İçeriğe geç

20. Yüzyıl Biyografisi Kitap Alıntıları – Roger Garaudy

Roger Garaudy kitaplarından 20. Yüzyıl Biyografisi kitap alıntıları sizlerle…

20. Yüzyıl Biyografisi Kitap Alıntıları

İşin başından itibaren her muhatap karşısındakinden öğreneceği bir şey olduğuna kanaat getirirse, o zaman aralarında hakiki bir diyalog olur: yükselen her şey bir nokta da benzeşir
İslam hukuku, Roma hukukunun tam zıttıdır. Çünkü Roma hukuku kaynağını güç ilişkilerden alırken islam hukuku tarihi olaylara dayanan Kuran’dan alır.
“Her devrin bir hükmü vardır.” (Ra’d 13/38)
“Sevdiğiniz şeylerden başkasına vermedikçe iyiliğe eremezsiniz”. (Ali-İmran 3/19)
Akıl ile nakil çelişirse, akıl esas alınır.

– M. Abduh

Bugün müslümanların bir kısmı Batı’yı taklit ederken bir kısmı da çarpıtılmış geçmişi taklit etmektedir.
Şeriat; tarihin ilk yüzyıllarından itibaren, canlı gelişimi içinde durdurularak çarpıtılmıştır.
Bu gün dünyada sahtekarlıkla, yalanla yeni bir toplum inşa edilmeye çalışılıyor.
Batı medeniyeti, tıpkı Roma medeniyeti gibi, çoktan geçmişin malı olmuştur
Bizim Batı dünyamız sadece tanrıtanımaz değil, çok tanrılır da. Her ferd ve grup parayı, iktidarı, tekniği bilimi, cinselliği, milleti, ideolojiyi bizatihi ilah edinmektedir
Batı kültürünü benimseyenlerin en büyük kusuru, “islam hakikatleri konusunda tam anlamıyla cahil olmalarıdır”.

-Şeyh İbrahimi

İnsan kendi kendine yettiğini sandığı an azar. ( Alak 96/6-7 Ayetler)
İnsan! Kudretli beyniyle bir ilah, bütün unsurların sahip ve efendisi ol!
İnsanın tarihi tabiatın tarihinden ayrılır, çünkü biz birini yapar ötekini yıkarız
İslam inancı hiçbir bilimi ve hiçbir tekniği dışlamaz
Yükselen her şey benzeşir
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Hiyerarşi içinde kurumlaşmış din, inancın yabancılaşmasıdır.
Avrupa için biz orada Asya’ya karşı kalenin bir parçasını oluşturacak ve barbarlığa karşı medeniyetin ileri karakolu olacağız.

Herzl

İçinde hiçbir şeyin cereyan etmeyen zaman, zaman değildir.
Nihai noktada, gerçek dünya yok, sadece laf vardır
Düşünce de, tıpkı roman kurgusu gibi bir kurgudur
İnsanlar bizi varılan sonuçlara göre yargılayacaklar..
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Akıl, hem bu bilimin, hem de bu bilgeliğin aletidir.
Bilim bize vasıtaları verir, gayeleri değil.
Tarih, anlamsızlıktır

– H. Ford

İyiliğin özü, sadece arzuların tatminindedir
Büyüme, ahlakın yegane hedefidir
Fikir, bir varsayımdır; uygulanışı da test edilmesidir.
Dini yobazlığın yerini bilimci yobazlık almıştır
Bilim, soyut bir bilinç değil, yapılacak bir iştir
Marks’ın temel tezi:

Nesnelerin görüntüsü özleriyle örtüşseydi, her bilim gereksiz olurdu.

İnsan Tanrı olamayı tasarlayan varlıktır.
Bizler bedbahtlığa adanmışız
Cehennem başkalarıdır
Varoluşun derin anlamı, hürriyettir

-Berdyaev

Filozof bazen çağın vicdanını dile getirebilir; bu durumda o en büyük değildir. O ancak yarın ne olacağını haber verdiği veya bugün olan şeyi değiştirdiği zaman en büyük olur.
Metot üzerine konuşma, bir savaş bilimidir.

Michel Serres

Batı Felsefesi, özellikle bilmenin nasıl mümkün olduğunu bilmeye çalıştı.
Bilgelik, tek bir şeyden ibarettir: Her şeyi her yerde yöneten düşünceyi bilmek.
İnsan aletler ve kabirler yapan tek canlıdır
Zira sonlu hiçbir şey, o sonsuzluk arzusunu tatmin edemez
Van Gogh, resmin Mesih’idir.
Felsefe dediğiniz, uyuyanları uyandıracak o savaşın adıdır.
“Bizler şimdi araç fazlalığı ve gaye yokluğundan ölmek tehlikesiyle karşı karşıyayız.
Çağımızın en güçlü düşünürlerinden Roger Garaudy, “insan için insanca bir düzen” idealine kendini adamış gerçek bir dâvâ adamıydı. Fikir adamlığının yanı sıra aynı zamanda gözü kara bir eylemciydi. Felsefeden sanata uzanan engin birikim ve yeteneğini bu uğurda seferber etti. İnandığı dâvâ uğruna canını seve seve vermeye hazır bir idealist olarak yaşadı. Roger Garaudy bu eserinde, 20. yüzyılın felsefe ve fikir hayatının geniş ve eleştirel bir panoramasını çiziyor. Bütün felsefe akımlarını, felsefecilerini ve aydınlarını enine boyuna sorguluyor. 20. yüzyıldaki felsefe akımları, insanlığa ne kazandırdı, ne kaybettirdi? İslâm’ın günümüz kelâmcı, hukukçu, bilgin ve düşünürlerinin bu felsefe akımlarına cevabı ne olmalı? Bütün dünya insanlığını toplu bir intihara sürükleyen şu gidişe nasıl dur denmeli? Garaudy’nin felsefî vasiyeti niteliğindeki bu kitap, insanlığın kurtuluşu için yerkürenin bütün güçlü beyinlerini, özellikle de Müslümanları fikir üretmeye davet ediyor.
Tarihin o fırtınaları içinde yirmi yaşıma basıp erişkinlik çağına geldiğimde, hayatımın en büyük meselesi, yaşantıma bir anlam aramak oldu.
Bu kör büyüme öyle bir gizli ilah ve öyle bir gaddar tanrıdır ki çılgınca bir aşırı silahlanmanın , sömürgecilik dönemi ve sömürgecilik sonrası savaşlarının, hayatın bütün diğer boyutlarını körelten veya mahveden teknokratik ve bilimci bir despotluğun kurbanı olacak insanlar talep eder.
Davranmama, bütün dış şartlanmalarımdan ve bütün cüzi bağlılıklarımdan kopuştur.
Kendi şahsi menfaatlerinden sıyrılan insan artık, o bana ait veya ben demeyen insandır. İç huzuruna o insan erer
Yaşayan insan , evrenin ortak güçlerinin kavşak noktasıdır.
Her şeye yeniden başlamak gerekiyordu. Bir karşı tarih yazmak Mağlupların yazacabilekleri bir tarih Çünkü tarih her zaman galipler tarafından yazıldı. Oysa en güçlü orduların zaferi, ille de en üstün kültürlerin zaferi demek değildir.
Bir anlamı olan hayat, en zor tabiat şartlarında ve insanlık macerasının en uç sınırında da olsa, Allah’ın çağrısına yiğitçe cevap vererek, İlâhî Buyruğa kayıtsız şartsız boyun eğerek yaşanılan hayattır.
Belli bir hiyerarşi içinde kurumsallaşmış din, inancın yabancılaşmasıdır.
Kilise zayıflarla, ancak onlar bir güç haline geldikleri zaman ilgilenmeye başladı!
Sırf akılla her şey yapılamaz. Mesela akılla ne sevgiye, ne güzelliğe, hatta ne hayatımızın ve ölümümüzün anlamına erişilebilir. Fakat akılla hükümran olunabilir. Tabiata ve insanlara hükmedilebilir. Onlara savaş açarak. Bu akılsızlık, aklın en büyük eseridir.
Felsefe bilgelik aşkıdır, fakat gerçek bilgelik Allah’tır.
Şu hâlde Allah aşkı gerçek felsefedir.
İnsan aletler ve kabirler yapan tek canlıdır.
İşte o zaman başlar Batı’nın ilk ayrılışı. Artık Batı insanı tabiattan ayrılmış ve ilahi boyutundan uzaklaşmıştır. Bu adamın alın yazısı sofistler tarafından şöyle tarif edilir: Mümkün olabilen en güçlü arzulara sahip olmak ve bunları tatmin için çareler aramak. (Batılı büyüme anlayışımızın kanunu bugün de aynıdır.)

Fert olarak insanın, Protagoras’ın formülüne göre, her şeyin ölçüsü olduğu bu bakış açısında aslolan, her türlü mutlağın inkârı ve tam bir göreceliktir. Bunun da davranışlar düzeyindeki pratik neticesi, orman kanunudur

Budur işte Batı felsefesinin sıfır yılı.

İbrahimî geleneğe, hayattan da daha güçlü ve hatta gerektiğinde uğurun da ölmeye değecek bir inançla, geri dönülmez bir şekilde bağlanmıştım. Çünkü o gelenekte, bizim küçük ahlaklarımızın ve küçük akıllarımızın ötesinde mutlak değerler bulunuyor. Her ferdin o değerlere mutlak anlamda boyun eğmesi gerekir. Aksi taktirde ortaya hakikî topluk çıkmaz. Çıksa çıksa bencil insancıklardan oluşan yığınlar çıkar. Bir de onların büyüme ve iktidar hırslarının sonu gelmez çatışmaları görülür.
Bilmeme cahillik değildir. Aksine kelimeler ve kavramlarla nesneleri o yapay ağa hapseden, onları izole eden ve bize gerçeğin ancak cüzî, yani sahte görüntülerini verecek şekilde onları bölüp parçalayan mantıki önermelerle elde edilen bilginin reddidir.
Çünkü insan ancak kaIbinde Allah’a yer açmakla insanlaşır.
Şeriatı yürürlüğe sokmak demek, müslüman olmak demektir, yani hayatının her anını Allah’ın kendisini sürekli görüp gözetmekte olduğunu bilerek yaşamak demektir.
Şeriatı uygulamak demek,her bir kimseye kendi haysiyetinin ve ödevlerinin mânâsını öğreten bir eğitim sistemi ve siyasi bir düzen ortaya koymadan önce, işe doğrudan doğruya ceza vermekle başlamak değildir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir