İçeriğe geç

Kandid ya da İyimserlik Kitap Alıntıları – Voltaire

Voltaire kitaplarından Kandid ya da İyimserlik kitap alıntıları sizlerle…

Kandid ya da İyimserlik Kitap Alıntıları

Candide, Türk’e: Çok geniş, çok bereketli bir toprağınız olmalı, dedi. Türk: Yalnızca yirmi dönümlük bir yerim var, diye yanıtladı; burasını çocuklarımla birlikte eker biçerim; bu iş, üç büyük kötülük olan can sıkıntısını, ahlaksızlığı ve yoksulluğu bizden uzak tutar.
Derviş: Kötülük ya da iyilik olmuş, bundan ne çıkar? Sultan, Mısır’a bir gemi gönderdiği zaman içindeki farelerin rahat olup olmadıklarını düşünür mü?
..fakat her şeyden şüphelendiğini görünce, bunu benim de onun kadar bildiğimi ve bilgisiz olmak için hiç kimseye gereksinim duymadığımı anladım.
Budalalar, değer verilen bir yazarın her şeyine hayran olurlar. Ben yalnızca kendim için okurum; yalnızca yaradılışıma uygun olan şeyleri severim dedi.
Candide: Çok acımasızsınız dedi. Martin: Hayatın ne olduğunu biliyorum da ondan diye yanıtladı.
..Yeryüzünde hayâlden, belâdan başka bir şey yokmuş .
Çünkü hiçbir şey olması gerekenden başka bir yerde olamaz. Çünkü her şey en iyisi içindir
Sizin gölge dedikleriniz aslında berbat birer lekedir dedi. Candide, Lekeleri de yapanlar insanlardır, onlardan kurtulamazlar diye yanıtladı. Martin, O halde bu, onların suçu değil , dedi.
Gizli acılar genel felaketlerden daha acıdır.
Heyhat! dedi; iyimserlik, insanın kötü bir durumdayken her şeyin iyi olduğunu ileri sürmek çılgınlığına tutulmasıdır.
Felaketler insana bazı haklar verir.
Fazla düşünmeyelim, hayat ancak bu şekilde dayanılır hale gelir.
İnsan soyu cennet bahçesine konulduğunda, amaç onların bahçeyi ekip biçmesiydi; yani bu da insanın tembellik yapmak için yaratılmadığını gösterir.
..her zaman yere çalmak istediğimiz bir yükü, sürekli taşımaya çalışmaktan, varlığımızdan dehşete düştüğümüz halde, ona bağlanmaktan, kısacası bizi kemiren yılanı kalbimizi yiyinceye kadar okşamaktan daha budalaca bir şey olur mu?
Hatibin karısı pencereden başını çıkarıp Papa’nın deccal olduğuna inanmayan birini görünce, oturağını Candide’in kafasına boşalttı. Yüce Tanrım, kadınlarda güçlü din duyguları ne büyük taşkınlıklara yol açıyor!..
.
Bu, tüm olası dünyaların en iyisiyse, diğerleri nelerdir ?

.
‘İnsanlar’ dedi, doğayı biraz bozmuş olmalılar, çünkü onlar kurt doğmadılar ve kurt oldular.

Allah onlara yirmi dört librelik top ve süngü vermemiş, birbirlerini yok etmek için süngü ve top yapmışlardır.

Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
.
Hoş şeylerle karşılaşmazsak, en azından yeni bir şeyle tanışırız.

.
Düşündüğümüz gibi yazmak asildir; insanlığın ayrıcalığıdır.

Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
.
Aptalların, ünlü bir yazarın yazdığı her şeyin takdire şayan olduğuna inanma alışkanlığı vardır.

Kendi payıma sadece kendimi memnun etmek ve zevkime uygun olanı sevmek için okuyorum.

.
Yüz kere kendimi öldürmek istedim ama bir şekilde hayata hala aşığım.

Lekeleri oluşturan insanoğludur dedi Candide, ve onlardan sıyrılamazlar.
Bir gün her şey daha iyi olacak, işte umudumuz, Bugün her şey daha iyi, işte yanılsama.
Eğer burası olası dünyaların en iyisi ise, o halde diğer dünyalar kim bilir nasıldır?
Her şey kaçınılmaz bir şekilde gerekliydi, ve kişisel talihsizliklerdir genel iyiliği oluşturan, buna bağlı olarak kişiye özgü ne kadar çok talihsizlik varsa, o kadar iyilik olacağını söyleyebiliriz.
İnsanoğlunun doğasının da biraz bozulmuş olması lazım. Her ne kadar kurt olarak doğmamış olsak da, kurda dönüşüyoruz. Tanrı insanlara ne top ne de tüfek verdi ama yok etmek için kendimiz bunları icat ettik. İflâs mallarına el koyan adaletin alacaklıları hayal kırıklığına uğratan iflas hesabını da bunların arasında sayabilirim.
İyimserlik, aslında her şey kötüyken, her şeyin iyi olduğuna inanma deliliğidir.
İyimserlik, aslında her şey kötüyken, her şeyin iyi olduğuna inanma deliliğidir.
Yaşamaya duyduğumuz bu garip saplantımız belki de karakteristik özelliklerimizin en ölümcülü; çünkü aslında ne zaman istesek bırakabileceğimiz bir yükü sürekli taşımak kadar saçma bir şey var mı?
Varlıktan bu denli korkup yine aynı varlığa bu denli tutunmak saçma değil mi?
Kısacası bizi içten içe tüketen yılanı kalbimizi yiyene kadar okşamak anlamsız değil mi?
her yolcunun hikayesini anlatmasına vesile olun. Ola ki yaşamına her daim lanet etmeyen, kendini insanların en mutsuzu olarak tanıtmayan bir kişi dahi bulursanız beni kafa üstü suya atın.
Yaşamaya duyduğumuz bu garip saplantımız belki de karakteristik özelliklerimizin en ölümcülü; çünkü aslında ne zaman istesek bırakabileceğimiz bir yükü sürekli taşımak kadar saçma bir şey var mı?
Heyhat! dedi Pangloss, Sebebi aşk Aşk, insanlığı sağaltan, evreni koruyan, tüm hassas bütün varlıkların ruhu, tatlı aşk.
Nedensiz hiçbir eylem yoktur, diye alçakgönüllülükle cevap verdi Candide , her şey ister istemez ‘en iyi’ için birbirine bağlanmıştır. Matmazel Cunégonde olayından sonra şatodan kovulmamı takip eden olaylar çerçevesinde sıra dayağından geçmem ve ekmeğimi kazanana kadar mücadele etmem, hepsi gerekliydi. Bütün bunlar başka türlü olamazdı.
… çünkü insanoğlu cennet bahçesine konulduğu zaman, oraya ‘ut operatur eum” yani onu işlesinler diye konuldu; bu da insanın, dinlenmek için yaratılmadığını gösterir.
Bu dünyada kartların bize ne göstereceğini asla bilemeyiz
_Her şeyden önce insan olunmalı; ondan sonra doktor…
_Düşüncelerine katılmıyorum, ama senin düşüncelerini savunma hakkını sonuna kadar destekleyeceğim.
_Korkaklar, kendinden daha güçsüz olanlara güç gösterisinde bulunanlardır.
_Sen hiçbir şey söylemeden çok konuşmanın sırrını biliyorsun
_Kendine güvenen herkes dünyayı yönetebilir.
_Bu adam çok cahil olmalı, ne sorulsa yanıtlıyor.
_Kendisini başkalarının kurtarmasını bekleyen kişiler yalnızca kölelerdir.
_İnanılmayacak şeylere inanıyorum demek yalan söylemektir.
_Bu dünya her şey bana eziyet ediyor, hatta oImayan şeyIer biIe.
_Tanrı kadınları, erkekleri evcilleştirmek için yarattı.
_Yeryüzü, kendileriyle konuşmaya değmeyen insanlarla kaynıyor.
_Büyük cinayetler ancak büyük cahiller tarafından işlenmiştir.
_Sizi saçmalıklara inandırabilenler, size katliam yaptırabilirler.
_Süslenmek bir güzel için ne ise, başkalarının hoşuna gitme tutkusu zeka için odur…
_Acaba dünyada başkalarının tecrübelerinden istifade edecek kadar akıllı bir insan var mıdır?

_Köle kızlar istanbul’da yeniçeri ağasına satılıyor ve Türkler savaşta açlıktan dolayı önce harem ağasını yediler, sonra da kadınları yemeye karar verdiler. Sofu imamımız bu bayanların popolarından kesin çok iyi yemek yaparsınız dedi.

_Eğer Tanrı var olmasaydı, onu icat etmek gerekirdi.
_Hangisi daha tehlikeli: fanatizm mi yoksa ateizm mi? Fanatizm, kesinlikle birkaç bin daha tehlikeli; ateizm asla kanlı bir tutku vermez insana. Ancak fanatizm verir; ateizm suçun karşısındadır, fanatizm ise suçu işlemeye yönlendirir. _Batıl inanç ve cehaletten oluşan fanatizm, bütün asırlar boyunca bir hastalık olmuştur
_Batıl inançlar tüm dünyanın alev almasına yol açar; felsefe bu yangını söndürür.
_Bir ulusun kaderi başbakanın sindirim organlarının iyi çalışıp çalışmamasına bağlıdır.
_Erdem özgürlüğü gerektirir. Baskı yönetimi altında erdem bulunmaz ve erdemsiz bir din de bulunmaz. Beni bir kul haline getirirsen böylece ben o şey için uygun olmayan biri haline gelmiş olurum
_Korku suçu, suç cezayı doğurur.
_Evlilik korkaklar için uygun yegane maceradır.
_Bir insanı cevapları ile değil sorularıyla yargılayın.
_Kulak, yüreğe giden bir caddedir.
_Gençleri bırakınız dünyayı hayal ettikleri gibi görsünler, büyüyünce nasıl olsa olduğu gibi göreceklerdir.
_Can sıkıcı olmanın sırrı, her şeyi söylemektir.
_Tehlikeleri seçemeyene hemen kahraman gözüyle bakmak yanlıştır.
_Öfkeni aklınla yenemiyorsan, kendini insandan sayma.
_İnsan zeka karşısında eğilir ama şefkat karşısında diz çöker.
_Eğer hayvanlar konuşabilseydi, onları kesip yemeye cesaret eder miydik?
_Size kimin hükmettiğini öğrenmek istiyorsunuz, sadece kimi eleştirme izniniz olmadığını bulun.
_Kutsal Roma İmparatorluğu adıyla kendisini anan ve hala anmaya devam eden bir araya toplanmış yığın, ne kutsaldır, ne Romalıdır ne de imparatorluktur. .
_Kendi kendini değiştirmenin ne kadar güç olduğunu düşünürsen başkalarını değiştirmeye çalışmada şansının ne kadar az olduğunu anlarsın.
_Bizi kemiren yılanı kalbimizi yiyinceye kadar okşamaktan daha budalaca bir şey olur mu?
_Atmacaların her zaman güvercin bulsalar yiyeceklerine inanır mısınız? dedi. Candide: Elbette! diye yanıtladı. Martin: O halde, madem ki, atmacalar hiç huylarını değiştirmemişler, niçin insanların huy değiştirmesini istiyorsunuz?
_Fréron, Voltaire’in en büyük düşmanıdır. Voltaire dört dizeyle Fréron’un nasıl bir insan olduğunu anlatır: Bir gün ormanda bir yılan Fréron’u sokmuş! Sonunda ne olmuş biliyor musunuz? Yılan ölmüş.
_Yüz kez kendimi öldürmek istedim, ama hayatı seviyordum. Bu gülünç zayıflık belki en bahtsız eğilimlerimizden biridir; çünkü sürekli yere atmak istediğimiz bir yükü ara vermeden taşımayı istemek kadar aptalca bir şey var mı? Varlığımızdan tiksinirken varlığımıza tutunmaktan, kalbimizi yiyene kadar bizi tüketen yılanı okşamaktan daha saçma bir şey var mı?
_Volteire, eleştiri iğnesini saplamak için en zayıf yanları bulmakta güçlük çekmiyor. Örneğin engizisyonla alay etmek için gerçek bir olayı ele alıyor.1756 yılında Lizbon’da yaşanan bir depremi önlemek amacıyla engizisyon, aynı kentte iki Yahudiyi yakmaya karar verdiği sırada yeniden şiddetli bir yer sarsıntısının olduğunu, böylece yok yere engizisyonun hışmına uğrayan meslektaşlarının intikamını almış oluyor.
_Moliere kadar güldüren, Racine kadar ağlatan biri.

_CANDİDE – İyimserlik Üzerine_
_Önsöz_ Voltaire eserini dünyadaki acıların birer zorunluluk olduğunu ve Tanrının bundan daha iyi bir dünya yaratmasının mümkün olmadığını ileri süren Leibniz’in mümkün dünyaların en iyisi felsefesini eleştirmek için yazmıştır. “Eğer bu en iyisi ise ötekiler nasıl olabilir ?
_Arkadaşları Pangloss ve Martin’le birlikte Almanya’dan Hollanda’ya, İtalya’ya ve sonunda Türkiye’ye kadar giden Candide, bu gezileri sırasında bin bir felaketle karşılaşır. Almanya’da asker olur. Hollanda’da çok büyük aşağılamalara uğrar, öğretmeni Pangloss’u amansız bir hastalığa yakalanmış olarak bulur; Portekiz’de bir engizisyon mahkemesinde acımasız bir cezaya çarptırılır; adam öldürür, Amerika’da yamyam yerliler tarafından yenilmek üzere iken son anda kurtulur; Fransa’da tuzağa düşer ve paralarını çaldırır; İtalya’da taçlarını, tahtlarını yitirmiş altı kralın serüvenlerini dinler ve sonunda Türkiye’de, yaşamanın ne demek olduğunu öğrenir. Başından geçen onca olaya rağmen filozof Pangloss’un dediklerine uyarak her şeyin iyi olduğuna inanır ve bu düşüncesinden ancak Türkiye’de vazgeçer. Ona yaşamın amacını, yaşamın anlamını Türkiye’de tanıdığı bir dervişin bahçemizi yetiştirelim sözü öğretir. O zaman Candide, bunca zamanını boşuna geçirdiğini anlar, bin bir felaketten sonra bir araya toplanan hikâyenin kahramanlarına birer iş verir, hepsini bir uğraşa kavuşturur ve bahçesini yetiştirir.

_Candide güzel bir şatoda Baronun kızını öpünce tekme yiyip cennetten kovuldu ve parasızdı. Aklı matmazeldeydi. 2 bulgara rastladı bu güzellikle sen kahraman olursun diye götürdüler. 2 kurşun mu yoksa sopa mı? Askeriyede 400 sopa vurdular ve kral onu görüp bağışladı. Sonra harap olmuş köyler ölmek üzere olan yaralı insanlar gördü. Felsefe öğretmeni Doktor Pangloss’la nasıl karşılaştı. Kızların incisi, doğanın bir şaheseri olan Matmazele ne oldu? Dr: O öldü dedi. Tüm Bulgar askerleri onun ırzına geçtikten sonra karnını deştiler; yardımına koşan Baron’un da kafasını parçaladılar. Taş üstünde taş kalmadı.
_Lizbona vardıklarında deprem oluyor. Bu kıyamet habercisi diyorlar. Lizbonun 4’te 3’ü yok oluyor. Din adamı birkaç kişinin yakılmasıyla bunların engellenebileceğini söylüyor. Candice ve arkadaşına şeytan kıyafeti girfirip dövüyorlar. Sevgili Pangloss’um, sizin asıldığınızı da mı görecektim? Sevgili anabaptist dostum, sizin de boğulmanız mı gerekiyordu? Ey Matmazel, kızların incisi, sizin karnınızın yarılması da mı kaçınılmazdı? . Candide vâazı dinledikten, dayak yedikten, af edilip kutsandıktan sonra güçlükle ayakta durarak geri dönerken yaşlı bir kadın ona yaklaştı, Oğlum dedi, metin ol, arkamdan gel . Yaşlı kadın candiceyi evine götürdü. Krallar gibi baktı ve kızı gösterdi. Kız matmazeldi. Ölmemişti. Candi şaşırdı. Her şey doğruydu karnımı deştiler ama ölmedim. Bulgarlar beni esir ettiler sonra yahudiye satıldım ve sizi gördüm. Ne yalan söyleyeyim, sizin teniniz Bulgar subayının derisinden daha beyaz ve daha güzeldi. Bu, beni üzen ve içimi kemiren bütün duyguları artırdı. Bağırmak, Vahşiler, durun! demek istedim. Fakat sesim çıkmadı. Zaten bunun bir yararı da olmayacaktı. ___Siz güzelce dayağınızı yedikten sonra kendi kendime, Demek Pangloss dünyada olup bitenlerin en iyi şeyler olduğunu söylediği zaman beni insafsızca aldatıyormuş dedim. sonra Yahudi geldi ve kızı candiyle paylaşmam mı gerek diye öfkelendi ve saldırdı. Candi kılıcını çekip adamı kızın ayaklarına serdi. Engizitörü de öldürdü. Yoksa bağırıp onları kırbaçlatacaktı ve 3ü atlara binerek kaçtılar. Elmaslarının olmadığını fark etti ve sonra papaz odama gelip duruyordu ve bana, dünya nimetlerinin bütün insanların malı olduğunu söyleyip demek ki o çaldı. Yaşlı kadın eskiden asil bir prenses olduğunu kız oğlan kızken kral için saklanmış olan bu çiçek, korsanların reisine nasip oldu. Bu adam, iğrenç bir zenciydi. Üstelik bununla bana büyük bir onur verdiğini sanıyordu. Birkaç yere satıldıktan sonra istanbulda yeniçeri ağasına satılıyor ve Ruslarla savaşta asla teslim olmayacaklarını söylüyorlar ama açlıktan önce harem ağasını yediler sonra da kadınları yemeye karar verdiler. Sofu imamımız bu bayanların kaba etlerini kesin çok iyi yemek yaparsınız dedi. Amerika kıtasında, matmazelin kardeşi komutan candideye şatoyu basan Bulgarları nasıl kurtulduğunu anlatıyor: Cizvit bize kutsal su serpti; meğer ne tuzlu şeymiş! Birkaç damlası gözüme kaçtı; papaz göz kapağımı kırpıştırdığımı gördü: elini kalbime koydu, çarpıntısını duydu; tedavi edildim. Sizi bana tanrı gönderdi dedi ve kızkardeşimi kurtaralım diye anlaştılar. Candide evet kurtaralım onunla evlenmek istiyorum dedi. Seni küstah sen kimsin de evleneceksin onunla. Sonra tartıştılar ve candide papaz komutanı öldürdü. 3 kişi öldürdü, üstelik, üçün ikisi de papaz. ” Arkadaşıyla beraber atlara binip kaçmaya başladılar. Çanta sucuk şarap doluydu. Ey tanrım sevgilimin kardeşini öldürdüm nasıl yemek yerim diye sitem ederken bir yandan da acımadan yiyordu. İki kafadar kadın sesine benzeyen sesler duydular. Bu sesler çayırın kıyısında koşarak kaçmaya çalışan çırılçıplak iki genç kızdan geliyordu; iki maymun da kızların kaba etlerini ısırarak arkalarından koşuyordu. Maymunları öldürdü. Kızlar ağlaşmaya başladı çükü maymunlarla sevgiliymişler bu nasıl olur. Ben yarı ispanyolsam onlar da yarı insandı. Cacambo dedi ki: ”Artık gücümüz kalmadı, bir hayli yürüdük, kıyıda boş bir kayık görüyorum, onu Hindistan ceviziyle dolduralım, kendimizi akıntıya bırakalım. Peruda gezerlerken çocukların altınlarla elmaslala oynadıklarını yola attıklarını görünce, aileler ne güzel yetiştirmiş paraya değer vermiyorlar. Sonra sinekkuşu kızartması domuz çorbası içtiler para için yoldan topladıkları altını verince han sahibi güldü siz yabancısınız. Yoldaki taşlar geçmez burada. Her şeyi hükümet öder dedi. Kralin davetine katıldılar ve nasıl saygılarını sunacağını sordular. Rehber de kralın boynuna atlayın, sarılın dedi öyle oldu. Kral: Hoşunuza giden ne varsa benden isteyin. ” Cacambo: ”Efendimizden ülkenizin taşıyla toprağıyla ve biraz da yiyecekle yüklü birkaç koyun istiyoruz ” dedi. Kral güldü: ”Toprağımıza, bu sarı çamura karşı siz Avrupalıların nasıl bir istek duyduğunuzu anlamıyorum; bununla birlikte, istediğiniz kadar götürebilirsiniz: 50 elmas yüklü 30 altın yüklü koyun. Koyunlar yolda hastalıktan uçurumdan dolayı öldü. 2 tane kaldı. Candice tek başına avrupaya gidecekti ve ne kadar dedi gemiciye 10 bin. Tamam ooo şaka 20 bindi. Tamam. Adam ne kadar da zengin. 30 dedi. Tamam. Gemici şüpelendi bu 2 koyunda para yüklü diye düşündü. Koyunları gemiye aldı önce ve kaçtı. Candide dolandıdrıldı. Sonra başka bir gemiyle giderken batan bir gemi ve gemide bir koyun gördü sevindi. Onun koyunuydu. İtalyada bir karnavalda 6 kişi ve hizmetçileri vardı.1.si ben sultan Ahmet. Kardeşlermiz kestim ama amcalarım da beni sürgün etti dedi. 2. Ben rus çarıyım. Kuzenlerimi doğradım ama sürüldüm. 3. Ben İngiliz kralıydım. 4 ben Polonyalı. 5. Ben Amerika kıtasıdna bir prenstim ama hiç param kalmadı. Hepsi ona para verdiler. Candide de elmas verdi. Krallar şaşırdı ve candidenin sevgilisi istanbulda olduğundan yola çıktı. Sevgilisi çok çirkinleşmişti ama candide nezanetinden ödün vermedi. Cunégonde gerçekten çok çirkindi ama çok iyi bir aşçı olmuştu. Pangloss, ara sıra Candide’e: Olası dünyaların en iyisinde bütün olaylar birbirine bağlıdır, diyordu. Çünkü Matmazel Cunégonde’un aşkı uğruna güzel bir şatodan kıçınıza tekme yiyip kovulmasaydınız, engizisyonun işkencesine uğramasaydınız, yaya olarak bütün Amerika’yı dolaşmasaydınız, kılıcınızı Baron’un vücuduna saplamasaydınız, Eldorado ülkesinden aldığınız bütün o koyunları yitirmeseydiniz, şimdi turunç reçeliyle fıstık yiyemezdiniz.

_Candide: Saf, temiz, her şeyden habersiz demektir.
_İyimserlik: Bu yapıtında Voltaire, Alman filozofu Leibniz’in felsefesini çürütmek istiyor. Leibniz 1646’da Leipzig’de doğmuş ve 1716’da ölmüştür. Kendisi optimisme in, yani iyimserliğin savunucusudur. Bu filozofa göre, dünyadaki her şey olanaklı olanın en iyisidir.

_Voltaire_
François Marie Arouet (1694 –1778) Fransız Devrimi ve Aydınlanma hareketine büyük katkısı olmuştur. Din ve ifade özgürlüklerinin yanı sıra, insan hakları konusundaki düşünceleri ve felsefi yazıları ile ünlenmiştir. Voltaire, Paris’te bir avukatın asistanı olarak çalışıyormuş gibi gözüküp, zamanının büyük bir kısmını hicivsel şiirler yazmaya adamıştır. Babası bunu öğrendiğinde Voltaire’i yine hukuk okumaya göndermiştir; yine de Voltaire yazmayı sürdürmüştür. Sivri dili ile aristokratik ailelerin beğenisini toplamıştır. Kral XV. Louis’nin naibi, Orléans Dükü, II. Philippe’i konu alan bir yazısı nedeniyle Bastille’de hapsedilmiştir. Oradayken çıkış yaptığı piyesi Oedipe’yi kaleme almış ve Voltaire ismini almıştır. Oedipe’nin başarısı Voltaire’i etkili bir isim yapmakla beraber onu Fransız Aydınlanmasına dahil etmiştir. Voltaire’in İngiltere’ye sürgünü, İngiltere’deki düşünsel durum ve yaşadıkları düşüncelerini büyük oranda etkilemiştir. XV. Louis onun kente girmesini yasaklayınca, Cenevre’ye gitmiştir. Her ne kadar iyi karşılansa da tiyatral performansları yasaklayan Cenevre yasaları Voltaire’in Candide, ou l’Optimisme (“Candide, veya İyimserlik”) isimli eserini yazmasına ve kenti terk etmesine neden olmuştur.

Lekeleri oluşturan insanoğludur dedi Candide, ve onlardan sıyrılamazlar.
Gizli acılar genel felaketlerden daha acıdır.
Ne yaparsın ! diye cevap verdi üstat, Buna aşk diyorlar. Aşk insanın soyunun tesellisi, evrenin bekçisi, bütün duyarlı varlıkların ruhu. Ah hassas aşk .
Kendi dünyamda öyle çok mutsuz oldum ki, kalbim neredeyse bütün umutlara kapalı.
Çünkü hiçbir şey olması gerekenden başka bir yerde olamaz. Çünkü her şey en iyisi içindir
Fazla düşünmeyelim, hayat ancak bu şekilde dayanılır hale gelir.
İyimserlik, aslında her şey kötüyken, her şeyin iyi olduğuna inanma deliliğidir.
Kısacası bizi içten içe tüketen yılanı kalbimizi yiyene kadar okşamak anlamsız değil mi?
Öyle olmalı ki insanoğlu doğayı mahvetti. Kurt olarak doğmadıkları halde kurt olmuşlar; Tanrı onlara ne yirmi dörtlük top ne de süngü verdi fakat onlar yine de birbirlerini yok etmek için süngüler, toplar yaptılar.
Martin: Fazla düşünmeden çalışalım; bu, hayatı dayanılır kılan tek çaredir, dedi.
Cacambo: İyimserlik de neymiş ? diye sordu. Candid Heyhat! dedi; iyimserlik, insanın kötü bir durumdayken her şeyin iyi olduğunu ileri sürmek çılgınlığına tutulmasıdır.
“Atmacaların her zaman güvercin bulduklarında onları yediklerine mi inanırsınız?” diye sordu Martin.
“Elbette!” dedi Candide.
“Madem ki, atmacalar hiç değişmemişler, neden insanlar değişmiş olsun ki?”
“İyimserlik, aslında her şey kötüyken, her şeyin iyi olduğuna inanma deliliğidir.”
Pangloss, kimi zaman Candide’e:

– Olabilecek dünyaların en iyisinde, birbirine bağlanmıştır bütün olaylar; çünkü Matmazel Cunégonde’un aşkı için güzel bir şatodan kıçınıza tekme yiyip kovulmamış olsaydınız, Engizisyon zulmüne uğramamış olsaydınız, yaya olarak Amerika’yı dolaşmamış olsaydınız, Baron Hazretlerine bir kılıç vuruşu indirmemiş olsaydınız, güzel El Dorado ülkesinden aldığınız bütün koyunları yitirmemiş olsaydınız, burada turunç reçeliyle fıstık yiyemezdiniz, diyordu.

Candide de şöyle yanıtlıyordu onu:

-Bunlar güzel sözler, ama bahçemizi de yetiştirmek gerek!

Çalışmak, bizden üç büyük eksikliği, yani can sıkıntısını, kötü alışkanlıkları ve yoksulluğu alır..
Yüz kez kendimi öldürmek istedim, ama hayatı seviyordum. Bu gülünç zayıflık belki en bahtsız eğilimlerimizden biridir; çünkü sürekli yere atmak istediğimiz bir yükü ara vermeden taşımayı istemek kadar aptalca bir şey var mı? Varlığımızdan tiksinirken varlığımıza tutunmaktan, kalbimizi yiyene kadar bizi tüketen yılanı okşamaktan daha saçma bir şey var mı?
Kendi dünyamda öyle çok mutsuz oldum ki, kalbim neredeyse bütün umutlara kapalı.
“ bu dünyada her şey hayal, her şey felaketten ibaretmiş!”
Candide:

– Seni bu duruma getiren Bay Vanderdendur mudur? diye sordu.

Zenci:

– Evet, efendim, âdet böyledir. Bize giysi olarak, ince bezden yapılmış iki don verirler yılda; şeker fabrikasında çalışırken parmağımızı değirmene kaptırırsak elimizi keserler, kaçmak istediğimizde de bacağımızı; bu ikisi de başıma geldi. İşte Avrupa’da şekeri bunun pahasına yiyorsunuz. Bununla birlikte, annem beni Gine kıyılarında on Patagon akçesine satarken bana:

Yavrum, bizim putlarımıza hamt et, onlara dua et sürekli, onlar da seni mutlu yaşatırlar. Beyaz efendilerimizin kölesi olmak onurunu elde ediyorsun ve böylelikle annenin ve babanın geleceğini de sağlamış olacaksın dedi.

Ne yazık! Onların geleceğini sağlayıp sağlamadığımı bilmiyorum ama onlar benimkini sağlamadılar. Köpekler, maymunlar ve papağanlar, bizden bin kez daha mutludurlar. Beni Hıristiyan yapan Hollandalı rahipler, her pazar bana, beyaz olsun kara olsun, hepimizin Hazreti Adem’in oğulları olduğumuzu söylüyorlar. Soykütükleri uzmanı değilim; ancak eğer bu vaizler doğru söylüyorlarsa, demek hepimiz amca çocuğuyuz. Şimdi, kabul edersiniz ki insan hısımlarına bundan daha korkunç bir şey yapamaz, dedi.

Candide:

-Ah Pangloss! Sen bu iğrenç davranışı kestirememiştin; artık bitti, senin iyimserliğinden vazgeçmem gerekiyor, diye bağırdı.

Cacambo:

– İyimserlik de ne demek? diyordu.

Candide:

– Ne yazık! İnsanın kötü bir durumda olduğu bir zamanda her şeyin iyi olduğunu ileri sürmesi deliliğidir bu, dedi ve zenciye bakarak gözyaşları döktü ve ağlayarak Surinam’a girdi.

Felaketler insana hak verir..
Olabilir dünyaların en iyisi..
Alınlarına ne yazılmışsa o olur, fakat bir şey bana teselli veriyor, görüyorum ki insan hiçbir zaman göremeyeceğini sandığı kimseleri çoğu kez yeniden görebiliyor.
Ya da başka bir deyişle bizi yok eden bir yılanı, kalbimizi yiyene kadar okşamak niye ?
iyimserlik, aslında her şey kötüyken, her şeyin iyi olduğuna inanma deliliğidir.
İş bizi üç müsibetten uzan tutuyor: can sıkıntısı, kötü alışkanlıklar ve ihtiyaç.
Bir gün her şey daha iyi olacak, işte umudumuz,
Bugün her şey daha iyi, işte yanılsama.
Eğer burası olası dünyaların en iyisi ise, o halde diğer dünyalar kim bilir nasıldır?
Nedensiz hiçbir sonuç yoktur. Her şey zorunlu olarak birbiriyle bağlıdır ve her şey en iyi şekilde yaratılmıştır.
herkes öldürüldü ve ben yarı ölü bir halde, bir ölü yığınının üstünde kaldım.
Buna benzer olaylar, bilindiği gibi, Muhammed’in emrettiği beş vakit namazda kusur edilmeyen üç yüz fersahlık bir bölgede olağan işlerdendi.
İnsanların bugünkü gibi her zaman birbirlerini öldürmüş olduklarını, her zaman onların böyle yalancı, hilekâr, hain, nankör, haydut, zayıf, vefasız, alçak, kıskanç, obur, sarhoş, hasis, hırslı, katil, dedikoducu, serseri, tutucu, iki yüzlü ve budala olduklarını mı sanıyorsunuz?
– peki insan ne yapmalı?
– dilini tutmalı..
Annem ve babam tarafından bu iğrenç cübbeyi giymem konusunda zorlandım.
Bilirsiniz, huysuz bir kadının doktorla evlenmesi ne kadar da tehlikelidir.
Yalnızca bana bir şey avuntu veriyor; insan çoğu zaman, bir daha hiç bulamayacağını sandığı kimselerle karşılaşıveriyor.
Gizli acılar genel felaketlerden daha acıdır.
İhtimaller dahilindeki en mükemmel dünya burasıysa eğer, diğerleri nasıldır?
Çünkü her zaman yere çalmak istediğimiz bir yükü, sürekli taşımaya çalışmaktan, varlığımızdan dehşete düştüğümüz halde, ona bağlanmaktan, kısacası bizi kemiren yılanı kalbimizi yiyinceye kadar okşamaktan daha budalaca bir şey olur mu?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir