İçeriğe geç

İyideki Kötü Kitap Alıntıları – Paul Watzlawick

Paul Watzlawick kitaplarından İyideki Kötü kitap alıntıları sizlerle…

İyideki Kötü Kitap Alıntıları

“He who would do good must do so in minute parti­culars; the general good is the plea of patriots, poli­ticians and knaves”
(iyilik yapmak isteyen kişi, ufak ufak iyilikler yapmalı; genel iyilik, vatanperverle­rin, politikacıların ve şarlatanların sığındığı bir şey­dir.)
– Samuel Butler
“Tarihi yok sayan, onu tekrar etmeye mahkûmdur”; daha vurucu bir deyişle:

“Gü­neşin altında yeni bir şey yok — unutulanın dışında.”

Cicero bile, tele­vizyonu ve onun etkilerini her nasılsa görmüştü. M.Ö. 80 yılında şunları yazmıştı:

“Eğer korkunç olayları dakika başı görmek ve duy­mak zorunda kalırsak, içimizdeki en hassas yapıya sahip olanlar bile, acı veren izlenimlerin sürekliliğin­den dolayı, sonunda her türlü insani duyarlılığı yitire­cektir.”

Gerçekleşen bir umuttan daha göz açıcı bir şey yoktur ve boşlukta kalmış bir umuttan da daha yanıltıcı.
İyilik yapmak isteyen kişi, ufak ufak iyilikler yapmalı; genel iyilik, vatanperverlerin, politikacıların ve şarlatanların sığındığı bir şeydir.
Saçmalık; söndürmede geç kalınmış yangına kader deniyor.
“Eğer korkunç olayları dakika başı görmek ve duymak zorunda kalırsak, içimizdeki en hassas yapıya sahip olanlar bile, acı veren izlenimlerin sürekliliğinden dolayı, sonunda her türlü insani duyarlılığı yitirecektir.”
Kendini korudukça, kendini korumak için daha fazla neden buluyordu
çabalarken mutluluk, çabanın sonu sadece ızdırap, önce şen bir umut, arkası boş hayal.
gezersin tüm alemi, dönersin küçük dünyana, ama hepsi bir hiçtir, bir hiç, bir hiç.
Midesi boş insanlar evrenden hiç kuşkuya düşmezler, bu akıllarına bile gelmez.
Eğer yaşamın anlamı yoktuysa yaşamanın ne anlamı vardı?
“Tarihi yok sayan, onu tekrar etmeye mahkûmdur; daha vurucu bir deyişle: Güneşin altında yeni bir şey yok unutulanın dışında.
Eğer korkunç olayları dakika başı görmek ve duymak zorunda kalırsak, içimizdeki en hassas yapıya sahip olanlar bile, acı veren izlenimlerin sürekliliğinden dolayı, sonunda her türlü insani duyarlılığı yitirecektir.
Çılgınlık, rüya âleminde yaşama, körleşme, kıskançlık, korku, hayvansı dürtüler, hırs ve daha başka her türlü tutku, dünyanın bugün olduğu gibi, çekilmez olmasının nedeni.
En iyi kişi bile, eğer kendini kötü komşusuna beğendiremezse huzur içinde yaşayamaz.
kim summum bonum isterse, summum malum’u da harekete geçirir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
mükemmellik peşinde olmak, insan ruhuna musallat olabilecek en tehlikeli hastalıklardan biridir
Güven insanın atadan kalma ezeli düşmanı
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Öylesine batmışım ki kana, durup bir baksam, geri dönmek de zor, ileri gitmek de
Tehlikenin olduğu yerde kurtarıcı da yetişir.
Hölderlin
Benim bildiğim kadarıyla bugüne kadar kimsenin çürütemediği bir gerçek, demokrasinin demokratik olmayan akımlara karşı sadece anti-demokratik önlemlerle karşı koyabildiği dolayısıyla karşıtlarına daha da anti-demokratik davranma bahanesi vermesidir.
“Bir insan nasıl böyle önemsiz ayrıntılarda kaybolur? Ağaçlardan ormanı görmüyor, genelde önemli olanı görmekten aciz, sayılara ve kanun maddelerine yapışıp kalıyor.
M.Ö. 80 yılında şunları yazmıştı:

“Eğer korkunç olayları dakika başı görmek ve duymak zorunda kalırsak içimizdeki en hassas yapıya sahip olanlar bile acı veren izlenimlerin sürekliliğinden dolayı sonunda her türlü insani duyarlılığı yitirecektir.”

Çiçero

İnsanlık tarihine yüzeysel olarak bakan birinin bile kuşku duymayacağı gibi tüm belaların kaynağında insanın akılsızlığı yatmaktadır. Çılgınlık, rüya âleminde yaşama, körleşme, kıskançlık, korku, hayvansı dürtüler, hırs ve daha başka her türlü tutku, dünyanın bugün olduğu gibi çekilmez olmasının nedeni.
Niçin herkes benim gibi makul olamıyor?
kazançla kayıp, ayrılmaz biçimde birbirine bağlıdır; biri, diğeri olmadan düşünülemez.
Her yönüyle ama her yönüyle kazanmak için yaşıyordu; dolayısıyla da sürekli kaybetme korkusuyla.
“Bu adamın hiç tanımadığı birinin ardından koşup arabasının ışıklarını söndürmediğini söylemesinin ona ne yararı olabilir?”
“benden yana olmayan, bana karşıdır!
Ayran mı, yoksa sulu yoğurt mu?
insan bir karabasanda ne yaparsa yapsın-kaçsın, saklansın, kendini savunsun – düşü gören kişi, düşün elinden kurtulamaz; karabasanın elinden kurtulmanın tek yolu uyanmaktır; ama uyanmak düşün parçası değil, tamamen ayrı bir şeydir, düşün dışında bir şeydir.
Bir adın keşfedilmesi, o “şey”in de keşfedilmesi demektir.
“Her psikolojik aşırılık, gizliden gizliye karşıtını içinde taşır veya karşıtıyla yakın ve asli bir ilişki içindedir”

Carl Gustav Jung

Ama bir şeyin yüz katı, sadece matematikte onun yüz katı eder.
sıradan olayların yol açtığı anlaşılmaz bir duygusallığa kapılıyordu.
Kendini korudukça kendini korumak için daha fazla neden buluyordu.
(Bilindiği gibi balıkçılar ve denizciler, genellikle yüzme bilmezler.)
Aniden öğrenme merakına tutulduğu şey, yaşamın biz insanlardan bağımsız olarak her şeyi düzenleyen kendi kurallarının olup olmadığıydı.
Hayır, onun derdi başkaydı; insanlar için insanlar tarafından yapılmış bu kurallar onu ilgilendirmiyordu.
Hekate, Antik çağın kader
tanrıçası; etrafında uluyan
köpekleri, hayaletlere ve
hayallere hükmeden ve 11.
yüzyılda Macbeth’e konuk olan o
uğursuz tanrıça. Gözüne
kestirdiği kişinin üstünde
denediği insafsız stratejiyle onun
güven duygusuna kapılıp kendi
sonunu hazırlamasına neden olan
Hekate!
Ömer Hayyam
gezersin tüm âlemi, dönersin küçük dünyana, ama hepsi bir hiçtir, bir hiç, bir hiç.
Berdyayev
Özgürlük iyiyle, doğruyla, mükemmelle özdeş tutulamaz. [ ] Özgürlüğün iyiyle ve mükemmellikle her karışımı ve özdeş tutulması bizzat özgürlüğün reddidir, şiddet ve baskı ilanıdır. Zora dayanan iyi artık iyi değildir, kötüye dönüşmüştür.
söndürmede geç kalınmış yangına kader deniyor.
Max Frisch
hayır onun derdi başkaydı; insanlar için insanlar tarafından yapılmış bu kurallar onu ilgilendirmiyordu.
Kendi iyiliklerini kendilerinden esirgeyen insanlar vardır.
KADIN: Siz erkekler nasıl başarıyorsunuz, her şeyi böyle bir bir ayırıp nesnel bakabilmeyi? Bunu gördükçe tüylerim diken diken oluyor!
Mükemmellik peşinde olmak, insan ruhuna musallat olabilecek en tehlikeli hastalıklardan biridir.
İyilik yapmak isteyen kişi, ufak ufak iyilikler yapmalı; genel iyilik, vatanperverler, politikacı ve şarlatanların sığındığı bir şeydir.
“He who would do good must do so in minute parti­culars; the general good is the plea of patriots, poli­ticians and knaves” (iyilik yapmak isteyen kişi, ufak ufak iyilikler yapmalı; genel iyilik, vatanperverle­rin, politikacıların ve şarlatanların sığındığı bir şey­dir) demiş İngiliz taşlama yazan Samuel Butler.Doğaya bakılırsa hakkı var. Gelişen, büyüyen, açılan her şey “ufak ufak” yürüyor – tüm büyük de­ğişimler felaket anlamına geliyor. Sorun şu ki, ufak işler pek kimsenin hayranlığını uyandırmıyor, buna yaşadığı anın, zaman dışı bahtiyarlığı içinde bulu- vermişti.Ama bu zaman dişiliğin içinde ancak birkaç sali­se süresince kalabildi, çünkü bunu elde tutmak için hemencecik nihai reçete bir çözüme kapılmıştı: olaya bir ad verip tekrarını sağlamak istemişti
En yüce iyiye hiçbir uzlaşma tanımadan yönel­mek – konu ister güven olsun, ister vatan, banş, rrçutluluk ya da başka bir şey – bir nihai reçete- çözümdür, ya da (izninizle efendim) hep iyiyi iste­yip kötüyü yaratan bir güçtür.Eğer o ülkelerden birinde yaşıyorsanız, n’olur bunu sakın yüksek sesle tekrarlamayın, yoksa kendi­nizi “bilinçlendirme kampında” bulursunuz ya da barış savaşçıları beyninizi dağıtır..
[2]“Majesteleri, mükemmellik peşinde olmak, insan ruhuna musallat olabilecek en tehlikeli hastalıklar­dan biridir” der bir Fransız senatörü, I. Napolyon’a hitaben yaptığı konuşmada. “Her psikolojik aşırılık gizliden gizliye karşıtını içinde taşır veya karşıtıyla yakın ve asli bir ilişki içindedir”, diye yazar C.G. Jung [7].
GÜVEN: insanın atadan kalma ezeli düşmanı
Kendini korudukça, kendini korumak için daha fazla neden buluyordu.
Savaşın başını çekenler savaşırken değil de çoğunlukla emeklilikte ölüyorlardı.
Sınırsız öz­gürlük fikrinden yola çıkıyorum, sınırsız despotluk oluyor vardığım nokta.
Şimdi ise, kötünün karşıtının ille de iyi olmaya­bileceği, hatta daha kötü olabileceği üzerinde düşünüyoruz.
Şu işe bakın ki, sevgi dini, yolunu şaşırıp engi­zisyona saplanmıştı.
KADIN: Siz erkekler nasıl başarıyorsunuz, her şeyi böyle bir bir ayırıp nesnel bakabilmeyi? Bunu gördükçe tüylerim diken diken oluyor!
Şaşılacak şey, Çiçero bile, televizyonu ve onun etkilerini her nasılsa görmüştü. M.Ö. 80 yılında şunları yazmıştı: “Eğer korkunç olayları dakika başı görmek ve duymak zorunda kalırsak, içimizdeki en hassas yapıya sahip olanlar bile, acı veren izlenimlerin sürekliliğinden dolayı, sonunda her türlü insani duyarlılığı yitirecektir.”
İnsanlık tarihine yüzeysel olarak bakan birinin bile kuşku duymayacağı gibi tüm belaların kaynağında insanın akılsızlığı yatmaktadır. Çılgınlık, rüya âleminde yaşama, körleşme, kıskançlık, korku, hayvansı dürtüler, hırs ve daha başka her türlü tutku, dünyanm bugün olduğu gibi, çekilmez olmasının nedeni.
Güven:
insanın
atadan
kalma
ezeli
düşmanı
Oscar Wilde’in bir keresinde Amerikalılar’la İngilizler için çok güzel söylediği gibi, onları ayıran, ortak dil. Diğer deyişle, dilin ortaklığı yüzünden taraflar yanılgıya kapılıp diğerinin “gerçeği olduğu gibi”, yani kendisinin gördüğü gibi görmesini bekliyorlar. Ama öyle görmediği ortaya çıkıyor, o zaman da karşı taraf ya kafayı üşütmüş oluyor ya da art niyetli.
Sözünü ettiğimiz, “anlamak”la “anlaşmak” arasındaki fark. Bu ikisinin bilinçsizce birbirine karıştırılması en kıyak kavgaların nedeni. Zira insan, başkasının görüşünde olmadan, yani onunla anlaşma içinde olmadan da, onu eksiksiz anlayabilir.
Çiçero bile, televizyonu ve onun etkilerini her nasılsa görmüştü. M.Ö. 80 yılında şunları yazmıştı: “Eğer korkunç olayları dakika başı görmek ve duymak zorunda kalırsak, içimizdeki en hassas yapıya sahip olanlar bile, acı veren izlenimlerin sürekliliğinden dolayı, sonunda her türlü insani duyarlılığı yitirecektir.”
Dünyamızın belli olguları (hiç değilse şimdilik) dijitalleşmeye, dolayısıyla akıl yolundan kavranmaya inatla direniyorlar, örneğin daha önce sözü edilen algılar ve duygular, söze dökülemeyen, ancak şair ve sanatçıların her nasılsa dile getirmeyi başardığı simgeler dünyası, yani renklerin ve kokuların keyfi, sanrılı, karanlık, mantıksız, karışık, Orpheusyen dünyası; bir kedinin gözleri veya bir senfoninin nağmeleri.
İnsanlık tarihine yüzeysel olarak bakan birinin bile kuşku duymayacağı gibi tüm belaların kaynağında insanın akılsızlığı yatmaktadır.
Demokrasilerde dış politikayı iç politika belirler, burada güdülen amaç da, ülke vatandaşlarının güvenliği ve huzurudur
Her yönüyle, ama her yönüyle kazanmak için yaşıyordu dolayısıyla da sürekli kaybetme korkusuyla. Yani felsefesi basitti, ama huzur verici değildi; çünkü sürekli teyakkuz halinde yaşamak en sağlam insanda bile sinir bırakmazdı.
Tanrı’ya inanıp inanmadığını açık seçik söyletmek istedim, o ise sadece omuz silkip Kant’tan, Comte’dan ve Spencer’den (her kimse bunlar) alıntılar yaptı ve eğer Tanrı varsa, insanın onun varlığını kavrayamayacağını söyledi. Bu nedenle Tanrı’ya inananlarla tanrıtanımazlar arasında sürüp giden tartışmanın kendisi açısından sözde bir sorun olduğunu belirtti; kendisi bilinemezciymiş.
“Özgürlük iyiyle, doğruyla, mükemmelle özdeş tutulamaz. Özgürlüğün iyiyle ve mükemmellikle her karışımı ve özdeş tutulması bizzat özgürlüğün reddidir, şiddet ve baskı ilanıdır. Zora dayanan iyi artık iyi değildir, kötüye dönüşmüştür.”
“Saygıdeğer baylar, sizi temin ederim, çok fazla bilmek gerçek bir hastalıktır. Zira bilginin doğrudan, kaçınılmaz meyvesi atalettir, yani kollarını kavuşturup oturmaktır.”
Zira insan, başkasının görüşünde olmadan, yani onunla anlaşma içinde olmadan da, onu eksiksiz anlayabilir.
Çılgınlık, rüya aleminde yaşama, körleşme, kıskançlık, korku, hayvansı dürtüler, hırs ve daha başka her türlü tutku, dünyanın bugün olduğu gibi, çekilmez olmasının nedeni

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir