onların yapıp ürettiklerine derin bilgi sahibidir.
”Kötülüklere dur diyecek erdemli kimseler çıkmalı değil miydi? Zalimlere uyanlar zenginlik ve rahat hayat uğruna bunu yapmadı: ”(Hud-116).
İyileştirmenin -güzelleştirmenin karşılığı, iyileştirme -güzelleştirmeden başka olabilir mi?
Rüzgarları aşılayıcılar olarak gönderdik
Hicr – 22
Meryem 59-61) Sonra onların ardından kötü bir nesil geldi ki, salâtı [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmaya çalışmayı] kaybettiler/hayatlarından çıkarıp attılar. Ve şehvetlerine uydular. Bundan dolayı tevbe eden ve iman eden ve sâlihi işleyenler hariç onlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır. İşte tevbe eden, iman eden ve sâlihi işleyenler cennete; Rahmân’ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah’ın] kullarına –görmedikleri hâlde– vaat ettiği Adn cennetlerine girecekler ve hiçbir şekilde haksızlığa uğratılmayacaklardır. Şüphesiz O’nun vaadi kesinlikle yerini bulacaktır.
Meryem 62) Onlar orada boş bir söz işitmezler. Ancak “Selâm [sağlık, esenlik, mutluluk]!” işitirler. Orada onlar için her zaman rızıkları da vardır.
Meryem 63) İşte bu, kullarımızdan Allah’ın koruması altına girmiş kişilere miras olarak/zahmetsizce ve son sahipleri olmak üzere vereceğimiz cennettir.
Nisa 36-38) Ve Allah’a kulluk edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ve de anaya-babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, akraba olan komşulara, uzaktan komşulara, yanında bulunan arkadaşa, yolda kalanlara, yasalar çerçevesinde himayenize verilmiş kimselere iyilik edin. Şüphesiz Allah, kibirlenen ve övünen; cimrilik eden, insanlara cimriliği emreden ve Allah’ın kendilerine armağanlarından verdiklerini gizleyen kimseleri ve Allah’a ve âhiret gününe iman etmedikleri hâlde mallarını, insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimseleri sevmez. Ve Biz, kâfirlere; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlere alçaltıcı bir azabı hazırladık. Ve şeytan kimin için akran/yakın arkadaş olursa, o ne kötü bir arkadaştır!
Rad 27-29,31) Yine o kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan o kimseler: “Ona Rabbinden bir alâmet/gösterge indirilmeli değil miydi, eğer kendisiyle dağların yürütüldüğü, yerin parçalandığı veya ölülerin konuşturulduğu bir Kur’ân olsaydı…” diyorlar.
De ki: “Şüphesiz Allah, dilediğini şaşırtır ve gönülden bağlanan kimseleri; inanan ve kalpleri Allah’ı anmakla zihnindeki tüm soru işaretlerini gidererek rahata kavuşmuş kişileri Kendisine kılavuzlar.”
Gözünüzü açın! Kalpler, yalnız ve yalnız Allah’ı anmakla; zihnindeki tüm soru işaretlerini gidermekle rahata kavuşur. İman etmiş ve düzeltmeye yönelik işler yapmış kimseler; tuba; güzellikler, müjdeler ve güzel dönüş yeri sadece onlar içindir. Aslında emrin tümü Allah’ındır. İman edenler hâlâ anlamadılar mı ki eğer Allah dilemiş olsaydı, kesinlikle insanların tümüne kılavuzluk ederdi. İnkâr eden kimseler, Allah’ın vaadi gelinceye kadar, yaptıkları dolayısıyla ya başlarına çetin bir bela çatacak veya yurtlarının yakınına inecek; kurtulamayacaklar. Şüphesiz Allah, verdiği sözden dönmez/miadını şaşırmaz.
Onlar, kalplerinde olmayan şeyleri ağızlarıyla söylüyorlar.
Sen, benim içimde/özümde olanı bilirsin, ben ise Senin zatında olanı bilmem.