Zülfü Livaneli kitaplarından Bizi Sürükleyen Nehir kitap alıntıları sizlerle…
Bizi Sürükleyen Nehir Kitap Alıntıları
Bu ülkedeki kavga; yalnız yazanlarla yanlız yazanlar, muhatap diyenlerle muhattap diyenler arasında. Bu bir sembol tabii ama önemli.
Düşünmenin temel ilkesi sık sık Acaba? sorusunu sormaktır. Çünkü her öznel doğrunun gerisinde, gölgeli, kuşkulu bir alan mevcuttur.
Gece ve gündüz birbirinin yardımcısı. Onlar birbirine zıt değil. Dünyada hangi şey kötüdür ki onda iyilik olmasın ve hangi şey iyidir ki onda kötülük bulunmasın?
Omuzlarının üstünde kafa taşıyan herkesin düşündüğünü sanmak en büyük aptallık.
Bellek, geçmiş günleri cilalıyor mu yoksa gerçekten daha mı güzeldi her şey ?
Yargıladığımız sürece ne merak duyabilmemiz mümkün ne de anlayabilmemiz.
Ben tarafım elbette. İnsandan yanayım.
Uçakların icadı Zweig’ın neslini çok heyecanlandırmış, dünyada savaşları sonunun geldiğine inandırmıştı. Uçaklar havada uçtuğuna göre sınır falan tanımazdı ki. Dolayısıyla sınırlar yok olacak, barış gelecekti. Ama o nesil birlaç yıl sonra uçakların gökten bomba yağdırarak Avrupa’yı yıktığını görmenin şokunu yaşamıştı. Entelektüel iyimserliğe karşı, politik gerçek!
Mutluluk dediğiniz nedir ki? Biraz güvenlik, biraz da can sıkıntısı
Uçurtmaları seven insandan korkma
İnsanı hayvanlardan ve bitkilerden üstün görmemiz büyük bir aldatmaca
Her toplu yolculuk bir kader birliği
İlerde En büyük anıt insandır denebilecek mi acaba?..
İnsan yapısını anlamak için en çarpıcı gözlem, ezilenler arasındaki hiyerarşi savaşında ortaya çıkar
İnsanlar okyanustaki gemiler gibi. Doğru bir pusulası olmayan gemi buz dağına çarpar
İnsan hem hiçbir şeydir hem de her şey
Dünyaca tanınmak mı istiyorsun?Önce dünyayı tanı
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Terbiyeli insanlar kelimenin tam anlamıyla devede kulak kadar azaldılar. Çünkü deve çok büyüdü
Tek tek insanlar kötü olabilir ama insanlık iyidir diyorlar. Bu cümle bir yanılsama. Henüz öyle bir insanlık yok. İnsanlığa sığmaz dediğimiz her olay insanlığın sınırları içinde
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İnsanları konuşarak tanıyamazsın. Konuşmak, canlı yaratıklar arasındaki en etkisiz iletişim aracı. Dil yalan söylüyor, olanları çarpıtıyor, insanlığın hiç bıkıp usanmadığı klişeleri tekrarlıyor. Bu yüzden insanları dinlemek onları anlamak için yeterli değil.
Türkiye Cumhuriyeti’nde birbirine taban tabana zıt iki millet yaşıyor. Bu milletleri AKP’liler ve CHP’liler diye tanımlayamazsınız, Türkler-Kürtler diye de. Kadın-erkek, doğulu-batılı, kuzeyli-güneyli, eğitimli-eğitimsiz, köylü-kentli, zengin-fakir, sağcı-solcu, muhafazakar-modern gibi ayrımlar da bu iki milleti anlatmaya yetmez. Esas ayrım nerede biliyor musunuz; uygarlarla vahşiler arasında.
İktidar olgusu,bir anlamda,yalanı gerçek, gerçeği yalan gösterebilme gücü değil mi ?(1995)
Kadına davranış bir toplumun uygarlık ölçüsüdür. Toplumlar geliştikçe kadına şiddet azalır, ilkelleştikçe artar. Şaşmaz bir ölçü bu .
Şiddet karşıtı bir kültür oluşturmadan, barışçı ve uygar çözümlere ulaşmak mümkün değil (1997)
İnsan soyunun en korkunç eylemi öldürmek , en kötü huyu ise alışmak
İnsanım ve insani olan hiçbir şey bana yabancı değil (Homo sum; humani nihil a me alienum puto).
Hiçbir zaman insana insan gibi bakamıyoruz. Hep etiketlerle bakıyoruz. Oysa insanlar aynı biyolojik koşullarda dünyanın herhangi bir köşesinde doğuyor. Doğduktan sonra ona içinde bulunduğu kültüre göre bir isim veriyor ve onu bir dine inandırıyorlar. Tek fark bu.
Aşk, utanç duygusunun ortadan kalkması demek; iki kişinin birbirine karşı hiçbir şeyden, hiçbir düzeysizlikten utanmaması demek.
Acaba sı olmayan insanlar için bu dünyada hiçbir gizem yok. Ne doğum ne ölüm ne aşk ne inanç ne insan ruhunun karmaşıklığı Onlar her şeyi bilir. Bilmeyenler ise Montaigne, Dostoyevski. Einstein, Nietzsche. İbni Rüşd gibi kafası karışık insanlardır.
Kadına davranış bir toplumun uygarlık ölçüsüdür.
Beyin namusu daha da önemli bir değer.
Bir insanın dünyası, dinlediği müzikle, okuduğu kitapla, yürüdüğü yolla bütünleşir.
Tanıdığım zeki insanların hep saf bir yanları var. Aptallar ise genellikle kurnaz oluyorlar. Kuyrukta öne geçme, ihale kazanma ya da politikada yükselme türünden bir kurnazlık onlarınki.
Orta zekâlılar, insana damga vurmaya çok meraklı.
Mediokr yani orta zekâlı olanlar hiçbir şeyi sorgulamazlar. Kamplaşmış taraflardan birine ait olurlar ve dünyayı bu şekilde algılarlar. Onlara göre dünya basittir, hiçbir karmaşıklığı yoktur. Her şey siyah beyazdır. Bir taraf yüzde yüz haklı, öteki taraf yüzde yüz haksızdır.
Ne garip değil mi; bilge’ demek olan abdal sözcüğünü aptal a dönüştürmüşüz, çoğul haline budala demişiz. Akıllılar demek olan ukala ya da aşağılayıcı bir anlam yüklemişiz. Bence toplumun kodları bu anlam kaymalarında yüklü.
Bilmek mutsuzluktur ama bilmemek de bir ömrü anestezi altında geçirmek demek.
İnsan soyunun en korkunç eylemi öldürmek, en kötü huyu ise alışmak.
Dünyayı değiştiren, kitaplardır.
“Ahlak, sadece para çalmamaktan ibaret değil. Beyin namusu daha da önemli bir değer.”
Gerçek her zaman iyi midir? Daha doğrusu gerçeği ortaya çıkarmak her zaman iyi sonuç verir mi, yoksa yaşayabilmeleri için, insanların sahte dünyalarına göz yummak daha mı doğru?
yaşamda sadelik, düşüncede ihtişam
Yeryüzü korkusu, yaşam ürkekliği, geçici olmanın yarattığı yürek burkulması Yani boşluk, büyük bir boşluk. İnsanın temel duygusu bu.
Benden tavsiye isteyenler oluyor. Söyleyeceğim tek şey şu: Bir an dur, geri çekil, yaptığın işi ve hayatını gözden geçir ve Değiyor mu? diye sor. Cevap olumluysa devam et.
Diplomanın en kötü yanı, öğrenmenin bittiği yanılgısını yaşatmasıdır. Oysa insan son nefesine kadar öğrenmeli.
Bu dünyada sana kötülük yapmak isteyen insanlar çıkacak karşına ama unutma ki iyilik yapmak isteyenler de çıkacak. Kimi insanın yüreği karanlık, kimininki ise aydınlıktır. Geceyle gündüz gibi! Dünyanın kötülerle dolu olduğunu düşünüp küsme, herkesin iyi olduğunu düşünüp hayal kırıklığına uğrama!
Sürekli mutluluk diye bir şey olamaz. Ancak mutlu anlar vardır.
Mutluluk ya geçmişte kalır ya gelecekte düşlenir.
Doğa insana ait değil, insan doğaya ait.
İnsanı hayvanlardan ve bitkilerden üstün görmemiz büyük bir aldatmaca.
Hiçbir zaman insana insan gibi bakamıyoruz. Hep etiketlerle bakıyoruz. Oysa insanlar aynı biyolojik koşullarda dünyanın herhangi bir köşesinde doğuyor. Doğduktan sonra ona içinde bulunduğu kültüre göre bir isim veriyor ve onu bir dine inandırıyorlar. Tek fark bu.
İnsan haklarını sadece devlet düzeyinde görmemek gerekir. Gündelik yaşamımızda her an karşılaştığımız zorbalık eğilimi, insan hakları ihlalinin başlangıç noktası.
Amaç şudur: İnsanın değerinin sadece insan oluşundan geldiği; din, mezhep, milliyet, cinsiyet, renk, cinsel tercih, siyaset gibi birtakım ön sıfatlarla ayrımcılığa uğratılmadığı bir hümanizm anlayışı.
En büyük özgürlük, insanın hırslarından, tutkularından, rekabet duygusundan, kendisini kanıtlama çabasından vazgeçmesi.
Hayat herkesi değiştirir hem de hiç beklenmedik biçimde.
Çözmediğiniz sorunlar gün gelir sizi çözer .
21
Hayatın özü, büyük sırrı olmazsa olmazı: Unutmak. Eğer
unutmak diye bir şey olmasaydı, yaşam da olmazdı. İnsan.
unutmadan hayatını sürdüremez.
22
Diğerkam insan bencillerden daha keyifli yaşar.
26
Çiçeksiz mahallelerde insan sevgisi de yeşermez!
27
Hepimiz, Mülteciler insandır! demek için ayaga
kalkmalıyız. Musa da mülteciydi,
İsa da Muhammed de .
28
Bir ülkenin gelişmişlik derecesini anlamak için,
hayvanlara nasıl davranıldığına bakmanız yeterli .
30
Bedensel zevklere adanmış yaşamlardaki tatminsizlik ve
mutsuzluk kimsenin gözünden kaçmaz .
33
Bütün dinler egoyu terbiye etmek, hatta sindirmek üzerine kurulmuştur
46
Sen benim kim olduğumu biliyor musun! böbürlenişi,
öfke şehvetine kapılmış insanlar yaratıyor. Bu soruyu sorana
demeliyiz ki: Evet, senin kim olduğunu biliyorum. Bir
dakika sonra başına ne geleceğini bilemeyen bir fanisin.
48
Okuduğumuz her kıymetli eser, insanın varoluşunu
anlama çabasıdır .
51
Anadolu’nun kadim geleneklerine göre her acının ilacı
yemektir. Ne kadar üzüntülü bir olay yaşarsan yaşa.
yemek tedavi edicidir. Yemek hep ölmüşlerin ruhu için
yenir. Sanki o ruhlar. besinlerden yararlanacakmış gibi . ..
Bu adetleri yargılayanlara ve küçümseyenlere kızarım.
İnsan soyunun teselli için binlerce yıl içinde geliştirdiği
formüllerden birisidir bu ve bence gereklidir.
57
Evet, Coğrafya bir kader ama dönem de öyle.
1 930’da doğan bir Alman’la, 1 960’ta doğan çocuğu
bambaşka kaderleri yaşarlar .
102
Yakın tarihin acılan çocukluğumuzda oynamamıza izin
verilmeyen tehlikeli arka bahçemizdir .
103
Sarayın şaşaasını kendi gücü sanan yoksullara kızalım mı,
acıyalım mı?
109
İnsanlara Kendini şımart derken aslında
bizi daha zenginleştir. çünkü sen modem bir kölesin
demek istiyorlar.
109
Einstein’ın dil çıkaran fotoğrafında da görüldüğü gibi zeka
güler. Zekanın ciddiyete ihtiyacı yok.
114
Dünyanın kurtuluşu cahilin cahil olduğunu
anlamasını sağlamakta
126
Faraday bir ciltçi çırağıydı, cildediği kitapları okuyarak çağlar üstü bir fizikçi oldu.’
129
Gelişmiş ülkeler, zengin oldukları için kültürle ilgileniyor değiller, kültüre ve bilgiye önem verdikleri için
zengin oldular .
132
Bana eğlence biçimini söyle
sana kim olduğunu söyleyeyim .
136
Sanattan uzak geçen her gün kayıptır .
139
Bu ülkede hayatımız masum Şaban’ın kopil
Recep İvedik’ e dönüşmesini izlemekle geçti.
140
Direnmeyen. haksızlıklara başkaldırmayan sanat oyuncaktır.
145
Ne cenaze olur müziksiz ne de düğün ne devrim
ne direniş ne de sevda .
155
Televizyonun karşısına geçmiş milyonlarca insan,
kendilerine sunulan ucuz mavalları yutarak yaşamaya
çalışıyor. Oysa her akşam yerli komedi seyrederek vakit
öldürenlerin anne babalan müthiş masallar biliyorlardı.
174
Batılı her seçimde ayn partiye oy vermekle,
Doğulu da dedesinden beri aynı partiyi seçmekle övünür.
187
Neden bazılan, memleketi kendilerinin daha çok sevdiğini
ileri sürerek bir ayncahk elde etmeye çalışırlar?
196
En büyük özgürlük. insanın hırslarından, tutkularından,
rekabet duygusundan, kendisini kanıtlama çabasından
vazgeçmesi.
260
Einstein’ın dil çıkaran fotoğrafında da görüldüğü gibi zeka
güler. Zekanın ciddiyete ihtiyacı yok.
İnsanlara Kendini şımart derken aslında
bizi daha zenginleştir. çünkü sen modem bir kölesin
demek istiyorlar.
Sarayın şaşaasını kendi gücü sanan yoksullara kızalım mı,
acıyalım mı?
Yakın tarihin acılan çocukluğumuzda oynamamıza izin
verilmeyen tehlikeli arka bahçemizdir .
Evet, Coğrafya bir kader ama dönem de öyle.
1 930’da doğan bir Alman’la, 1 960’ta doğan çocuğu
bambaşka kaderleri yaşarlar .
Anadolu’nun kadim geleneklerine göre her acının ilacı
yemektir. Ne kadar üzüntülü bir olay yaşarsan yaşa.
yemek tedavi edicidir. Yemek hep ölmüşlerin ruhu için
yenir. Sanki o ruhlar. besinlerden yararlanacakmış gibi . ..
Bu adetleri yargılayanlara ve küçümseyenlere kızarım.
İnsan soyunun teselli için binlerce yıl içinde geliştirdiği
formüllerden birisidir bu ve bence gereklidir.
Okuduğumuz her kıymetli eser, insanın varoluşunu
anlama çabasıdır .
Bedensel zevklere adanmış yaşamlardaki tatminsizlik ve
mutsuzluk kimsenin gözünden kaçmaz .
Bir ülkenin gelişmişlik derecesini anlamak için,
hayvanlara nasıl davranıldığına bakmanız yeterli .
Hepimiz, Mülteciler insandır! demek için ayaga
kalkmalıyız. Musa da mülteciydi,
İsa da Muhammed de .
Çiçeksiz mahallelerde insan sevgisi de yeşermez!
Diğerkam insan bencillerden daha keyifli yaşar.
En büyük özgürlük. insanın hırslarından, tutkularından,
rekabet duygusundan, kendisini kanıtlama çabasından
vazgeçmesi.
Gelişmiş bir toplumda şahsiyet önemlidir, ötekilerde ise makam.
Neden bazılan, memleketi kendilerinin daha çok sevdiğini
ileri sürerek bir ayncahk elde etmeye çalışırlar?