İçeriğe geç

The Last Leaf Kitap Alıntıları – O. Henry

O. Henry kitaplarından The Last Leaf kitap alıntıları sizlerle…

The Last Leaf Kitap Alıntıları

Bir insan ne istediğini biliyorsa ve istediği bu şeyi elde edebiliyorsa,
kırk milyon doları olan bir adamdan ne farkı var?
Bud: sakın öyle aklına yanlış şeyler gelmesin ha , Şerif yardımcısının görevi defter tutmak ya da meyve suyu sıkar gibi mektup dosyalamak değildi. o zamanlar bir Şerif yardımcısının görevi, Şerif masasının başında kilometreleri hesaplarken, biri gelip de onu arkadan zımbalamasın diye arka pencereleri kullanmaktı.
Bud:
Bir sığır baronu ile sığır kralı arasındaki fark şuydu: bir sığır yetiştiricisi San Antone’ye gidip de gazete muhabirlerine bir bira ısmarlayarak onlara sadece kendi sığırlarının sayısını söyledi mi, gazeteciler onu gazeteye sığır baronu diye geçirirlerdi. sığır yetiştiricisi onlara şampanya ısmarlayıp kendi sığırlarının sayısına çaldığı sığırların sayısını da ekleyerek rakam verirse, o zaman ona sığır kralı derlerdi.
Bud:
Yasa ve düzen mi dedinde? evet, vaktiyle yasa ve düzen vardı burada topu topu üç tane yasamız vardı bizim , tanık önünde cinayet işlemeyi, at çalarken suçüstü yakalanmayı ve cumhuriyetçilere oy vermeyi yasaklayan yasalar. bir de şimdiki duruma Bak! Sadece bir düzen lafıdır gidiyor. Yasalarsa eyaletin hiç bir işine yaramıyor.
“Hayat gerçektir, hayat ciddidir;
Ve nesneler göründükleri gibi değildirler”
Bu eserin nesi klasik anlamadım! Son derece vasat… Okumasanız bir şey kaybetmezsiniz. Özentisiz bir anlatımı var. Öykülerin sürpriz sonlarla nihayete ermesi bu açığını kapatmaya yetmiyor. Evet, bir ayyaşın yalpalamalarıyla sendeleyen cümleler… Sevmedim!
Dünyadaki en yalnız ve çıkıntılı şey,
bir ruhun gizemli,uzun yolculuğuna hazırlanmasıdır.Kendisini dostluğa ve dünyaya bağlayan bağlar teker teker zayıfladıkça, aklındaki hayal gittikçe daha
güçlü sarıyor onu.
Bir insan ne istediğini biliyorsa ve istediği bu şeyi elde edebiliyorsa,
kırk milyon doları olan bir adamdan ne farkı var?
Siz para merheminin kırık onurları iyileştireceğinizi sanıyorsunuz.
Hayat hıçkırıklar , burun çekmeler ve gülümsemelerden ibarettir .
Beklemekten yoruldum. Düşünmekten yoruldum. Her şeyi bırakıp o zavallı yorgun yapraklardan biri gibi süzüle süzüle gitmek istiyorum.
Belki de başımdaki saçlar sayılıydı.” diye birden ciddi bir sevimlilikle devam etti, “Ama sana olan sevgimi kimse ölçemez “
Bütün şehirler aynı şeyi söyler.
Devasa bir kütledir, ama bir anahtarı da olmalı.
Tek tek sesler eksik değildir.
Beklemekten yoruldum. Düşünmekten yoruldum. Her şeyi bırakıp o zavallı yorgun yapraklardan biri gibi süzüle süzüle gitmek istiyorum.
Ölümü istemek günahtır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Her şeyi bırakıp o zavallı yorgun yapraklardan biri gibi süzüle süzüle gitmek istiyorum.”
Bir insan ne istediğini biliyorsa ve istediği bu şeyi elde edebiliyorsa,
kırk milyon doları olan bir adamdan ne farkı var?
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bence her şehrin bir sesi vardır. Her şehir işitebilen kişiye bir şeyler söyler. Büyük şehir sana ne söylüyor?
Hayat hıçkırıklar, burun çekmeler ve gülümsemelerden ibarettir.
Kendimize ait olduğu sürece, bir kulübeyi bile siler süpürür, süsler, bağrımıza basarız.
Koyu kahve ve cıgara! Sığır çobanı daha ne ister?
O gizemli,o uzun yolculuğa hazırlanan bir ruh kadar yapayalnız hiçbir şey yoktur yeryüzünde.
Dikkatli okuyucumun takip ettiği yolu bulmada kalemim başarısız olursa gerçekten yoldan çıkmış sayılırım.
Ama çalılıklar arasında yaşıyor olmak, sanat icra etmemek için bir sebep olmamalı.
Değeri, fazla gösterişli süslerde değil, sadece maddesinin özündeydi – tıpkı tüm güzel şeylerde olduğu gibi.
Hayat hıçkırıklar, burun çekmeler ve gülümsemelerden ibarettir.
Şairin şarkısını, derenin çağıltısını, gelecek pazartesiye kadar beş dolar borç isteyen adamın ne demek istediğini, firavunların mezarlarındaki yazıları, çiçeklerin dilini, biletçinin ‘ilerleyelim beyler’ini, sabahın dördünde süt güğümlerinin prelüdünü anlayabiliriz. Ama şehrin sesini kim anlayabilir ki?
Son yaprağın düşüşünü görmek istiyorum. Beklemekten usandım. Düşünmekten usandım. Beni hayata bağlayan bütün bağları koparmak, tıpkı o yorgun yapraklardan biri gibi süzülmek istiyorum.
Onun için ne gündüzleri kırlarda dolaşmanın insana verdiği sınırsız özgürlüğün ne de ışıl ışıl pullarla süslü parlak gecelerin o muhteşem sessizliğinin bir çekiciliği vardı.
“Kalbimde karmaşık duygular vardı: minnettarlık ile isyan, huzur ile huzursuzluk, yalnızlık ile bir tür koruyucu ilgi hissi, mutluluk ile eski ve kapanmamış bir yaranın acısı ”
“Doların iyileştiremeyeceği kuruş acısı yoktur.”
Hayat gerçektir, hayat ciddidir.
Ve nesneler göründükleri gibi değildirler.
“Onsuz yaşamın ne anlamı vardı ki?”
“Dünyanın en yalnız kimsesi; gizemli,uzak yolculuğa gitmeye hazırlanan bir ruhtur.”
Beklemekten yoruldum. Düşünmekten yoruldum. Her şeyi bırakıp o zavallı yorgun yapraklardan biri gibi süzüle süzüle gitmek istiyorum.
“Üzüntümü kelimelerle ifade edemem.”
“Hayat hıçkırıklar, burun çekmeler ve gülümsemelerden ibarettir.”
Güzel, ender bulunur ve değerli bir şeydir.
Bakmaktan bıktım. Düşünmekten bıktım. Her şeyden elimi eteğimi çekip şu yorgun yaprakların bir teki gibi uçuşarak düşmek istiyorum.
Ben Ben bunu hak ediyorum. Kalbimi umutsuz bir tutkudan başka her şeye kapadım. Ben, ah, ben gitmek istiyorum ve unutmak, her şeyi unutmak!
Hayat gerçektir, hayat ciddidir;
Ve nesneler göründükleri gibi değildirler.
Bir insan ne istediğini biliyorsa ve istediği bu şeyi elde edebiliyorsa,
kırk milyon doları olan bir adamdan ne farkı var?
Bir külçe altına, bu kitabı gördüğüme sevindiğim kadar sevinmezdim.
Nakit karşılığında bir dakikayı bile satın alamayız. Bunu yapabilseydik, zenginler daha uzun yaşardı
Bir insan ne istediğini biliyorsa ve istediği bu şeyi elde edebiliyorsa, kırk milyon doları olan bir adamdan ne farkı var?
Belki de başımdaki saçlar sayılıydı diye birden ciddi bir sevimlilikle devam etti, Ama sana olan sevgimi kimse ölçemez
Pencereden dışarıya bak canım, duvardaki son asma yaprağına Rüzgâr estiği zaman bile yerinden oynamadığını fark ettin mi? Ah canım, İşte o Behrman’ın şaheseri -son yaprağın düştüğü gece oraya bir yaprak resmi yapmış.
Sue ertesi sabah bir saatlik uykudan uyandıktan sonra Johnsy’nin donuk gözlerle kapalı perdeye dalmış olduğunu gördü.
Perdeyi aç, görmek istiyorum dedi Johnsy fısıltıyla.
Yorgun Sue emre itaat etti.
Ama hayret! Hiç bitmeyecekmiş gibi gelen upuzun gece boyunca aralıksız yağan yağmur ve şiddetle esen rüzgârdan sonra, bir asma yaprağı hâlâ yerinde duruyordu. Asma ağacının son yaprağıydı. Sapına yakın tarafları hâlâ koyu yeşil kalmakla birlikte, testere ağzı gibi tırtıllı kenarlarına ölümün ve çürüyüşün sarı rengi gelmiş olan yaprak, yerden beş altı metre yükseklikteki bir dala cesurca asılmış duruyordu.
Bu sonuncusu, dedi Johnsy. Geceleyin mutlaka düşer diye düşünmüştüm. Rüzgârı duydum. Bugün düşecektir, o düştüğü an ben de öleceğim.
Hayat hıçkırıklar, burun çekmeler ve gülümsemelerden ibarettir.
Dünyadaki en yalnız ve çıkıntılı şey, bir ruhun gizemli, uzun yolculuğuna hazırlanmasıdır
Bakmaktan bıktım. Düşünmekten bıktım. Her şeyden elimi eteğimi çekip şu yorgun yaprakların bir teki gibi uçuşarak düşmek istiyorum.
Beklemekten yoruldum. Düşünmekten yoruldum. Her şeyi bırakıp o zavallı yorgun yapraklardan biri gibi süzüle süzüle gitmek istiyorum.
Yapraklar, asmanın yaprakları Sonuncusu düşünce, bende gideceğim. Üç gündür biliyorum bunu.
Bir insan ne istediğini biliyorsa ve istediği bu şeyi elde edebiliyorsa,
kırk milyon doları olan bir adamdan ne farkı var?
Yasa ve düzen denilince akla gerçekten de yasa ve düzen geliyorsa, ben eski devirden yanayım. Yasa yasaydı, düzen de düzendi o zamanlar.
Kafamdaki saç telleri sayılıdır belki, ama sana olan aşkım hesaba kitaba sığmaz.
Saç maşasını çıkardı, havagazını yaktı ve aşkla el ele veren cömertliğin meydana getirdiği yıkıntıyı onarmaya girişti. Bu ise her zaman için zorlu bir iştir, aziz dostlarım, dev gücü gerektiren bir iş.
Ölümü istemek günahtır.
O gizemli, o uzun yolculuğa hazırlanan bir ruh kadar yapayalnız hiçbir şey yoktur yeryüzünde.
Beklemekten yoruldum.Düşünmekten yoruldum.Her şeyi bırakıp o zavallı yorgun yapraklardan biri gibi süzüle süzüle gitmek istiyorum.
Beklemekten yoruldum.Düşünmekten yoruldum.Her şeyi bırakıp o zavallı yorgun yapraklardan bir gibi süzüle süzüle gitmek istiyorum.
O gizemli, o uzun yolculuğa hazırlanan bir ruh kadar yapayalnız hiçbir şey yoktur yeryüzünde.
Bay Bannister’ in mülkünü tarif ederken kullandığı kelimeler aklına geldi. Arazinin tamamı dikenli çitlerle çevrili. Octavia kendi kendine Teddy de öyle dedi.
Hayat gerçektir, hayat ciddidir.
Değerini iyi bilmediği ve neredeyse küçümsediği şey elinden alınmıştı ve o onu geri istiyordu.
Katy’siz bir yaşamın nasıl olacağını hiç düşünmemişti. Karısı onun varlığına öylesine nüfuz etmişti ki,nefes aldığı hava gibi gerekli ancak fark edilmez olmuştu.
Dünyanın en yanlız kimsesi; gizemli, uzak yolculuğa gitmeye hazırlanan bi ruhtur.
Dünyanın en yalnız kimsesi; gizemli,uzak yolculuğa gitmeye hazırlanan bir ruhtur.
Hayat hıçkırıklar, burun çekmeler ve gülümsemelerden ibarettir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir