İçeriğe geç

Münzevi Kitap Alıntıları – Alper Aydoğan

Alper Aydoğan kitaplarından Münzevi kitap alıntıları sizlerle…

Münzevi Kitap Alıntıları

Tüm köy toplandıktan sonra hepimizi aramaya koyuldular. Ekmeği zor bulmuşken silahı nasıl bulabilirdik ki?
Henüz tertemiz olup beyaz ışıkları yansıtan kılıçlar az sonra dehşet verici bir renk değişimine uğrayacak ve kim bilir ne hayatları söndürecek ne çocukları babasız bırakacak ve ne güzel kadınların gönlüne acı bir damga vuracaktı. İşte savaş böyleydi.
Velhasıl bu defteri bulan her kimse, bana saygı duymuyorsa bile yırtıp atmasın. Bunlar benim ruhumun görünür kısımları.
Gölgede kalmış kalpaklı adam, ay ışığının vurduğu, denizin bazen hırçınlaşan dalgalarının çarptığı ıslak rıhtımın ucuna geldi. Bu kez ay, onun da yüzünü aydınlattı. Aydınlık bir sabah gibiydi mavi gözleri, kaşları gür, kudretli ve kenarlarından havaya kalkıyordu. Kalpağını bir an kaldırıp sarı saçlarını düzeltti, neredeyse kırk yaşına gelmek üzereydi. Ancak yüzünde müthiş bir heyecanın, umudun yansıması onu çok genç gösteriyordu.
Denemeyin efendim, samimiyetsiz bir sevgidense gerçek bir nefret beni daha iyi hissettirir.
“O gün gök ve yer ağlayacaktı. Heyhat, ölü bedenler bunları duyamayacaktı.”
Bu kuşlar efendim. Sizin gibiler, aynı gibiler birbirleriyle, ancak sevdiğiniz zaman farklar su yüzüne çıkar
Rüzgârın anne şefkatiyle okşadığı tenim alevlerde yanmakta ve ruhumda fena sıkıntılara yol açmaktaydı
Samimiyetsiz bir sevgidense 
Ölüm onlar için bir çiçeği koparıp sevdiğinin kıymetli avuçlarına bırakmak kadar güzeldi
İnsanların kötülük yapmak için nasıl bir neden bulabiliyor olduklarını anlayamıyorlardı .
“İtiraftır ki saçlarınızı fecre kadar koklamak için tüm nefeslerimi tüketsem zerrece pişmanlık hissetmezdim.”
Bir sarılanım olsa. Halden anlayana öyle muhtacım ki
Bir bardak su bile kişiye huzur verebilecekken
Ancak her geç kalınmışlık büyük bedeller ödetmek zorunda değildi
ancak bazı çocuklar içgüdüleri ile insandı. Bazı insanlar ise yalnızca hayvan içgüdüsüne sahipti ama bunlar yine de çocuktu.
Ayın ışığı denize yansıyor, insanda kıyıya oturup saatlerce izleme isteği uyandırıyordu
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
“İnsan didinir, çalışır, çabalar ve hep bir kazanma peşinde topallar. Dengeyi bulmak ise derin bir nefestir.”
“ ruhumun kederine bir keder daha eklememenizi temenni ediyorum.”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Yağan yağmurdan görmedin gözyaşlarımı belki, belki gördün de sormak istemedin
Gösteriş için iyilik yapmak, ancak içinde iyi insana dair hiçbir belirti bulunmamak, işte iflah olmaz bir hastalık.
Yoksa insan denilen aciz yaratığın bu içten pazarlıklı hallerine ben de mi katıldım yahut zaten hep içinde miydim?
Yağan yağmurdan görmedin gözyaşlarımı belki, belki gördün de sormak istemedin.
Tokmağa değen elini ellerimde ve açmadan önce kimdir gelen sorusunun döküldüğü leblerini leblerimde bir an dahi hissetmek için ömrümden kaç yıl feda edebileceğimi düşündüm bir an. Bu sıkıntı veren sorunun cevabı onurumu küçültecek kadar keskindi, tamamını. Tamamını feda edebilirim.
Birden aklına dehşet veren ölüm duygusu geldi. Kim bakardı pamuğum diye sevdiklerine?
Şans bu ya, halden anlayan iki insanın bir araya geldiği bu masada safi huzur vardı.
İnsanın önceliklerinin bir anda değişmesine ancak hayret edilirdi. Kendi ahlak yapısı ve düşünceleri, zora geldiği anda öyle bir değişiyordu ki aynı kişi daha önce tersini söylediği şeyleri, söylemediğini bile iddia ediyordu.
birkaç saniyelik o boşlukta sadece kadınları düşündü. Ancak annesinin başına gelenlerin gerçekliği yüzüne bir tokat gibi indi.
Gerçeği kabul etmek istemeyen insanların yaptığı gibi yaparak gözlerini görmek istediği yöne çevirdi.
Kimseyi sevemeden, saramadan, öpüp koklayamadan geçip gidecekti küçük dünyasından ve bir masalın önemsiz karakterleri gibi unutulacaktı.
Diğer iki evladını da açlıktan kaybetmenin acısıyla saçları vaktinden çok daha erken beyazlayan kadın, Hikmet’iyle yapayalnız kalmıştı.
Yemeğini o yedirir, sakallarını o keser, sevgisini o verirdi.
Bir süre sonra uykunun ağırlığı usulca çöktü güzel gözlerine ve daldı uyku denen yarı ölüme.
Kürek sesi ile su sesi raks ederken araya giren bir silah sesi dışında artık gecenin karanlığını bir kadının çığlıkları yırtıyordu.
Kıvrımlı dudaklarından aşağı damlayan o gözyaşı ne içindi? Nedendi bu acısı?
En çok acıyı ise neden buraya kadar benimle geldiği sorusu vermeye başladı. Kıyıda, kumların üzerinde duran sandallardan birine usulca iliştik. Neyi istediğini yahut istemediğini anlamanın imkânı yoktu..
İtiraftır ki saçlarınızı fecre kadar koklamak için tüm nefeslerimi tüketsem zerrece pişmanlık hissetmezdim.
Acaba ben onu mu yoksa onun suretini mi seviyordum? Taptığım şey kalbi değil de benim rüyalarımı süsleyen arzular mıydı?
İnsan sevmiş olmak için sevemez ki.
Siz yapabilir misiniz?
Dener misiniz şahsımda?
Denemeyin efendim, samimiyetsiz bir sevgidense gerçek bir nefret beni daha iyi hissettirir..
Boş mezar dolmadıkça başında gözyaşı dökemezsiniz efendim.
Taşlı sokaktan ürkek adımlarla inerken o tıkırtılar artık en güzel besteydi benim için.
Ay bütün ışığını ona yansıtsa ne çıkardı sanki. Görmek için birkaç saniye daha beklemek ne büyük bir ıstırap verdi kalbime.
Bir bardak su bile kişiye huzur verebilecekken o en pahalı içecekleri içip de yalnızca gösteriş olsun diye paylaşırken bundan keyif mi almıştı ?
Sonların tepesi. Bu adı ben verdim . Son kez orada ağlamıştım. Gözümden son kez yaş aktığından beri öyle çok şey oldu ki..
O yıkılası duvara çizdim her şeyimi.
Adalet yalnız bir insan adıyken buralarda hakkını nasıl arayacaktı ?
Yaşamın adaletsiz telaşı içinde boğulan ve bir an bile huzurun yumuşaklığıni ensesinde hissetmeyen insanlar vardır.
Sadece yerde acı olmayacaktı. O gün gök ve yer ağlayacaktı. Heyhat, ölü bedenler bunları duyamayacaktı.
Siz kendinin farkında olmayan bir güneşsiniz benim için.
Taşlı sokaktan ürkek adımlarla inerken o tıkırtılar artık en güzel besteydi benim için.
Bir süre sonra uykunun ağırlığı usulca çöktü güzel gözlerine ve daldı uyku denen yarı ölüme.
Beni sevmemen için pek çok fedakârlık yaptıysam da gönlünü yenemedim.
Boş mezar dolmadıkça başında gözyaşı dökemezsiniz efendim.
Çocuklarının hiçbir isteğini alamamak yürek yakar;ama hiçbir yeri de ısıtmaz.
İnsanın önceliklerinin bir anda değişmesine ancak hayret edilirdi. Kendi ahlak yapısı ve düşünceleri, zora geldiği anda öyle bir değişiyordu ki aynı kişi daha önce tersini söylediği şeyleri, söylemediğini bile iddia ediyordu.
Bir sarılanım olsa. Halden anlayana öyle muhtacım ki
Ben şiir yazamam, ben güzel sözler söyleyemem, değil mi? Yine de işte, hayat bu ya, çalışıyorum gün doğmadan ve yatıyorum gün doğmaya yakınken. Velhasıl bu defteri bulan her kimse, bana saygı duymuyorsa bile yırtıp atmasın. Bunlar benim ruhumun görünür kısımlarıdır.
Sarı saçlı adam, biçimli elleriyle vapurun paslanmış beyaz direklerine dokundu. En önemli yolculuğundur bu, hey gidi Bandırma! dedi. Mavi gözleri uzaklara dalmıştı, umudu büyüktü.
Gözlerinin ağırlığına ruhunun yorgunluğunu katıp daldı uykusuna.
Gözleri yorgun, ruhu bıkkındı.
Belki de gerçekten haklıyız, ya da haksızız.
Yaşamın adaletsiz telaşı içinde boğulan ve bir an bile huzurun yumuşaklığını ensesinde hissetmeyen insanlar vardır. Yoğun, boğucu ve bıkkınlıktan ölmüş bir ruhu gezdiren yorgun bedenleriyle koca bir ömrü geçirirler.
Umuyorum ki her değişim, en güzele dogru giden bir değisimdir.
Bu odadaki her ruh artık onarılmaz bir yara almıştı.
İçinde kimseye belli etmek istemediği bir sıkıntı vardı.
Dünya dediğiniz aciz memleket
Zira halim şu an pek yaşayan birine benzemiyor. Tüm dertler bende toplanmış gibi bir acı bu. Yersiz, tatsız ve vazgeçilmez.
Birkaç dakika ruhen başka yerde olarak onu izledim.
Ruhumun bu denli sıkılıp feci duygularla kahrolduğu başka bir zamanı hatırlamıyorum.
Ulan kelin ilacı olsa kendi başına sürer.
Bizde de ruh var.
Acılar mazluma bir geldi mi tam gelirmiş.
Düşünüyoruz düşünmeye de olmuyor.
İnsanın yüzüne bakınca anlamayacağınız yahut anlamak istemediğiniz şeyler vardır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir