Ot Dergisi kitaplarından Ot Dergi – Sayı 94 kitap alıntıları sizlerle…
Ot Dergi – Sayı 94 Kitap Alıntıları
Dünyaya indiğim ipin son lifi de, koptu kopuyor rüyanın bitişinde,
hayret!
hayat varmış
çamurdanmış
asfalt yolun kenarında kalmış.
hayret!
hayat varmış
çamurdanmış
asfalt yolun kenarında kalmış.
Yoksulluk, insan hakları ihlalidir. Çünkü barınma, beslenme haksa ve bu haklar yoksa ;bu bir ihlaldir.
İnsan özgür doğar ancak her yerde zincire vurulmuştur.. J. J. Rousseau
Bay Zizek ima etmiyor, net konuşuyor: “Toplum iğrenç bir barbarlığa doğru sürükleniyor. Umut etmek istiyorsak, eski hayatımızın bittiğini kabul etmeliyiz. Yeni bir normal icat etmeliyiz. Üçüncü
dalga bir akıl hastalığı dalgası olacak” .
dalga bir akıl hastalığı dalgası olacak” .
Sanki alnımda bir çarmıh geriliyor, üzerine ruhum çivileniyordu
Her seven
Sevilenin boy aynasıdır.
Sevmek
Sevilenin
O aynaya bakmasıdır
#ÖzdemirAsaf
Sevilenin boy aynasıdır.
Sevmek
Sevilenin
O aynaya bakmasıdır
#ÖzdemirAsaf
Hayat her seferinde bir ağaç dalından düşmektir.
Bir kez de benim için düş dünyadan.
Bir kez de benim için kanat dizlerini.
Bir kez de benim için sar yaralarını.
Duyulmaz yaraları vardır çünkü aşkın ve çocukluğun
Bir kez de benim için düş dünyadan.
Bir kez de benim için kanat dizlerini.
Bir kez de benim için sar yaralarını.
Duyulmaz yaraları vardır çünkü aşkın ve çocukluğun
İnsanın sadece bir şeyinin olması ile her şeyinin olmasının aynı şey olduğunu o an anladım. Çünkü sadece bir şeyin varsa, artık yoksuz değildin.
Saygıda mecbur, sevgide özgür olduğumuzu unutmamak gerek.
Toplumsal olaylar karşısında gazoz gibi bir duruşumuz var ; birden köpürüp çok geçmeden duruluveriyoruz.
Elbiselere ne çok yakışıyordu kadınlar
Dindar yayınevleri çocuk çizimlerimi fazla şuh bulup kızların dudaklarını biraz inceltebilirsem ve kirpikleri kısaltabilirsem iş verebileceklerini söylediler. Laik yayınevleri, çocukları fazla kalın kaşlı, kara saçlı çizdiğimi, biraz kaş alırsam ve saçları bir ton açık boyarsam ilgilenebileceklerini söylediler. Anladığım kadarıyla çocuk kitabı ressamlığının kuaförlükten bir farkı yoktu.
Karşında ben varmışım, dönmüşüm, artık gitmeyecek, hiç ölmeyecekmişim gibi her gece bir tek rakı koy çiçekli masana. Parmağını bardak ağzında gezdir dalgınlıkla. Ağzını ağzımda gezdir. Dilini dilimde. Ala gözlerini bardağıma dik. İçindeki geyiği çok uzakta bir ormana koştur beni her hatırladığında
+ Sizce bir cenaze nasıl gömülmeli?
– Yüzüstü. Ben şahsen yüzüstü gömülmek isterim.
+ Yüzüstü mü?
– Evet. Nasılsa dünya yakında altüst olacak.
– Yüzüstü. Ben şahsen yüzüstü gömülmek isterim.
+ Yüzüstü mü?
– Evet. Nasılsa dünya yakında altüst olacak.
+ Sana para vermem için beni ikna et!
– Seni ikna edebilecek olsam, kendini asmaya ikna ederdim .
– Seni ikna edebilecek olsam, kendini asmaya ikna ederdim .
George Orwell 1948’de yazdığı romanın adını o senenin tarihinin son iki rakamının yerini değiştirerek koymuştu. (1984)
Şimdi soralım kendimize, 1984 distopya ise tarihin sadece İki rakamını ters yüz ederek değil, tamamen alt üst ederek yaratacağımız bir gelecek, neden bizim ütopyamız olmasın?
Neredeyse hiç şaşmıyor ; bir ülkede ne zaman otoriter, buyurgan, baskıcı bir yönetim işbaşına gelse o ülkede çok geçmeden George Orwell’in iki yapıtı – Hayvan çiftliği ve 1984 – yeniden okurların gözdesi oluyor.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“Maalesef hayatı çok ciddiye alıyoruz!”
Derdimi ağlayacak kadar hüzün biliyorum.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kendimi sevemiyorum. Kendimi sevemediğim için de hiç kimseyi sevemiyorum.
Bir çerçeve gibidir hayat. Bazen dışına çıkamayacağın anlar olur; ama önemli olan çerçeveye koyduğumuz resimdir.
Sakın istedikleri gibi olma.
-Logan
-Logan
Sözler, düşüncelerin dış elbiseleridir.
A.C.
A.C.
İnsanın inanmaya ihtiyacı var.
Yaşadığın acının ve sevincin, hatalarının ve başarılarının bilinmeyen bir yerlerde karşılığı var.
Başka bir ben, başka bir hayat mümkün olamaz mıydı, diye soruyorsun ya hani.Hayır olamazdı.Yaşadığın tüm o acılar, yaptığın yanlışlar olmasaydı sen sen olmaktan çıkacaktın.
Ağlamak güzeldir.
Süzülürken
Yaşlar gözünden
Sakın utanma.
Süzülürken
Yaşlar gözünden
Sakın utanma.
Derdimi ağlayacak kadar hüzün biliyorum.
İnsanın sadece bir şeyinin olması ile her şeyinin olmasının aynı şey olduğunu o an anladım.Çünkü sadece bir şeyin varsa, artık yoksuz değildin.
Bir çerçeve gibidir hayat.Bazen dışına çıkamayacağın anlar olur, ama önemli olan çerçeveye koyduğumuz resimdir.
Her seven
Sevilenin boy aynasıdır.
Sevmek
Sevilenin
O aynaya bakmasıdır.
Özdemir Asaf
Sevilenin boy aynasıdır.
Sevmek
Sevilenin
O aynaya bakmasıdır.
Özdemir Asaf
Sözler, düşüncelerin dış elbiseleridir.
Agatha Christie
Agatha Christie
Sınırlı zihinlere,
Sınırsız güç vermek zordur.
Nikola Tesla
Sınırsız güç vermek zordur.
Nikola Tesla
Artık sormuyorum, biliyorum/ O geçti mi burdan?
Gibi yapmaktan yoruldum artık
Biliyor gibi
Soruyor gibi
Seviyor gibi
Gidiyor gibi
Gibi yapmaktan yoruldum artık
Biliyor gibi
Soruyor gibi
Seviyor gibi
Gidiyor gibi
Hangi el bozdu büyüyü, hangi yazı
Acılara hüküm verdi, soldan sağa taşarak?
(Açılardan çıkardığımız dersle yazarız bütün hikayemizi )
Acılara hüküm verdi, soldan sağa taşarak?
(Açılardan çıkardığımız dersle yazarız bütün hikayemizi )
İnandı sanki
İnsanın inanmaya ihtiyacı var.
İnsanın inanmaya ihtiyacı var.
İnsan özgür doğar, ancak her yerde zincire vurulmuştur.
Bazı aşklar ayrıldıktan sonra başlarmış.Benimki öyleydi.Bizimki öyleydi.Ben öldüm senden sonra.Ayrılırken, ölürken, bir daha doğmazken bir tek sesin kaldı kulaklarımda.Benden artan yıllar senin olsun bundan sonra.
Bekle demeyeceğim artık.Çünkü ölüler beklenmez.Çünkü ölümün ayakları yoktur.
Bir baş dönmesi, kapkara bir sis gibi geçip gitti ilk ömrüm.
Mutlu ol benden sonra.Yeni yılda artık benim için değil, ilk kez kendin için bir şey dile.
Unuttum sevgilim.Bana sıradanlığın şarkısını dinlet dışarıda.
Sen merdivenden koşa koşa inerken ben elim göğsümde, hızla çarpan kalbimi dinlerim belki.
Dışarıda eşini çağıran bir kumruya kulak kabartırız belki bir gün.
Gelemiyorum.Artık gelemem.Dışarıdaki dünyanın seslerini işitemem.Kulaklarım, sen adımı çağırdığında artık sana dönemez.Oysa son kez de olsa dünyayı dinlemek istiyorum.Gözlerimi kapayıp saadet içinde, sis içinde, bir türkünün içinde, senin içinde, sin bir veda içinde
Keklik gibi türküsünü söyle bana Bir gün dönerim diye yeni türküler biriktirmişsindir belki benim için.
Bir zamanlar neşeyle sana dönen, yalnızca senin anlattıklarını dinleyen, senin sesinle büyülenen, senin kalbine yaslanıp susan kulaklarımı avcuna alıp dünyanın uzak, büyülü ve ıssız seslerine tut olur mu?Benim için, son defa, bir vedaya hazırlanır gibi
Hayat her seferinde bir ağaç dalından düşmektir.Bir kez de benim için düş dünyadan.Bir kez de benim için kanat dizlerini.Bir kez de benim için sar yaralarını.Duyulmaz yaraları vardır çünkü aşkın ve çocukluğun
Düşün ki, senin bütün adlarını söylesem
Doğa ayaklanır, koşarak gelir yanıma
Yüzü gitgide suya dönüşen kadınım
Benzedik birbirine bakan iki aynaya
Doğa ayaklanır, koşarak gelir yanıma
Yüzü gitgide suya dönüşen kadınım
Benzedik birbirine bakan iki aynaya
Kırlangıçlar sana gülümseme topluyor bak sularla bulutlardan
Okuyanlar iki misli daha iyi görür.
Bazen pişman olacağınızı düşünürken de mutlu olabiliyorsunuz.Hayat sürprizlerle dolu, önyargıları yıkmak hiçbirimiz için geç değil.
Pişman olacağıma bile bile verdim birçok kararı, bu sebeple pişmanlığın en acı tadı değdi dilime.
Hayat sonsuzluk içinde küçük bir parantezdir.
Gerçek olmayınca adalet de olamıyor nihayetinde.
Ne adalet, ne eşitlik, ne özgürlük… Hepsinden çok ya da hepsinden önce hakikate ihtiyacımız var.
Neden barış içinde insanı yaşatmak varken bir avuç azınlığın çıkarı için birbirimizi boğazlayalım?
İyi ki seçtim; bütün sevdiklerimi.
Bazı günler lunaparka gideriz, mutlaka halka atarız, bize kalsa atlı karıncaya da bineriz ama ikimizi birden taşımıyor. Bize ayıplar gibi bakanlara da yaşınızdan başınızdan utanın” diyenlere de hiç kulak asmayız, onlar da gayet iyi bilir ki ruhun yaşı olmaz.
Dokunmadığınız yoksulun en azından teorisini yapmayın. Sözüm, bu mahallelerden bihaber olan ya da uğradığı zaman bu mahallelerde onların ‘efendisi’ gibi dolaşan politikacılara. Kendisini seçen insanların sorununu çözmekle yükümlü bir belediye başkanı değil de sanki bir aktör kimliği ile mahallede fotoğraf çektirenlere tepkim. İhtiyacı olana hizmet götürmeyenlere, oturdukları koltuğun bir kamu koltuğu olduğunu bilmeden yerleşenlere ve kendi
konforu bozulmasın diye haksızlıklara karşı çıkamayan her türlü koltuk şeflerine sitemim.
konforu bozulmasın diye haksızlıklara karşı çıkamayan her türlü koltuk şeflerine sitemim.
İnsanlar bir araya gelip toplumsallaştıkça dil ve soyut düşünce gelişti. Bunun yanında maddi koşullar da ilerleyip özel mülkiyet ortaya çıkınca bireysel ölçekte benmerkezcilik, toplumsal ölçekte zengin-fakir ayrımı yükseldi. İşte bu durum toplumları iç savaşa götürdü ve güçlü kesimleri kendi çıkarlarına dayanan toplumsal sözleşmeyi toplumun güçsüz kesimlerine zorla kabul ettirdiler. O zamandan beri Rousseau’nun dediği gibi İnsan özgür doğar ancak her yerde zincire vurulmuştur.
Hiç yaşamamış gibi,hiç var olmamış gibi. Silinsem dünyanızdan.
Yoksulluk insan hakları ihlâlidir. çünkü barınma, beslenme haksa ve bu haklar yoksa; bu bir ihlâldir.
Aç kalınca insan her şeye sinirleniyor; kendi haline, neden böyle olduğuna, topluma, sisteme, düzene, her şeye
İnsanın sadece bir şeyin olması ile her şeyinin olmasının aynı şey olduğunu o an anladım. Çünkü sadece bir şeyin varsa, artık yoksuz değildin.
Bunalan bir gezegendeyiz.
Bir yanda meşhur koronavirüs + ölümcül iklim değişiklikleri + tutunabildiği yere sıkışmış birkaç yüz milyon sığınmacı + evine ya da iş yerine sıkışmış birkaç milyar insan + kadın öldürebilme kolaylığı ve cezasızlığı + hak arama yollarının kapalılığı (siz istediğiniz ekleri yapabilirsiniz)
Hayat tümden manasız bir şeymiş gibi yaşa. dayanıklılık mühim bir şey bana kalırsa.
Bazı dertler yalnızca Tanrı’yla paylaşılır.
Acılardan çıkardığımız derslerle yazarız kendi hikayemizi
Hakikat, artık her gün yeniden tasarlanabilen bir sosyal inşaya dönüştü ve bu yapının tuğlaları sahte haberler .
Hayat, her seferinde bir ağaç dalından düşmektir. Bir kez de benim için düş dünyadan. Bir kez de benim için kanat dizlerini. Bir kez de benim için sar yaralarını. Duyulmaz yaraları vardır çünkü aşkın ve çocukluğun.
Belki hazır çocukluğuna gitmişken, ellerimi boru gibi yaparak ağzıma götürüp seni sokağa, yanıma, oynamaya çağırırım yeniden. Sen merdivenlerden koşa koşa inerken ben elim göğsümde, hızla çarpan kalbimi dinlerim belki. Onca yıl sonra, yeniden sokaklarda yalınayak koşarız.
Bir zamanlar neşeyle sana dönen, yalnızca senin anlattıklarını dinleyen, senin sesinle büyülenen , senin kalbine yaslanıp susan kalbimi avcuna alıp dünyanın uzak, büyülü ve ıssız seslerine tut olur mu?
Hayallerinin peşinden koşsunlar, insanların değil.