İçeriğe geç

Bazen Unutmak İstersin Kitap Alıntıları – Kürşat Başar

Kürşat Başar kitaplarından Bazen Unutmak İstersin kitap alıntıları sizlerle…

Bazen Unutmak İstersin Kitap Alıntıları

Dışardan konuşan herkes, sizi ne kadar iyi tanısa da aslında tam olarak gerçeği bilmeden konuşur.
İşin kötüsü çoğumuzun iyi şeyler yerine olumsuz şeyleri görme huyumuz olması
Bir ilişkide sınırlar dağılınca, saygı kaybolunca ilişki yerin, ayağınızın altında kaydığı bir noktaya doğru gidiyor.
Onu hâlâ çok seviyorum, çok aşığım ve onu kaybetmekten deli gibi korkuyorum, dedi ama inanamayacaksın, durup dururken de bir şey bulup kavga çıkarıyorum..
Şiir seven, sanatla ilgilenen, toptan, kavgadan, küfürlü geyiklerden uzak duran çocukların garip karşılandığı bir dünyadan söz ediyoruz.
Bunca yıldan sonra şunu öğrendim ki, bir kadının sana anlatacak bir şeyleri her zaman vardır, bazen iyi, bazen kötü Yapacağın tek şey bunları önemseyerek dinlemek. Hiç anlamadığın, aklının ermediği konularda gereksiz yorumlardan kaçınmak. Hele ki susturmaya veya tartışmayı kazanmaya çalışırsan tamamen kaybedersin.
ne yaşarsanız yaşayın, sahici yaşayın
Yıllar önce Aşkı Bulmanın ve Korumanın Yolları diye bir kitap yazmıştım. Kitabın ismi nedeniyle gerçekten kılavuz yazdığımı sananlar da olmadı değil, ama roman aslında aşkı bulmanın tümüyle rastlantı olduğunu, korumanınsa pek o kadar mümkün olmadığını anlatıyordu.

Sizden habersiz ve hatta size rağmen gelen bir duyguyu folyoya sarıp koruyamazsınız çünkü.

Zaten korumaktan çok yaşamanız gereken bir duygu. Çünkü bir biçimde günün birinde ya çekip gidecek ve anılarda kalacak ya da başka bir şeye dönüşecek.

Sosyal medyada bir kız, ilişki durumunu, ilişkisi var a çevirdiği an arkadaşları art arda tebrik mesajı atıyor, sanki bir ilişki kurmak hayatın tek amacı veya büyük bir başarı gibi.
Gerçek ruh eşiniz belki hayatta rastladığınız en önemli insandır, çünkü duvarlarınızı yıkar ve sizi uyandırır. Ama onunla bir ömür boyu yaşamak mı? Hayır! Bu çok acı verici olur. Ruh eşleri hayatınıza girer, başka bir boyutunuzu size gösterir ve sonra çekip gider.
Bir anda, düne kadar siz olmadan yaşayamayacağını söyleyen insan düşmanınız kesiliyor.
İnsanlar hastalıkları, çok sevdiklerinin ölümünü, iş hayatındaki çöküşleri bile kabulleniyor da ayrılığa gelince garip tepkiler vermeye başlıyor.
Eğer dünyada yalnızca dünya görüşleri uyan çiftler evli kalsa sizce kaç kişi evli kalırdı?
Efendim mademki bu iki kişi bir arada oturmak istemiyor, madem hayat görüşleri, dünyaya bakışları birbirine uymuyor, bunlar bir ömür boyu birbirlerini yiyeceklerine ayrılsalar daha iyi olmaz mı?
Bir başkası üzerine kurulu her hayalinizin bir gün yıkılacağını öğrenseniz iyi edersiniz. Yoksa büyümemişsiniz demektir.
Bir başkası üzerine kurulu her hayalinizin bir gün yıkılacağını öğrenseniz iyi edersiniz. Yoksa büyümemişsiniz demektir.
Ama yine de iş aşka, sevgiye, ilişkiye gelince durum farklılaşıyor.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bazen müzik kutusu yalnızca bir eşyadır.
Bazen de o kutunun içinden hayatınızı değiştiricek bir şarkı duyuluverir.
Dışarıdan konuşan herkes, sizi ne kadar iyi tanısa da aslında tam olarak gerçeği bilmeden konuşur.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Aşırı duygularla yaşamak ve yönetmek gerçekten de kolay değil.
Ah kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya
Büyük duygular bizi, kendimizi tanıyamadığımız ruh hallerine sürükleyebilir.
Bir kadının sana anlatacak bir şeyleri her zaman vardır, bazen iyi, bazen kötü
Yapacağın şey bunları önemseyerek dinlemek
Hatta denilebilir ki sıradan bir kadın bile hayatının belli günlerinde kendiliğinden bir sanatçıdır.
Erkekle kadın arasındaki farkı soruyorsanız buyurun: Baltayla küpe arasındaki fark
Kimbilir belki de hepimiz, birinin bizi, kendisini tümüyle teslim edecek, kendisinden vazgeçecek kadar sevmesini isteriz. Ama pek az kişi, kendisini bu durumda bulmak ister.
Belki, Neden böyle adamlarla evleniyorsunuz? sorusunun yerine, biz neden ayrılmayı beceremiyoruz? sorusunu sormak lazım.
Kadınların geçmişle bağları erkeklerden daha mi güçlü?
Pek çok şeyi erkeklerin unutup kadınların hatırlaması belki de bunu doğruluyor.
Gerçekten aşık olduğunuz zaman bütün duygular en yüksek düzeyde yaşanıyor ve aşık olunan kişiye fazlasıyla odaklanıldığı için onun yaptığı hatta yapmadığı herşey sizi fazlasıyla etkiliyor.
Kadınlar konuyu öyle yerlere götürür veya hiç beklenmedik bir anda öyle ilgisiz bir örnekle sizi şaşırtır ki yeniden konuya dönmekte bile zorluk cekersiniz.
Hatta zaten tartışma biraz uzarsa hangi konuda tartıştığınızı unutabilir veya hiç beklemediğiniz bir başka tartışmanın içinde bulursunuz kendinizi .
Ama insan çoğu zaman kimi seveceğini seçemez.
Birini çok sevdiğimizi söylüyoruz ama bizim için bir şeyler yapmayınca birdenbire onu yerden yere vurabiliyoruz.
Kafamızdaki mutluluğun resmi mükemmel ve bozulmayacak bir şey belki.
Ama mutluluk sürekli olsa zaten heyecan verici bir duygu olmayacak.
Kimi insan hayatının her anında eksikleri bulur, neden onların eksik olduğunu sorar.
O bir anlık mutluluğu bulsa bile neden daha fazlası olmadığını, neden hep sürmedigini sorgular.
Mutlu olmak zor mu? Belki
Ama mutsuz olmak çok kolaydır.
Mutlu evlilik var mıdır?
Evet vardır.
Ama galiba en önemlisi, evlenmeden önce ne istediğimizi, kim olduğumuzu, nasıl bir hayat hayal ettiğimizi iyi belirlememizle ilgili
Hani bir rüya görüp de, rüya gördüğünüzü anladığınız halde asla uyanmak istemediğiniz olmadı mı?
Kim ister ki böyle bir rüyadan uyanıp sıradan bir güne başlamayı?
Aşk ancak anılarda korunabiliyor galiba.
Aşk korunabilecek birşey mi?
Sizin neredeyse hiçbir biçimde denetleyemediğiniz, seçemediğiniz, durduramadığınız, yönlendiremediginiz büyüklükte bir duyguyu nasıl koruyabilirsiniz ki?
Erkekle kadın arasındaki fark, iPhone’la eski çevirmeli, kablolu telefon arasındaki fark gibi birşey
Insan hafızası siz neleri daha çok düşünüp kurarsanız onları kaydediyor ,ötekilerini siliyor.
Zaaflar, açıklar, sırlar, bir evin içinde kalması gereken herşey günyüzüne çıkıveriyor.
Ingilterede yapılan yeni araştırmada, o dönem hekimlerinin günlükleri, reçeteleri bulunmuş ve pek çok kişinin aşk acısını fiziksel hastalık gibi gördüğü anlaşılmış.
Edebiyat nedir? dediklerinde,
Seni seviyorum demeden onu anlatabilmenin yollarını aramaktır, diye cevap vermiştim.
Aşk aslında dolaylı anlatımların duygusudur.
Sana çok aşığım demeden o duyguyu anlatmanın yollarını bulma sanatıdır.
Iki kişinin birbirine birşeyler katabilmesi, hayatın içinde karşıdaki insanın sizi zenginleştirmesi var ki ilişkinin bence canlı kalabilmesi için en önemli şeylerden biri
Kendisine mükemmel bir insan istiyor ama kendisinin ne kadar mükemmel bir aşık olduğunu hiç sorgulamıyor. Kendi yaptıklarını yeterli hatta fazla buluyor.
Daha çok karşı tarafı suçlamayı, onun eksiklerini bulmayı, onu eleştirmeyi tercih ediyor.
Masallarla büyümenin sonu mu böylesine gerçekdışı davranmak?
Bilmem.
Kimi zaman mantıklı bir seçim yaparken duygularımızı görmezden geliriz. Kimi zamanda duygularımız bizi öyle bir yere götürür ki yaptığımız seçimin mantıksız olduğunu biliriz ama yine de elimizden birşey gelmez.
Tabi beyaz atlı prens genellikle gelmez ama en azından ona benzetmeye çalışacakları bir kurbağa bulunabilir.
Masallarımız bile ayrıdır. Kızların masallarında beyaz atlı prens gelecek, erkeklerin garip mahluklar uzaylılar boy gösterecektir.
Aşkın en önemli özelliği, bilinmeyenlerle dolu olması değil midir?
Beklentilerle, bekleyişlerle ,kaybetme korkusuyla, kaygılarla,yanlış anlamalar ve düzeltmelerle, kopuşlar ve yeniden biraraya gelişlerle,tutku ve özlemle
Birini sevmek için elle tutulur bir neden bulamıyorsan onu sahiden seviyorsun demektir.
Gerçekte bir günde boğazlayacağı birine aşık olup , aslında birbirimizi tamamlıyoruz, diyen kimseyi duymadınız mı hiç?
Size kendinizi kötü hissettiren biri için yapacağınız tek şey onu hayatınızdan çıkartmak
Yoksa, birine bedel ödeyeceğim derken kendi hayatınızı da mahvetmek değil.
Yetişkin olmanın en başta gelen özelliği, kişinin yaşadığı acı durumlarla kendi başına başa çıkabilmeyi öğrenmesi
İnsan hayatından çok sevdiğini, delice bir aşk duyduğu birine zarar vermek istiyorsa buna aşk demek pek mümkün değil bence.
Bir insanı saplantı haline getirmek, kendi mutsuzlugundan onu sorumlu tutmak, başına gelen herseyde onu suçlamak, kendisini mağdur görmek ve karşı tarafın da mutsuz olmasını, bunun bedelini ödemesini istemek yalnızca erkeklerde değil kadınlarda da çokça rastlanan bir durum.
Sahiden bu efsaneler doğru mu?
Eskiden evlilikler daha mı iyiydi? Çiftler daha mı mutluydu?
Yoksa eskiden kadınlar birçok şeye katlanıp susar mıydı?
Gerçekte aşkın gözü mü kör yoksa bu aslında bizim ruh durumumuzla mı ilgili?
Ama eğer sevdiğiniz insandan bir şeyler öğreniyorsanız, size şu ya da bu şekilde destek olduğunu hissediyorsanız, size bir şeyler kattığını düşünüyorsanız cazibesi artmaz mı?
Kimi zaman mantıklı bir seçim yaparken duygularımızı görmezden geliriz. Kimi zaman da duygularımız bizi öyle bir yere götürür ki yaptığımız seçimin mantıksız olduğunu biliriz ama yine de elimizden bir şey gelmez.
Sanki zaman durmuş gibi ve sanki zamanın hiçbir değeri yokmuş gibi
Zamanın onu kendi rüzgarında sürüklemesine inat edermiş gibi
Dolunayda, sakin sakin kıyıyı okşayan dalgaların hemen yanıbaşında, başka bir dünyaya keşfedilmemiş bir adaya gelmiş gibi pek çok şeyi unutmaya hazırdık.
Ne garip, eskiden yalnızlık en korkulan şeydi.
Şimdiyse yalnız kalmak neredeyse imkansız.
Herkesin elinde telefonlar, tabletler, laptoplar
Dünyanın neresine giderseniz gidin bütün hayatınız da yanınızda geliyor.
İmkansız şey
Şiir yazmak
Aşıksan eğer,
Ve yazmamak,
Aylardan Nisansa.

(Orhan Veli)

Hep içimde çocukluğumdaki gibi birşeyler yapma isteği
Nedensiz bir mutluluk
Ne kadar yükseğe çıkarsan o dalganın seni kıyıya vuruşu da öylesine güçlü olacaktır.
Hiçbirimiz o dalganın üstünde sonsuza dek kalamayız.
Aşk ve huzur.
Belki de biraraya gelmesi en zor iki sözcük.
Sanki biri ötekini silecek iki ayrı ruh durumu.
Nedir ki mutluluk?
Bence huzurdur, diyor, ben artık gelgitler istemiyorum, huzur istiyorum, sürekli kaygılanmaktan, korkmaktan, belirsizlikten yoruldum
Gerçekten mutlu aşk yok mudur?
Gözyaşı dökülmemiş bir tek aşk yoktur.
Biraz sessizlik, saatleri unutmanın verdiği belirsizlik, sanki içimizden gelen her neyse yapabilecekmişiz gibi bir havailik
Kızların elindeki bebekler giyinir, kuşanır, saçları yapılır, zamanı gelince gelinlik giyer, eve taşınır, küçük çay takımlarına kadar ev döşenir, minyatür de olsa kız çocuğu için hayatın modeli çoktan yapılmış ve hatta içindeki küçük ayrıntılar bile yerli yerine çoktan konulmuştur.
Bizim birbirimizi tabancayla kovaladığımız ve var olmayan savaşlar kazandığımız sırada üstelik.
Bizde kişinin özel alanı diye bir şey yok. Aileden başlayan bir şey bu çünkü. Anne babanın, akrabaların, komşuların bile her şeyimize karıştığı bir dünyada büyüyoruz.
Herkes sevgilisinin oturup kalkmasına, giyinmesine, konuşmasına, sosyal medyada ne yazacağına, hangi fotoğrafı koyup koymayacağına bile karar vermeye çalışıyor.
İşin garip yanı bunu kimse fazla yadırgamadığı için de çoğu zaman söyleneni yapıyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir