Füruzan kitaplarından Lodoslar Kenti kitap alıntıları sizlerle…
Lodoslar Kenti Kitap Alıntıları
selâmlandı.
Bir çocuk gibi sağanaklı
Vurgun yemiş
Sıkılgan üstelik yürekli
O çocuk geziyor kentimizi belleğiyle.
Her dalga
bir kez çarpar gövdemize
bir kışa dönüşürken bahara
nice değişmelere uğrar doğa.
Doruklarda karlar erirken
nehirler cömertçe toprağı doyururken
sevdamız da değişerek ayrımını koruyor hep,
terekesinde
kentimizin biz
onunla,
kaynaşarak çıkacağız geleceğe,
biliyoruz.
yozlaşma neyin alınlığı olabilir
düşün hele,
tüketir o arasız kendini.
şiirin tam zamanıdır.
tam zamanıdır.
Bak
şu şairler
evrenin boyunduruksuz insanları
dönüp
çevresi altın varak kesimli
gösterişli bir çerçevedeki
buğday tırnazları içinde
üvendiresine dayanmış
dinlenen
bir köylü tablosuna
hayretle bakıyorlar.
hiç
Anlamıyorlar.
Dünya coğrafyasına kanla oyulmuştur adları.
Genelde
her harfleri ilk alfabenin saflığına sahip.
Unutma
küçüğüm,
hele büyü nerelere gideceğiz seninle bilsen,
diye kendime verdiğim sözleri tutarken sırayla
Sol omzum üzerinden tutup sana özlemle
gülümsediğimde
kösnünün,
trilyonların,
borsa simsarlarının,
altının
yoksul uluslar üstünde ilk sınamaları yapılan
ilaçların
yalanları ki,
şimdi tüm dillerde aynı çekimle kullanılıyor
insanlığın bugünkü yüzünü yazıyorlar
Oysa biz,
tarihin uygarlıktan ibaret olacağı yüzyıllara
doğruyuz.
Hatırla.
birlikte
Gitmesek de tanırız
çok konuştuk
Hainlik söze inince zayıflıyor mu ne.
mevsimler
içiçe
Kürekleri tutanlar duyumsamıyor aramızdakini.
suyunu veren yoksa çocukların.
bir ney sesinde lodosları tanı
korkma,
anısız insan olmaz.
babamın memuriyet yılları
Rumeli’den kopup gelen bir uzantı.
Ah Van, ah Bitlis, ah Kars
ne zaman ölesiye sıkılsan,
kolay mı kişinin ana dilini unutması?
anlam bilimine aykırı olarak
yabancı dillerin anlam biliminde de aradı ve
aykırı oldu yine
eklerle özlemlerini süsleyerek
yüreksiz aklın onmazlığı ile
çok beğendiği birinin sakallarıyla ağlıyor ki içine doğru;
benim yurdum, benim iklimim, benim insanların
gerikalmışlığın giydiği yoksa bir baykuşun geceleri mi?
güneye doğru yol alıyorlar.
Yatır bekçisi ana günlerden bir gün
gamın kederin Müslümanca bir yakarış olduğuna
tam inanmışken
tek oğlunun
köprü altlarında
yarılıp
heder edildiğini öğrenecektir.
Bu vakaya,
daha vakit var.
Öğrendiği yıl,
o zavallı kadının
saçlarına,
yuva yapacak kuşlar,
Kuru dallara dönüşecek asla iyi günler yaşamamış bedenciği.
Gözleri bilinmez bir boşluğa dikili,
ağlayacak,
ağladığını
bilmeden.
Ayırt edilemeyecek sonunda türbenin boz kümbetinden
ona da mum yakacaklar.
Çocuklarını
beladan,
ayıptan,
korumayı yakaran yoksul anacıklar.
İstanbul bilinir,
çaresizlerin çare saydıkları yatırlarıyla da ünlüdür.
O yatırlar ki
olmayan servilerinin tütsüsünü duyurur yüz sürene
Ben acı çekiyorum.
İstemiyorum,
istemiyorum.
Küfürün bini bir para bende.
Sözcüklerim yüz kızartıcı
yakası açılmadık
kısacası
ağzı bozuğum bugünlerde.
Haftalar boyu yalınayak dolanarak
dağdan tepeden derlediğim,
yabanıl bir çelenk işte
dikenleri dipdiri ısırganları sıcak
başıbozuk hüznüme uyan,
bir çelenk işte.
Dağlıyor,
kavuruyor çıplak kollarımı.
üç yanı tarih denizleriyle çevrili bu toprağın,
üstündeyim.
Sabah yıldızları solarken mor gökyüzünde
bir başıma,
yürüyorum.
Ortalıkta
kağıttan burgaçlar uçuşuyor.
Uzaktan uzağa bir helikopter sesi,
önleri sulanan sabahçı kahvelerinde
taş plaktan çalınan gazelin üstüne iniyor.
güzel kentim bana daha yakın
esrikleşiyorum.
Onu bağrımda unutulmuş bir çini gergefin
lalelerinden yansıyan
Îtri’nin müziğinden duyuyorum.
ince saydam bir burun,
yorgun;
ah canım eğil eğil öpeyim
bir atlasın benzersiz solmuşluğundaki yeşil gözleri
delidolu bir İstanbul kadınına marifetli çirkin
elleriyle adadığı şarkılar
rüzgârın huyu nedir bilen kulakları
bir cihannüma gibidir kucağındaki udu
fasılların sofalarına inen kızıllığa katar sesleri
o çekilmedi dinleniyor, suskun, sanırım hep
susacak, yoruldu
Sevda ender bir çiçektir
selamlandı.
aptallıklarla katlıyoruz.
unutun,
unutun
büyümeyin.
suskudan beter.
ölümsüzdür,
insanlar var oldukça.
boşalın bir an için
sözcükleri görün,
yenileyin içinizde
dilinizi duyun,
canlansın
emeğin,
özgürlüğün
geleceğin güzellikleri
senfonisinin çalışmaları
anısız insan olmaz.
didişmeye dörtnala kuşanmış.
Hayat
sabrın caymaz büyük simyacısıdır.
Yetiştirme yurtları iyi yürekliliğin artıklarını kuşanırlar
boşver,
uyuruz
Sözcüklerim yüz kızartıcı
yakası açılmadık
kısacası
ağzı bozuğum bu günlerde.
zaten
körüz.
ülke farkları falan filan,
ömür farkları falan filan
gündelik yüzlerdir
Aldırmazlığı yoldaş edinmek
ehlileştirmek midir uygarlığımızı
Yoksa çağımızın yeni adı bu mu olacak?
ya büyürsün
ya ölür.
unutun,
unutun
büyümeyin.
eklentisiz,
ara mevsimsiz
sonra ölmekti dileğimiz
yaşamak her yerde zonkluyor
anısız insan olmaz.
sabrın caymaz büyük simyacısıdır.
selâmlandı.
ayıp zaten her dilde en kolay kullanılan
gerikalmışlığın giydiği yoksa bir baykuşun
geceleri mi?
özgürlük,
eşitlik,
mutluluk,
sözcükleri.
Şairler bunları bizim için yazdılar
ve elbette biz de yazdık.
Hayattan kaçmaya bence neden yok.
Şiirin tam zamanıdır
anlatabildim mi?
dolamış yaban menekşeleri.
İki muhabbet kuşu,
telkâri altından bir kafeste.
Küçük bir çilli kız.
Başında,
bir taç kırçiçeklerinden
sapsarı lüle saçlı,
kuyuya dayanmış,
bu benim annem olacak ilerde.
Dünyadan,
kimseye gözlerinin yeşilini sunamadan gidecek.
ölümü doğrulamak olduğuna kim beni
inandırabilir.
Anında büyüyün,
lütfen.
soluklarınız kirlenmemişken,
her gelen güne gülüp dururken
Sevgiyi bulmalıyız
Hiçbir kadın,
hiçbir erkek
birbirine değemiyor.
Görmek için bakmıyoruz ki
zaten
körüz.
Ağrılar
içindeyiz
Bir gençlik mi gerçeğin mirasçısı
Yalanın baş tacı edildiği tarihlerdeyiz
Öylesine alıştık ki duymamaya
Kimin ne dediği
umurumuzda değil
dayanıklılığımızı,
aptallıklarla katlıyoruz.
Ağzımızda Çin muzunun ballı tadını emerken
Televizyonda vuruşanları,
açları,
güzellik ecelerini
avanak dizileri
Çok bilmişlik ayaklarına yatarak izliyoruz.
olur mu,
oldu mu bile
Acı ve dehşet
gündelik yüzlerdir
Aldırmazlığı yoldaş edinmek
ehlileştirmek midir uygarlığımızı
Yoksa çağımızın yeni adı bu mu olacak?
avcuna para atanlara
gülümsüyordu akmış gözbebekleriyle,
elinde kör değneği,
ayaklar çıplak
ve
ermiş sabrıyla yutağından
bin yıllık balgamlarını söktürerek
tükürüyordu paralara,
bizi uğurluyordu olağandışımn doğruluğuna.
Sabah yıldızı ışıldadı,
vedalaştık.
cesurdurlar
dinleyin
Gündelik yaşamın boyunduruğundan
boşalın bir an için
sözcükleri görün,
yenileyin içinizde
dilinizi duyun,
canlansın
emeğin,
özgürlüğün
geleceğin güzellikleri
senfonisinin çalışmaları
kalır
kişinin ana dilini unutması?
O kendini tamamladı, bitiyor.
Doğu hep yaşadığından, hata yapar.
Bu yüzden utanç onun arasız nişanlısıdır.
sorunuzun yanıtı değişmez,
benim biricik sevdiğim,
Akranım,
güzel delikanlılığı özleyen,
söz sana,
ben büyüteceğim seni,
kaç kış geçti,
yalnızım,
diretkenim,
nerdeysem anımsa,
bekliyorum
her öpüşümde inan
ilk kez
ilk kez
ilk kez