Zafer Algöz kitaplarından Haşırt Dı Bilekbord kitap alıntıları sizlerle…
Haşırt Dı Bilekbord Kitap Alıntıları
Urfalı “zınk” diye freni koyunca, boynuna sarılmaktan başka hiçbir halta yaramayan ben başının üstünden füze gibi fırladım. Hani Kapalıçarşı’da halıcılar turiste halıyı satmak için havada döndürerek atarlar ya İşte öylesine uçarak çamur, saman ve taze tezeklerden oluşan bir yığının içine daldım. Birikintinin içinden çıktım. Her anlamda boktan durumdayım. Sadece gözlerim görünüyor. Çamur, saman ve boka bulanmışım. Atlar yere düşenin üstünden geçmez derler. Doğruymuş Bir baktım Urfalı az ilerde durmuş bana bakıyor. Little John ve Ali de durdu tabii önce kısa bir şok, ardından her hatırladığımda yıllarca bize neşe verecek sağlam bir binicilik tecrübesi Yahşi Batı’da hiç atlı sahnem yoktu. Bir provada sordular.
“Zafer Abi, at binebiliyor musun?”
Benim yerime Cem Yılmaz cevapladı:
“Zafer Abim çok iyi at biner ama bir kusuru var, attan
inemez ”
Ahaaa, diyorum kendi kendime Şimdi içerden aşçı, garsonlar, komiler kim varsa toplanacak. Tavalarla, tencerelerle kafamıza gözümüze ve hatta bıngıldağımıza Artık nereye rast gelirse verecekler odunu Islatacaklar bizi
“Evladım ben 15 yaşımda sigaraya ve içkiye başladım. Tam 50 sene boyunca, her gün 2-3 paket sigara içtim. Hayatım boyunca, abartmıyorum, tam 1 tanker dolusu içki içmişliğim var. Bak şimdi karaciğeri kediye verdik içemiyoruz. 2 kadehten fazla içmeyin, sigarayı da azaltmayın, hemen bırakın evladım.”
100. yılını çoktan devirmiş Türk sinemasının gelmiş geçmiş en büyük komedyeni. Her rolün adamı. Komedyen dediysem lütfen yanlış anlaşılmasın, sadece güldüren adam değil; eski siyah beyaz dönemde oynadığı kötü adam rolleri de var, hepsi birbirinden güzel, inci gibi işlenmiş karakterlerle dolu bir adam Mehmet Sadrettin Alışık Rafet Kaptan’ın oğlu, Attilâ Ilhan’ın eniştesi, Çolpan Hanım’ın can yoldaşı Kerem’in babası
Çolpanım, zavallı kız uykudan uyanır. O saatte üşenmeden üstünü değiştirir. Güler yüzle herkese hoş geldiniz der. 8 kişilik ziyafet sofrası kurar Şahane rakı sofrası Zeytinyağlısından lakerdasına, salatadan yoğurduna kadar Sonra da masadakilere, ‘Efendim hepiniz hoş geldiniz, afiyet olsun Müsaadenizle ben yatıyorum,’ der ve uyumaya gider. Bazen bu haftada 2-3 gün de olur. Benim Çolpa-nım bir gün olsun surat etmedi *Aaa, Sadri bokunu çıkardın artık’ bile demedi.
Sadri Alışık, hiçbir metot oyunculuğuyla bağdaşmayan tek kişilik bir ekol Ve tek kişilik bir okuldu İyi adam, kötü adam, komik, gariban, bitirim, külhanbeyi, züppe, babacan, duygulu, samimi, şövalye ruhlu, sevdiği için aşkından, canından vazgeçen bir cesur yürek.
“Sadri Bey, sizinle çalışmaktan çok mutlu oldum. Lütfen eşiniz Çolpan Hanım’a sevgilerimi iletiniz.”
Evet, televizyonlar o zamanlar siyah-beyazdı ama hayatlar güzel, renkli ve samimiydi
Keşke yine televizyonlar siyah-beyaz olsa Ama bizler
yine o renkli yıllara dönsek diyorum. Herkes ister mi bilemi
yorum Ben çok özlüyorum
Üzülüyorsun, takma diyorlar Kızıyorsun, değmez diyorlar Susuyorsun, iki çift laf et diyorlar
Konuşuyorsun, muhatap olma diyorlar
Çekip gidiyorsun, mücadele et diyorlar
Alttan alıyorsun, tepene çıkardın diyorlar
Bağırıyorsun, sakin ol diyorlar
Aklı başında davranıyorsun, bu kadar uslu olunmaz diyorlar
Dikine gidiyorsun, yaşına başına yakışmaz diyorlar
Ölünce ne diyecekler?
Muhtemelen ölüm sana yakışmadı
Normal tabii
Dirimizi beğenmediler. .
Ölümüzü mü beğensinler
Müşfik Kenter
İyi şeyleri
ancak iyi çocuklar yapar.
Üşüdüğümde camı kapatmak kadar kolay olsaydı keşke, sevilmediğimizi anladığımızda o kişiye yüreğimizi kapatmak. Müşfik Kenter
Üzülüyorsun. Takma diyorlar.
Kızıyorsun. Değmez diyorlar.
Susuyorsun. İki çift laf et diyorlar.
Konuşuyorsun. Muhatap olma diyorlar.
Çekip gidiyorsun. Mücadele et diyorlar.
Alttan alıyorsun. Tepene çıkardın diyorlar.
Bağırıyorsun. Sakin ol diyorlar.
Aklı başında davranıyorsun. Bu kadar uslu olunmaz diyorlar.
Dikine gidiyorsun. Yaşına başına yakışmaz diyorlar.
Ölünce ne diyecekler? Muhtemelen,
ÖLÜM SANA YAKIŞMADI.
Normal tabi, dirimizi beğenmediler, ölümüzü mü beğensinler.
Müşfik Kenter
Hayatın sevda karşısında ne önemi var? ne güzel replikti değil mi?
Burası umutsuzluk çarşısı
Ama her dudakta her sabah binbir umut türküsü
Burası umutsuzluk çarşısı
Ama her dudakta her sabah binbir umut türküsü
Bu yokuşun ölüleri ağlamaz
Ayak sesleri derindedir duyulmaz
Güneşler, günler unutmak kadar uzaklarda saklanır, görülmez
Bu koskaca gürültü yaşamak mı?
Beklemek mi ölümü yeniden bilinmez.
Sevgilerimle karışık
Sadri Alışık
Ama bir gün Karadeniz’in kendini korumak için Karadeniz çoğunluklu ticarete ve siyasete karşı mücadele etmek zorunda kalacağı, doğrusu hiç aklıma gelmemişti.
Üşüdüğümüzde camı kapatmak kadar kolay olsaydı keşke,
Sevilmediğimizi anladığımızda o kişiye yüreğimizi kapatmak
Üzülüyorsun, takma diyorlar.
Kızıyorsun, değmez diyorlar.
Susuyorsun, iki çift laf et diyorlar.
Konuşuyorsun, muhatap olma diyorlar.
Çekip gidiyorsun, mücadele et diyorlar.
Alttan alıyorsun, tepene çıkardın diyorlar.
Bağırıyorsun, sakin ol diyorlar.
Aklı başında davranıyorsun, bu kadar uslu olunmaz diyorlar.
Dikine gidiyorsun, yaşına başına yakışmaz diyorlar.
Ölünce ne diyecekler?
Muhtemelen ölüm sana yakışmadı.
Normal tabii. Dirimizi beğenmediler.
Ölümüzü mü beğensinler.
Müşfik Kenter
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Üşüdüğümüzde camı kapatmak kadar kolay olsaydı keşke,
Sevilmediğimizi anladığımızda o kişiye yüreğimizi kapatmak
Müsfik Kenter
Bu yaşanmış öykülere vesile olan herkese teşekkür ediyorum Büyüklerimin ellerinden Küçüklerimin gözlerinden öperim
İnsanın hayatı boyunca sahip olabileceği en büyük şans, istediği mesleği seçebilmesi ve onu yapabilmesidir diye düşünürüm Bu konuda kendimi çok şanslı görüyorum. Anam bana hamileyken Devlet Tiyatrolarında Küçük Tilkiler oyununu izlemiş. Oyuncu Yalın Tolga’ya annem de, babam da hayran olmuş Babam Cevdet Bey’e demiş ki: “Allah nasip eder de oğlum olursa, inşallah bu adam gibi oyuncu olur ” Kariyer planlaması olur da bu kadar erken mi olur?
“Çünkü Zeki Müren sadece şarkı söylemez, o şarkıyı aynı zamanda okur. Cümle içinde doğru vurgu yapar. Eriyorum der, gerçekten erirsin, ölüyorum der, gerçekten ölürsün Nota bilir, usul bilir. Binlerce şarkı bilir. Ona paşa değil, mareşallik bile yakışır ”
Televizyon aldığımızı duyan ne kadar komşu ve akraba varsa yayın günlerinde bizim evdeler. Evin kapı önü cami avlusu gibi, ayakkabılardan içeri girmeye imkân yok. Babam her gelene sanki Nordmende firmasının satış müdürüymüş gibi brifing veriyor hiç bıkmadan ve usanmadan.
O devirde misafir odası diye bir şey vardı. Çocuklara kapalı, sadece misafir geldiğinde açılan bir nevi protokol odası işte.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Yaşadığımız dünyada siyasetten spora kadar herkes öylesine sallıyor ki, zırtçılar giderek bu işler bizi aşar düşüncesiyle kendilerini geriye çektiler. Küçük kahvelerde az da olsa faaliyetlerine devam edenler var
Müşfik Kenter çok sıra dışı bir virtüözdü. Sahneye çıkıp eline İstanbul telefon rehberini alsa ve onları okusa Nefes almadan kendisini izlettirecek kadar büyük oyuncuydu.
‘Zaten aktör dediğin nedir? Oynarken varız, yok olunca da sesimiz şu boş kubbede hoş bir seda olarak kalır, bir zaman sonra da unutulur gider ‘
ama benim gibi yedi kat tülbentten süzülmüş bir hergelenin eline düşerseniz
Bizim meslekten olanlar iyi bilirler. Bazen bir oyunu yüzlerce kez oynarsınız. En nihayet son oyun günü gelir çatar. Kuliste oynanan oyunla ilgili deformasyonlar, replikleri komikleştirme, repliklerin yerlerini değiştirme ya da karşıdaki oyuncularla ilgili hain sabotaj planları yapılır.
“Eee oğlum söylemezsen kızın nasıl haberi olacak bu sevdadan?” diye soruyorum.
“öküz sevda çekiyor, ineğin haberi yok amk,” diye kendine acımadan ne sinkaflar ediyor
Eğer hayatta böyle kahrınızı çeken biri varsa onu asla bırakmayın Hep sevin
Nefis bir hitabet gücü, sevgi, saygı, nezaket; İstanbul beyefendisi de oluyor, İstanbul bitirimi de Komik, argo, küfür Ne söylese ağzına yakışıyor. Sadri Baba oluyor gözümüzde.
“…televizyonlar o zamanlar siyah-beyazdı ama hayatlar güzel, renkli ve samimiydi. Keşke yine televizyonlar siyah-beyaz olsa. Ama bizler yine o renkli yıllara dönsek diyorum.”
“Eğer hayatta böyle kahrınızı çeken biri varsa onu asla bırakmayın Hep sevin
“Burası umutsuzluk çarşısı
Ama her dudakta her sabah binbir umut türküsü Bu yokuşun ölüleri ağlamaz
Ayak sesleri derindedir duyulmaz
Güneşler, günler unutmak kadar uzaklarda saklanır, görülmez
Bu koskoca gürültü yaşamak mı?
Beklemek mi ölümü yeniden bilinmez. Sevgilerimle karışık”
üzülüyorsun, takma diyorlar
Kızıyorsun, değmez diyorlar
Susuyorsun, iki çift laf et diyorlar
Konuşuyorsun, muhatap olma diyorlar
Çekip gidiyorsun, mücadele et diyorlar
Alttan alıyorsun, tepene çıkardın diyorlar
Bağırıyorsun, sakin ol diyorlar
Aklı başında davranıyorsun, bu kadar uslu olunmaz diyorlar
Dikine gidiyorsun, yaşına başına yakışmaz diyorlar
Ölünce ne diyecekler?
Muhtemelen ölüm sana yakışmadı
Normal tabii Dirimizi beğenmediler
Ölümüzü mü beğensinler
(Müşfik Kenter)
Arabada dedim ki, Vaay be üstadım Ne biçim racon kestin öyle Sayende işkembeci nasıl terbiye edilir öğrenmiş oldum. Nur Bey bir anda volümlü kullandığı bas sesini göğüs tonuna indirdi.
Fazla konuşma ulan, sana hava yapacaaaz diye cepte ki son 200 lirayı işkembeciye bıraktım. Ya bana taksi parası ver Ya da beni Kurtuluş’a evime bırak bakayım
Abilerim, ablalarım Bu kitabı alın ve okuyun Oğlunuzu İbne Olmaktan Nasıl Kurtarırsınız?
Roman analar beni de Roman sanıyorlar. Ben sete gelirken camlardan tezahürat yapıyorlar.
FETHİİİ ANNEN ÖLSÜN EMÎ!.. GURBAN OLURUM SANA FETHİİ!..
Ulan bendeki densizliğe bak İçmişsiniz, eğlenmişsiniz, evinize gidin zıbarın değil mi? Yoookk Hayırrr Dünyada bırakmammm
Burası umutsuzluk çarşısı
Ama her dudakta her sabah binbir umut türküsü
Bu yokuşun ölüleri ağlamaz
Ayak sesleri derindedir duyulmaz
Güneşler, günler unutmak kadar uzaklarda
saklanır, görülmez
Bu koskoca gürültü yaşamak mı?
Beklemek mi ölümü yeniden bilinmez.
Sevgilerimle karışık.
(SADRİ ALIŞIK)
Televizyonda onları kanlı canlı görünce öldüklerini unutuveriyorum. Ama iş fotoğraflara bakmaya gelince, artık hayatta olmadıklarını bir kez daha fark
ediyor ve hüzünleniyorum.
1402 yılında tarihimizin en önemli savaşlarından biri oldu.
En önemli tarafı, ikisi de Türk Biri Moğol, diğeri Os manlı; birbirlerine gider yapıyorlar. Mektuplaşmalada baş layan süreç, nihayetinde Ankara Meydan Savaşı na kadar tırmanıyor. Savaşı Moğol imparatoru Timur kazanıyor ve Yıldırım Bayezid yeniliyor. Tarihe meraklı olanlar elbette bu savaşı hatırlayacaktır. Yıldırım Bayezid hayatının sonuna · kadar Timur’un esiri olarak kalacağını anlayınca, rivayete göre yüzüğüne sakladığı zehri içiyor ve kendini öldürüyor
Film yaklaşık 45 günde bitiyor. Ajda Hanım’la bütün sahneler zamanında profesyonelce çekiliyor. Hiçbir so run yok, ama aslında bir sorun var. Ajda Hanım’ın, daha o zamanlardan star olduğu için, sette yönetmen dışında kimseyle selamı sabahı yok. Zamanında sete geliyor. Kendi ekibiyle odasına çekiliyor, hazırlanıp oynuyor. İş bitiminde yine ekibiyle, çantalarla, bavullada ya konsere ya da evi ne gidiyor. Set aralarında sohbet yok ,Ş urada birer kahve içip iki kelamın belini kıralım desen, o da yok. Sadri Baba içten içe bu işe biraz bozuluyor ve gönül koyuyor, ama hiç olumsuz bir tavır göstermiyor. Ajda Hanım’ın filmdeki son sahnesi çekiliyor ve böylece filmi bitiriyor. Yönetmen Ajda Hanım’a teşekkür ediyor ve onu alkışlarla uğurluyorlar.
Güzel sahnesi var. .. Sarışın Güzel kadın Ee daha ne olsun? .. Filmde Sadri Alışık’la beraber muhteşem olur diye hayaller kuruyor. Hayallerini Sadri Alışık’la pay laşıyor, ama Sadri Baba ciddileşiyor.
Yahu memlekette oyuncu mu kalmadı, nereden çıktı şimdi Ajda Pekkan!
Sadri Alışık, hiçbir metot oyunculuğuyla bağdaşmayan tek kişilik bir ekol Ve tek kişilik bir okuldu
Burası umutsuzluk çarşısı Ama her dudakta her sabah binbir umut türküsü Bu yokuşun ölüleri ağlamaz Ayak sesleri derindedir duyulmaz Güneş/er, günler unutmak kadar uzaklarda saklanır, görülmez Bu koskoca gürültü yaşamak mı?
Beklemek mi ölümü yeniden bilinmez.
Sevgilerim/e karışık Sadri Alışık
Üşüdüğümüzde camı kapatmak kadar kolay olsaydı keşke,
Sevilmediğimizi anladığımızda o kişiye yüreğimizi kapatmak
Öküz sevda çekiyor, ineğin haberi yok
Gördün mü caniko? Oyun iyi olursa seyirci her yerde gelir ve hakkını verir
Üzülüyorsun, takma diyorlar
Kızıyorsun, değmez diyorlar
Susuyorsun, iki çift laf et diyorlar
Konuşuyorsun, muhattap olma diyorlar
Çekip gidiyorsun, mücadele et diyorlar
Alttan alıyorsun, tepene çıkardın diyorlar
Bağırıyorsun, sakin ol diyorlar
Aklı başında davranıyorsun, bu kadar uslu olunmaz diyorlar
Dikine gidiyorsun, yaşına başına yakışmaz diyorlar
Ölünce ne diyecekler?
Muhtemelen ölüm sana yakışmadı
Normal tabii Dirimizi beğenmediler
Ölümüzü mü beğensinler
Bu meslek aşk ister, heyecan ister, tadı haktır, öyle herkese vergi değildir. Yoksa tiyatro dediğin nedir? İki kalas, bir hevestir.
sanki çocukluğundan beri kraliyet ailesiyle yaşamış
Kimse kimseyi dinlemiyor ve herkes konuşuyor.
“Evladım ben 15 yaşımda sigaraya ve içkiye başladım. Tam 50 sene boyunca, her gün 2-3 paket sigara içtim. Hayatım boyunca, abartmıyorum, tam 1 tanker dolusu içki içmişliğim var. Bak şimdi karaciğeri kediye verdik içemiyoruz. 2 kadehten fazla içmeyin, sigarayı da azaltmayın, hemen bırakın evladım.”
Eğer hayatta böyle kahrınızı çeken biri varsa onu asla bırakmayın Hep sevin
Burası umutsuzluk çarşısı
ama her dudakta her sabah binbir umut türküsü
bu yokuşun ölüleri ağlamaz
ayak sesleri derindedir duyulmaz
güneşler, günler unutmak kadar uzakta
saklanır, görülmez
bu koskoca gürültü yaşamak mı?
beklemek mi ölümü yeniden bilinmez
sevgilerimle karışık
Sadri Alışık
Öztürk abinizi bu dünyada ziyadesiyle siktiniz. Bundan sonra ancak ahirette görüşürüz.
iyi şeyleri ancak iyi çocuklar yapar.
Aman yarabbi tam bir restial
Kağıtta yazana can katan bu sahici aktörler sayesinde şunu anladık: boş yapma, işini yap!
Garsoooon hesap!..
Muzaffer Abi taak diye topuk selamını koydu. Ardından Meydan Laurusse gibi koca bir kitabın içinde geldi hesap. Kapağını kaldırıp yukarıdan bi dikiz yaptım.
‘Hiii Anneemm!!!’”
Burda dayanamayıp sordum Kazık mı Öztürk Abi?
Kazık bunun yanında kürdan kalır Zaferim.. Bildiğin Roma mızrağı.. Haşırt the blackboard at the seaside.. Deniz kenarında uzun atladılar.. Cilasız kaydılar bize evladım..
Allah o Fransız mutfağı diye deli olanları davul etsin Tepsi gibi kocaman bir tabak geliyor. Ortasında güvercin boku kadar bir şey Yemeğin adı kendinden daha büyük
“Bir cuma gecesi mekâna girdik. Fonda Fransızca çalıyor bittabi Ambiyans şahane, manzara öpajj Ama gelgeldim dükkânda kimse yok. Dedim, ya mekâna haciz gelmiş ya da cenaze var.
‘Kimse yok mu yevrum?’
‘Buyurun efendim, nerede oturmak istersiniz?’
‘Ulen zaten her yer bizim, kimse yok.’
“Yevrumm ben size HAŞIRT THE BLACKBOARD AT THE SEASIDE’ı anlattım mı?”
“Yok abi anlatmadın. O ne demek?” dedik.
“Deniz kenarında lüks bir restaurantta uzun atlama demek, cayır cayır kazıklanmak demek Cilasız böbrek üstü-bezine kadar kese olmak demek ”
Burası umutsuzluk çarşısı
Ama her dudakta,her sabah binbir umut türküsü
Bu yokuşun ölüleri ağlamaz
Ayak sesleri derindedir duyulmaz.
Güneşler, günler unutmak kadar uzaklarda
saklanır;görülmez.
Bu koskoca gürültü yaşamak mı
Beklemek mi ölümü yeniden bilinmez?
Sevgilerimle karışık.
Sadri Alışık
Üşüdüğümüzde camı kapatmak kadar kolay olsaydı keşke,
Sevilmediğimizi anladığımızda o kişiye yüreğimizi kapatmak
Üşüdüğümüzde camı kapatmak kadar kolay olsaydı keşke,
sevilmediğimizi anladığımızda o kişiye yüreğimizi kapatmak
Evet, televizyonlar o zamanlar siyah-beyazdı ama hayatlar güzel, renkli ve samimiydi.
Ölünce ne diyecekler?
Muhtemelen ölüm sana yakışmadı
Normal tabii Dirimizi beğenmediler
Ölümüzü mü beğensinler
8 kişilik ziyafet sofrası kurar Şahane rakı sofrası Sonra da masadakilere Efendim hepiniz hoş geldiniz, afiyet olsun Müsaadenizle ben yatıyorum der ve uyumaya gider. Bazen bu haftada 2-3 gün de olur. Benim Çolpanım bir gün olsun surat etmedi Aaa, Sadri bokunu çıkardın artık bile demedi. Eğer hayatta böyle kahrınızı çeken biri varsa onu asla bırakmayın Hep sevin diye konuyu bağladı büyük usta
Vaaay be Kemal Abi, 1 lira eksik olduğu için hesap Dede’ye kaldı, çok şanslısın vallahi, dedim.
Kemal Abi güldü, O şans değil Zaferim, bildiğin tezgâh Onu da ben kurdum.
Buraya kaç kişi gelirsek gelelim. Ne yersek yiyelim Hesap 999 lirayı geçmesin, üstünü ben veririm, demiş.
Üşüdüğümüzde camı kapatmak kadar kolay olsaydı keşke,
Sevilmediğimizi anladığımızda o kişiye yüreğimizi kapatmak
Müşfik kenter