İçeriğe geç

Hedef Türkiye Kitap Alıntıları – Oktay Sinanoğlu

Oktay Sinanoğlu kitaplarından Hedef Türkiye kitap alıntıları sizlerle…

Hedef Türkiye Kitap Alıntıları

Gönül terbiyesi görmemiş insanlar, evrenkentlerde (üniversitelerde), insanlığın hayrına bir takım araştırmalarla uğraşacaklarına hep milletlerin aleyhine, birbirlerinin kuyusunu kazma, fitne, fesat, dedikodu gibi işlerle uğraşırlar. Çünkü gönül yok ki, o akla faydalı bir şey yapmasını emretsin.
Gönül terbiyesi olan insanlar bunu yapmaz. Bilimi insanlığın hayrına kullanır. Onun için gönül olmadan, bilim ve akıldan zarar gelebilir..
Gönül terbiyesinden, hattâ gönül kavramından bile mahrum olan Batıdaki bilim adamlarından bazıları ne yapmışlardır? Bilimle atom bombası yapmışlardır, çeşitli bombalar yapmışlardır. Zehirli gazlar, biyolojik silâhlar yapmışlardır. Bunlarla milyonlarca insanın perişan edilmesine yol açmışlardır.
Eğer kişi, gönül terbiyesi görmemişse, gönül çok zayıf kalmışsa, o zaman akıl, başı boş kalınca, muzırlıklarla uğraşır. Aklı boş bırakmaya gelmez. Yâni, gönlün güdümünden çıkan akıl muzırlıkla, melanetle, fesatla uğraşır.
Aklın üstünde gönül vardır. Akıl, bilgisayar gibi, bir uzuvdur, iç âlemin, maneviyatın temeli olan gönlün emrinde olmalıdır.
_Oktay Sinanoğlu_
_Liderlik bilgidedir, büyüklükte ve güçte değil.
_Türkçe düşmanı olan aslında Türk Ulusunun ve Türk yurdunun düşmanıdır. Kimsenin şüphesi olmasın.
_Atatürk’ün, Ne Mutlu Türküm Diyene” lâfının baş tarafı varmış: “Türk demek, Türkçe demektir, ne mutlu Türküm diyene” demiş.
_Atatürk düşmanlarında Türk kanı yoktur çünkü Atatürk hayatı boyunca Türklüğü yüceltmek için çalıştı. Türkiyeli lafını Türk dememek için kullanıyorlar fakat bir türlü Türk diyemiyorlar. Türk demek ırkçılıktır. diyorlardı. Türk’ten gayrı kimden bahsetse ırkçılık olmuyor.
_Türk dili kalmazsa, Türklük kalır mı? Atatürk kendi sözleriyle bunu defalarca ifade ediyordu: Türk demek dil demektir. Milliyetin en bariz vasıflarından biri dildir. Türk her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır.
_ Kasıtlı olarak eğitimi sıfırladılar çünkü bir ülkeyi yok edeceksen önce eğitimini yok edeceksin. Eğitim vasıtasıyla dilini, kültürünü yok edeceksin, kimliğini, kişiliğini yok edeceksin.
_Bir insan dinlerden haz etmeyebilir. Hatta Ben dinsizim. der ve dinlere karşı olabilir, olsun. Bana ne?
_Vatan haininin bu kadar bol olduğu bir ülke dünyada yoktur.
_Milliyetçilik belli bir zümrenin vasfı olamaz. Diline, tarihine, kültürüne, haysiyetine, şerefine düşkün her Türk, Türk milliyetçisidir.
_Avrupa’nın neresi uygar? Avrupa ırkçı, birkaç yüz senelik bir yaldızı olan hunhar, barbar kavimlerin birleşmesinden oluşur.

_1960’lara kadar Atatürk ruhu hâkimdi: Herkes Türktü, herkes Atatürk milliyetçisi idi. Sonra hava değişti. Kimi zannetti ki milliyetsizlik fikri Rusya’dan geldi. Hayır efendim, sahtelerin ikisi de Amerika’dan geldi. Önce, 1960- 1970’lerde Amerika’nın yarattığı sahte sağ ve sahte solla bölündük ve millî değerlerden uzaklaştırıldık. Sonra filim değişti; kaynak aynı Batı, hikâye aynı; kıyafetler farklı: :Bu sefer de sahte Atatürkçü , sahte çağdaş ve sahte dinci . Yetkili bir Amerikalı vaktiyle bir gün dedi ki: Destekleriz, ne olacak? Onlar (yâni 1960-70’lerde saf ahalinin komünist zannettiği sahte sol ) liberal (Yâni millî değil). Onları kullanarak Türk lâfını edilemez kıldılar.

_Türkiye’nin uyanmaması için bizi suni gündemlerle oyalamaya çalışıyorlar. Her gün basın-yayında topluma aşağılık duygusu aşılanıyor. Televizyonların 100 kanalından 99’unda cinayet, uyuşturucu, dalavere ve ahlaksızlıktan başka şey göremezsiniz. Yani millet tamamen cahil bırakılmış hiç düşünemeyen, sadece tüketen bir toplum oluşturulmuş.
_Türkiye’de tarım ve hayvancılığın yok edildiğini herkes biliyor. Yakında aç kalacağımızı, buğday ülkesi Türkiye’nin buğday ithal ettiğini herkes biliyor. 2006
-Milletvekili maaşı memur maaşı seviyesine getirilmeli ki, gerçek vatanseverler milletvekili olsun, menfaatçiler değil.
_Bir gün derste, ”Fizik tabiatın müziğidir. ” dedim. Bu sözüme sınıftaki dinleyiciden bir güzel bir karşılık geldi: ”O halde, notası da matematiktir. ” Söz çok hoşuma gitti; kendisini tebrik ettim
_Çok küreselleşirsen, küre olursan, futbol topuna benzersin, gelen giden bir tane çakar, yuvarlanır gidersin.
_Batı, İslâm Dünyası‘nın yeniden toparlanıp kendi kaderine kendisi hâkim olur duruma gelmesini olsa olsa Türklerin başarabileceğini biliyor. Türk Dünyası‘nın da. Dolayısıyla Batı‘nın derdi Türk iledir.
_Düşünce özgürlüğü olmayan yerde bilim olmaz. Bilim olmayan yerde ilericilik olmaz.
_Gazali, Selçuk Türkü’dür Arap değil. 20 cilt Kimya-ı Saadet isimli kitabını burada yazıyor. Mutluluğun Kimyası. Yurtdışında bu kitabı herkes biliyor. Birçok dile çevrilmiş. Türkiye’de okutmazlar.
_Oktay Sinanoğlu 1935-2015 akademisyen, Türkçü, kimyager.
________________________

