İçeriğe geç

Yetişin Gençler Kitap Alıntıları – Selçuk R. Şirin

Selçuk R. Şirin kitaplarından Yetişin Gençler kitap alıntıları sizlerle…

Yetişin Gençler Kitap Alıntıları

Son yıllarda giderek daha da artan bir kesinlikle fark esiyoruz ki bu yüzyılda başarılı ve mutlu olmanın ilk adımı kişinin kendi duygularını tanımasıdır.
Kendisini kendisinden saklayan birini elbette başkaları da görmeyecektir.
Hayali olmayanın gerçeği de olmuyor.
Eğitim sisteminin yapboz tahtasına çevrildiği, istihdam politikalarının hakkaniyet prensibi yerine kayırmacılık üzerine kurulduğu bir ortamda gençler elbette mutsuz olacak.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki zihinsel olarak öğrenme potansiyeli yüksek çocuklar eğer sosyal ve duygusal bakımdan öğrenmeye hazır değilse, sonuç büyük bir başarısızlık oluyor.
Her nerede bir cinse ayrıcalık tanınıp diğer cinsin önü kesilirse, orada ortaya cinsiyete dayalı bir ayrımcılık çıkar. Bu ayrımcılık bir süre sonra, çok acıdır ki, gençler dahil tüm toplumda potansiyelin cinsiyetle sınırlı olduğuna dair bir önyargıya dönüşür.
Erkekler için asıl stres kaynağı, ergenliğe geç girmektir.
Kız çocuklarına bedensel ve cinsel gelişimle ilgili temel bilgiler ne kadar erken yaşta verilirse o kadar iyi.
Ergenliğe erken adım atan kız çocuklarını bekleyen ikinci büyük risk, onların yaşını kestiremeyen yetişkinlerin tepkileriyle ortaya çıkar. Her ne kadar bir yetişkin bedenine benzemiş olsa da aslında o beden içinde bir çocuk taşıyan erken ergenler ciddi bir sosyal uyum sorunu yaşarlar.
Ergenliğe erken giren kız çocukları için iki büyük risk söz konusu. İlki fiziksel olarak çocuğun bu erken değişime hazır olmaması, ikincisi de çocuğun etrafındakilerin bu değişimi yanlış yorumlaması.
Değişen çevresel koşullar ve beslenme alışkanlıları çocukları giderek daha erken yaşta ergenliğe ulaştırıyor.
Ergenliğe erken girmek de geç girmek de yaygın ve normal bir durum.
Bildiğimiz bir başka realite ise ergenliğe geçişte kızlar ile erkekler arasında iki yılı bulan bir fark olması. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre kızlar buluğ çağına 8-13, erkekler ise 9-14 yaş aralığında giriyor.
Her kuşak bir sonraki kuşağın kültürüne yabancıdır. Gelişmenin kuralıdır bu. İnsanlar değişiyor. Teknoloji değişiyor. Hayatın akışı değişiyor. Bu değişimler bizde belki kaygı ve korku yaratırken gençlerde ilgi ve merak uyandırıyor. Öyle olduğu için de onlar korkmadan atıyorlar kendilerini yeniliğin içine. Bizim korktuğumuz onları heyecanlandırıyor. İşte kuşaklar arasındaki çatışma da buradan kaynaklanıyor. Yaşlılara, ebeveynlere fırtına gibi gelen hayat, gençlere yeni ve eğlenceli bir macera olarak görünüyor. Bize uzaktan fırtına olarak görünen, gençlere yeni bir mevsimin ayak izleri olarak görünüyor. Eskiden rock müzik gençlerin ahlakını bozuyordu, sonra televizyonlar, radyolar ahlak bozmaya başladı. Şimdi ise bilgisayar oyunları Her kuşağın yetişkinleri gençlerin sevdiği bu ve benzeri yeniliklerden korktu, değişime direndi. Gençler ise bu yeniliklerin her birini onun birini merakla, ilgiyle karşıladı, öyle olduğu için de artık her biri hayatımızın güzel bir parçası. Gençler olmasaydı, yenilikler de olmazdı!
Korkularımdan, kaygılarımdan şikayetçi değilim. Ebeveyn olmanın doğasında var bu; korumak istiyoruz.
İnsanın kendi gördüğü tehlikeden başkalarını korumaya çalışması gayet doğal, içgüdüsel bir tepki. Tüm bu nedenlerden dolayı size çocuklarınızı serbest bırakın demiyorum. Biliyorum ki bu zor. Kim sevdiğini bir fırtınanın ortasında yalnız bırakır?
Doğduğu günden pamuklara sardığınız, uykusundan yediği yemeğe her şeyini kontrol ettiğiniz biricik çocuğumuzu ergenlik denen bu fırtınanın ortasında nasıl tek başına bırakacağız? O nedenle her ebeveyn gibi siz de çocuğunuzun ergenlik dönemine girmesine mümkün olduğu kadar ayak direyeceksiniz. O bağımsız olmak istediğinde aklınıza o fırtına gelecek, okuduğunuz çatışma haberleri gözünüzün önünden geçecek. Korkacaksınız, Evden çıkma evladım, dışarıda tehlike var ”diyeceksiniz. Çocuğunuzun büyüyüp kendi yolunu bulmasına ayak direyeceksiniz.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Tam olarak kaç yaşında ergen olacağım, ergen olunca ne olacak? diye merak ediyorsun.
Ergenliğin belki de en güzel tarafı işte bu Herkesin takvimi kendine özel. Seninki arkadaşınınkinden ayrı.
Gelişim, doğumda da ölümde de var olan, başı da sonu da biz nefes aldığımız sürece devam eden bir maceradır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Erikson’a göre bu sekiz gelişim evresinin her birinde o döneme has bir çatışma vardır. Bir evrede aşılamayan çatışma sonraki evrelerde karşımıza ertelenmiş bir hesap olarak çıkar. Eğer o hesabı doğru dürüst göremezsek, sonraki evrelerde sıkıntıların artacağını kestirebiliriz. İdeal olan, yani yeğlenen durum bireyin içinden bulunduğu evredeki temel çatışmayı yaşayıp aşması ve bir sonraki aşamaya geçmesidir.
Eleştirel medya okuryazarlığı olmadığı sürece hem kız çocuklarımız hem de erkek çocuklarımızda ergenlik dönemiyle birlikte negatif beden algısını malesef görmeye devam edeceğiz.
Gençleri anlamak için onları yalnızca kendilerinden kaynaklı psikolojik faktörlerle değerlendirmemiz yetmez. Ergenlik, önceki gelişim dönemlerinden çok daha fazla çevresel faktörlerin belirlediği bir gelişim dönemidir.
Son dönemde tüm dünyada yapılan araştırmaların da gösterdiği gibi, gençler sadece kendi ülkelerini değil, yaşadıkları gezegeni de daha evvelki kuşaklardan daha fazla dert ediyorlar. Başta küresel ısınma ve global gelir adaletsizliği olmak üzere tüm dünyayı ilgilendiren sorunlarla ilgilenen gençler artık kendi ülkelerindeki yaşlılardan ziyade başka ülkelerdeki gençlere benziyorlar.
Tüm dünyada toplumsal sorunlar karşısında gençlerin en duyarlı kesim olması boşuna değil. Gelecek kaygısının had safhaya ulaştığı bu dönem belki de makro faktörlerin bireyleri en çok etkilediği dönem.
Ergenlik dönemi aynı zamanda çocukların artık yavaş yavaş sosyal ve politik gündeme kafa yorduğu, kendi kimliklerini oluştururken kültürel, siyasal ve ahlaki sorulara yanıt aradığı bir dönem.
Ergenliğin önce hormonal, sonra da bedensel olarak gözle görünür bir başlangıcı olduğunu biliyoruz. Kabaca buluğ çağına girme dediğimiz bu süreç kızlarda erkeklerden daha erken başlıyor.
Gençler kurulu düzende gördükleri sıkıntıları yetişkinler gibi kolayca sineye çekmezler ve düzeni sorgulama riskini göze alarak başta sokak hareketleri olmak üzere eyleme girerler. Özetle, gençler risk almaktan kaçırmadıkları için fırtınalı ve stresli bir hayat yaşarlar.
Gençlerin risk hesaplamada başarısız olmaları onları pek çok riskli davranışa iter. Başta alkol ve tütün olmak üzere kötü alışkanlıkların pek çoğunun bu dönemde başlaması tesadüf değildir.
Sadece ailenizin eğitim ve gelir seviyesi değil,ailenizin irtibatlı olduğu sosyal çevrenin de genel eğitim ve gelir seviyesi sizin hayatta nelerle karşılaşacağınızı,size hangi kapıların açılıp hangi kapıların kapanacağını belirliyor.
Sadece matematik öğrenmeye ya da okumaya yazmaya itilen ve sanatsal ya da sportif etkinliklerden uzak tutulan çocuklar doğal olarak ileride yaratıcılık ve duygusal zeka gibi önemli beceri setlerinden mahrum kalacaklardır. Aynı şekilde diyalogdan yoksun bırakılmış, sınırlı kelime haznesi ile yetiştirilmiş, soru sorması, sorgulaması engellenmiş çocuklar eleştirel düşünce ve girişimcilik becerilerinden yoksun kalacaktır.
Gençlere kimliklerinden dolayı baskı kurmanın bedeli, artan depresyon ve diğer sağlık problemleri oluyor. Yetişkinlerin ayrımcı tutum ve politikalarının bedelini gençler psikolojik problemler olarak yaşıyor.
Ergenlik gerçekten de korkulduğu kadar tehlikeli bir dönem midir?
Aman benim çocuğum neden o yaşta henüz bu belirtiyi göstermiyor? ya da ben de o yaşa geldim ama böyle bir şey yaşamadım diye dert etmeyin.
Sessiz sakin geçen bir çocukluğun ardından büyük bir patlamayla başlayan, şimşeklerin çaktığı, suların durulmadığı fırtınalı ve stresli yıllardır gençlik dönemi.
Şu anda Türkiye’de 18-30 yaş arası gençlerin üçte biri ne işte, ne okulda ne de başka bir uğraşta. Benzer bir şekilde, evlenme yaşı hızla yükseliyor. 2000’lerin başında erkeklerde 26 olan evlenme yaşı 2018’de 28’e yükseldi.
Bu yeni üretim modelinde ergenler 18 yaşını doldurunca hayata bir yetişkin olarak atılmıyor. Bu dönemde bırakın ortaöğretimi, üniversite bile artık işe başlamak için yeterli olmuyor. Gençler ne iş ne de eş seçme konusunda acele etmiyor. Bunun en net örneğini istihdam ve evlenme istatistiklerinde görebiliyoruz.
Sanayileşme, üretimin insandan makineye geçmesiyle birlikte çocukların üretim mekanizmasından çekilmesini gerektirdi. Okullar tam da o süreçte artık istihdam için gerekli olmayan çocuklar için tasarlandı. Amaç, giderek karmaşıklaşan modern yaşama çocuklara eğiterek hazırlamaktı.
Değişen zamana, dönüşen hayata paralel olarak insan yaşamındaki dönemlerin de anlamı değişiyor.
Hayata başladığımız ilk birkaç yıl dışında insan beyni başka hiçbir dönemde gençlik döneminde olduğu gibi gelişmiyor ve bu dönemdeki gelişme başka hiçbir dönemle kıyaslanamayacak kadar çok çevresel faktörlerle belirleniyor.
Çocukluk yani kabaca hayatın ilk üç yılı hariç başka hiçbir dönemde ergenlikte olduğu kadar büyük bir fiziksel değişim olmaz. Yetişkin ve bedeninin fiziksel gelişimi çoğunlukla ergenlik döneminde tamamlanır. Bu dönemde birey çocukluktan buluğ çağına girer ve fiziksel olarak vücudu bir yetişkinin üreme kabiliyetine ulaşır.
Pratik, teoriyi terbiye eder.
Yetişin Gençler’i aynı zamanda iki genç yetiştiren bir baba olarak yazıyorum. Farklı alanlarda uzman olan herkesin bildiği gibi kuramsal olan ile pratik olan arasında her daim bir makas vardır. Bilmek ve uygulamak iki ayrı şeydir.
Hayata başladığımız ilk birkaç yıl dışında insan beyni başka hiçbir dönemde gençlik döneminde olduğu gibi gelişmiyor ve bu dönemdeki gelişme başka hiçbir dönemle kıyaslanamayacak kadar çok çevresel faktörlerle belirleniyor.
İlk olarak, gençler kendilerini özgürce ifade etmek istiyorlar. Onları yasak-ayıp-günah üçgenine hapseden zihniyetten şikayetçiler. Gençler daha iyi bir eğitim istiyor. Onları yapboz tahtasına dönen vasatlığa mahkûm ettiğimiz için bize kızgınlar. Son olarak gençler daha adil koşullarda yaşamak istiyorlar. Onları torpile mecbur ettiğimiz için ülkeyi terk edecek noktaya gelmişler.
Bu kitabı hazırlarken incelediğim resmi ve gayri resmi veriler hep aynı şeyi söylüyor: Gençlerimiz mutsuz. OECD ülkeleri içinde en mutsuz genç kuşak bizde. Bugün Türkiye’de gençlerin çoğu kendi ülkesinde sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir yaşam hayali kuramıyor!
Eskiden, ebeveynlerin tercih yaptığı zamanlarda üniversite tercihi demek meslek tercihi demekti. Artık böyle bir dünya yok. Doktor, mühendis ya da öğretmen olarak mezun olanların bir ömür bu mesleği yaptığı devir bitti. Çünkü hem bireylerin beklentileri hem de meslekler hızla değişiyor. Hesap şu ki senin kuşak en az üç, belki daha çok kariyer değiştirecek!
Uzun vadede insanların bağımsızlık ihtiyacı tüm otoritelerin dayatmalarından daha ağır basmıştır. O nedenle başta anne babalar olmak üzere tüm otoritelerin yapacağı en iyi şey, gençlerin önünü açmak, onlara kendi özgür kimliklerini inşa etmek için destek olmaktır.
Gerçekliği istediği gibi eğip büktüğüne inanan bir kuşak geliyor.
Hayatın her alanında karşımızda sınırsız bir seçenek laneti var.Bu kadar çok seçeneğin olması ister istemez bir tatminsizlik yaratıyor.
Gençler biz yetişkinlerden üç şey istiyor. İlk olarak , gençler kendilerini özgürce ifade etmek istiyorlar Gençler daha iyi bir eğitim istiyor Son olarak gençler daha adil koşullarda yaşamak istiyorlar
Hayal derken , unutmayın gerçekçi hayal olmaz. O nedenle çocuklara ayakları yere basmayan hayal kurma ortamı sağlayın.
Meslekler arası gelir farkı mı yüksek , yoksa meslek içi gelir farkı mı ? Sıradan bir doktor mu çok kazanıyor , iyi bir hemşire mi ? Bu devirde ne yaptığınız değil nasıl yaptığınız kıymetli.
21.yüzyıl becerileri
1) Eleştiren düşünme
2) Problem çözme
3) işbirliği
4) Zihinsel çeviklik
5) İnisiyatif alma
6) Sözlü ve yazılı iketişim
7) Bilgiye ulaşma ve işleme
Bu noktada sizden ricam şu : Türkiye’ nin bir numaralı gündem konusu olan gençlerimizin eğitimi , sağlığı ve istihdamı meselesini gündemden düşüren her türlü yapay tartışmadan uzak durun.
Telkin yetmez aslolan davranıştır.
Biz bir olaya ya da kişiye tepki verirken sadece o anda olup bitene değil,geçmişten getirdiklerimize de tepki veriyoruz.
İşin garibi , Amerika’ da çoğunluğun reddettiği kimliklere sahip gençler bir süre sonra sadece reddedilen kimliğe bağlanmakla kalmıyor , ulusal kimlikten de uzaklaşıyorlar.
Sürekli riskli kararlar alıp hayatını tehlikeye atan gençler aldıkları kararların sonuçlarını değil,o riski alarak hissettikleri duygusal hazzı önemserler.
Örneğin , son yıllarda yapılan üniversite sınavlarında , ki elimizdeki en objektif veri bu , kızlar erkeklerden daha başarılı. O nedenle sorun bir yetenek sorunu değil. Sorun , kadınlara yönelik sistematik bir ayrımcılık sorunu. Bu ayrımcılığın sonuçlarını zaten kadınlara yönelik şiddet , taciz ve ölümle sonuçlanan sonuçlarda da görüyoruz.
Ergenliğin bitişi konusunda elimizde başlangıcında olduğu gibi gözle görünür bir gösterge yok.
Oldukça riskli bir karar vermekte olan bir ergene, Aman yapma, şu gelir başına demek yerine, onun farklı seçenekleri görmesine, neyi niçin yaptığını anlamasına yardımcı olacak duyguları hesaba katan bir diyalog başlatmak daha faydalıdır.
Türkiyede uyuşturucuya başlama yaşı dünya ortalamasının üstünde, Emniyet teşkilatı narkotik büro tarafından yayınlanan verilere göre Türkiye de uyuşturucuya başlama yaşı 19,tedavi için başvurma 27. Gençler arasında 15-25 hayatında en az birkez uyuşturucu madde kullananların oranı %35. Yani her üç gençten biri uyuştucu deniyor.
Dünya bankası verilerine göre, erken ölümlerin üçte ikisi ergenlik döneminde başlayan tütün, alkol, uyuşturucu madde bağımlılığı, fuhuş, hırsızlık gibi bir kısım adli suç kapsamına giren riskli davranışlardan kaynaklanıyor.
Gençler çoğu durumda kendi korkularının kaynağını bilmiyorlar da olabilir. O nedenle yapılması gereken ilk müdahale, onlarla korkuları üzerine sohbet edecek güven inşa etmek, kaygılarını ciddiye almak ve onları yargılamadan dinlemek.
Depresyon belirtileri, yorgunluk, karamsarlık, yemeden içmeden kesilme, uyku düzensizliği, ileri boyutta intihar dahil kendine zarar verme yada zarar vermeyi kurgulama olarak sıralayabiliriz.
Gençlerin bu yüzyılda başarılı olmalarının yolu :

Eleştirel düşünme
Problem çözme
İşbirliği
Zihinsel çeviklik
İnsiyatif alma
Sözlü ve yazılı iletişim
Bilgiye ulaşma ve işleme

Becerilerini geliştirmekten yani bu kazanımları almaktan geçiyor.

Ailede Çocuğun doğumu ile başlayarak Her çocuğa kendi potansiyelini keşfetmek ve o potansiyeli hayata geçirmek için fırsatlar vermek zorundayız. Okulda öğrencilerin cinsiyetine bakmaksızın fırsatları her öğrenci açmalıyız.
Ekran bağımlılığı gençlerin hayatını her anlamda karartıyor. Bu durumda yasak bir seçenek değil; yapılması gereken gençlere ekranları daha dengeli bir şekilde kullanma becerisi kazandırmak.
Öğretmenlik sadece ders anlatmakla sınırlı bir meslek değil. Öğrencilerimiz bizden insani bir ilgi de bekliyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir