İçeriğe geç

Uçurtmayı Vurmasınlar Kitap Alıntıları – Feride Çiçekoğlu

Feride Çiçekoğlu kitaplarından Uçurtmayı Vurmasınlar kitap alıntıları sizlerle…

Uçurtmayı Vurmasınlar Kitap Alıntıları

Kuşlar tutsak yaşayamazlarmış. Ya çocuklar, İnci? Onlar tutsak yaşayabilirler mi?
Çok gençken bir sevdiği varmış. Vermemişler ona. Kaçacaklarmış birlikte. Zahide Ana bohçasını almak için eve dönmüş. Eve dönünce ağabeyleri yakalayıp kilitlemişler onu. Hem de çok dövmüşler. Zahide Ana bir daha hiç kimseyi sevmemiş.
Şimdiki sevdalar naylondandır. Sevdanın hası bizim zamanımızdaydı, diyor.
Annemin naylon gömleği var. Çamaşır ipimiz de naylondan. Naylondan sevda nasıl olur İnci?
İki kelimeyle anla derdimi
Feryat etsem duyuramam sesimi
Ölmeden göreyim güzel yüzünü
Tez gel babam tez gel görüş gününe
Tahammüle hal kalmadı garip gönlümde
Mapushane etrafında dikenli teller
Birbirine kenetlenmiş bağlı bilekler
Sağımda solumda hasret çekenler
Tez gel babam tez gel görüş gününe
Tahammüle hal kalmadı garip gönlümde
İşte hayat budur kızım. dedi.
Bazen çok yorulduğunda kendini hayata bağlayacak bir şey ararsın. İşte o şey sensin Huzurum.
Bunu senden beklemezdim İnci. Benim ağzımdan yazmaya çalışmışsın. Olmamış. Keşke kendi ağzından yazsaydın!
Hem neden herkesin adını değiştirdin de benimkini aynı bıraktın? Nasıl olsa çocuktur, kusura bakmaz, demişsin besbelli. Minik İbo’nun adını da aynı bırakmışsın çünkü.
Ama çocuklar kusura bakarlar. Kuşlar gibi. Hani taş atmıştım bir kez de küsüp kaçmıştı
Ben şimdi kaçamıyorum İnci. Ama büyüyünce kaçarım belki.
Hani o mavi uçurtma gibi
O uçurtmaları vurmasınlar İnci
Hep benimle kalsın istiyorum. Ama biraz büyüyünce uçmak istermiş.
O zaman beni bırakıp gider mi? diye sordum.
Uçma zamanı gelince gitmesi gerekirmiş. Kuşlar tutsak yaşayamazlarmış. Ya çocuklar, İnci? Onlar tutsak yaşayabilirler mi?
Kuşumun adını Barış koydum. Minik Barış!
Bak, uçurtma kaçmış!
Hani bakayım! Nereden kaçmış?
Bizim göğümüzden kaçmış. Ama sakın onu vurma!
Kötü olmak ne demek inci?
Sen artık yıldızları görüyor musun İnci? Bizim göğümüzün bir tek gündüzü var, senin göğünde akşam oluyor mu?

Biraz geç kapatsın diye Zeynep de söyledi, ama olmazmış. Akşamı geciktirmezmiş. Sen akşamı geciktirebilir misin İnci?

Kuşlar tutsak yaşayamazlarmış. Ya çocuklar, İnci? Onlar tutsak, yaşayabilirler mi?
Yalanlar kendi arasında ikiye ayrılır, diyorsun bana. Gerekli ve gereksiz yalanlar. Bu gerekli bir yalan. Ama ben de kendi söylediğim yalanları gerekli buluyorum. Kızıyorsun bana:
Çocuklar yalan söylememeli. Onlar gerekli ve gereksiz yalanları bilemezler henüz.
Eh ne yapalım Ben de büyüyünce söylerim.
Burnun büyüdü mü İnci? Hani Pinokyo’nunki gibi Sen anlatmıştın, Pinokyo diye bir kukla varmış. Yalan söyleyince burnu uzuyormuş. Yalan söylersen senin de burnun büyür demiştin bana. Sen de yalan söyledin!
Seni bırakıp gitmem. Gidersem seni de götürmeye çalışırım.
Hatırlıyor musun, böyle söz vermiştin. Ama Hoşça kal, bile demeden gitmişsin. Ben uyurken.
Barış’ı tanıdığım yerde, ne çiçekler vardı, ne de başı bulutlarda bir çınar Simitçinin gevrek sesi bile giremezdi oraya. Taş avluya yalnızca kuşlar konardı bazen. Adının anlamı dünyayı kucaklasa taşta büyümezdi Barış, ama bunu bilmezdi anasi. Babasının sevdiği bir şarkıcının adıymış -yalnızca bu yüzden konmuş adı
“Uçma zamanı gelince gitmesi gerekirmiş. Kuşlar tutsak yaşayamazlarmış. Ya çocuklar, İnci? Onlar tutsak yaşayabilirler mi?”
Nevin diyor ki: kuşlar bizim için yakalıyormuş güneşin son ışıklarını. Biz gün batımını onların kanatlarında görelim diye.
Bu gece yine ağlar annem. Gizli gizli ağlıyor. Herkes uyuduktan sonra. Ben uyuyormuş gibi yapıyorum.
Ama saçlarım ıslanıyor. O zaman anlıyorum anne­min ağladığını. Sesimi çıkarmıyorum. Benim anla­dığımı sezerse daha çok üzülür belki.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Çerçevesiz gökyüzünü ve tel gölgesiz güneşi sizinle paylaşmak için hemen yazıyorum.
Ağabeye dedim ki:
Bak, uçurtma kaçmış!
Hani bakayım! Nereden kaçmış?
Bizim göğümüzden kaçmış. Ama sakın onu vurma!
Ağabeyin gözleri doldu ben böyle deyince. Bana simit aldı. Babam gibi.
Ağabey uçurtmayı vurmadı. Belki annemi de vurmazdı. O uçurtma nasıl kaçmiş İnci?
Bizim göğümüzün yalnızca gündüzü var. Senin göğünde akşam oluyor mu İnci?
Uçma zamanı gelince gitmesi gerekirmiş. Kuşlar tutsak yaşayamazlarmış. Ya çocuklar, İnci? Onlar tutsak yaşayabilirler mi?
Sen de yalan söyledin!
Seni bırakıp gitmem. Gidersem seni de götürmeye çalışırım.
Hatırlıyor musun, böyle söz vermiştin. Ama hoşçakal bile demeden gitmişsin
Gülmece, anahtar mı İnci?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Yine akşam oldu işte Akşamı götürürler anahtarlarıyla birlikte. Yıldızları da Sen akşamı geciktirebilir misin İnci?
Nevin de mektup bekliyordu. Benim gibi. Ona da gelmemişti. Nevin nişanlısını merak ediyor. Neden görüşe gelmiyor, dedim. Gelemezmiş. O da kafesteymiş bizim gibi.
Ancak kuşlar getirebilir onun haberlerini, dedi Nevin.
Nişanlın neden kafeste? diye sordum. Halkını sevdiği içinmiş.
Sen niye buradasın? diye sordum Nevin’e.
O da halkını sevdiği için buradaymış. Ben büyüyünce halkımı hiç sevmeyeceğim. Halkını sevenler hep kafese giriyor.
Bazen seni çok özlüyorum. Keşke kitap okusa da geri gelse diyorum
Ama çocuklar kusura bakarlar. Kuşlar gibi. Hani taş atmıştım bir kez de küsüp kaçmıştı…
Ben şimdi kaçamıyorum İnci.
Ama büyüyünce kaçarım belki.
Hani o mavi uçurtma gibi…
“Bir de kimbilir, sevdiğin insan seni sevmez olur. Ufak bir iş deme, yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir içerideki adama.”
Uçurtmayı vurmasınlar, çocuklar uçurtma da uçurabilsinler diye…
Kuş­lar tutsak yaşayamazlarmış. Ya çocuklar, İnci? Onlar tutsak yaşayabilirler mi?
Bak, uçurtma kaçmış!
Hani bakayım! Nereden kaçmış?
Bizim göğümüzden kaçmış. Ama sakın onu vurma!
Senin de yüreğin çarpıyor mu?
Çarpıyormuş. Herkesinki çarparmış. Ama kimi­ninki aydınlık olurmuş, kimininki karanlık. Dışarı­dan hangisinin karanlık, hangisinin aydınlık olduğu nasıl anlaşılır İnci? Nevin ‘e sordum:
Dünyanın en zor işidir onu birbirinden ayır­mak, dedi.
Neyin zararlı, neyin zararsız olduğunu biz kendimiz tespit edecek olduktan sonra büyüklerimize ne gerek kalır?
Büyüğe el kaldırılmazmıș. Küçüğe el kaldırılır mı?
Ben büyüyünce halkımı sevmeyeceğim. Halkını sevenler hep kafese giriyor
Uçma zamanı gelince gitmesi gerekirmiş. Kuş­lar tutsak yaşayamazlarmış. Ya çocuklar, İnci? Onlar tutsak yaşayabilirler mi?
Seher Teyze bile ayıpladı Zeynep’i. Büyüğe el kaldırılmazmış. Küçüğe el kaldırılır mı?
Annemi çok seviyorum. Ama bazen onu anla­mak zor oluyor. Nevin’e söyledim. Annen çok üzülüyor, annene anlayış göstermelisin, dedi. Hep ço­cuklara mı düşer annelere anlayış göstermek, İnci?
Kuşlar tutsak yaşayamazlarmış. Ya çocuklar,İnci? Onlar tutsak yaşayabilirler mi?
“Şimdiki sevdalar naylondandır. Sevdanın hası bizim zamanımızdaydı.”
Ben çok ağlıyorum,ama annem geri gelmiyor.
Artık düşünmeyecek misin?
Bu akşam hiç istemedim içeriye girmeyi. Çok güzeldi hava. Kuşlar ötüyordu gün batarken. Avlunun bir kenarından görünen kavak ağacının en tepe yaprakları var ya oraya vurmuştu güneş. Bir de kuşların kanatlarına. Güneşin batışı çok güzel olurmuş,öyle mi? Ben hiç görmedim güneşin batışını. Doğuşunu da görmedim.
Bazen seni çok özlüyorum. Keşke kitap okusa da geri gelse diyorum .
Kuşlar tutsak yaşayamazlarmış. Ya çocuklar, İnci? Onlar tutsak yaşayabilirler mi?
Hani yalan söylemek kötüydü, sen niye söylü­yorsun İnci?
Yalanlar kendi arasında ikiye ayrılır, diyorsun bana. Gerekli ve gereksiz yalanlar. Bu gerekli bir yalan. Ama ben de kendi söylediğim yalanları gerekli buluyorum. Kızıyarsun bana:
Çocuklar yalan söylememeli. Onlar gerekli ve gereksiz yalanları bilemezler henüz.
Eh ne yapalım Ben de büyüyünce söylerim.
Uçurtmayı vurmasınlar, çocuklar uçurtma da uçurabilsinler diye
Çerçevesiz gökyüzünü ve tel gölgesiz güneşi si­zinle paylaşmak
Bazen seni çok özlüyorum. Keşke kitap okusa da geri gelse diyorum.
Bir de kimbilir, sevdiğin insan seni sevmez olur. Ufak bir iş deme,yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir içerideki adama.
Ağlama, diyor Nevin bana. Ağlama, gittiğimiz yerlerde de bizim kızlar var.
Oraların göğünde uçurtma da var mıdır?
Sizin gittiğiniz her yerde uçurtmalar olurmuş. Öyle söyledi Zeynep.
O uçurtmaları vurmasınlar İnci
Ama çocuklar kusura bakarlar. Kuşlar gibi. Hani taş atmıştım bir kez de küsüp kaçmıştı

Ben şimdi kaçamıyorum İnci.
Ama büyüyünce kaçarım belki.
Hani o mavi uçurtma gibi

Ama bana “hoşça kal” demeden gitmezdi. Yoksa o da senin gibi bana “hoşça kal” demeden mi gitti?
Nuran diyor ki: Ona uçmayı biz öğretecekmişiz. Annesi olmadığı için. Uçmayı öğrenince beni bırakıp gidecek. Ona uçmayı öğretmesem olmaz mı?

Kuşlar uçmak istermiş, kayısı çekirdeği de büyümek Öyle dedi Gülsüm Ana.

Kuşum ölmedi. Benim elimden mama bile yiyor. Canlanıyormuş yavaş yavaş.
“Yaşayacak,” dedi Nuran.

Hep benimle kalsın istiyorum. Ama biraz büyüyünce uçmak istermiş. “O zaman beni bırakıp gider mi?” diye sordum.

Uçma zamanı gelince gitmesi gerekirmiş. Kuşlar tutsak yaşayamazlarmış. Ya çocuklar, İnci? Onlar tutsak yaşayabilirler mi?

Bilmem sesimi duydun mu? Duyduysan geri dönseydin keşke.
“Seni bırakıp gitmem. Gidersem seni de götürmeye çalışırım.”
Hatırlıyor musun,böyle söz vermiştin. Ama “Hoşçakal”,bile demeden gitmişsin.
Sen de yalan söyledin!
“Şimdiki sevdalar naylondandır. Sevdanın hası bizim zamanımızdaydı,” diyor.
Annemin naylon gömleği var. Çamaşır ipimiz de naylondan. Naylondan sevda nasıl olur İnci?
Ama çocuklar kusura bakarlar. Kuşlar gibi. Hani taş atmıştım bir kez de küsüp kaçmıştı Ben şimdi kaçamıyorum İnci. Ama büyüyünce kaçarım belki. Hani
o mavi uçurtma gibi
Neyse ki Selma Abla gülünç bir romandan bir parça okudu o sırada. Uzak bir köyü anlatıyormuş roman. İnsanlar kralın her dediğine iyi diyorlar. Tuhaf şeyler geliyor başlarına. Aynı bizim buraya benziyormuş. Kızlar öyle söyleyip bir yandan da güldüler. Ben anlamadım, ama onlar gülüyor diye ben de güldüm.
Ama Nevin karşı çıktı:
“Keskin sirke küpüne zararmış.”
Filiz’e, keskin sirke, diyor Nevin hep.
Sevim alaya aldı Nevin’i:
“Sen hep üzüm kalacaksın.”
“Sirkeye benzemeye çalışan ekşimiş üzüm olmaktan iyidir!”
“Zaten ne yapsan yaranamazsın, en iyisi köşene çekilip her şeye boş vermek galiba,” diye söylenip duruyor.
Biz birlik olmadıkça bize daha çok şey ederler,” dedi.
Fikir suçu ne demek İnci? Televizyondaki yalanlara kızmak fikir suçu mu?
“Yalan söyleyen adamı koskoca televizyona çıkarırlar mı?”
Çıkarırlarmış.
Sultan Teyze diyor ki: Büyüklerimiz yalan söylemezmiş. Hem de yalan
söyleyen adamı koskoca televizyona çıkarmazlarmış.
Filiz güldü o zaman, “Az mı gördük televizyonda yalan söyleyenleri,” dedi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir