Stefan Zweig kitaplarından Castellio Calvin’e Karşı ya da Bir Vicdan Zorbalığa Karşı kitap alıntıları sizlerle…
Castellio Calvin’e Karşı ya da Bir Vicdan Zorbalığa Karşı Kitap Alıntıları
Bir insanı öldürmek, asla bir öğretiyi savunmak demek değildir: Bir insanı öldürmek demektir.
Ruhu zamanın deliliği karşısında sarsılırken dürüst bir yazarın eli, rahatça serinkanlı ve ilkesel nitelikte kelimeler döktüremez, sinirleri haklı bir öfke içinde tutuşurken sesi ölçülü kalamaz.
…insanlığın hakiki kahramanları, fani saltanatlarını milyonlarca mezar ve dağılıp parçalanmış hayatlar üzerine kurmuş bu kişiler değil, aklın özgürlüğünün ve insancıllığın yeryüzünde kalıcı olarak yerleşmesi uğruna, Castellio’nun Calvin’e karşı verdiği savaşta olduğu gibi, güç kullanmaksızın güce yenik düşenlerdir aslında.
Yaşayan bir fikir asla ölümlü bir insanla yaşayıp onunla birlikte yok olup gitmez; kendine bir yer, bir dünya ve özgürlük ister. Bu nedenle düşünen herkes için hayatının fikrinin şişmiş parmaktaki kıymık gibi, ana rahmindeki çocuk gibi, kabuğundaki meyve gibi, içeriden dışarıya taşacağı an gelir.
Diktatörlüğün gölgesinde kalmış bir düşünce özgürlüğü; kendini asla gerçekleşmiş olarak hissedemez; diktatörlük, sınırları içinde bir tek bağımsız kişi bile başını dik tutsa, varlığını sorunsuzca sürdüremez.
Yok olduklarında, var oldukları zamanlardan daha güçlü olmuşlardır.
Bütün diktatörlükler bir fikirle yola çıkar. Lakin her fikir, biçimini ve rengini onu gerçekleştiren insandan alır.
Kimileri gölgelerde yaşamaya, karanlıkta ölmeye yazgılıdır.
Şu ya da bu fark etmez- hangi fikir, farklı kanaatleri tek kalıba döküp düzene sokmak üzere şiddete başvurursa, o andan itibaren artık bir ideal değil, vahşettir. Başkalarına zorbalıkla dayatıldığında, en temiz inançlar bile akla karşı işlenmiş birer günah olur.
Özgürlük ile otorite arasındaki sınır her zaman gereklidir ve hiçbir halk, hiçbir çağ, düşünen hiç kimse bundan uzak kalamaz: Zira otoriteden yoksun bir özgürlük (kaosa dönüşeceği için) ve özgürlükten yoksun bir otorite (tiranlığa dönüşeceği için) mümkün değildir.
Öğrettiklerimi Tanrı’dan alıyorum ve bu benim vicdanımı güçlendiriyor.
Tanrı bana iyiyi ve kötüyü söyleme lütfunu bahşetti.
Calvin……
Siyasi ideoloji sahipleri, insan malzemesinin ataletinden kaynaklanan direnişleri her zaman hafife alır; her zaman, önemli yenilenmelerin gerçek ortamda da kendi düşündükleri kadar hızla gerçekleşeceğini sanırlar.
Başkalarına zorbalıkla dayatıldığında, en temiz inançlar bile akla karşı işlenmiş birer günah olur.
Başkalarına zorbalıkla dayatıldığında, en temiz inançlar bile akla karşı işlenmiş birer günah olur.
Lakin insan, inancına olan sadakatini bir başka insanı yakarak değil, aksine, inancı uğruna yakılmayı göze alarak açıklamış olur
Fikir savaşlarının tümünde en iyi savaşçılar, kolayca ve pür heves kavgaya girenler değil; içlerinde bir kararın, bir yargının olgunlaşması zaman alan, uzun süre tereddüt edenler, barışı içtenlikle sevenlerdir.
Dindarlık asla dıştan görünen şeylerle değer kazanmaz- ne kurbanlarla ne bağışlarla sadece içsel itaat gereklidir; kilisedeki büyük ayinlere, bütün seremonilere paydos, bütün kutlamalara, şenliklere son!
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Tabernaculum; kutsanan ekmenin muhafazası
çünkü dönemin kudret sahiplerine ya da kudret dağıtanlarına karşı seslerini yükseltenler, ölümlü neslimizin ölümsüz korkaklığı içinde hiçbir zaman kendilerine taraftar bulmayı umamaz.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
… çünkü hayatta olup sevilmeyen biri yerine, bir ölüyü savunmak her zaman için daha kolaydır.
Bir insan ya da halk bir ideolojinin bağnazlığına saplanıp kalınca anlayış ve hoşgörüye yer kalmaz.
…aslında bir şey bilmediğimiz konular hakkında, kesin kanaatlere sahipmişiz gibi insanları kandırmak, öyle görünmek; kibirsiz.
“Gerçeği ve haklı şeyleri geçerlilik kazanıncaya kadar tekrar etmek, gereksiz bir şey sayılmaz.”
Aslında sapkın nedir diye düşününce, hepimizin kendi düşüncemize uymayan herkesi sapkın diye adlandırıyor olmamızdan başka bir şey bulamıyorum.
“Hakikati aramak ve onu kendi düşündüğü gibi ifade etmek asla suç olamaz. Kimse bir inanca zorlanamaz. İnanç özgürdür.”
Sebastian Castellio,1551
Sebastian Castellio,1551
Hiçbir şeyden korkup gerilemeyen, her tür insancıllığı zaaf diye alaya alan zorbalık müthiş bir kuvvettir.
Her zaman etkileyici olan şeylere kapılan insanlık, asla sabırlı ve adil olanlara değil, sabit fikirlilere, kendi hakikatlerini mümkün olan tek gerçek, kendi iradelerini dünya kanununun temel biçimi olarak ilan etme cesaretini gösterenlere biat eder.
Böyle bir adamı sadece, ya kırmak söz konusudur ya da onun karşısında kırılmak.
Zira Tarihin adil davranmaya vakti yoktur. Serinkanlı bir kronikçi olarak sadece başarıları sayar, ama bunları nadiren ahlak ölçeğiyle tartar. Sadece galiplere bakar mağlupları gölgede bırakır!
Başkalarına zorbalıkla dayatıldığında, en temiz inançlar bile akla karşı işlenmiş birer günah olur.
Belli bir çağda yaşayanlar, her zaman, bulundukları çağa dair pek az şey bilir.
“Bir insanı yakmak, öğretiyi savunmak anlamına gelmez; bir insanı öldürmek anlamına gelir.”
Egemenliklerini bir devrime borçlu olanlar, sonrasında her tür yeniliğe her zaman daha hoşgörüsüz,daha tahammülsüz biçimde karşı dururlar.
Siyah, daima siyah; daima ciddiyetin, ölümün ve acımasızlığın rengi
Aslında sapkın nedir diye düşününce, hepimizin kendi düşüncemize uymayan herkesi sapkın diye adlandırıyor olmamızdan başka bir şey bulamıyorum.
İnsancıl tabiata sahip kişiler erken pes ederler ve bu suretle şiddet uygulayanların oyunlarını kolaylaştırırlar.
Başkalarına zorbalıkla dayatıldığında, en temiz inançlar bile akla karşı işlenmiş birer günah olur.
Yüreği yılmadan düşen, dizleri üstünde savaşır (der Seneca). Ölüm tehlikesi karşısında kılı kıpırdamayan, can verirken düşmanına yiğitçe yukarıdan bakan, bize değil talihe alt olmuştur; yenilmiş değil öldürülmüştür. En yiğit Kişiler en mutsuz insanlardır kimi zaman…
İnsanın içinde saklı tahrip etme enerjisini boşaltabilmesi için ya inancı, ya ten rengini, ya ırkı, ya kökeni, ya toplumsal idealleri ya da dünya görüşleri nedeniyle her seferinde daha güçlü sayılabilecek gruplar tarafından küçük ve güçsüz bir grup seçilir; sloganlar ve sebepler değişebilir ama karalamanın, aşağılamanın ve ezip geçmenin yöntemleri hep aynıdır.
Başkalarına zorbalıkla dayatıldığında, en temiz inançlar bile akla karşı işlenmiş birer günah olur.
Bir halkın, diktatörlüğün sağladığı, sıkı disiplin ve artan ortak vurucu güç gibi geçici avantajların bedelinin daima bireyin kişisel haklarıyla ödendiğinin ve her yeni kanunun, kaçınılmaz olarak eski bir özgürlüğe mal olduğunun ayırdına varması çoğunlukla biraz zaman alır.
Hakikatler yaygınlaştırılabilir ama dayatılamaz . Bağırmakla , çağırmakla hiçbir öğreti daha doğru , hiçbir hakikat daha hakiki olmaz .
Kan , her düşünceyi kirletir ; zorbalık , fikrin değerini düşürür .
Birbirimize tahammül gösterelim ve ötekinin inancını yargılamayalım !
Hakikati aramak ve onu kendi düşündüğü gibi ifade etmek asla suç olamaz . Kimse bir inanca zorlanamaz .
İnsanlığını doyasıya ve keyif içinde yaşamamış biri , insanlara karşı daima acımasız davranır .
Bu kemikli ellerin herhangi bir zamanda narin bir çiçeğe dokunmuş , içtenlikle ve neşeyle bir dosta uzanmış olabileceği tasavvur edilemez ; bunlar bir merhametsizin elleridir ve sadece ona bakarak insan bunu sezinleyebilir .
Kitleler tarafından ilahlaştırılmak için geçmişte mağduriyete uğramış olmak gerekir , bir halk liderinin nefret edilen bir sistem tarafından zulüm görmüş olması , sonraki dönemlerde büyük kitlesel başarıların ön koşulu sayılır .
Orta yol nedir bilmez . Sadece bir yol vardır , o da , kendi yoludur. Onun için ya hep vardır ya hiç ; ya tam otorite ya da tümüyle feragat .
Tek adım geri atmayacak , karşısındakilere tek adım yaklaşmayacaktır . Böyle bir adamı sadece , ya kırmak söz konusudur ya da onun karşısında kırılmak . Onun lehine ya da aleyhine orta yollu duygulara yer yoktur. Tek bir seçenek vardır ; ya inkar etmek ya da sonuna kadar biat etmek .
Otoriteden yoksun bir özgürlük ( kaosa dönüşeceği için ) ve özgürlükten yoksun bir otorite ( tiranlığa dönüşeceği için ) mümkün değildir .
insan iyi bir iş çıkarınca hırpalanmaya hazır olmalı.
Bağırmakla, çağırmakla hiçbir öğreti daha doğru, hiçbir hakikat daha hakiki olmaz
“Bir insanı öldürmek, asla bir öğretiyi savunmak demek değildir: Bir insanı öldürmek demektir.
Hakikati aramak ve onu kendi düşündüğü gibi ifade etmek asla suç olamaz. Kimse bir inanca zorlanamaz. İnanç özgürdür.
Sebastian CASTELLIO, 1551
Sebastian CASTELLIO, 1551
Buna karşılık tarafgir kimseler için önemli olan asla hakkaniyet değil, zaferdir. Hak vermek değil, hakkı elde tutmak isterler.
Kimseye zorbalık etmemeliyiz! Zira zor, hiç kimseyi olduğundan daha iyi kılmamıştır.
Sistemli bir biçimde düşünülüp tasarlanmış, despotça uygulanan devlet terörü, bireyin iradesini etkisiz hale getirir, her toplumu çözer, altını oyar.
Kendimize hakim olursak barış içinde birlikte yaşayabiliriz.
Tanrı, hiçbir dünyevi gücün ruhlara hükmetmesini istemez.
Tanrı’ya ibadet; hafta boyu iş, pazar kilise; insanın içinde saklı iblis sadece böyle öldürülebilir ve tabii bununla beraber bütün özgürlükleri ve yaşama sevinci de.
Zira bir devletin vatandaşlarını baskı altında tuttuğu her yerde ayrıksı bitkiler misali gönüllü ihbarcılar türer.
Kan, arada bir daha çılgınca akmak, kalp daha ateşli atmak, ciğerler haykırarak boşalmak, kaslar devinmek, tohum serpilmek ister ve kim bu hayati iradeyi aklıyla sürekli engelleyecek olursa, ona karşı direnirse, organları sonunda isyan eder.
Ama bir insanın bedeni de ruhu gibi gelişmek ister, onu zora sokan, bunun ceremesini korkunç bir şekilde çeker.
birlik duygusunun verdiği ateşli sarhoşluk içinde kendiliklerinden köleliğe koşarlar ve kendilerini döven kırbaca övgüler düzerler
Başkalarına zorbalıkla dayatıldığında, en temiz inançlar bile akla karşı işlenmiş birer günah olur.
Onun daha kolay yönetebilmesi uğruna,düne kadar en büyük mutlulukları olan özgürlüklerinden kendi rızalarıyla vazgeçerler; birlik duygusunun verdiği ateşli sarhoşluk içinde kendiliklerinden köleliğe koşarlar ve kendilerini döven kırbaca övgüler düzerler; böylece Tacitus’un “ruere in servitium” (gönüllü olarak köleliliğe koşmak” tekrar tekrar gerçekleşmiş olur.
Milyonlar büyülenmişçesine, teslim olmaya, aşka gelmeye, hatta baskı altına alınmaya bile razıdır ve bu türden vaazlar veren ve vaatlerde bulunan kişiler, ne kadar çok şey talep ederlerse, onun o denli kulu kölesi olurlar
Bir nesil, ideallerini, ateşini be renklerini yitirdiği anda, ortaya etkili bir adamın çıkması, kendisinin sadece kendisinin , yeni bir formül bulduğunu ya da yarattığını buyurgan bir biçimde açıklaması daima yeterli olur; binlerde kişinin güvenini hemen o anda bu sözüm ona halk kurtarıcısına, dünya kurtarıcısına doğru akar – ve her yeni ideoloji her seferinde, derhal yeni bir idealizm yaratır dünyada.
Sivrisinek file karşı
Katı ideolojilerin beraberinde getirdiği tehlikelerin göz önüne serildiği,insanca yaşamak için düşünce özgürlüğünün , hoşgörünün altının çizildiği özellikleriyle evrensel nitelikte
Bir insanı öldürmek, asla bir öğretiyi savunmak demek değildir: Bir insanı öldürmek demektir.
Öyle bir zaman gelir ki insanlığın en basit ve en açık hakikatleri insanlara ulaşabilmek için sisler arkasına saklanmaya, kılık değiştirmeye gereksinim duyar; açık duran büyük ön kapı, iktidar sahibinin zabıtaları ve gümrük memurlarının gözetiminde olduğundan en insanca ve kutsal düşünceler hırsızlar gibi gizli saklı, arka kapılardan içeri sızmak zorunda kalır.
Fikir savaşlarının tümünde en iyi savaşçılar, kolayca ve pür heves kavgaya girenler değil; içlerinde bir kararın, bir yargının olgunlaşması zaman alan, uzun süre tereddüt edenler, barışı içtenlikle sevenlerdir.