İçeriğe geç

Arsine Kitap Alıntıları – Ali Bayram

Ali Bayram kitaplarından Arsine kitap alıntıları sizlerle…

Arsine Kitap Alıntıları

Biz küçükken çok büyüktük. Güzeldik biz küçükken Sonra mı? Büyüdük. Koşa koşa büyüdük. Büyürken ne de çok küçüldük.
Hep masumlar iyi niyetinden vuruldu. Kötüler onların duygularını meze yaptı.
Huzur bulduğum anlarım sadece geceydi. Boşluklar içinde ve acılar içinde gündüzler tek tek, sanki acıların, zulmün hepsi benim için sıraya girmişti.
Bir rüzgar misalidir yaşamak, acıların asla dinmez. Ama ümitler hep birer fırtınadır.
Ermeni asıllı olup, Türk milliyetçiliğini savunan kadın hakları üstüne yazdıkları ile ön plana çıkan bir kişilik!
Geçen gün izlediğim canlı yayında Arsine’yi nasıl yazdığını ve yazdıktan sonra başına gelenleri dinleyince üzüldüm.
Her daim kör cahiller tarihimize ışık tutanları karartmak için fırsat kolluyor.
Zenginin gözü doyduğunda, fakirin de karnı doyacak!!!
Bir rüzgar misalidir yaşamak, acıların asla dinmez. Ama ümitler hep birer fırtınadır.
Çektiğin acı kadar olgunlaşırsın diyorlar.
Çürüdük, bilmiyorlar
Çektiğin acı kadar olgunlaşırsın diyorlar.
Çürüdük, bilmiyorlar
acılar kan rengi gibi al’dır
Ali Bayram’ın bu kitabını okuyunca Ermeni asıllı bir yazar olduğunu öğrenince hiç şaşırmadım.
Polis olması nedeniyle Ermeni olduğunu yıllarca saklamış.
Olabilir mi?
Olur neden olmasın.
Fakirlik vardı hemde had safhada idi ama insanlar mutluydu.
Çektiğin acı kadar olgunlaşırsın diyorlar.
Çürüdük, bilmiyorlar
Bir şekilde yaşamam lazımdı.
Ne kötüydü bilinmemezlik, yarın ne olacaktı?
Açlık sefalet ve yokluğun yanında, gurbet hissi de insanın içine işliyordu.
Zenginin gözü doyduğunda, fakirin de karnı doyacak!!!
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bu kez dağlar doğursun beni anne
Sen de ılık bir yağmur ol
Durmadan yağ kanayan yerlerime
Daha şimdiden adını Ermeni kızı Arsine koymuştu köylü, ya Hasan Emmi ile Gülendam ölürse, kim bakacaktı ona, bahar gelmiş geçmiş mevsim yaza dönmüştü. Bu, İbrahim’in katili kimdi? Rafuel’in gece evinde yanan ışık? Mezarlıkta Hasan emmi’nin gördüğü karaltı? Ne işi vardı, İbrahim ile Suna gelinin mezarlarında? Sorular, sorular, Çamlıca köyüne yaz mevsimi gelmişti.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
İçimizde bir yer var,
İçimizde bir yar yok.
İçimizde bir yar’a yer var.
İçimizde bir yara’ya daha yer yok
Güldü..
“Kuş bana anlattı” dedi.
Ferahlayıverdim..
Kuş anlattıysa herhalde iyi şeyler anlatmıştır..!
Kuşlar kötü şey anlatır mı?
Yoksulluk ve zenginlik insanların kalplerinde başlayıp biter. Bir zengine sorsanız katı yüreğinde fakire yer yoktur.
Bir baykuşun çığlığında gizli değil mi acılar?
On sekiz yaşındaydım, altın sarısı saçlarım, mavi gözlerim, beni mutluluk yerine yeni kederlete götürüyordu.
..Böyle bir acının üstüne ancak anne ilaç olurdu..
Ne zaman eğilip yerden bir avuç toprak alsam. Acı kokar, hüzün kokar, ayrılıklar, sevinçler ve sen kokar buram buram
Bu sabah gülümseyerek başla hayata, belki bir iki kırgınlığımız geçer.
Bir rüzgar misalidir yaşamak, acıların asla dinmez. Ama ümitler hep birer fırtınadır.
Köy ahalisini ermenilerin gidişine ağlıyordu.
Çünkü yıllarca beraber sorunsuz yaşadıkları bu insanlar şimdi bilinmedik bir yerlere götürülüyordu.
Vağonda ilk önce yaşlılar öldü. Sonra mı! O ölüler arasında hamile bir ermeni kızı hayata bir kız çocuğu doğurmuştu. Göbek bağını bile paslı bir çivi ile kesmeye çalışıyordu.
Trenin vagonuna sıkış tıkış bindirilen insanlar tek tek soğuktan ölmeye başlamıştı.
Hangi tarih, hangi tarihin sayfalarına acılarımız yazıldı ki, kendi içimizden başka
Yaşamak dediğin şey birazdan tıkanacak nefesine kadardır.
Sen benim deliliğim değil, aklımsın.
Kar bu ülkenin gerçeklik yorganıdır.
Batısına yağınca,doğusu hatırlanır!. ”
Ve hiçbir şey istediğim yok
Senden felek..
Ama yine de
Ucuz olsun ekmek
Ve pahalı olsun insan hayatı.
Yine aklıma düştün .. Zehir Zemberek ..
Gençken aptalca şeyler yapmazsan, yaşlılığında gülerek hatırlayacağın anıların olmaz
Millete bir hαrf öğretiyorlαr 40 yıl köle oluyorlαr ! Ben sαnα; insαn olmαyı öğrettim, döndün kıçını gittin!
Biz sevgilimiz varken bile,
Yalnızlık şarkısı dinleyen insanlarız..
Neyin mutluluğundan bahsediyorsun sen?
Senin burcun değişmiş.
Eskiden bir balık gibi davranırdın.
Şimdi akrep gibisin.
Ona aşık olduğumu söyledim ve hızla olay yerinden uzaklaştım !
Olay Yerine şerit çekilmeden, cinayet polisi gelmeden tüydüm.
Baktım toparlanamıyorum bende iyice dağıttım..
Bu sabahlar deli eder insanı
Uyansan koca bir hayat bekler
Yorulursun.
Uyanmasan koca bir hayat gider
Kaybolursun.
Ay ve Güneş herkesin lambasıdır.
Hava herkesin havasıdır.
Su herkesin suyudur.
Ekmek neden herkesin ekmeği değildir.
Bir çocuk masumiyetinde seven kadınları üzmeyin..
Bir susuyorlar
Dünya sütten kesiliyor.
Köyümüzün dizlerimize kadar gelen kuru dere suyunda çırılçıplak yüzmeyi büyük kentlerin maviliklerine değişmeyen fakir çocuklardık.
Siyah beyaz fotoda bile renkli güler en masumiyetinde çocuklar
Hep mavi gül ey çocuk
Hep Mavi
Doğru söyle abi,
bana yakışırdı di’mi ?
Okul önlüğü, bir çift iskarpin, mavisiyle kırmızı sırt çantası
Gözlerin desem.Bir ülke, bir memleket,Sevda dolu,Yarım kalan şiir ve eksik bir hüzün
Ucundan tutulası bir ömür.
Tuhaf bir yer burası dedi Rafuel, Ölüm kokuyor
Ölüm kokmaz dedi kadın
Hayat kokar.Ölmekte olanlar kokar. Çürüyenler kokar
Masum diye bildiğimiz şehirlerin, kan kırmızı insanları vardır
Ey benim çocuk yanım.
zaman zaman seni görmezden gelsem de
sen bırakma düşlerimi.
Kalabalık kentlerin,yüksek binaları gibi hayallerimiz olmadı.Keş sokakların daracık duvarlarının arasında yürürken pis kokan bakışlarımız hiç ama hiç olmadı.Ne aşkı ne de sevdaları bir şehrin çöplüğünde aramadık.Bir faili meçhul cinayetin üstüne dökülen betonların ağırlığında günahsız sevmekti bedelimiz. Kuş bakışı baktığımız mavi gökyüzü, o şehrin çirkefine bürünmüş onlarca intihar etmiş dostların hatırına bir demli çaya hasret kaldık.İntihar eyleminde ki aşkları gördükçe, şeytanın pususunu bozduk.Ne bir şeker isteyen bir çocuğu ağlattık. Ne de köşe başında üç kuruşa dost tezgahı açtık.Bir gün faili meçhule gideceğimizi bile bile Düşmanımızla ezber bozduk.
Kim derdi ki?
Dost kerhanesine düşmüş, ümitlerimizi üç beş kuruşa satışa çıkaran,korsan tezgahlara adımızın düşeceğini
Kim söyleyebilir ki?
O şehrin en yüksek binasının tepesine konmuş bir kumrunun basit bir avcı tarafından bir kurşunla öldürüldüğünü
Umut tuz gibidir, insanı doyurmaz ama ekmeğe tat verir
Yaşamak ne güzel şey,
Anlayarak usta bir kitap gibi,
Bir şiir gibi kıta, kıta,
Bir sevda şarkısı gibi duyup,
Kızılderilileri görünce korkan,
Bir çocuk gibi şaşarak yaşamak.
Çocuklar koştukça,Kuşlar uçtukça,Mavi gökyüzü vurulmadıkça,Dünya yaşamaya değer
Keşke;
Küçük bir çocuk olsaydım.Anam ölmeseydi de köy pınarında beni çırılçıplak yıkasaydı.
Biz küçükken çok büyüktük.
Güzeldik biz küçükken
Sonra mı? Büyüdük.
Koşa koşa büyüdük.
Büyürken ne de çok küçüldük
Balıkçıları çiz balıkçıları
Geceyi de çiz doğacak günü de
Yoksulluğu çiz çaresini de
Sömürüyü de çiz sömürüyü de
Çay koy isli demliğe, Kaçak olsun..
Sohbet etme vaktidir.
Sen duyduklarına inanıyorsun. Söylenmeyene inan, çünkü insanın sessizliği,
sözcüklerinden daha yakındır gerçeğe…
Bir resim bıraktın, oysa ben ona her gece sarıldım.
Bir kadını küfre sığdırmak nasıl bir erkekliktir.
Küçük üzüntüler konuşurlar, büyük dertler dilsizdir.
Umut imkansız bir sevda değil, imkansızı gerçeğe dönüştürecek bir yol haritasıdır..
Yalnızdım. Çok yalnızdım
Aşk başka mavi başka
Benden sonra kuşlara iyi bakın..
Altından geçtiğimiz iğdeler
Yine çiçeklendi
Bir yıl daha gençleştik.
Bir serçe kadar özgür, bir çocuk kadar mutlu olamadıktan sonra, şu ekmek kırıntısı kadar küçük dünya da
gece de
homurtuyla
kederli bir tren
gibi geçer,
aşk da
acı da
her şey ama her şey geçer.
Yüzde ki her çizgi ömre atılmış mihenk taşıdır.Her çizginin ayrı bir hikayesi vardır

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir