İçeriğe geç

Frida Kahlo Kitap Alıntıları – Christina Burrus

Christina Burrus kitaplarından Frida Kahlo kitap alıntıları sizlerle…

Frida Kahlo Kitap Alıntıları

Kötüyüm, gitgide daha da kötü olacağım ama yavaş yavaş yalnız kalmaya alışıyorum, bu bile bir şeydir, bir avantaj, bir zaferdir.
Sevdim, sevdim, görmeden, tanımadan, anlamadan çok önce sevdim seni. Ama bu yetmedi. Bir şeyler eksik kaldı, bir par­çan eksik kaldı.
Artık söyleyecek hiçbir şey yok : Söz dağarcığım da üzüntüm gibi yoksul.
Kendi kendimi resmediyorsam, en iyi bildiğim konu bu da ondan.
Diego yedi yıl boyunca bu tür bir kıza nasıl dayanmış merak ediyorum bazen. Sırf güzel yemek pişirdiği için diyor. Belki doğrudur ama, hey Tanrım, nasıl bir bahane bu böyle?
Bence sorun benim biraz hoyrat, birazcık da kötü oluşum; çünkü birlikte geçirdiğimiz yedi yıl boyunca meydana gelen ve tekrarlanan bütün bu olaylar, benim kapıldığım bütün bu öfkeler, seni kendi canımdan daha çok sevdiğimi anlamaya yöneltti beni, hem sen beni aynı şekilde sevmesen de her halükârda beni biraz seviyorsun değil mi? Bu doğru değilse de bir gün öyle olacağı umudu kalacak hep bana, bu da yeter
Birazcık sev beni, ben sana tapıyorum.
Birdenbire her şeyi bilmek ne kadar korkunç bir bilsen, sanki bir şimşek dünyayı aydınlatmışçasına. Şimdi bir acı gezegeninde yaşıyorum, buz gibi saydam bir gezegende; sanki ansızın, birkaç saniyede her şeyi öğrenmişim gibi.
Keder içindeki Diego Rivera’nın, naaşın krematoryumdan çıkarılışı sırasında, Frida Kahlo’nun küllerinden bir avuç alıp yuttuğu söylenir. Rivera Mavi Ev’i devlete bağışlayacak ve kendisi de üç yıl sonra hayata gözlerini yumacaktı.
47 yaşında son yaş gününü kutladı ve dünyaya gözlerini açtığı Mavi Ev’de, 13 Temmuz 1954’te bu dünyadan göçüp gitti. Bir önceki gün Diego’ya, evliliklerinin gümüş yıldönümü (25. yıl) dolayısıyla bir yüzük hediye etmişti; oysa yıldönümüne daha on yedi gün vardı.
“Hediyeyi neden bu kadar erken verdiğini sordum, şöyle yanıtladı: ‘Çünkü çok yakında senden ayrılacağımı biliyorum.’”
Frida, zatürreden yeni kalkmışken hekimlerin tavsiyesine karşı gelerek yatağından çıktı, elbette sağlığı yeniden bozuldu. Üstünde kara lekeli bir meleğin süzüldüğü günlüğü ölüme yaklaştığının farkında olduğunu gösteriyordu:
“Umarım çıkış eğlenceli olur, umarım hiç geri dönmem.”
Sergiden birkaç ay sonra, 1953’ün Ağustos’unda Dr Farill’in değiştirilmesi olanaksız kararı bomba gibi düştü: Sağ bacağın dize kadar olan kısmının kesilmesi. Frida günlüğüne “Yo soy la DESINTEGRACIÓ” “Ben PARÇALANMA’yım” diye yazdı, kırık heykel desenleri çizdi, daha ileri sayfalarda kendi kendine şunu soruyordu: “Uçmak için kanatlarım olduğuna göre ayakları n’apayım ki?”
Bir yıl boyunca hastaydım. Omurgadan yedi ameliyat. Beni Dr Farill kurtardı. Yeniden yaşama sevinci verdi bana. Hâlâ tekerlekli sandalyedeyim ve kısa süre içinde tekrar yürüyebilecek miyim bilmiyorum. Alçı korse takıyorum, her şeye rağmen belimi rahatlatan korkunç bir yük bu. Acı hissetmiyorum. Ben sadece… yorgunluk sarhoşuyum ve olağan bir şey, çoğunlukla umutsuzum. Hiçbir sözcüğün tanımlayamayacağı bir umutsuzluk. Buna karşılık yaşamak istiyor canım. Resim yapmaya yeniden başladım.

Frida Kahlo, “Günlük”

Etkili bir gösteri olmuştu zira tam bir başarı yakalamıştı, Meksika sınırlarını aşan bir başarı. Galeri uluslararası çağrılar aldı; serginin böyle büyük yankı uyandırmasına galerici kadar şaşıran sanatçının da onayıyla, serginin bir ay daha uzatılmasına karar verildi.
Açılış akşamında sanatçının çok ağrıları olduğu için, Diego onun sütunlu yatağını, aksesuarlar ve süslerle birlikte, dosdoğru sergi salonunun ortasına taşıttı ve tablolar yatağın çevresinde yeniden ayarlanıp asıldı. Frida’nın sirenleri bangır bangır öten bir ambülansla gelişi davetlilerin ve gazetecilerin ağzını bir karış açık bıraktı; Frida yatağına yerleştirildi; sanatçıya aşırı dozda ağrı kesici yapılmıştı, neredeyse onu boğacak kadar çevresini dolduran kalabalığın saygı ve sevgi gösterisini seyretmek üzere, acıya baskın çıkan sevinçle, bir kutsal emanet sandığı gibi süslenmişti.
Frida ölmeden bir yıl önce, galerici Lola Álvarez Bravo, sanatçının ölümün eşiğinde olduğunun farkındaydı ve Diego’nun işbirliğiyle Frida’ya saygı niteliğinde bir etkinliğe karar verdi.
1953 yılının Nisan ayında, Galería de Arte Contemporáneo adlı galerisinde, sanatçının Meksika’daki ilk kişisel sergisini düzenledi. Frida kendi eliyle, bir aşk mektubu gibi yazdı davetiyeleri:
“Yürekten doğup gelen
Sevgi ve dostlukla
Mütevazi sergime sizleri
Davet etmekten kıvanç duyarım.”
Sanatçının heyecanı da siyasal bir niteliğe büründü. Natürmortlarını güvercinlerle ve bayraklarla süslüyordu, barıştan yana mücadeleye girişti, böylece adının kökenine yeniden kavuşuyordu belki de:
Almancada Friede “barış” demekti. 1948’de Komünist Parti’ye yeniden kabul edildi, yine yararlı olmak istiyordu, son gücünü toplayıp harekete geçti, büyük emperyalist devletlerin atom bombası denemelerine karşı, Stockholm kongresi için imza topladı. Diego’nun Güzel Sanatlar Sarayı’ndaki Savaş Kâbusu, Barış Rüyası (1952) adlı resminde bir kez daha betimlediği militandı Frida.
New York’taki artrodezin başarısızlığa uğradığı ve kuşkusuz sonun başlangıcı olduğu anlaşılınca, Frida 1950 yılı başında México’daki ABC İngiliz Hastanesi’ne yattı. Diego onun yanındaki odaya yerleşti ve hastanede kalış, hastanın deyişiyle fiestaya dönüştü.
“Moralimi hep korudum. Zamanımı hep resim yapmakla geçiriyordum çünkü Demerol veriliyordu bana, moralimi yükseltiyor, beni mutlu ediyordu. Alçı korselerimi boyuyordum, tablolar yapıyordum, dalga geçiyordum, yazıyordum, bana filmler getiriliyordu. Hastanede üç yıl [aslında bir yıl] geçirdim, tıpkı bir fiestada gibi. Şikâyetim yok.”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Diego başlancıç
Diego kurucu
Diego nişanlım
Diego ressam
Diego sevgilim
Diego “kocam”
Diego dostum
Diego annem
Diego babam
Diego oğlum
Diego = ben =
Diego Evren
Birlikteki çeşitlilik
Neden mi ona
benim Diego’m diyorum?
Hiç benim olmadı hiç de
olmayacak.
O kendine ait.

Frida Kahlo, “Günlük”

Öğrencilerinden bir başkası, ressam Fanny Rebel böyle anlatıyordu Frida’yı. “Resim yapma biçimiyle değil yaşama biçimiyle, dünyayı, insanları ve sanatı ele alış biçimiyle etkiliyordu bizi. Meksika’nın kendi kendimize farkına varamayacağımız belli bir güzelliğini algılayıp anlamamızı sağlıyordu.”
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Muchachos, diye başlıyordu söze, bu okula kapanırsak hiçbir şey yapamayız. Sokağa çıkalım. Gidip sokaktaki yaşamın resmini yapalım.
Öğretmenlik edeceği gençler […] samimi bir coşku ve heyecanla karşıladılar onu. Bizi büyük bir şefkatle kutladıktan sonra kısa bir süre bizimle gevezelik etti, sonra canlılıkla “Peki çocuklar! İşe koyulalım! Sözde sizin hocanız olacağım, hiç öyle değilim, ben sadece arkadaşınız olmak istiyorum, hiç resim dersi vermedim ve hiç ders verebileceğimi sanmam çünkü ben hâlâ öğrenme aşamasındayım’ dedi.”
Tıpkı Virginia Woolf ve Freud gibi Frida’nın da kafasını kökler meselesi kurcalayıp duruyordu. Freud’un Musa’sını okuduktan sonra Musa adını verdiği bir resim yapmaya başladı; bu resim bugün onun en önemli yapıtlarından sayılmaktadır.
Musa Tablosu Hakkında

[ Freud’un Musa’sını] sadece bir kez okudum ve kitaptan edindiğim ilk izlenimle bu tabloyu yapmaya koyuldum […]. Elbette, ana tema MUSA ya da KAHRAMAN’ın doğuşu. Ama ben, kitabı okurken beni en çok etkileyen olayları ya da imgeleri kendi tarzımca (çok karışık bir tarz) genelleştirdim. Tabloda benim olayımdan neler bulunduğuna gelecek olursak, içine girebilmiş miyim girememiş miyim siz söyleyeceksiniz bunu.

Bazı eleştirmenler beni gerçeküstücüler arasına koymayı denedi; ama ben kendimi bir gerçeküstücü olarak görmüyorum […]. Gerçekten resimlerim gerçeküstücü mü değil mi bilmiyorum, ama kendi benliğimin en açık anlatımı olduklarını biliyorum. […] Gerçeküstücülükten nefret ediyorum. Burjuva sanatının çöküş halindeki bir tezahürü o. Halkın sanatçıdan beklediği o sahici sanattan bir sapma […]. Ait olduğum halka ve bana güç veren fikirlere, resimlerimle layık olabilmeyi umuyorum […]. Yapıtım, halkın barış ve özgürlük mücadelesine bir katkı olsun istiyorum.
Tekrar evlilik iyi gidiyor. Az biraz kavga, daha iyi bir karşılıklı anlayış; beni soracak olursan, onun gönlünde sıkça ağır basan öbür kadınlara ilişkin sıkıcı soruşturmalarımın sayısını azalttım. Anladığın gibi, en sonunda, öğrendim ki yaşam böyledir işte; gerisi, yanılsamadan başka bir şey değil. Sağlık bakımından daha iyi durumda olsaydım mutlu olduğum söylenebilirdi, ama baştan ayağa kendimi böyle paçavra gibi hissetmek bazen beynime kan sıçratıyor ve zor zamanlar geçiriyorum.
Kocası olarak değil, yapıtının coşkulu bir hayranı olarak tavsiye ediyorum onu size, iğneleyici ve şefkatli yapıtının, çelik gibi sert, kelebek kanadı gibi ince, güzel bir gülümseme gibi sevimli, yaşamın hüznü gibi derin ve acılı yapıtının hayranı olarak.
Meksika’da, zamanda ve mekânda bana bundan daha iyi yerini bulmuş gibi görünen bir resim olmadığını belirtmek zorunda kaldım. Şunu da eklemek isterim ki bundan daha dişi bir resim yok. Cazibesini daha iyi kullanmak amacıyla, sanat, mutlak saflık ile kusursuz düzenbazlık arasında ele avuca gelmez bir şekilde salınıyor adeta. Frida Kahlo’nun sanatı, bir bombanın etrafına düğümlenmiş alacalı bir kurdela gibi.
Kendimi resmediyorsam, en iyi bildiğim konu bu da ondan.
“[…] bütün o kadın kız hikâyeleri, ingilizce hocası lady’ler, sana modellik eden Çingene kızları, bütün o iyi niyetli asistanlar, uzaklardan gelmiş o tam yetkili elçiler, küçük flörtlerden başka bir şey değil, […] aslında, sen ve ben, birbirimizi derinden seviyoruz, sayısız serüvenlere, tekmelenen kapılara, beddualara, hakaretlere, uluslararası şikâyetlere rağmen – hep seveceğiz birbirimizi.
Ayağım hâlâ kötü, ama bir çaresi yok, günün birinde, artık bu kadar canımı sıkmasın diye onu kestirmeye karar vereceğim.
Frida durup dinlenmeksizin resim yapıyor, desen çiziyor, kendini anlatıyor, içgüdülerinden söz ediyor, yaşamayı sürdürüyordu. Diego hayranlığını gizleyemiyordu: “Frida sanat tarihinde örneği görülmedik bir dizi başyapıt- dayanıklılığın, açık yürekliliğin, gerçekliğin, haşinliğin ve ıstırabın dişi niteliklerini yücelten resimler- üstüne çalışmaya koyuldu. Hiçbir kadın, Frida’nın Detroit’te ve o dönemde yansıttığı kadar şiirsel kaygıyı tuvale yansıtmamıştı.”
Doctorcito querido, [Sevgili doktorcuk] Bol bol ağlayacak küçük bir Dieguito’ya sahip olmayı öyle çok umut etmiştim ki, ama durum böyle olduğuna göre, kabullenmekten başka yapacak bir şey yok […]. Sonuçta, tam bir muamma olarak kalan binlerce şey var. Zaten, o kadar kolay ölmediğime göre ben kedi gibiyim galiba, bu da hiç yoktan iyidir.
Meksika her zamanki gibi karmakarışık ve dayanılmaz, muhafaza ettiği tek şey toprağın ve yerlilerin müthiş güzelliği.
Diego’nun fotoğraflarını çektim, yeni karısı Frida’nın da: […] Diego’nun yanında küçük bir oyuncak bebek gibi, ama sadece boyutta öyle, çünkü güçlü ve çok güzel bir kadın, babasının Alman tipinden hemen hemen hiç birşey almamış. Ayaklarındaki huaraches’e [sandallar] varıncaya dek geleneksel giysiler giymiş halde, San Francisco sokaklarında epey çalkantı yaratıyor. Yoldan geçenler şaşırıp kalarak dönüp dönüp bakıyor onlara.
Alex, çabuk gel, olabildiğince çabuk, seni bunca seven chamaca’na [küçüğüne] bu kadar kötü davranma.
Salı, 13 Ekim 1925

Alex de mi vida, bu hastane denen domuz ağılında ne kadar mutsuz olduğumu herkesten iyi biliyorsundur, kendin hayal edebilirsin, arkadaşlar da anlatmıştır zaten. Herkes umutsuzluğa kapılmamamı söylüyor ama hiç kimse yatakta üç ay geçirmenin benim için ne demek olduğunu bilemez, bana tam da bu gerekiyormuş meğer, benim gibi bir callejera’ya [sokak süpürgesi]. Ama n’apalım, en azından Pelona [Kel Kafa yani Ölüm] alıp götürmedi beni. Öyle değil mi?

Hasta bir babaya rağmen harika bir çocukluk geçirdim. Olağandışı bir şefkat ve çalışma örneğiydi, ama özellikle de bütün sorunlarım konusunda anlayış örneğiydi o benim için.
Frida babasına fotoğraf çektiği yerlerde de eşlik ediyordu, hem öğrenmek, hem gerektiğinde ona yardım etmek için :
“Birçok kez, omuzuna fotoğraf makinesini çapraz asmış, benim elimden tutmuş yürürken birdenbire yere yığıldı. Sokak ortasında nöbet geçirdiği zaman imdadına yetişmeyi öğrenmiştim.” Bu yol gösteren ve bu tuttuğunu bırakıveren el, bu hep bırakıverme tehdidinden bulunan el, Frida’yı hep terk edilme korkusu taşıyacak bir kadın haline getirecekti belki de. Ama bu geziler romantik bir doğa tutkunluğunu paylaşmasını da sağlıyordu. Doğa, yaşamın, evrenselliğin, olayların doğal döngüsünün somutlaşması olarak kalacaktı Frida’nın gözünde.
Sevgi basitti, Karmaşık olan bizlerdik.’ –
Ahlak ve namus deyince sadece kadından konuşmaya başlayan herkes, ahlaksız ve namussuzdur.
Her umut, bir Dua ile çiçeklenir
Yüz kere yere düşmüş olayım; başkalarına çelme takan bir kadın olmayacağım. Ben kazanan değil, insan olmak istiyorum.
Uçmak için kanatlarım olduğuna göre ayakları n’apayım ki?
Kader kartları karıştırıyor, biz de oynuyoruz.
Bu bitmek bilmez bir can çekişmeden ibaret olan yaşamımla ilgili olarak şunları söyleyebilirim:  Ben uçmak isteyip de uçamayan bir kuş gibiydim.
Baktınız ki düğüm çözülmüyor,
O zaman siz de ipi kesin.
Frida Kahlo şu sözlerle bizi anlatmış olabilir mi ; “Çok karışığım. Bir yanım olabildiğince huzursuz ve yorgun. Diğer yanım mucizelere ve düşlerin gerçek olabileceğine halen inanıyor ve heyecanını koruyor. Bu iki yan arasında ben, eziliyorum.”
Hem sen beni aynı şekilde sevmesen de her halükarda beni biraz seviyorsun değil mi? Bu doğru değilse de bir gün öyle olacağı umudu kalacak hep bana, bu da yeter Birazcık sev beni, ben sana tapıyorum
“Uçmak için kanatlarım olduğuna göre ayakları n’apayım ki?”
Neden mi ona benim Diego’m diyorum? Hiç benim olmadı hiç de olmayacak.
O kendine ait.
Kederimi boğmak için içtim, ama yüzmeyi öğrendi lanet olası!
Bence insanlar yaşarken onurlandırılmalı, öldükleri zaman değil.
Yaşamın sana sunduğu her şeyi al, ilginç geliyorsa ve hoşuna gidiyorsa, ne olursa olsun al.
Kendi gerçeğimin resmini yapıyorum.
İnsan,diyorum; öyle durduk yere soğumuyor hayattan ve insandan. Susuyor ve sustukça biriktiriyor ve sonra ya içindekileri haykırıyor ya da sessizce uzaklaşıyor
Herkesten ve her şeyden
After proposing that they get married, he told Frida frankly that he was unable to remain physically faithful to one woman, and even claimed that he was told by a famous doctor that he was unsuited to monogamy.
Yüz kere yere düşmüş olayım; başkalarına çelme takan biri olmayacağım. Ben kazanan değil, insan olmak istiyorum.
Yüz kere yere düşmüş olayım; başkalarına çelme takan bir kadın olmayacağım. Ben kazanan değil, insan olmak istiyorum.
Sanki tüm hayatım boyunca,
Yanlış melodiyle dans etmiş gibiyim
Seni o dev boyunla, hep bir karış önünden giden göbeğin, kirli pabuçların, eski ve yamru yumru şapkan ve buruşuk pantolonunla gözümün önünde canlandırıyor ve kimsenin böylesine çirkin şeyleri onca asaletle taşıyamayacağını düşünüyorum .
“Bu, bitmek bilmez bir can çekişmeden ibaret olan yaşamımla ilgili olarak şunu söyleyebilirim:
Ben uçmak isteyipte uçamayan bir kuş gibiydim. Hem de çaresizliğini kabullenemeyen bir kuş gibi”
Uçmak için kanatlarım varken niye yürümek için ayaklar isteyeyim ki?
Kötüyüm, gitgide daha da kötü olacağım ama yavaş yavaş yalnız kalmaya alışıyorum, bu bile bir şeydir, bir
avantaj, bir zaferdir.
Şimdi ise bedeni çürümeye başlayan yaşlı bir kadınım.
Bütün bedenler çürüyor aslında Diego’m. Eskiyor bütün bedenler.
Ama acı çeken yüreği var ise bir bedenin, daha hızlı çürüyor o beden.
Benim acı çeken bir yüreğim var Diego.
Kendimi hem kendim için yaşayabilecek denli güçlü ve iç zenginliğine sahip hissediyorum, hem de değil bir davranışın, en ufak bir düşüncenin bile paralayabileceği kadar dayanıksızım.
Biliyorum, aslında birbirimizi yok edeceğiz, böylece mücadele sonunda ortaya hiçbir galip çıkmayacak.
“Beni anlamadın demeyeceğim. Beni anladın. Zaten en dayanılmaz acı buydu. Sen beni anladın. Anladığın halde canımı yaktın.”
Aslında sen ve ben, birbirimizi aşırı seviyoruz, birimiz öbürünün sayısız çılgınlıklarına maruz kalsa da, çarpan kapılara, en berbat hakaretlere , uluslarası şikayetlere rağmen birbirimizi seviyoruz hep. Bence sorun benim biraz hoyrat, birazcık da kötü oluşum; çünkü birlikte geçirdiğimiz yedi yıl boyunca meydana gelen ve tekrarlanan bütün olaylar, benim kapıldığım bütün bu öfkeler, seni kendi canımdan daha çok sevdiğimi anlamaya yöneltti beni, hem sen beni aynı şekilde sevmesen de her halükarda beni biraz seviyorsun değil mi? Bu doğru değilse de bir gün öyle olacağı umudu kalacak hep bana, bu da yeter ..
Birazcık sev beni, ben sana tapıyorum.
Frida
Kendi tenimden daha çok seviyorum seni.
Kader kartları karıştırıyor, bizde oynuyoruz.
Diego’ya, aslolanı kurtarmak için izzetinefsini ayaklar altına alarak yiğitçe şöyle yazabiliyordu: [ ] bütün o kadın kız hikayeleri, İngilizce hocası lady’ler, sana modellik eden Çingene kızları, bütün o iyi niyetli asistanlar, uzaklardan gelmiş o tam yetkili elçiler, küçük flörtlerden başka bir şey değil, [ ] aslında, sen ve ben, birbirimizi derinden seviyoruz, sayısız serüvenlere, tekmelenen kapılara, beddualara, hakaretlere, uluslararası şikayetlere rağmen – hep seveceğiz birbirimizi.
Kader kartları karıştırıyor, biz de oynuyoruz.
Frida giysileri gibi renkli bir dille, değerlerine sadık ve özgün bir görünüşle, Yahudilerin kalmasının yasak olduğu otellerde skandal yaratmaktan çekinmiyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir