Ahmet Haşim kitaplarından Bütün Yazıları kitap alıntıları sizlerle…
Bütün Yazıları Kitap Alıntıları
İtiraf etmeli ki “gülüş” ruhun asil bir faaliyeti eseri değildir. Hiç kimse kendine gülmez; güldüren diğerinin aczi, kusuru ve dalgınlığıdır ve gülen, kendinden fazla memnun olan gururumuzdur. “Aşk”ın çehresi “hüzün” ün çehresi gibi sakin, ölçülü ve haşindir. Ruh, neşe sahasında, ancak tebessümün dudaklar üzerinde çizdiği hatta kadar ileri gidebilir, zira ondan sonra etin kabalığı ve karışıklığı başlar.
Şimdi Müslüman evindeki saat, başka bir alemin vakitlerini gösterir gibi, bizim için gece olan saatleri gündüz ve gündüz olan saatleri gece renginde gösteriyor. Çölde yolunu şaşıranlar gibi biz şimdi zaman içinde kaybolmuş kimseleriz.
Şimdi heyhat, eski saat”le beraber akşam da fecir de bitti. Birçoklarımız için fecir, artık gecedir. Ve birçoklarımızı güneş, yeni ve acayip bir uykunun ateşlerinden, eller kilitli, ağız çarpılmış, bacaklar bozuk çarşaflara dolaşmış, kıvranırken buluyor. Artık geç uyanıyoruz. Çünkü hayatımıza sokulan yeni ve fena günün eşiğinde çömelmiş, kin, arzu, hırs ve haset sürülerinin bizi ateş saçan gözlerle beklediğini biliyoruz.
Yeni saat, Müslüman akşamının hüzünlü ve şaşaalı dakikasını dağıttığı gibi, yirmi dört saatlik yabancı gün ün getirdiği geçim şekli de bizi fecir aleminden uzak bıraktı. Başka memleketlerde fecri yalnız kırdan şehre sebze ve meyve getirenlerin ahmak gözleriyle ıstırap çekenlerin şişkin kapaklar içinden bakan kırmızı ve perişan gözleri tanır. Bu zavallılar için fecrin parıltıları, yeniden boyuna geçirilecek olan hayat ipinin kanlı-ilmeğini aydınlatan bir ışıktır. Halbuki fecir saati, Müslüman için rüyasız bir uykunun sonu ve yıkanma, ibadet, neşe ve ümidin başlangıcıdır. Müslüman yüzü kuş sesleri ve çiçek kokuları gibi fecrin en güzel tecellilerindendir.
Bir aşk dakikasının lezzetine ebediyet verecek kudrete sahip olmayanlar, süsten medet ummakta belki çok haklıdırlar. Fakat, ipekler ve boyalar, ruhun eksikliklerini bilmem ki nasıl telafi edebilir?
Baş parmak, insan medeniyetinin yarısını vücuda getirdikten sonradır ki, dimağ, kemik mahfazasında tabii uykusundan silkinerek konuşmaya başlamış ve belki insan işlerine karışması faydadan ziyade zarar vermiştir.
Hâlbuki, kıymeti nispi olan iffet, zaman, iklim, din, âdet ve bilhassa giyiniş tarzlarına göre değişen kararsız bir fazilettir.
Artık fecri yalnız kümeslerimizdeki dargın ve mağrur horozlara bıraktık.Şimdi Müslüman evindeki saat, başka bir âlemin vakitlerini gösterir gibi, bizim için gece olan saatleri gündüz ve gündüz olan saatleri gece renginde gösteriyor.
Müslüman gününün başlangıcını şafağın parıltıları ve sonunu akşamın ışıkları tayin ederdi.
Almanya pembe ve büyük bir elmadır.Fakat içi kurtludur
Yabancı memleketlerde seyahat eden adam, üzerinde aynı ehemmiyette üç şey taşır: Canı,kesesi ve pasaportu.
Seyahat, hele deniz seyahati, ruhun bütün dertlerine devadır.
Esnemek, ıstıraplı bir ruh düğümü olan bütün gerilmiş vaziyetlerin çözülüp açılmasıdır.
Desene: Şu çarkları suyla dönen dünya,eski zaman işi bir değirmenden hâlâ farklı değil!
Karanlık ölümün bir parçasıdır,onun için dinlendiricidir.
Herhangi bir sahada insanı artık daha ileriye gitmekten vazgeçmiş görenler, bilmeyerek, onu hayvan seviyesine indirmek isteyenlerdir.
Bütün canlı yaratıklara nazaran insanı üstün yapan,istidatlarının çeşitliliğidir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Şiir bu tarzda bir inilti olmakta devam ettikçe şair kelimesi, müthiş bir hastalığın ismi gibi, sıhhatli insanları elbette korku ve iğrenmeyle titretecektir.
Ne yazık ki vücudun çökmesi zekânın olgunluk zamanına tesadüf eder. Manasız çocukluk, tatsız gençlik, olgunluk çağına hazırlanmaktan başka nedir ? Zekâ- nar,ayva ve portakal gibi geç renk ve koku kazanan bir sonbahar mahsulüdür. En az kırk sene güneşte pişmeden bu asil meyve ballanmıyor. Dünyayı idare eden ilim, fen, sanat ve edebiyat cereyanlarını idare eden şakakları beyazlanmış kafalardır. Genç âllleme ve genç dâhi bir mucizedir ki bazı yerlerde vücut buluyor.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Acılar gece çözülür..
Hissiz bir medeniyet terbiyesiyle karşı karşıyaydım. Gözlerimi ürpererek kapadım.
Kestiğiniz hayvanların akan kanları karşısında kalbiniz hiçbir acı duymuyor mu?
Diri hayvan üzerinde tecrübe yapmanın aleyhinde bizzat fen adamları tarafından yazılan yazılar, ciltler teşkil edecek kadar çoktur.
Sırf şu veya bu uzvun artık herkesçe malum olan hareketlerini sathice tetkik için, hepimiz gibi güneş altında yaşamaya haklı, günahı yalnız bizden daha zayıf olmaktan ibaret olan bir hayvanı kesmek, bir genç kız kalbi için hayret edilecek bir metanet değil mi?
Her şeye hazırlanmak Masum hayatları öldürmek için bu kâfi bir sebep mi?
Böyle tecrübelere ne lüzum var?
şeklin fikirden fazla ehemmiyeti vardır.
Ne olacak?
hayat kitaba sığmayacak kadar geniştir.
zafer kolay bir iş değildir.
Hiç kimsede yabancı çekingenliği yok.
Gece büyük ve siyah bir yapraktır.
hiç eğlenmedik.
Neşeye hakim değildik.
Bulutlar bize küsünce nehirler kurur
Fakat kır, hakiki kır, sert toprakla sert insanın boğuştuğu bir alemdir.
Bizde manzum sözle konuşanlar içinde hiçbir genç ve sıhhatli insan yok mudur?
Şükretmeli ki insan, böyle belirli bir aşk mevsimine tabii değil.
Bilmem bu muammayı nasıl halletmeli?
birbiriyle evlenmemesi lazım gelenler varsa, onlar da yalnız sevişenlerdir.
Aşk geçici
Baharın hastalıkları saymakla tükenmez ki
Tabiatta insanın en büyük şey olduğuna şüphe etmemeli.
Sanılır ki, ufukların ötesi bambaşka alemlerin eşiğidir.
Ölüm canları gece alır, acılar gece çözülür, kaza ve kader gece işini halletmeye koyulur.
Türkçe ne zamana kadar dünya fikir hayatının alışverişinden uzak kalacaktır?
Heykel, geçici bir zaman için değil, ebediyet için meydana getirilir.
Rabbim! Şu manzara dedikleri ne sıkıcı şeymiş!
Halbuki yeni doğmuş dedikleri, hakikatte, çok yaşlı bir ihtiyardı.
Dünya üzerinde şefkat ve merhametin son sığınağı zannettiğimiz kız kalbi, sıhhatle coşan bu keskin bakışlı genç kızların göğsü altında bilmediğimiz bir haşinlikle çarpıyordu.
Ne zaman ben de büyüyeceğim? Ne zaman beni de sevecekler?
meğer fazla süs, zenginliğe değil, fıkaralığa delalet edermiş.
Hayat ve vücudun manası, karanlık bir duvar gibi yıkıldıktan sonradır ki, ruhun beyaz ışıkları semaya vurabiliyor.
Hakikaten bu çirkin taş yığınları Türk mimarisi midir? O halde güvercinler neye bu mimariyi bir türlü sevmiyorlar?
Yeni insanla birlikte her şeyi yeni bir çehre almış ve yeni bir istikamete doğru çevrilmiştir.
Arkaya baka baka, yere yuvarlanmaksızın, istenilen istikamette kaç adım gidilebilir?
Maziye ait şekillere fazla rağbetin şu ahlaki fenalığı vardır ki yaşayanları hayatlarından zevk olmaz bir hale getirdikten başka, gerçekten de ümidini keser.
Süleymaniye’nin taşlarını ölçen pergeli, düştüğü yerden kaldırıp kullanacak artık hiçbir insan eli yoktur.
Sevimsiz kırların şehir şiirine hâlâ konu teşkil edişi, dünyaya artık yalnız kötü şairin geldiğine alamettir.
Gelecek medeniyette birçok hastalıktan eser kalmayacağı gibi, bir sosyal hastalıktan başka bir şey olmayan köyden de eser kalmayacaktır.
kırlarda neşesiz insanın yegâne zevki, şehirden gelecek olanın yolunu saatlerce evvel, tevekkülle durup beklemektir.
Namusumdan utanmaya başlıyorum.
parasız görünmek utancı, dünya sahasında namus utancını mağlup etti.
Rakipsiz bir mücadelede zekânın yapacak bir işi olmadığı için, talih, kendini teslim ederken, akıllıları budalalardan ayırmadı.
aile sofrası hazin ve boştur.
Halbuki birçok insanların günlük rızkını, ezeli kudret bir tabak haşlanmış kuru sebze halinde ayırmıştır.
İlmin uçsuz bucaksız sahasında durmadan meydana gelen keşifler, fikir lehçesinin hududunu her gün bir adım daha genişletiyor.
Gelişmiş bir zihnin tamamlayıcısı artık zengin bir lehçedir.
Bunları mağrur, ahmak ve insafsız birer hayvana döndürmek istiyor musunuz? Doyurunuz!
İnsan denilen hayvan, bütün hayvanlar gibi, açlığını giderdikten sonra neşeli ve memnundur.
Zira insan her dakika aynı idrak ve insaf kabiliyetinde değildir.
Hayat, makul bir insandan çok fütürist bir şairde veya kübist bir ressama daha çok benziyor.
hakiki hayatın mantık dediğimiz şeyle hiçbir alışverişi yoktur.
Erkek, suni süs vasıtalarına tenezzül etmez, zira erkek güzelliği buna muhtaç değildir.