Stefan Zweig kitaplarından Bir qadının həyatından 24 saat kitap alıntıları sizlerle…
Bir qadının həyatından 24 saat Kitap Alıntıları
Zaten yaşlanmak da insanın geçmişinden artık korkmamasından başka bir şey değildir.
Kimi selamlıyordu ki yabancılar arasındaki bu yabancı?
İradesi dışında olduğu anlaşılıyordu, zor bir kararın sessizliğiydi bu, uzadıkça uzadı, araya girip bir şeyler söyleyerek bozmaya cesaret edemedim çünkü o anlarda güçlü bir iradenin güçlü bir dirençle karşılaştığını hissediyordum.
Doğrusunu söylemek gerekirse oraya gitmemin nedeni can sıkıntısıyla, bulantı sonucu içinde hiçbir şey kalmamışcasına boşalan ruhumu, hiç olmazsa dış dünyada var olan küçük çekici şeylerle beslemek istiyordum.İçimdeki duyguları kurudukça, ben bu yaşımın büyük bir hızla döndüğü yöne doğru sürükleniyordum.
Yarım gerçek fayadasızdır,sadece gerçeğin tamamı anlatmaya değerdir.
Belli bir amaç için yaşanmayan her hayat da bir yanılgıdır.
Belli bir amaç için yaşanmayan her hayat da bir yanılgıdır.
Bir sonraki trene atlayıp bu iğrenç yerden, bu ülkeden uzaklaşmalıydım, onunla asla bir daha karşılaşmamalı ve gözlerine bakmamalıydım, bir tanık, suçlayan ya da olanları bilen biri kalmamalıydı ortada.
Tüm uzuvlarım buz kesmiş bir hâlde orada ne kadar yattığımı hiçbir zaman bilmeyeceğim. Ölüler de tabutlarında herhalde böyle hareketsiz bir şekilde yatarlar.
Kalp atışlarım durmuştu, nefesimi tuttum, sanki böylece hayatımı ve her şeyden önemlisi de bilincimi sıfırlayabilirmişim gibi, her şeyin farkında olan ancak anlamak istemeyen o berrak, korkunç derecede berrak bilincimi.
Genç bir insan sadece birkaç yüz ya da bir kaç bin frank kaybetti diye hayatını heba etmez. Bu korkaklıktır, öfke ve kızgınlık sonucu oluşan aptalca bir isteridir.
Şöyle düşünün: İki adım önünüzde genç, aydınlık, canlı, nefes alan bir insan var ve tüm gücünüzle bir şeyler yapmadığınız takdirde bu düşünen, konuşan ve nefes alan genç iki saat içinde bir ceset olacak.
Ona bir şeyi yasaklamaya cesaret edemedim çünkü onu şimdi geri çevirecek olursam yine boşluğa düşecekti ve şimdiye kadar denediğim her şey boşa gidecekti.
Bu ani güven duygusu hoşuma gitmedi, hatta beni dehşete düşürdü, yüreğimin en ücra köşesine kadar ürperdim.
Size daha önce de söylemiştim, bu adam her bir duygusunu hareket ve jestle anlatabilme gibi gizemli bir güce sahipti fakat hiçbir şey, yeryüzündeki hiçbir şey çaresizliği, kendinden böylesine tamamen vazgeçmişliği, canlı bir ölü haline gelmeyi bu hareketsizlik kadar sarsıcı bir şekilde ifade edemezdi.
Kimi selamlıyordu ki yabancılar arasındaki bu yabancı?
..insan ciğerlerinde ve yüreğinde gökyüzünün ağırlığını hissediyordu.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Ne onunla konuşabiliyor ne de çekip gidebiliyordum, ne bir şey yapmayı ne de onu öylece orada bırakıp gitmeyi düşünüyordum.
O an taş gibi donup kaldım. Çünkü bu adamın nereye gittiğini anlamıştım. Ölüme gidiyordu. Bu şekilde ayağa kalkan biri bir otele, bir meyhaneye, bir kadına, bir tren kompartımanına ya da hayat olan herhangi bir yere değil, dosdoğru ölüme giderdi besbelli.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Ben böylesi bir yüz hiç görmemiştim; kendi içinden kıvrılarak dışa doğru koparılmış gibiydi, bana da bir maskeye, hatta gözleri olmayan bir heykele bakar gibi rahatça inceleme fırsatı veriyordu.
Her zaman farklı farklı, her zaman beklenmedik şekillerde patlak veren insan doğasının canlılığını gözlemlemek, tiyatro ya da müzikten daha heyecan vericidir.
Belli bir amaç için yaşanmayan her hayat bir yanılgıdır.
Sana yük olmaktansa her şeyi
kendim üstlenmek ve hayatındaki bütün kadınlar arasında hep
sevgiyle, hep şükranla hatırladığın tek kadın olmak
istiyordum. Ama sen, elbette beni hiç düşünmedin. Beni
unuttun
kendim üstlenmek ve hayatındaki bütün kadınlar arasında hep
sevgiyle, hep şükranla hatırladığın tek kadın olmak
istiyordum. Ama sen, elbette beni hiç düşünmedin. Beni
unuttun
Yeniden başlamak için çok yorgunum, çok usandım.
Belli bir hedefi olmayan her hayat bir hatadır.
Yalnızlık benim için işkence gibiydi.
Sadece ilk kelimeler zordur.
Çoğu insanın hayal gücü kıttır.
Konuşarak onu bölmekten kaçındım. Çünkü güçlü bir arzunun büyük bir dirençle mücadele ettiğini hissediyordum.
Sadece ilk kelimeler zordur.
kendisini parçalanmasın diye, tutkusunu parmak uçlarında topluyordu.
Bütün yanlizlar gibi özgür, ve bütün özgürler gibi yanlızız .
Neyse ki zamanın çok derin bir gücü var ve yaşlılık tüm duyguları silebilecek güçte.
Tüm acılar korkaktır, kendisinden daha güçlü olan yaşama isteği karşısında geri çekilir, çünkü bedenimizin her hücresinde yerleşmiş olan yaşama isteği, ruhumuzdaki ölüm tutkusundan çok daha güçlüdür.
Uğruna bütün hayatımı bir kenara atmaya hazır olduğum bir insan için, elinin tersiyle kovalayacağı bir sinek kadar değerim yoktu.
Yaşlanmak, geçmişten artık korku duymuyor olmaktan başka bir şey değil zaten.
Ölümün yaklaştığını hissettikçe, ölümün gölgesi yolunuzun üzerine simsiyah düştükçe, olaylar gözünüze eskisi gibi batmıyor, derin duygularınıza artık aynı şekilde seslenmiyor, tehlikeli gücünden çok şey kaybediyor.
……… yaşama karşı duyulan aşırı arzu karşısında acı geriler; çünkü yaşama arzusu, düşüncelerimizde var olan ölüm arzusundan çok daha güçlü şekilde bedenimizin her zerresinden mevcuttur.
…….. bütün acılar korkaktır.
Her zaman kibirle ruh, mantık, duygu dediğimiz, acı dediğimiz şeylerin aslında ne kadar zayıf, zavallı, sıkıntı veren şeyler olduğunu yine korku içinde duyumsuyorum, çünkü bütün bunların hepsi, aşırı olsa bile acı çeken, eziyet çeken bedeni bütünüyle yok edemiyor; böyle zamanlarda ölmemek veya yıldırım düşen ağaç gibi yere yığılmamak için, insan güm güm çarpan kalbiyle o anlara tahammül gösteriyor.
Kim bilir, belki de insanın bunları anlaması için ağrıyan bir kalbe gereksinimi vardır.
……… yaşananları uyuşturucu bir darbe gibi hissettim.
……… bir saçmalık duvarı, tutkumun kendinden geçmiş halde tosladığı bir duvar buldum.
……. onun aydınlık, deyim yerindeyse melek gibi yüzünü heyecana boğan o tutkuyu, içimin karanlık dehlizine düşüp terk edilmiş bir kalbin boşluğunda fırtına yaratınca anladım.
……… bütün bedeni içindeki fırtınadan dolayı sarsılıyordu, ……….
…….. bir daha asla hayatımı ve şerefimi bu tutkunun esiri yapmayacağım.
……… minnet ifadesi insanlarda çok nadir görülen bir şeydir, özellikle de minnet duygusu büyük olanlar, duygularını açığa vuracak ifadeyi bulamazlar; şaşkın şaşkın susarlar, utanırlar, zaman zaman da duygularını saklamak için yüzlerini asarlar.
Düşüncelerim güzsüzlüğümü yendi.
Ayaklarının altındaki uçurumu hisseden biri gibi sarılmıştı bana.
…….. onu soğuk sağanaktan, intihar demek olan ümitsizlik içindeki bu anlamsız oturma halinden uzaklaştırmaktı niyetim. “ Yarın farklı düşünürsünüz. Her şeyi yarına bırakın. Gündüz gözüyle insana her şey farklı görünür.”
…….. kendi kolları artık ona itaat etmiyordu.
………. yaşamın onun gözlerinden süratle nasıl kaçtığını ve ölümün henüz hayattaki bu yüzün betini benzini nasıl soldurduğunu görünce, kötü şeyler olacağı içime doğdu.
…………. çifter çifter ellerin her biri özel bir yaşamın ifadesidir.
Gerçekten de el, o esnada en gizli sırrı bile çok arsızca açığa vurur.
Bir kadının hayatının bazı anlarında isteği ve bilgisi dışında gizemli güçlerin etkisi altında olabileceği gerçeğine karşı gösterilen dirençte, insanın kendi içgüdülerinden duyduğu korkunun ve doğasındaki şeytanlıkların yattığını ve bazı insanların kendilerini: kolay baştan çıkarılanlar dan daha güçlü, daha namuslu ve daha saf hissetmekten zevk aldıklarını dile getirdim.
Gündüz gözüyle insana her şey farklı görünür.
Fakat vicdan dediğimiz o müphem şeyden insan kurtulamıyor.
Ama sonuçta zaman her şeyin ilacı, alınan yaşın da tüm duygular üzerinde özel ve hafifletici bir etkisi var.
İnsan hayatının tek bir anında budalaca bir şey yapmış, bundan ne çıkar? Fakat insan, fazlasıyla belirsiz bir ifadeyle vicdan olarak nitelendirdiğimiz şeyi öyle kolayca görmezden gelemiyor.
İnsanları yargılamak yerine, onları anlamaya çalışmaktan zevk alıyorum.
O gün beni o kadar yaralayan şey hayal kırıklığıydı.
Kumar oynarken insanın eli, kendisini daha açık olarak ele verir. Çünkü bütün kumarbazlar, ……….yüz hareketlerine hâkim olmayı öğrenirler – ………. gömlek yakasının üzerine duygusuzluğun soğuk maskesini takarlar- ………… tüm dikkatleri yüzlerinde toplarken, ellerini unutuverirler.
Əgər bütün bunlar iztirablar çəkmiş bədəni, işgəncə verilmiş cismi məhv edə bilməyəcəksə, əgər elə dəhşətlər görəndən sonra ildırım vurmuş ağac kimi qopub yere gömülmək əvəzinə hələ nəfəs alıb yaşayacaqdirsa, bunu necə hiss etmək olar. Yalnız bir anlığa, yalnız kiçik bir müddət ərzində əzab məni sarsıtdi və nəfəsim kəsilmiş halda, həsrətində olduğum ölümün gəlişini hiss edə-edə, daha heç nə dərk etmədən məni o skamyaya saldı. Ancaq mən artiq söyləmişəm. Hər hansı bir ağrı qorxaqdır, o hayatın çağırışı qarşısında acizdir, həyatın hökmü bizim bədənimizdə, ölümün bütün müdhiş ruhundan güclüdür.
Artık çok genç sayılmayan ve çocukları için onuruna sahip çıkması gereken bir kadının bu kadar düşüncesiz ve akılsız davranışını gerçekten bağışlayabilir misiniz?
…….. “ kolayca baştan çıkarılanlara” göre kendini daha güçlü, daha akıllı ve daha temiz hissetmek bazı insanlara haz veriyor olmalı.
O vaxtdan iyirmi beş il keçib, baxmayaraq mən hər dəfə yüzlərlə yad adamlar qarşısında təhqir olunduğumu, alçaldığımı xatirima gətirəndə heybətdən damarlarımdakı qanım donur. Yenə də təəccüb edirəm ki, heç nəyə qadir olmayan, aciz, gərəksiz bir şeyə axı niyə təmtəraqlı qəlb, ruh, hiss, əzab adı qoyuruq.
Uğruna bütün hayatımı bir kenara atmaya hazır olduğum bir insan için, elinin tersiyle kovalayacağı bir sinek kadar değerim yoktu
Acıların tamamı korkaktır, yaşamaya dair güçlü istek karşısında geri adım atarlar çünkü bedenimizi çepeçevre saran yaşama isteği, ruhumuzdaki ölüm tutkusundan çok daha güçlüdür.
Bütün yaşamımı kendisine sunduğum adamın gözünde, elinin bir hareketiyle kovaladığı sinekten daha fazla bir değerim yoktu.
Yarım yamalak bir gerçeğin hiçbir değeri yoktur, asıl önemli olan bütünsel gerçeklerdir.