Jasper Kent kitaplarından Thirteen Years Later kitap alıntıları sizlerle…
Thirteen Years Later Kitap Alıntıları
Umut etmekten başka hiçbir şey yok.
-Nullius in Verba-
Kimsenin sözüne güvenme.
Kimsenin sözüne güvenme.
Parmaklarını tuşlara bastırdı, notaların sesi yükseldi. Hoş bir sesti -minör gamın olması gerektiği gibi melankolik, ama yine de ahenkliydi. Ancak yeni bir yaratı değildi. Bir konumu, öncesinde de sonrasında da kendisini aşmasına sağlayacak bir özelliği yoktu; oyunun öyküsünü aktaramayan kopuk bir sahne gibiydi.
İngilizler barış zamanında kıyasla savaşta daha zeki daha uyanık olurlardı.Avrupa ülkelerinin savaşmasına zemin hazırlayarak kendi ülkelerindeki barışı korurlardı
Insanın fikirleri ölümünden sonra da yaşar
Fransız Devrimi ne iyilikler getirmiş olursa olsun,barış getirmediği kesindi
Beethoven Alman.Mozart da az çok Alman sayılırdı.Almanlar’la İtalyanlar’ın eline fırsat geçer.Batı böyledir.Ama Tanrı aşkına bir düşün sen Rus’sun
“Hangi inançlı Hısristiyan,ölmek üzereyken papazın gelip kulağına,” Hepsi koca bir yalandı”,demesini isterdi? Kim bilir? Belki de papazlar gerçekten böyle yapıyorlardı”
Umut etmekten başka hiçbir şey yok.
Ölümle yüz yüze gelince her şeyi farklı görebilirim
Hepimiz ruhumuz için endişelenmeliyiz..ama dua etmek kurtuluşumuz olacaktır.
Sonunda hepimiz ölümü kabullenmek zorundayız.
Erkeklerin çoğu ikiyüzlüydü.
Yanımda olmanı sevdiğim için,yanımda olmamandan nefret edebilirim ancak.
Bugün sıradan yaşamındaki bütün diğer günlerden daha sıradan bir gündü.
Erkeklerin çoğu ikiyüzlüydü.
Senin kadar kusursuz bir sevgili seçebilmek için insanın gerçekten uzman olması gerekir. Eğer ben haksız yere cezlandırılıyorsam, bu fazlasıyla zevkli olmam yüzünden.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnsan fikirleri ölümünden sonra da yaşar.
Kimseyi sevmediğim gibi kimseden de nefret etmiyorum.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kıştan ne kadar nefret ederse etsin soğuğun önemi yoktu. Onların olduğu yerde hiç kış olmazdı.
Artık geri dönülemeyecek kadar geçti.
Şimdi her şey çılgınlık gibi görünüyordu, oysa bu, özlemle beklediği an değil miydi?
Bu ayrılık, ölürken çektiğim acıdan daha acı!
Korkaklar ölmeden önce pek çok kez ölürler.
Testere daha keskin olsun diye kenarı tırtıklı yapılırdı, bıçakların çoğu da öyle olurdu, ama ustura farklıydı. Usturanın keskinliği sadeliğindeydi.
Galiba bu bataklıkta bütün ömrünü aynı isimle geçirmeyi beceren tek kişi sensin!
Kurtuluşu aşan bazı hareketler, durumlar vardır.
Pişmanlığın fayda etmeyeceği, geri dönüşü olmayan hareketler.
Pişmanlığın fayda etmeyeceği, geri dönüşü olmayan hareketler.
Yaşamlarının farklı iki ipinin birbiriyle bütünleşerek tek bir kordon haline geleceğini hissetti.
Yanımda olmanı sevdiğim için, yanımda olmamandan nefret edebilirim ancak.
Zamanında pek çok subay seve seve deli kumandanların peşinden gitmişti, ama deliliğin farklı türleri vardı; kimi deliler Avrupa’yı fethedecek kadar büyük bir ordu toplamayı başarırdı, kimileri de sadece alay konusu olurdu.
İhanet ettiği düşüncesini ihanet eylemiyle bastırdı.
Bu bir süre etkili olurdu.
Bu bir süre etkili olurdu.
Bazı görevler uzmanlık gerektirir. Tutku ve sadakat her zaman yeterli olmaz.
Oysa yeni, tehlikeli, bir dış “onlar”la karşılaşınca her “biz” ve her “onlar” birleşmiş bir “biz” oluşturabilirlerdi.
İnsanın fikirleri ölümünden sonra da yaşar.
Brutus’un böyle bizim gibi oturup Ceasar’ın ölümünden sonra olacakları tartıştığını mı sanıyorsunuz?
Basit bir mantık yürütüyordu. Her gece olacak şey de ğildi, belki bu gece olmazdı -belki yüz gecede hatta bin gecede bir kez olabilirdi- ama Domnikiia, zaman zaman Pegasos ya da Orion veya Koltuk takımyıldızına bakar ken, koca kıtanın yarısı kadar uzakta bir yerlerde kızının sokakta yürüdüğünden, koltukta oturduğundan ya da sevdiği adamın koynuncia yattığından ve gözlerini gökyü züne kaldırarak çoktan unutup gittiği annesi gibi aynı yıl dızlara baktığından emindi
Gördüğünüz gibi, köylü kılığına girdim, demişti. Ama -sözün gerisini uzun bir duraklamadan sonra kendisini zorlayarak getirmişti- bir de tüfek taşıyorum – asker gibi. Bugünün anlamı da bu; askerle köylünün birlik ve
beraberliği – ortak özgürlüklerinin ilk adımı.
beraberliği – ortak özgürlüklerinin ilk adımı.
Aleksey başkalarının bunu öğrenmesinden korkuyor muydu? Çok değil – kendi açısından korkmuyordu. Öm rü boyunca ona o kadar çok yafta -Fransızların gözünde Jakoben, Türklerin gözünde Bulgar, devrimcilerin gözün de asi yaftası- yapıştırılmıştı ki, dünyanın ona ne gözle bakacağını umursamaz olmuş, her türlü kötü yakıştırmaya karşı direnmeyi öğrenmişti.
Acaba başka hiç kimse ölümlü olduğuna bu kadar sevin miş midir?
Nehri geçmek için kurbağanın sırtına binmek isteyen akrebin hikayesini bilirsin. Kurbağa akrebin kendisini sokacağından korkar. Ama akrep, onu sokarsa kendisi de boğulacağı için öyle bir aptallık yapmayacağını söyler. Nehri geçmeye başlar ve tabi akrep kurbağayı sokar, kurbağa suya gömülmeye başlar. İkisi de ölümle yüz yüze geldikleri anda kurbağa, ‘Neden yaptın? Kendinin de öleceğini bile bile beni neden soktun?’ der. Boğulmakta olan akrep basit bir cevap verir. ‘Ben akrebim. Huyum bu.’
Kırım yıllar boyunca tek bir tanrı üzerinde anlaşamayacak kadar değişik hükümranlıkların altına girmişti.
Çar bir gün önce Han’ın sarayında bir Müslüman ayinine katılmıştı. O sabah Musevilerle çay içmişti, şimdi de bir Ortodoks şapelini ziyaret edecekti. Bu bütün halkını oluşturan farklı yapıların bir yansıması değildi; ama Kırım yıllar boyunca tek bir tanrı üzerinde anlaşamayacak kadar değişik hükümranlıkların altına girmişti.
Scien tia potentia est – bilgi gücün özüdür.
Aleksey Aziz Matta’nın sözlerini anımsadı: İsa’ya ihanet eden Yahuda, ‘Kimi öpersem, İsa O’dur, O’nu tutuklayın’ diye onlarla sözleş mişti.
Sıradan askerin kılıcın çeliğine, merminin kurşununa olan inancı kendisinin sonu olurdu.
Cesaret miydi bu, yoksa umursamazlık mı? Tabii senin o zaman bildiğini artık ben de öğrendim, ikisinin arasında pek fark olmadığını biliyorum şimdi.
Çarpışan Kayalar, Razbunarea gemisinin zarar görme den aralarından geçmesine izin verdiler. Bu, beklenen bir şeydi. Nuh Peygamber’in yaptığı gibi kayalıklardan geç meden önce aralarından bir güvercin uçurarak geçidi son suza kadar açan İason’dan bu yana, bin yıldır kapanmamıştı o kayalar.
ihanet ettiği düşüncesini ihanet eylemiyle bastırdı. Bu bir süre etkili olurdu.
Dimitriy, Talleyrand gibisin, dedi. Napoleon’un dos tu, Louis’nin dostu, Charles’ın dostu. iktidarda olan her kesin dostu.
Maks, İnsanın fikirleri ölümünden sonra da yaşar, diye açıklamıştı. Haklısın, Franklin’in icadı iki çift cam dı, ama tek çerçeveye yerleştirilmiş farklı camlardı. Biri karşıya bakmak, öteki okumak içindi. Petersburg’da bana öyle cam yapabilecek birini tanıyorum- zamanı gelince.
Rodion Valentinoviç! Büyümüş müsün sen! Aleksey yaşamının bir döneminde böyle mantıksız, retorik bir soru sormaktan da sorulmasından da nefret ederdi; ama o dö nemin on üç yaşı biraz geçtikten sonra başlayıp kırk dörde basmadan önce bittiğini bilecek yaşa gelmişti artık.
Aleksey başını salladı, özlemli bir tavırla, Kimileri geri dönmemeye karar verdi, dedi.
Beste, içgüdüseldi; tıpkı açlık ya da ihtiras ya da öfke gibi.
Maks karakteristik bir hareketle gözlüğünü burnunun kemerine oturtarak, Nedenleri tartışılabilir, dedi. Hatta Yuhanna İncili, onu hain olarak bizzat İsa’nın seçtiğini ve Şeytan’ın ancak ondan sonra Yahuda’nın içine girdiğini söyler. Bence burada bir danışıklı dövüş var. Ama sonuçta İsa, Tanrı’nın sağında otururken Şeytan kendini Cehen nem’de bulur.
Rıleyev, başını saHayarak onu doğruladı. Olacak, de- di. Önümüzdeki yıl olacak. Fransızlardan otuz yedi yıl geride olabiliriz, ama bu yüzden kimse bizi suçlayamaz.
1826, tarihe Rus Devrimi’nin yılı olarak geçecek.”
1826, tarihe Rus Devrimi’nin yılı olarak geçecek.”
Kahovskiy, Tanrı aşkına, öyleyse daha ne bekliyoruz? diye patladı. Çar şansını kaybetti. Hepsi kaybetti. Hare kete geçmemiz gerek! Brutus’un böyle bizim gibi oturup Caesar’ın ölümünden sonra olacakları tartıştığını mı sanı yorsunuz?
Sorun onun kim ol duğu değil, ne olduğu. Aleksandr’ı öldürebiliriz, ama Çar hala yaşayacak. Serfler hala kölelik edecek. Sansür hala sürecek. Bir Duma’mız olmayacak, sadece Çar Aleksandr’ın yerine Çar Konstantin olacak başımızda- ve bü tün kusurlarına, hatalarma rağmen hangisini tercih ede ceğiınİ çok iyi biliyorum.
Bakışları hiçbir şey belli etmiyordu – yıllardır süren aldatmaca, gözlerini ruhuna açılan pencere değil, ruhuna geçit vermeyen bariyere dönüştürmeyi öğretmişti ona.
Bahçemizi yeşertmek gerek
Memento Mori!
Nereye gittiğini bilmeden yürüyordu; batıya, nehre doğru gidiyordu, ama bu varılacak bir hedef değil, sadece bir yöndü.
Bir an için de olsa, kendini kandırmayı başarmıştı.Bu, iyiye işaretti; kendisi inanmışsa, kim bilir daha kaç kişi inanırdı? Gülümsedi.
Hareket hareketsizlikten iyidir demek kolaydı; ama şu anda yanlış bir hareket felaket getirir ve Rusya’yı sonsuza dek değiştirirdi.
Geçmişimi değiştiremem.
Bugünü değiştirebilirsin.
Bugünü değiştirebilirsin.
Minik kar tanelerinin yıldızlardan dokunmuş bir örtü gibi bedenini sarmasına izin verdi.
Artık geri dönülemeyecek kadar geçti.
Nehri geçmek için kurbağanın sırtına binmek isteyen akrebin hikayesini bilirsin. Kurbağa akrebin kendisini sokacağından korkar. Ama akrep, onu sokarsa kendisi de boğulacağı için öyle bir aptallık yapmayacağını söyler. Nehri geçmeye başlarlar ve tabi akrep kurbağayı sokar, kurbağa suya gömülmeye başlar. İkisi de ölümle yüz yüze geldikleri anda kurbağa, ‘Neden yaptın? Kendinin de öleceğini bile bile beni neden soktun?’ der. Boğulmakta olan akrep basit bir cevap verir.’Ben akrebim.Huyum bu.’
Hepimiz ruhumuz için endişelenmeliyiz,
Sonuçta, on yedi günlük ya da on yedi yıllık bir yolculuğa çıkmak arasında ne fark vardı.
Scientia potentia est-bilgi gücün özüdür.
Masada açık duran kitaba bir süre baktıktan sonra kaşlarını çattı.
Kesin bir tavırla, Saçma, dedi.
Aleksey, Bu İngilizce, diye cevap verdi.
Kesin bir tavırla, Saçma, dedi.
Aleksey, Bu İngilizce, diye cevap verdi.
Nullius in Verba
Mürekkep yeşile çalan bir maviydi, yazı da süslüydü. Alfabe de yazı da Latinceydi. Başlığın aşağı yukarı çevirisi şuydu: Hiç kimsenin sözüne güvenme.
Mürekkep yeşile çalan bir maviydi, yazı da süslüydü. Alfabe de yazı da Latinceydi. Başlığın aşağı yukarı çevirisi şuydu: Hiç kimsenin sözüne güvenme.
İnsanın fikirleri ölümünden sonra da yaşar.
Hepsi koca bir yalandı.