_Bernard Levis_
_Menderes, Türk demokrasisinin babasıdır çünkü demokrasinin anasını düdüklemiştir.
_Türkler, İranlılar’ın ve Araplar’ın asla yapmadıkları bir şeyi yaparak milli kimliklerini İslamiyet’e gömdüler. Türkler’in İslamiyet’e bağlılıklarının ciddiliği ve gerçekliği düzeyine başka hiçbir halkta rastlanmamıştır.
__İslamı anlamak için islamın hakim olduğu yerlere ve hakim olmadığı yerlere bakmak yeterlidir. Kendinden olmayanı ezmek ve yok etmek üzerine kurulu siyasal islamın, modern dunyaya entegre olması imkansız. islamın, ınsanliga katkisi nedir? Modern bir insan neden musluman olmalidir?
_Bellek bir birey için ne ise, tarih de toplum için odur. Bellek yitimine amnezi, bellek bozulmasına nevroz deriz; çarpıtılmış tarihten beslenen toplum da belleğini yitirmiş ya da nevrotik bir toplumdur.
_1918’de, büyük Müslüman imparatorlukların sonuncusu Osmanlı saltanatı yenilgiye uğradı, başkenti İstanbul işgal edildi, hükümdar esir alındı ve topraklarının büyük bölümü savaşın galipleri İngiliz ve Fransız imparatorlukları arasında paylaşıldı.
_Ortadoğuluların gözüyle, suçlu Amerikan hâkimiyeti ve dolayısıyla düşman da Ortadoğu’daki düşük üretkenlik ve yüksek doğurganlık, hızla büyüyen işsiz, eğitimsiz ve umutsuz genç bir nüfusla, istikrarsız bir bileşim oluşturuyor
_Normalde düşman ajanı tespit edildiğinde tutuklanmaz ve efendilerine iletmek üzere yanlış bilgiler edinmesine dikkat edilerek işini yapmasına izin verilir. Bu hem düşmanı yanlış yere yöneltmek hem de yeni casusları tespit etme meşakkatinden kurtulmak gibi ikili bir amaca hizmet eder.
_İslam, yoksul ruhlara hayat ve anlam vermiştir.
__Arap devletleri, 1-2 istisna hariç, yapay nitelikli olmalarına karşın bağımsız devletlerini korumak konusunda hayret verici ölçüde ısrarlı olmuşlardır
_Muhammet’in yaşadığını gösteren en ufak bilimsel ve arkeolojik bir kayıt yoktur. Hakkında bize aktarılan bilgilerin tamamı sadece hadisler ve siyer-i nebi kaynaklarından ibarettir. Muhammed ve islamiyet hakkında ne bizans kaynaklarında, ne acem kaynaklarında, ne süryani kaynaklarında, ne de çevre medeniyetlerin kaynaklarında bir bilgiye rastlanılmamaktadır. Tüm hayatı ve sözleri 750 yılından sonra rivayete dayalı bilgiler dahilinde, ibn ishak’ın isminde birinin Es-sire isimli eserinde yer almaya başladığı iddia edilir lakin bu eser ortada yoktur. Bunu öğrendiğimiz kaynak ise tarihçi Taberî’nin Tarih er-rusül ve’l muluk ve’l hulefa adlı eseridir. Taberî yine rivayetler zinciri ile kendisine ulaşan bu muğlak bilgiler ile islam ve muhammet hakkında bugün bilinenleri kitabında anlatmıştır. Daha sonra gelen tırmizi, buhari gibi muhaddisler de bu bilgiler dahilinde kütüb-ü sitte’yi oluşturmuşlar ki kur’an dan sonra en güvenilir kaynak kabul edilir islam dünyasında. 675-685 yılları arasında yazıldığı belgelenen alphonse mingana eserinde: yine bu bölgede ismail’i kabilelerine karşı savaşan bir sahte mesihten bahsediyor. Özetle, İslam, hristiyanlık mezhebidir. Tüm bu bulgu ve belgelerden islam peygamberi muhammet denilen mitolojik şahsiyetin, sahte mesih mamet’in hikayesinden devşirilmiş olduğunu ve bugün islamiyet dediğimiz öğretinin ise vahiy yoluyla bildirilmiş bir din olmadığını, aksine bölgede hakim olan monofizit öğretinin, ismaili yahudi öğreti ile harmanlanmış ve yaklaşık 200 yıllık bir süreçte özellikle abbasilerin devletleşme sürecinde yeni bir din şeklini aldığını rahatlıkla söyleyebiliriz
____________________________

__Ernest Renan__
_Hiç kimse tarihi değiştirmeden yazamaz. Tarihi yanlış yazmak bir millet olmanın ayrılmaz parçasıdır. Ulus, hatırladıklarımız kadar unuttuklarımızla oluşur.
_İnsanları inandıkları şeylerden vazgeçirmek bir şeye inandırmaktan daha zordur.
_ Büyük işler, azınlık tarafından başarılır.
_Gerçek inanç sahibinin kafası âdeta demir bir çember içine alınmıştır; her türlü bilime kapalı ve yeni olabilecek her şeyi öğrenmekten âcizdir.
_Ortadoğu islamın zayıflaması sayesinde kalkınabilir. İslamiyetin ilk kurbanı ortadoğu toplumlarıdır. Ortadoğu insanını dininden kurtarmak ona yapılabilecek en büyük iyiliktir. Ortadoğu ülkelerindeki rönesans islamiyetten kurtarılarak gerçekleştirilebilir.
_Artık, devlet dini yok; insanlar Fransız, İngiliz, Alman olup Katolik, Protestan, Yahudi olabilir ya da herhangi bir külte uymayabilir. Din kişisel bir şeye dönüştü; kişinin vicdanına bağlı. Uluslar artık Katolik, Protestan diye ayrılmıyor.
_Paylaşılan acı, sevinçten daha çok birleştirir. Aslında ulusal anılar, yaslar, zaferlerden daha kıymetlidir, çünkü görev yükler ve toplu bir çaba beklerler.. Vatanım idealizmdir.
_ Fizik ve kimya yasaları tek bir kez bile altüst olmuş değildir.
_Onlar 12, ben tek ama hak bendedir. Hepsini devireceğim. İsa hiç evlenmedi.
_ İnsan ne ırkının ne dilinin ne dininin ne nehirlerin akışının ne sıradanlığın yönünün kölesidir. Sağlıklı bir akla ve sıcak bir kalbe sahip büyük bir insan topluluğu ahlaki bir bilinç yaratır, bu bilince ulus denir.
_ Irka ve dine verilen aşırı dikkatin sakıncaları vardır. Ulusal sayılan bir kültürle kısıtlanır ve ona hapsoluruz. İnsanlığın vadisi içinde nefes aldığımız açık havayı terk eder, yurttaşlar cemiyetine kapanırız
_İtalya’nın yenilgilerle birleştiğini, Türkiye’ninse zaferleriyle mahvolduğunu gördük
_ Bilimde her şeyin amacı mümkün olan en yüksek insan kültürünü gerçekleştirmektir
__________________________

_Hitler_
_Zayıfa acımak doğaya ihanettir.
_Her kim bize karşı ayaklanırsa kendisini ölü kabul etmelidir.
_Yahudi’nin yaptığı iyilik, bir tarlaya istemeden dökülen gübre gibidir.
_Basın, birkaç gün içinde, oldukça önemsiz hatta komik bir olayı kısa bir sürede çok önemli bir devlet meselesi haline getirerek aslında en önemli bir meseleyi kamuoyunun dikkatinden kaçırıp unutturma gücüne sahipti.
_Kahramanlık, ahlaki düşüncelerimde birinci sıraya geçti. Kendi kendimi zor idare edebilen küçük bir lider olmuştum. Konuşma yeteneğim babam tarafından takdir edilmiyordu. Ailem davranışlarımdan dolayı endişeleniyordu. Konuşma hevesim kaybolurken, askeri kitapları okuyordum. 11 yaşımda idim. Babama karşı çıktım. Memur olmak istemiyordum. Öğüt ve sert hareketler beni yenemedi. 12 yaşında ressam olmam gerektiğine karar verdim. Babam önce benden şüphe etti. Sonra yanlış işittiğini sandı. Fakat düşüncelerimi tam öğrenince, şiddetle karşı koydu. yeteneğimle ilgili düşüncelerime hiç önem vermedi. Ressam mı olmak? Hayır hayır asla!.. diyordu. kendisi ne kadar inatçı ise, ben de, o kadar inatçı idim.
_Kitaplar, hayat mücadelesine atılmış olanlara veya büyük ideal sahiplerinin geniş ufuklarına, yeni ufuklar katmakta yardımcı olurlar
_Kitleler de, yönetilmeyi yönetmekten daha çok severler. Kendilerine sağlanan liberal özgürlükle karşılaştırıldığında, kendine rakip tanımayan bir doktrin, onları içten içe daha çok tatmin eder; söz konusu özgürlükle kendilerini kaybeder.
_Kitle kendi eleştiri organlarına sahiptir ama bu organlar, bireyde olduğu gibi işlemezler. Kitle içgüdülerine tabi, bir hayvan gibidir; mantık ve yargıdan yoksundur; ben onların ilkelliğine dokunmadım. Sadece hareket ettirdim, işte bu ilkel güç bir doğa gücünün dayanıklılığıdır.
_Bir korkak adamın eline on tabanca verseniz, o korkak gerektiği anda bir tanesini bile kullanamayacağı için tek kurşun bile atamaz. Dolayısıyla bu korkağın elindeki tabancalar, yiğit birinin elindeki topuzdan daha az değerlidir.
_Bu dünya korkak milletler için değildir. Varlığı çeşitli entrikalarla tehdit edilen milletler eğer millî kimliklerini her şeye rağmen koruyabilmiş ve cesaretlerini kaybetmemişlerse, tarihin her sahnesinde adlarından söz ettireceklerdir.
_Büyük kitlelerin algısal yeteneği oldukça sınırlıdır, anlayışları azdır, fakat unutkanlıkları muazzamdır. Bu gerçeklerin ışığında, bütün etkili propagandalar, kendini birkaç konuyla sınırlandırmak ve bu konuları, en son kişi bile böyle bir kelimeyle neyin amaçlandığını hayal edebilinceye kadar, sloganlar gibi kullanmak zorundadır.
_Barışsever ve aynı zamanda güçlü de olmalısınız!
_Düşmanınızı şaşırtarak, terör, sabotaj ve suikast ile demoralize edin. Geleceğin savaşı budur.
_Karl Marx, sadece çürümüş bir dünyanın kokan bataklığında, bilhassa zehirli olan maddeleri teşhis eden kimse
_Gaye hak temin etmek değildir. Esas gaye en kuvvetli olmaktır.
_Yirmi yıldan daha fazla bir süredir, Moskova’daki Yahudi Bolşevik Rejim, sadece Almanya’yı değil, bütün Avrupa’yı ateşe vermeyi amaçlıyor. Yahudi Bolşevik liderleri, sadece ideolojik yollarla değil, askeri yollarla da bizleri ve bütün Avrupa’yı yönetmeyi amaçlamakta. Bu Anglo-Sakson Yahudi savaş tüccarları ve Moskova’daki Bolşevik Yahudilerle yüzleşmenin vakti geldi.
_Yahudilerin, büyük ve sonsuz inatçı bir yaşama iradesine sahip olduklarının ve ırklarının devamında büyük bir sebatla hareket ettiklerinin açık ve kuvvetli birer delilidir. Yahudilerin fikri melekeleri yüzyıllar boyunca gelişmiştir. Yahudi’ye bugün kurnaz denilmektedir
_Yahudi tam bir asalak tiptir. Hep de böyle kalacaktır. Verimli bir toprak, Yahudi’yi cezbedince oraya yayılıverir. Yahudi nereye yerleşirse, oradaki verimliliğin uzun ya da kısa sürede yok olup gittiğini görürsünüz.
_Bu fikir ve düşünce çetesinin, tespit ettikleri hedeflere ulaşmak için yapmayacakları şey yoktur. Bunlar, ev aile ilişkilerini gündeme getirecek kadar ileri giderler. İçlerinde sansasyon yaratmaya yönelik ihtirası olanlara kurban seçtikleri talihsiz kişiye son öldürücü darbe vurma imkanı sağlayacak bir olay buluncaya kadar domuzlar gibi her tarafı eşelerler. Eğer kurbanlarına ait resim ve şahsi bir açık bulamazlarsa seçecekleri tek yol vardır, basit bir yoldan iftira atmak. Art arda tekziplere rağmen, bu iftiralardan iz kalmasının yanında yüz ağızdan birden çıkan iftiralar diğer suç ortağı gazetelerde de yazılmış olduğundan, kurbanın bütün tekzip ve isyanlarının hiçbir şey ifade etmeyeceğini zaten bilmektedirler. Bir gazetenin sorumlu olduğu kamu vicdanından ve görevinin ne olduğuna dair açıklamalarla açık açık yalan söylerler. Bu belanın kendini gösterdiği miting ve kurultaylarda daha da ileri giden bu reziller; aralarda “gazetecilik şeref ve haysiyetinden” uzun uzun bahsederek bulunduğu topluluğun tasdikini alırlar.
_Hiç şüphe yok ki, her zaman vicdandan yoksun kimseler bulunur. Böyle kimseler aynı zamanda dini kendi karanlık siyasi görüşlerine alet ederler. Fakat şunu da unutmamalı ki, dini veyahut mezhebi kendileri için suistimal edenler yüzünden, din ve mezhepleri sorumlu tutmak mümkün değildir. Bu adi kimseler, kendi adi içgüdüleri için suistimal edecekleri başka müesseseler varsa, hiç çekinmeden onları da istismar ederler. Parlamentoda böyle boş kafalı bir kimse kalkıp kendi siyasi menfaati için, dini suistimal edecekse, bu hareketini haklı gösterecek fırsatı nimet sayar. Eğer böyle bir kimsenin ahlaksızlığından dolayı, din ve mezhep sorumlu tutulur ve bu müesseseye hücum edilirse, yalancı artık herkesi kendine şahit tutar. Kendi hareketinin ne kadar haklı olduğunu ve dinin kurtulması gerektiğinden dolayı kendisine müteşekkir kalınmasını ileri sürer. Sonunda işi yaygaraya boğan bir kimsenin kavgaya sebep teşkil ettiğini kimse fark etmez. Yahut hafızası zayıf olan kamuoyu bunları hatırlamaz. Böylece adi herif, hedefine ulaşmış olur.
_
_Mustafa Kemal; bir milletin, bütün vasıtalarından mahrum edilse dahi, kendini kurtaracak vasıtaları yaratabileceğini ispat eden adamdır
_Türkiye Büyük Meclisi’ne ve Türk halkına, Türkiye Cumhuriyeti’nin Başkanı Atatürk’ün ölümü üzerine en derin üzüntülerimi bildiriyorum. Büyük bir asker, dahi devlet adamı ve tarihi bir şahsiyet kayboldu. Yeni Türkiye Cumhuriyeti ile nesilden nesile devam edecek büyük bir anıt oluşturdu
_Şeref ve namustan yoksun milletler er geç hürriyet ve bağımsızlıklarını kaybederler
____________________

_Bozkurt (armstrong)
_Mustafa Kemal,
1908’de padişahı deviren!;
1915’te Geliboluda İngiliz imparatorluğunu ezen;
1922’de İzmir’de Yunanlıları denize döken;
1923’te muzaffer müttefik devletleri İstanbuldan kovan;
1924’te hilafet kudretini imha eden;
1926’da bütün muhalefeti asan;
1932’senesine kadar, yıkılan bir imparatorluktan bir millet yaratan
Zalim, acı, demir iradeli bir Adamın tetkiki…”

_O, diktatördür. O, Türkiye ‘de bir daha kesinlikle bir diktatör ortaya çıkmasın diye diktatör olmuştur. Gelecek onun güçlü avuçları içinde uzanmaktadır. Eğer bu eller gevşer, titrer ve başaramazsa ve inşa edemezse, o zaman Türkiye ölecektir. Ailesi, dostu olmayan yalnız bir adam olarak, Türkiye’nin halkını sahip olduğu tüm özel mülklerinin ve iktidarının varisi yapmıştır.
_Türkiye’de eğitim görmüş bir orta sınıf yoktu. Birkaç yetenekli insan dışında bütün Türkler cahil ve böndü. Her şeyin kötü olduğu zamanlarda bile sakin sakin otururlar, hiç yakınmadan acı çekerlerdi. İspanyollar ya da irlandalılar gibi içgüdüsel birer devrimci değillerdi fakat becerikli ve vicdansız liderlerce kandırılırlar ve gözleri kapalı onların ardına düşerlerdi. Bu yüzden dikkatini liderler üzerinde toplamalı ve onları susturmalıydı. Oyundaki bütün unsurları tanıyordu.
_Yürümeyi öğreninceye ve yolu tanıyıncaya kadar milletinin elinden tutup ben yönlendireceğim. Ancak ondan sonra kendi başına karar verebilir , kendi kendisini yönetebilir. O zaman benim eserim de tamamlanmış olacaktır.
_ Mustafa Kemal, çok yetenekli, inatçı bir enerjiye sahip ancak insafsız, itici tavırları olan, serkeş mizaçlı, gem vurulmamış zevkleri, ihtirasları olan; dahası, dostluğu tanımayan bir adam.
_Memleketin herhangi bir felâketi veyahut memleketini ve milletini alâkadar edecek herhangi mühim bir hadise zuhur etti mi, onun içkisini de, eğlencesini de bir tarafa bırakıp pençesini hadiselerin üzerine atarak arslan gibi kükrediğini de belirtiyor.

_İngiliz istihbarat subayı Harold Armstrong’un 1932 yılında yayımladığı Atatürkün ilk biyografisidir. Objektiflikten uzak, taraflı ve sert bir üslûpla yazılmış Mustafa Kemal’in özel hayatını irdeleyen mesnetsiz bölümler içerdiği için İnönü başkanlığındaki bakanlar kurulu kararıyla yasaklandı. Yasaklı kitap 1955’ten başlayarak birkaç kez Türkçeye çevrilmiştir. Armstrong Enver Paşa’ya hakaret etmesi nedeniyle hücreye atıldı.Türkiye’den rüşvet vererek kaçmayı başardı.
_Mustafa Kemal, yurt dışından orijinal bir nüshasını getirtti. Ünlü sofralarından birinde geç vakitlere kadar tercüme ettirerek dinledi. Atatürk, kitaba müsaade edilsin ve memlekette okunsun! diye latife etmişti. Necmeddin Sadak’ın kaleminden 7 Aralık 1932’de Akşam gazetesinde yayımlandı.
_Rıza nur, bu kitabı çevirtiyor ve yayınlatıyor. (Atatürk kendisi hakkıntaki tüm iddialare cevap verip çürütüyor ve bir daha da tartışılamıyor. Yok demiyor. Üstüne gidip çürütüyor. Ve gazetede yayınlanıyor)

_BOZ KURT: Mustafa Kemal, Yüzbaşı Armstrong’a Cevap: NECMEDDİN SADIK, Akşam Gazetesi:1932
_İngiliz zabiti, Gazi’nin eserini inkar edemediği için, «gülünç ve cahil» diye kitabının ellerden atılmasından çekinen her müellif için hakikatı olduğu gibi yazmaktan başka çare yoktur!
_Gazi ve Türk milleti Anadolu’da vatanı kurtarmak için cihanla pençeleşirken, Istanbul’da Türk milliyetperverlerine eziyet, işkence eden entrikacı, dalavereci çirkin bir sima idi.
_İstanbulda, o kara günlerde dost olduğu sefil adamlar arasında rabıtacı Sait Molla’yı bulmuş, onunla samimiyetini artırmış, ona “İngiliz Muhipler Cemiyeti”ni teşkil ettirmiş ve Sait Molla’yı iktidar mevkiine çıkarmıştır.
_İngilizlerin en büyük ahlaki şiarı yalan söylememektir. Armstrong’un eserini okuduğumuz zaman, hakiki bir karakteriyle taban tabana zıt, yalancı, garezkar ve sırf kitabını satmak, yahut bir büyük adamı fena tanıtmak endişesiyle hareket eden bir müellif karşısında bulunduğumuzu derhal anladık. Bu tezattır ki, bizi Armstrong’un şahsi hüviyeti hakkında tahkikata sevk etti. öğrendik ki, Armstrong yalnız Türkleri değil, İngilizleri de hicaba sevkeden ve onlarca da nefretle görülen dengesiz bir adamdır.
_Kitabın kabında Gazinin resmini koymuş. Gazi Hazretleri, hiç bir acemi veya garezkar ressam elinde bu derece biçimsiz, böyle korkunç bir şekle sokulmamıştır. İngiliz gazetesi diyor ki: “Kitabın kabındaki resim, insanın damarlarındaki kanı dondurmıya kâfidir.
_Mustafa Kemal bir diktatör müdür?_ Armstrong, kitabın adını şöyle koymuş: “Boz Kurt, Mustafa Kemal: Bir Diktatörün Hususi Hayatının Tetkiki. Gazinin en fazla nefret ettiği sıfat ta budur.
_Gazi, bir politika oyunu, bir hükümet baskını ile kuvvet kullanarak, hattâ bir sınıf veya zümrenin arzusu ile devletin bütün kudret ve salâhiyetlerini nefsinde toplamış bir politikacı değildir ki, Diktatör sıfatı ona yakışsın. Gazi, bütün bir milletin tarihe ve cihana karşı isyan ve ihtilali neticesi, millet tarafından iş başına getirilmiş bir kurtarıcı. O, dahili politika tertibatiyle iktidar makamını ele geçirmiş bir siyaset adamı değil, büyük bir milletin ıstırabının doğurduğu bir kahramandır. Gazi nasıl diktatör olur ki, vatanın istikbalini kurtarmak için cephede ordular idare ederken, kendine, şahsına düşman unsurların da içinde bulunduğu Millet Meclisini hiç bir an ihmal etmemiş, düşman ordularına göğüs gerdiği, yahut taarruzlar hazırlamakla meşgul olduğu cehennemî günlerde, Millet Meclisindeki demagoglara, kıskançlara meram anlatmak için mütemadiyen cepheden Ankaraya giderek kürsüden Meclisi ikna etmek vazifesini lüzumsuz bir zahmet addetmemiştir. Diktatör olmak istiyen milli bir kahraman için daha kolay ne vardı? Gazi diktatör değil, milli iradenin kudret ve kudsiyetine tapan, dünyada her varlıktan üstün tuttuğu Türk milletinin vicdanından kuvvet alan en demokrat ruhlu bir devlet reisidir.
_Boz Kurt kitabı şöyle başlıyor: İsanın 13. üncü asrında büyük kuraklık oldu. Aşiretler sürülerine yeni otlaklar bulmak için yerlerinden kalktılar. İçlerinde Osmanlı Türkleri de vardı. Osmanlı Türkleri ilkel ve vahşi, hayvan gibi kuvvetli idiler. Yassı Mogol suratlarında ince çekik gözleri yardı. Yaban Bozkırlarda, Orta Asyanın korkunç yaylalarında avladıkları boz renkli kurtlar kadar sert ve amansızdılar. Buna rağmen göçebe hayatın tehlikeleri onları inzibata sokmuş, Beylerine mutlak surette itaatli kılmıştı. Asırlardanberi at kılından yapılmış kara çadırlarını, Gobi çölünün kenarında Sungarya ovalarına kurmuşlardı. Su ve ot yoksulluğunun tesiri altında Süleyman Şah, aşiret halkının başına geçti. Garbe doğru hicrete mecbur oldu. Anadoluya geldi. Son asır tarihine girdi.” (Armstrong, ilk Türkleri Osmanlı Türkleri sanıyor. Binlerce senelik eski Türk tarihi içinde kısa bir devre olan Osmanlı tarihinin bütün Türk tarihi olmadığını ya cehaletinden bilmiyor, yahut inkar edecek kadar garezkarlık gösteriyor.)
_Türk ırkının asaletini ve medeniyetini inkâr ederek ecdadımızı « vahşi» diye tavsif etmesindeki kabalık, eserinin asıl mevzuunu yalan ve iftira içinde ne suretle tahrif edeceğine ilk alâmettir. Osmanlı tarihini kısaca hülâsa ederek Osmanlı padişahlarını «gaddar, hayvani» diye tavsif ettikten sonra, on dokuzuncu asra geliyor. ) Ali Rıza kimdi? Zübeyde kimdi? Mustafa Kemal nerede doğmuştur?.. Bu suallerin cevabını verirken M. Armstrong, baştan aşağı hataya, yalana sapmıştır.
_Gazinin, her arnavut ve makedonyalı gibi otoriteye, istibdada karşı geldiğini söylüyor. (Zübeyde hanımı Arnavut kökenli olduğunu iddia ediyor)
_Ns_Mustafa Kemal, daha Selanik askeri rüştiyesinde iken, Zübeyde, Moralı Ragıp Bey isminde biriyle evlenmişti. Bu zat, gerçi «Moralı Lort Abbas» diye, serveti ve asaleti ile meşhur bir adamın oğlu idi.
_Gazinin zabit arkadaşlarının, – Fethi Beyin- mason olduklarını, ve Gazinin de «Vedata» locasına girdeğini yazıyor.( Mustafa Kemal, hayatında hiç bir suret ve vesile ile bir mason locasına girmemiştir ve farmason (dinsiz) olmamıştır.)
_31 mart İrtica hadisesi esnasında Berlinde bulunan Enver, Hareket ordusu İstanbula vasıl olduğu zaman, Selanikten hareket edebilen Mahmut Şevket Paşa ile birlikte son günde gelmişti. Selânikten itibaren Hareket ordusunun kumandanı Selanikte bir redif fırkası kumandanı olan Hüsnü Paşa ve Erkanı harbiye reisi de Mustafa Kemal idi. Bu kuvvetlere (Hareket Ordusu) ismini veren bizzat Mustafa Kemaldir.
_Mustafa Kemal, Kafkas cephesine ordunun vaziyetini pek fena buluyor. Rusların bir taarruzundan endişe ediyor. Rus ihtilalinin başlaması dolayısiyle onu bu müşkül vaziyetten kurtarıyor ve kumandayı Kazım Kara Bekir paşaya devrediyor!
_ Sultan Vandettin firar ediyor.
______________________________

En korkunç sömürgecilik eğitim kapitülasyonları yoluyla beyinlerin sömürgeleştiril-mesidir
İşte, her bilim / teknik buluş / gelişmesinde olduğu gibi burada da yönetenlerin ve onların körü körüne, çıkar ve itibar için emrinde olmamayı yeğleyecek bilimcilerin insan sevgisiyle yoğrulmuş, gönül terbiyesi de görmüş kişiler olmaları gerekecek..
Ama unutmayalım ki her teknik buluş/gelişme insanın hayrına da şerrine de kullanılabiliyor
çünkü insan birtakım ülküleri ve hedefleri olduğu müddetçe kendisinin dışında, gerçekten mutlu olabilir.
Bunlar nerelere varır? İnsanın özgürlüğü ne olacak? Hepsi bilgisayarda, hattâ insanın kendisinin bilmediği özellikleri bile onun bilgisayarında. Kalıtımında ne olduğunu sen bilemezsin ki, yaşadıkça anlıyorsun, bende şu varmış falan diye, ama o bilgisayar biliyor.
Düşünebiliyor musunuz nereye gidiyor dünya? Önce kendi memleketinde, sonra dünyada veya elinin altında olan ülkelerde her ferdin kalıtım şifresi adamın bilgisayarında, istediği an, şu evsafta 100 tane adam bulayım; tık, oldu bitti. Düşünün, ne muazzam, ama ne korkunç bir hâdise..
İnsanın kalıtımını, ırsiyeti sağlayan moleküllerin üstünde yüzbin tane gen var ve insanın her şeyini, hattâ huyunu suyunu bu genler belirliyor; gözünün renginden, yürürken nasıl durduğuna kadar,, tabii ki bazı hastalıkları da. Ve bu genleri meydana getiren l milyardan fazla DNA takı molekülü şifre yi oluşturuyor. Bu l milyardan fazla molekül takısının hangisinin ve ne sırada olduğunu çözüp şifreyi bilgisayara koyacaksın, neresinde ne var, ne yapıyor göreceksin. Büyük bir tasarıydı bu ve yüzlerce, binlerce bilim adamı Amerikan üniversitelerinde, araştırma kurullarında, sanayisinde bunun üzerine çalışıyor ve hemen hemen işi bitirdiler.
Her ülkenin planları var, şu anda Amerika’da milli araştırma hedefi var mı, aya gitmek gibi? Şimdi tamamlanmak üzere bilim, araştırma hedefi var şu anda:, çok olmadı başlayalı. İnsan genomu projesi .
Dünyada her aklı başında ülkenin araştırmada da, bilim teknikte de, sanayide de, dış siyasette, hepsinin uzun vadeli hedefleri vardır kesinkes, ve uzun süre bunlar gider.
Halbuki insan ömrü bir mum gibidir, bir süre yanar, sonra biter. Ancak o mum yanarken etrafına ışık saçmalı.
Ne zaman ki bir ülke perişan hale düşer, o zaman o ülkenin vatandaşlarını görmeye başlarsınız Amerika’da. Zaten oradakilerde eğer bir milletin sayısı çevrede artmaya başlarsa aşağılık görürler. Türkiye’dem yüzlerce öğrenci varsa, mesela Almanya’dan birkaç tane vardır, yoktur. O da özel bir alanda öğrenim görmek için gelmişlerdir.
Özellikle Bavyera’daki Almanların ağırlığının gözleri hafif çekik, elmacık kemikleri çıkıktır. Bunlar Hunların torunlarıdır. Hunlarla karışmış. İki bin sene evvelini kurcalasan Türk çıkar altından. Onun için ırkçılık bir safsatadır. biz Türk milleti dediğimiz zaman biyolojik değil kültürel genlerden bahsediyoruz.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Türkiyat uzmanı Japon, Türkiye için ağlayarak, bak dedi. şimdi de sizin ülkeniz ingilizceden dağılacak ha şu da var: o zamanki monşerlerin Fransızca konuşma modası Türk halka, tabana kadar inmemişti. Ve, Tunus’un aksine biz paçayı fransız dan kurtardık. Ama şimdi Öz dilini bırakıp kendini İngiliz zannetme hastalığı Tabana kadar indirilmiştir. İstiklal Savaşı yaptık ve memleketin bir kısmını kurtardık ondan sonra son 50 yıldır amerika’sı İngilizce’si ve buradaki yardakçıları gizli cemiyet üyeleri ile bu işi tabana doğru yaymaya başlamışlardır. Nasıl oluyor Anadolu’nun kuş uçmaz kervan geçmez bir kasabasında bakıyorsun Bir kahvehane, Bir de bakkal dükkanı. Adam İkisinin de üstüne İngilizce isim yazmış. Milleti bu hale düşürdüler. Bu hava millete kasten verildi. Birtakım yalanlarla yutturuldu.
Fransa’ya rastgele, amaçsız öğrenci gönderilip sahte sömürge aydınları yetiştirildi. Bu Aydınlar aralarında Fransızca konuşmaya başlamış. Nitekim Bana bir Japon uzman Birkaç yıl önce şöyle dedi: 1860’larda Osmanlı Devleti dünyanın en büyük devletlerinden biriydi ve de dağılacağı falan da ihtimal dahilinde değildi. Bir takım sorunları vardı ama dağılacağı ihtimali yoktu. O dönemde Japonya’dan resmi görevli birisi İstanbul’a geliyor ve bakıyor ki bu tatlı su monşerleri bu sahte Aydınlar aralarında Fransızca konuşuyorlar. Tabii şaşırıp kalıyor. Japon hükümetine bir rapor yazıyor: Bu Osmanlı aydınları aralarında Fransızca konuşmaya başlamış manzara odur ki burası yakında dağılacak.
O maskelere de kanmayın. O maskelerin kimisi sol pozundadır, kimisi milliyetçi pozundadır, kimisi dinci pozunda, kimisi Atatürkçü pozundadır; Türkiye’de her şeyin sahtesi vardır.
Bir dili yok etmenin kestirme yolu eğitim dilini yabancı dile dönüştürmektir.Yabancı dille eğitim kültürel soykırım dan başka bir bir şey değildir . Yabancı dille eğitimi desteklemek , dolaylı ve dolaysız yollardan sağlamak yalnız o ulusa karşı değil , insanlığa karşı işlenmiş bir suçtur.
Yumuşak konuş, ama bir sopa taşı.
Halbuki insan ömrü bir mum gibidir, bir süre yanar ,sonra biter.
Ancak , o mum yanarken etrafına ışık saçmalı.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Şunu da ilave etmeli ki, sömürgeleşmiş , veya resmen olmasa da sömürgeden daha acıklı duruma getirilmiş ülkelerde,ulusal hedefler, bağımsız gelişmeler oluşmasın diye sürekli tedbirler alınıp yetenekli , onurlu, ülke çıkarlarına bağlı kişiler devamlı olarak altta veya kenarda bırakılır; kişiliksiz, onursuz, şahsi çıkar düşkünü, yeteneksiz, yaratıcılıktan yoksun ,kolayca kullanılabilir kişiler kilit noktalara getirilir.
Globalleşme yerine biz tabii küreselleşme diyoruz; Türkçe’dir ne derseniz deyin. Ayrıca unutmuşuz bunun aslında eski Türkçe’sinin de olduğunu: Cihanşümul . Küresel demek.
Afrika’nın falanca kabilesi Fransız sömürgesi, hâlâ da öyle, bunların hepsi üniversite okumaya Fransa’ya gidiyor;, Türkiye’den de Fransa’ya gidilecek değil ya, bizden de Amerika’ya gidilir. Bu öyle olur. İngiliz sömürgesi kabileler, İngiltere’ye yönelir.. Tabiat kanunu. Eski Sovyet Cumhuriyetlerinde ahalinin aklı fikri Moskova’ya gitmekti.
Bir rüya daha görsem, Türkiye’de tüm halkın uyandığını, milli birlik ve beraberliğin yeniden tesis ediliverdiğini, ulusal hedeflerin saptanıp oralara doğru devlet-millet elele hızla yüründüğünü, şanlı tarihimize yaraşır itibar ve
haysiyetimizi dünya yüzünde yeniden kazandığımızı düşlesem bari bu gece, diyorum. Nasip olur inşallah.
Bu toplumu yeniden birleştirmemiz, eskiden olduğu gibi kafa ve gönül birliğimizi, millî birlik ve beraberliğimizi sağlamamız lâzım. Ve bu milli birlik ve beraberliğimizi sağlayan kültür ve din meselelerine yeniden eğilip çok sıkı uğraşmamız lâzım. Çünkü bunlar üzerinde son derece büyük tecavüz, alabildiğine, içten ve dıştan, yürütülüyor.
Gerçek Müslüman’ın yüzünde bir nur, gözünde de yumuşaklık ve insani bir pırıltı vardır. Batılıların gözünde bu pırıltıyı göremezsiniz. İnsanların içindekiler gözüne akseder.
Afrika’ya, Balkanlar’a, Avrupa’ya, Asya’ya gidin “Türk” denildiği zaman yabancıların anladığı “Müslüman” demektir. “Müslüman” dediğin zaman da önce akıllara “Türk” gelir. Çünkü bin sene Batı dünyasının karşısında Müslümanlık adına çarpışan, onu müdafaa eden hep Türkler olmuştur. Bin senedir bu böyledir. Bunun böyle olmaması için çalışılıyor ama hâlâ da böyledir.
Ben değişik konuşmalarımda, tıbba ters bir olayı anlatırım: “Adama beyin ameliyatı yapılmış, beyini alınıp götürülmüş; ciğer ameliyatı yapılıp ciğerini alıp götürmüşler; ama ceset ortalıkta dolaşıyor. Tıpta böyle bir olay olabilir mi?” dediğimde doktorlar “olmaz” diyorlar. · Nasıl olmaz Türkiye’de bir sürü var. Ne beyin var, ne ciğer. Ciğer burada amiyane tabiriyle “gönül” demektir. Beyin de “akıl” demektir. Yâni, ne akıl kalmış, ne de gönül kalmıştır. Büyük adam diye dolaşanlar arasında bunlardan yoksun, tıbba aykırı bir sürü yaratık var.
Aklın üstünde gönül vardır. Akıl, bilgisayar gibi, bir uzuvdur, iç âlemin, maneviyatın temeli olan gönlün emrinde olmalıdır. Eğer kişi, gönül terbiyesi görmemişse, gönül çok zayıf kalmışsa, o zaman akıl, başı boş kalınca, muzırlıklarla uğraşır. Aklı boş bırakmaya gelmez. Yâni, gönlün güdümünden çıkan akıl muzırlıkla, melanetle, fesatla uğraşır.
Bu gizli cemiyetler, dünya küresel kıraliyetçilerin robot kolları, kimlere teslim edilebilir ben size bu insanların tarifini yapayım: Vasıfsız ve şerefsiz insanlar seçilir. Buralara hiçbir zaman kendi kimlik ve kişiliği olan, kendi kafasına göre düşünebilen, vicdanı, gönül terbiyesi olan insanlar alınmazlar. Kendi düşüncesi olup ona göre hareket etmeyecek; ne söylenirse yapacak. Onun için vasıfsız ve şerefsiz olmalı; kişiliği zayıf olmalı. Tabii gönül terbiyesinin olmadığı veya zayıflatıldığı böylesi ortamlarda da bu tür insanların sayısı artıyor. Bunları böyle ayıklayıp seçerler, sonra da birbirlerini şişirirler; şöyle büyük bilim adamı, böyle muhteşem bilmem ne diye, topluma tanıtırlar. İşte böylece, dünyadaki küresel kıraliyetçiler dediğim bir-iki milyon insan, kendi taşeron işlerini bu vasıfsız adamlar aracılığıyla birçok ülkede yaptırırlar.
Akıl, gönlün emrinde olmayınca muzırlıkla uğraşır. Aynı şekilde bunu topluma da genişletebiliriz. Nasıl kişinin gönlü varsa, toplumun da gönlü vardır. Toplumun gönlünün adına da kültür diyorum. Ben kültürün tarifini böyle yapıyorum. Dolayısıyla bir toplumun, bir ülkenin, bir milletin ne yapacağına, toplum olarak nasıl bir insan modeli oluşturacağına, dünyada neler yapacağını tayin eden de o ülkenin kültürüdür.
Avrupa’da bilim adamlarıyla yapılan toplantıda bir konuşma yaptım :
Ben Asyalıyım ve Asyalı ve Asyalı olmakla övünüyorum,” dedim. Bizim sömürge aydınlarımıza duyururum ki bent ayakta alkışladılar. Çünkü insan tabiatında vardır. Kendine itibarı olana herkes itibar eder. Sen kimliksiz, yılışık, sırnaşık olursan kimse seni ciddiye almaz. Kendi kafamızla, kendi gönlümüzle birkaç sene içinde Avrupa’nın bir numaralı devleti oluruz.
Nev York’un ara sokakları çöplüktür, bir caddesi en zenginlerin oturduğu caddedir, bir arka sokağında en sefil insanlar oturur Nev York’ta hangi caddede yürüyeceğini bilmelisin. Bilmezsen bıçaklanma ihtimalin çok büyüktür.
– ABD’de yıllarca yaşadınız ve hâlâ gidip geliyorsunuz. Neden Amerikan vatandaşı olmadınız?

(Oktay Sinanoğlu) – Niye olayım? Kimliğimden niye vazgeçeyim? Bir tarihte Türkiye Dış İşleri Bakanı Nev York’a gelmişti. Bana Oktaycığım, çifte vatandaşlık çıkardık. Sen de ABD vatandaşı olsana,” dedi, adamcağızı azarladım. Niye ABD vatandaşı olayım, biz Porto Riko muyuz?

– Peki bu sözünü ettiğiniz gizli cemiyetlerden hiç teklif almadınız mı?

– (Oktay Sinanoğlu) Bakın size söyleyeyim. Bu cemiyetlere vasıfsız adamları alırlar. Kendi fikri ve düşüncesi olan adamlara da teklif edemezler. Bana hiçbirinden hiçbir zaman teklif gelmedi çünkü 5 yaşından beri ne adam olduğumuzu biliyorlar.

244

Türkler bin sene İslâm’ı temsil etmiş, koruyucusu olmuştur. Bizim kimliğimizdeki Türklük ile Müslümanlığı ayırmak bir Amerikan oyunudur. Daha doğrusu, Yeni Dünya Düzenci küresel kıraliyetçi takımın ve oradaki buradaki gizli cemiyet uzantılarının marifetiyle yapılmıştır. Türk’ü Müslüman lâfına, Müslüman’ı Türk lâfına düşman ettiler.
Bir millete mensup olmak demek kafa ve gönül meselesidir. Soyunu sopunu tartışmak anlamsız, Orta Asya’da bakıyorsunuz biyolojik olarak tip tam Türk ama ağzını açıyor ama Rusça konuşuyor ve bundan da övünüyor, kendini Rus sanıyor dangalak. Bunlara mankurt derler. Bizimkiler ise gönüllü mankurtluk yapıyoruz.
Einstein’ı bilim olarak takdir ederim. Bu arada onun bilinmeyen bir yönünü söyleyeyim. Einstein’ın iki önemli kitabı vardır. Biri biliyorsunuz, İzafiyet teorisi üzerine, diğeri de Yahudi tasavvufu üzerine. Çünkü, Einstein son derece dindar bir Yahudi’ydi.
6 yaşından beri fen, fizik, kimya merakım vardı. İyisi mi bilimi seçeyim dedim. O zaman bu işlerde aç kalırsın dediler. Ama benim para kazanma merakım yoktu. Eğer sen hak için halk için çalışırsan Allah rızkını veriyor.
Amerika’ya giderken Türk bayrağı önünde Gideceğim. Allah kısmet ederse orada söz sahibi olacağım. Dönüp onlarla daha kuvvetli mücadele edeceğim,” diye yemin ettim ve bu yeminimi hiç unutmadım.
Anadolu insanına göre Türk demek Müslüman demek, Müslüman demek de Türk. Dünyada birçok yerde de böyle biliniyor. Kimliğimizdeki Türklük ile Müslümanlığı ayırmak bir Amerikan oyunudur. Türk’ü Müslüman lafına, Müslüman’ı Türk lâfına düşman ettiler.
Bu toplumun yeniden inşa edilmesi gerekiyor, çünkü bin parçaya böldüler bizi.
Biz zor günlerin adamıyız, anamız bizi bu günler için doğurmuştur.
Kimse, içte veya dışta, Türkiye’nin, Türk’ün adını tarihten sileceğiz diye heveslenmesin, Hevesleri kursaklarına tıkılacaktır.
Anladık ki, İngiltere dediğin zaman, Amerika dediğin zaman, o lâfları şimdi boş ver, hepsinin tepesinde şu anda küresel kıraliyetçi, insanlık düşmanı bir alçak takımı bulunmaktadır ve dünyanın bütün parasını da her şeyini de bunlar idare etmektedir. Türkiye’de de bunun kuyrukları, gizli cemiyetleri o kadar mebzuldür ki, 7 yıl önce altı bin kadar üyeleri olabileceğini tahmin etmiştik; şimdi kendileri söyledi, 14 bin üye olmuşlar bir tanesinde.
Biz 1-2 milyon insan bütün dünyayı idare edeceğiz ve o ara bunların birkaç milyonu kesilirse, asılırsa, ölürse vız gelir. İşte Yeni Dünya Düzencilerinin insanlık anlayışı
Türkiye’de Türk lafı adeta yasaktır.
Hay batası Batı; güneş bile batıdan batar.
Bizdeki tûtî-i garbiler (Batı papağanı) ayarlı basın-yayın da, saatlerce, günde 24 saat Amerika’nın tûtî-i garbiliğini yapıyor.
Çünkü küreselci, Yeni Dünya Düzenci dediğimiz takım daima kendi muhalefetini kendi kurar. Bu standarttır. Örneğin, sadece sahte sol kurmaz, yanında bir de sahte sağ kurar birçok ülkede.
Bundan 50 yıl önce, Amerika’da Türkleri görmek mümkün değildi. O zamanlarda Türk dediğiniz zaman Amerikalılar -Hollywood filimlerinden olsa gerek burasının bir çöl ülkesi olduğunu zannederlerdi. Dünya’da en az dışarıya göç veren iki ülkeden biri Türkiye idi. Diğeri de Japonya Bu milletler vatanlarına bağlı insanlar. Maddi şeyler için göç etmezler; ki doğruydu. Şimdi tabii o günlerden bugüne 50 senelik Amerika’nın kültür mühendisleri marifetleri ile Türkiye’de bu millî ruh, vatan sevgisi, gerekirse vatan için ölmek ruhu tahrip edildi. Millete şimdi “Topraklarımız yabancılara teslim ediliyor, deseniz, “Peki ama ya piyasa ne olacak,” diyor. Vatan gittikten sonra piyasanın ne önemi var, diyorsunuz, “İyi ama piyasa ne olacak,” diye bir daha soruyor. Kasıtlı olarak bu ülkeyi bu hale getirdiler. Amerika’nın her gittiği ülkede, meselâ Orta Amerika, Güney Amerika, bazı Asya ülkelerinde muazzam bir kültür tahribatı yaptığı, o milletlerin kültürlerini yok ettiği bir gerçek.
Bizim önce dilimizi, dinimizi, tarih bilincimizi yok edecekler, sonra da işlerine geldiği gibi yönetecekler. Şimdi de din dersi adı altında Hıristiyanlık öğretilecek. “Çocuk kendisi dini seçecek”miş! Yahu, Avrupa’da, Amerika’da var mı böyle bir şey? Bu, düpedüz Türkiye’nin Hıristiyanlaştırılmasına yöneliktir.
Turist gelecek diye, Anadolu’nun camilerine imam tayin edilmezken, bir taşı kalmış Ermeni kiliseleri devlet tarafından yeniden inşa edilir, topraklar yabancılara çok ucuza ya da bedava verilirse; işte bir ülke tarihten böyle silinir.
(Bilim Eğitim Dergisi-2001)
Kültür genlerine baktığımız zaman hepimiz Türküz. Meselâ Türkistan’da görünüşü Türk biri, hem de ata biniyor fakat Türkçe bilmiyor. Ruslaşmış, mankurtlaşmış. Buna Türk denebilir mi, ama öbür tarafta Asyalı tipi kalmamış, ama Türk milletine canla başla hizmet etmiş biri bence Türk’tür.
Meselâ domates tohumu alıyoruz dışardan, fakat yetişen domates tohum vermiyor. Çünkü onun genine bir madde takmışlar ve bir daha tohum alamıyoruz. Ertesi sene bir kutu tohum almak için İsrail’den, 3-5 tır mal gönderiyorsun. Her sene bu böyle oluyor. Sadece domateste değil, kavunda, karpuzda da bu böyle. Tohum aldığımız ülke ise tohumları genetik yapısına taktığı maddeyi çıkararak üretken hale getiriyor. Size göndereceği zaman tekrar o maddeyi takıyor.
Çünkü, insanların kafasını İngilizce eğitimine göre köleleştirirsen, insanlar da kendi ülkesinin çıkarları, geleceği için uğraşmak gibi bir kaygı bırakmazsın.
Başka ülkelerdekilere “Türkiye’de İngilizceyle eğitim yapılıyor, öyle okullar var. ” demeye bile utanırım, hiç söyleyemem. Söylesem, bana tahkir edici bir şekilde bakarlar. Bundan daha aşağılık bir şey olamaz. Yabancı diller, gereken yabancı dil, gerektiği şekilde, gereken miktarda, gerekenlere öğretilsin. Önce millete dosdoğru bilim öğretilsin, fen öğretilsin. Kendi edebiyatı, tarihi öğretilsin. İnsanlık öğretilsin. Bunların hiçbiri öğretilmiyor.
Dil gönlü yüzdüren gemidir. Dil giderse gönülde gider. Gönül giderse din iman da gider.
Şimdi son zamanlarda, üç beş yıldır, bir de bakıyorsunuz televizyona çıkıp “biz parlamenterler”, “parlamento” lâflarıyla kendilerine sözde Avrupalı süsü veriyorlar. Şimdi biz diyoruz ki, bu kelimelerin Latince, İtalyanca kökeni boş lâf üreten manasına gelir. “Parlamento” da, “boş lâf üretilen yer” manasına gelir. Kendilerine bu kelimeleri uygun görüp Avrupalı havalarına girenleri uyarıyorum: Bu millet boş lâf üretenleri değil, vekillerini bekliyor.
Biz “Türk milleti” dediğimiz zaman biyolojik değil, “kültürel genler”den bahsediyoruz. Ayrıca Ne mutlu Türküm diyene sözünün baş tarafını kesmişler. Aslında: “Türk demek Türkçe demektir, ne mutlu Türküm diyene şeklindedir. Bu ülkenin bütünlüğü için, ortak gayelere yürümemiz için bir resmi dili vardır. Türkiye’mizde de bu, Elhamdülillah, Türkçe’dir. Türkçe deyince ayrım yapmamalıyız
İngiliz bu planla Hicaz’da Vahabilik gibi sahte bir mezhep kurdu. Şimdiki Suud kralları da bunların torunlarıdırlar. Vahabiler ilk iş olarak Hicaz’da bulunan 300-500 bin Türk’ü kestiler. (İngiliz Hindistan’da da sahte Ahmedî mezhebini kurdu.)
İslâm’ın koruyuculuğunu bin sene Cenab-ı Hakk Türk milletine nasip etmiştir. Batı, İslam dünyasının yeniden toparlanıp kendi kaderine kendisi hâkim olur duruma gelmesini olsa olsa Türklerin başarabileceğini biliyor. Dolayısıyla Batı’nın derdi Türk iledir.
İşte Batılı için, İngiliz için güzel bir teknik! Bir ülkenin dilini, eğitimini yabancı dille eğitime dönüştürürsen, bir nesil sonra iş bitiyor. Ondan sonra köle ruhlu, aşağılık kompleksi içinde kıvranan, ülkesini satılan bir nesil yetişiyor.
Ben senelerce, yalnız Amerika değil, Avrupa, Asya, birçok ülkede her türlü faaliyette bulunmuşum. Ve bu adamların en tepeden en aşağısına kadar ciğerini tanımışım. Amerikalı bana soruyor: “Bizim ciğerimiz nedir, anlat.” Övünmek gibi olmasın o derece nüfuz etmişim işe Ben de diyorum ki: “Yok ki, nesini anlatayım?
Bu gariban Kızılderililerde bu kovboylar(Amerikanlar) tarafından 1860’larda inanılmaz katliamlara uğratılmış ve hiç kendileri ile harp bile etmeyen gariban kabilelere yardım yapıyoruz diye çiçek hastalığından ölmüş hastaların üzerinden topladıkları battaniyeleri vermişlerdir. Amerikan yardımı adı altında yapılan şu yardımlara bakın! Ve bunların hepsi, bağışıklıkları da olmadığı için, çiçek hastalığından kırılmıştır, Vahşete bakın! Ve bunu yardım adı altında yapmıştır.
Beyin göçü veren ülkelerin başında Türkiye geliyor. Özellikle 1980’den sonra, yani YÖK’ün kurdurulmasından sonra Türkiye’de bilim ve araştırma bitti. Bilim adamları araştırma yapmak için uğraşacakken, ders başına para alarak 40saat ders veriyor haftada. Aslında Türkiye’den ihraç edilen beyin değildir. İhraç edilen beyin hammaddesidir.
Hazırlık sınıfı diye bir olay dünyada yok biliyor musunuz? Bunu benden başka söyleyen, yazan da nedense olmuyor. Dünyada hazırlık sınıfı diye bir olay yok; hazırlık sınıfı kim için var biliyor musunuz? Meselâ bir yabancı öğrenci ahmak bir ülkeden geliyordur, yabancı ülkede o öğrenci için hazırlık sınıfı vardır. Her ülkenin eğitim dili kendi dilinden olduğu için, İngilizce de bilse işe yaramaz o ülkede; dolayısıyla o ülkenin dilini öğrenip derslerine girebilmek için önce altı ay, bir sene” hazırlık sınıfı”. Şimdi Türkiye’de nerdeyse her düzeyde, her okulda hazırlık sınıfı var.. Dünya garabeti bir durum. Ama bundan ne sonuç çıkar biliyor musunuz? Demek ki Türk öğrenci kendi yurdunda yabancı öğrenci durumuna düşürülmüştür.
Avrupalı, Batılı ise bize, “Siz ilkel bir kavimsiniz, barbarsınız diyor. Tabii aslında, o, aynada kendisini görüyor. Çünkü kaç kere, en son da Osmanlı atalarımızın öğrettiği insanlığı bunlar gene unutmuş Fakat zamanı gelmektedir, bunlara insanlığı bir daha öğreteceğiz. Hiç şüpheniz olmasın.
En önemli hedef, birinci kurtuluş cephesi, Türkçe. Neden mi? Unutmayalım:
Türkiye’nin kurtuluşu Türkçenin kurtuluşuna bağlıdır: Türkçe giderse, ne Türkiye kalır, ne Türk dünyası, ne de Türk (yâni Türk kültürüne mensup olanlar).
Eğitim dilini İngilizce kılmak Türkçeyi yok etmek, Türkiye’yi parçalamak, Türk dünyasında dil ve kültür birliğinin yeniden gelişmesini önlemek, Türk adını tarihten silmek, Türk gençlerini cahil, ezberci, acente ve kalıp kafalı ve sömürge ruhlu etmek içindir. Tarihin en korkunç ve haince oyunlarından bu oyuna alet olanlar iyi düşünsünler.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir