İçeriğe geç

Zaman ve Mekan Kitap Alıntıları – Necib Mahfuz

Necib Mahfuz kitaplarından Zaman ve Mekan kitap alıntıları sizlerle…

Zaman ve Mekan Kitap Alıntıları

Kendi başına olmayı hoş karşılamıştı, çünkü öz saygının eşlik ettiği yalnızlık, yalnızlık değildi.
Adamın gücünden nefret ettiği kadar kendi zayıflığından da nefret ediyordu.
Böyle acı çekmek dermanın bir parçası!
Suç bende ama yine de sevdiklerimden çokça bahsediyorum,
Çünkü sevdiklerimin hikâyesi benim şarabım
Başı dumanlı, yalpalayarak meyhanede çıktı ve titreşen yıldızlardan yoksun olmayan sonbahar göğü altındaki şanlı geceye daldı.
Veda etmenin verdiği üzüntüden dikkatimi uzaklaştırmak için mimoza ağaçlarının gür dallarının altında uzanan geniş sokaktaki yeni evi ve gösterişli zevkler vaat eden yeni hayatı hayal etmeye başladım.
Bardağımdaki tarçın çayını yudumluyor ve önümdeki masada duran pirinçten yapılmış küçük ibriğe bakıyordum; içinden Java’dan gelme bir tütsü çubuğu çıkıyor ve lamba ışığının altında kokulu, incecik bir duman, veda sessizliği içinde bükülüp kıvrılarak yavaşça yükseliyordu.
Gün geçiyordu ve çok yakında gizemli karanlık çökecekti.
Rüyamda dört bir tarafı gür ağaçlarla çevrili cok geniş bir bahçedeydim, gökyüzünde birbirine dolanmış dalların arasında yıldızlardan başka bir şey yoktu, her yer bulutlarla kaplı ya da gün batımı gibi bir atmosferle çevriliydi. Yasemin yapraklarından oluşan küçük bir yığının üzerinde yatıyordum, üzerime de yağmur gibi yasemin yaprakları yağıyor, bu arada bir havuzun fıskiyesi başımın üzerine ve şakaklarıma durmadan ışıl ışıl şu damlacıkları serpiştiriyordu. Kendimden geçmiş derin bir mutluluk ve hüzün içindeydim. Kulaklarıma kuşlar gibi şakıyan, cıvıldıyan bir orkestranın sesi geliyordu. Benimle öz benliğim arasında olağanüstü bir uyum vardı ve ikimizde dünya arasında, hiçbir uyuşmazlık ya da çarpıklık olmadan her şey yerli yerindeydi. Konuşmak ya da devinmek için koskoca dünyada tek bir neden yoktu, çünkü evren müthiş bir coşkuyla hareket ediyordu. Ama bu yalnızca kısa bir zaman sürdü. Gözlerimi açtığımda, bilincim polis yumruğu gibi yüzüme çarptı ve Vanal el Damanhuri’yi bana endişe içinde bakarken buldum.
Suç bende ama yine de sevdiklerimden çokça bahsediyorum
Çünkü sevdiklerimin hikayesi benim şarabım.
Burası güzel ve güvenli, dedi Salama. Tek kötü yanı mezarlığa giden yol üzerinde olması.
Hepimizin yürüdüğü yol o değil mi? dedi Dahrug gülerek.
Felaketin gerçekleşmesi,onun olmasını beklemekten daha iyidir.
Bak ve her şeyin tadını çıkart, bir yerden diğerine git, çünkü her köşede hatırlaman gereken unutulmuş bir mutluluk var.
Her insan kendi sırrını bağrına basar,onu tek başına sahiplenir.
Parası olan kimse yalnız kalmaz.
En iyi kaçış, hiç beklenmedik andaki kaçıştır.
Umudumuz çektiğimiz sıkıntılardan bazılarını üzerimizden atmaktı.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Beraberinde can sıkıntısı ve bunalım getiren beklenti ve şüphe bataklığına iyice saplandık.
Böyle devam etmek mümkün değil, dedi bir ses.
Felaketin gerçekleşmesi, onun olmasını beklemekten daha iyidir.
Belirsizlik de üzerimize büyük bir yük bindirdi.
Kedilerin de işe yaradığı yerler var.
Ne zaman bir plan başarısız olursa, ondan sonraki plan da yeni zorluklar doğururdu.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kimse ölüm dışında konuşamaz oldu.
Şiir okuyarak endişelerinden kurtulmaya çalıştı ama boşunaydı; çünkü aklı, onun için yenilginin sembolü haline gelen suça takılıp kalmıştı.
Hayat kısaltılıp saatlere indirgenmişti ve ben hayatı, geçmişte hiç olmadığı kadar iyi anlıyordum.
Anılar, ağaçların yaprakları kadar sayısız ve geriye kalan zaman, mutluluk kadar kısa.
Tatsız zamanlarda bize yararı dokunsun diye, tatlı itirafları zamanında neden bir kenara kaydetmiyoruz?
Geçen her an, son an.
Özür dilemenin ya da barışmanın ya da yumuşak huylu olmanın yolunu bulamayan kara kalplisin sen!
Nasıl olur da mutluluk, yaşamdan daha güçlü olduktan sonra kayboluyor?
Umutsuzluk, gerçekten de küçümsenmemesi gereken bir mutluluk barındırıyor.
Umutsuzluk, durağanlığın iki halinden birisidir.
Bütün umutların yıkıldığı duygusu beni ne zaman esir almıştı?
Kendi isteğimle hayatı kaldırıp atmam mümkün değildi. Benden zorla sökülüp alınmıştı. Böyle bir sonu hiçbir zaman istememiştim.
Büsbütün katıksız mutluluk anları, bir daha tekrarlanmayacak anlar, bir daha tekrarlanmayı reddeden anlar.
Aşk doğmalı ve farklı huyların uyumsuzluğuna karşı koymalıydı, ama aşka son veren o uyumsuzluklardı.
Yüzüm bana ihanet etmeye başlamıştı.
Çürüme ne kadar da sıklıkla güzel olan her şeye acı veriyor.
Bak ve hatırla, mutlu ol, sonra üzül.
Ne kadar da endişeliyim! Kendimi kontrol etmek için olağanüstü bir güç harcamam gerekiyor.
Her insan kendi sırrını bağrına basar, onu tek başına sahiplenir.
Hiçbir şey olmamış gibi hayat bütün curcunasıyla devam ediyordu.
Uzun hayat, bir lanet gibi.
Tek başına olmak tahmin ettiğinden de çabuk sıkıcı hale geldi.
Neden olmasın?Saçma bir komedi bile son perdesine ne kadar devam etmeli.
Söylemek istediğim şeyi unuttum. Daha doğrusu kelimeler beni hayal kırıklığına uğrattı ve içimde bir huzur hissettim.
Her geçen gün biraz daha dibe batıyordu.
Bütün umudumu yitirmekle beraber gururumu halen koruyordum.
Korkunç yalnızlığım değerli, imrenilecek bir şeydi. Bütün ev senin, kavga yok, gürültü yok.
Tek başımaydım ve dolayısıyla taşıdığım yük daha hafifti.
Kaygılar beni nasıl kovalıyorsa ben de onları aynı kuvvetle kovalıyordum.
Doğrulara karşı haksız davranılıyor.
Mektubunu o kadar çok okudum ki okumak mekanikleşti, anlamsız hale geldi.
Düşmanlık da, dostluk da kalıcı değildir.
O ölümsüz bir insan. Kanıtı da şu ki, “evliliğe inanmıyor.”
Kendimi iyi hissederken nedensiz yere bitkin düştüğümü fark ettim.
Mutluluğun aşk ve annelikle sınırlı olmadığına kendini inandırmaya devam ediyordu.
Gün geçtikçe yaşlanıyor. Aşık olmaktan kaçınıyor, ondan korkuyor.
Bütün gücüyle hayatın mutluluk içinde geçmesindense sakin ve huzurlu geçeceğini umuyor.
Zaman zaman evlilik fırsatları gelmiş o hepsine sırt çevirmişti.
Anne: Seni hoşnut eden kimse yok mu?
Kızı: Ben ne yaptığımı biliyorum.
Anne: Ama zaman geçiyor.
Kızı: Bırak istediği gibi geçsin, ben mutluyum.
Yine de kızına demişti ki, “kişisel özgürlüğüne ne kadar bağlı olduğunu biliyorum, o yüzden kararı sana bırakıyorum.”
Onu tamamen unutmuştu. Hayır, aslında tamamen değil. Nasıl tamamen unutabilirdi ki?
Böyle acı çekmek dermanın bir parçası.
Felaketin gerçekleşmesi, onun olmasını beklemekten daha iyidir diye düşünüyorduk.
Boşluk ne kadar da korkunç!
Haber gazetelerden kaybolunca dünyadan da kaybolur.
Hayatımızı saçma sapan şeyler için endişe ederek harcadığımız için ölüyoruz.
Alabildiğin kadar al, çünkü terk ettiğin şeyi bir daha göremeyeceksin. Geçen her an, son an.
Her insan kendi sırrını bağrına basar, onu tek başına sahiplenir.
Elektrik kesilince lamba nasıl çabucak sönerse, umut kıvılcımı da öyle sönüverdi.
Adamın şanssızı ciğerde kemik bulur!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir