İçeriğe geç

Kaybetmek Kitap Alıntıları – Mirza Tazegül

Mirza Tazegül kitaplarından Kaybetmek kitap alıntıları sizlerle…

Kaybetmek Kitap Alıntıları

Kişinin hak ederek veya etmeden bir şeylere sahip olması ona bir başkasını küçük görme hakkını vermez.
Her şeyimiz varken kibirden uzak durmamız, hiçbir şeyimiz yokken de sağlam bir karakterden uzaklaşmamamız gerekir.
Olgunluk, olumluyu ve olumsuzu, varlığı ve yokluğu, vakur bir sükunetle karşılamanın adıdır.
Yaşarken gün olur her şeye sahip olabiliriz ve her şeye sahipken birden her şeyi kaybedebiliriz.
Kim neyi doğru anlatıyor ki?
Belki de yaşadıkları hata değildi, yaşaması gereken şeylerdi.
Bilmek ile yapmak farklı şeylerdir.
Bir şeyi yaşamışsak mutlak yaşamamız gerekir.
Hayatın mantığı da bu, korkarak yaşarsan başarılı olamazsın.
Kimsin sen? Nereden geldin, ne yaşadın, nereye gidiyorsun? Ne yaptın, ne bekliyorsun? Ne umuyorsun, ne bulacaksın? İsteklerin, arzuların ne? Amacın, planların ne? Sen kimsin?
Seksten anlayan kadınlara orospu gözüyle bakıyorsunuz. Sonra da tatminsizlikten yakınıyorsunuz.
Zamanın geçmesine izin ver. İlgini başka şeylere yönelt. Kitap oku.
Önce kendimizi anlarsak, herkesi bir parça anlarız.
Hak etmek veya etmemek nedir? İlişki bir hak değildir.
İmzayla değişeceğini düşünenler yanılıyor, nikahta keramet yokmuş, keramet insanın kendisindeymiş.
Ben şunu anladım ki gerek evlilik, gerek sevgililik, gerekse dostluk olsun, verici taraf her zaman kaybetmeye mahkumdur. İlişkilerde sürekli veren taraf diğer taraftan saygı görmüyor.
Bazen insan, hayatını çok tanımadığı birine teslim eder de sonra adına kader derdi.
Ne kadar süre yaşadığımızın önemi yoktu, önemli olan nasıl yaşadığımızdı.
Ancak onurlu ve dürüstçe yaşayanlar huzur bulurdu. Yaptıklarını kendine izah edebilenler huzur bulurdu.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
İnsan ne kadar kendine haklı bir neden icat ederse etsin, yanlış bir şey yaptığında vicdanı mutlaka başkaldırıp rahatsızlık verirdi.
Kolay kazanılan kolay harcanıyordu.
Kuşkusuz her yaşam kendi hikayesini yazardı.
İstediğim haklı olmak değil, mutlu olmak.
Herkes kendi hayatının rotasında yaşayıp gitmiş.
İnsanoğlu mutluluk koşullarını kendi belirliyor.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Kadının sahip olduğu olağanüstü sınırsız gücün farkındaydı.
Belki dünyanın kendisi yalandı.
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
Anlaşılan sadece fahişe kendisini aklayacak bir gücün altına sığınamamıştı. Ama bu yola düşmesine neden olanlar ve pezevenkler çoktan sığınacak bir liman bulmuştu.
Çok büyük suçları işleyenler, ortalıkta beyefendi, hanımefendi olarak gezip saygı görürken fahişe neden aşağılanmıştı?
Kim bilir belki onlar da dışarıya mutluluk oyununu oynayıp, içlerinde fırtınalarla savaşıyorlardı.
Kıyamazsan o sana kıyar.
Kaybetmekten korkan insan, kazanamaz.
Zeka ile bilgi, cesaret ve sabırla eyleme dönüştüğünde hayatımızda fark yaratabiliyordu.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Her durum ancak kendi koşulları içinde değerlendirilebilirdi.
Çok şey bilen insanların o kendinden emin ifadesi her haline, her davranışına yansıyordu.
Durumuna şükretmeliydi.
Ölüm belki de hayatın tek gerçeğiydi.
Yoksa henüz bilinmedik şeyler mi vardı?
Sen üzerine düşeni yap, üzerinden yük kalksın.
Cehalet diplomayla aşılacak bir şey değil, bilakis diploma birçok cehaletin örtüsü olur, gizleyicisi olur.
Yahut gerçekleşmesinin mümkün olmadığını düşündüğümüz için mi gerçekleşmiyordu?
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
Ne de olsa insan kafasına taktığı şeyi büyütür, davranışlarını ise takıldığı duruma göre şekillendirirdi.
Mutlak doğru ya da mutlak mutluluğun olmadığını
Hayatta her avantajın bir olumsuzluğu ve her dezavantajın da bir güzelliği içinde barındırdığını
Ne yapmaya gelmişti bu dünyaya?
Hayatta kaçırdığımız şeylerin sonradan bize ne pişmanlıklar yaşatacağını önceden bilsek acaba yine de yapar mıydık?
Herkes kendinde olmayanı aramaya devam ediyordu. Her şeyde öyle değil miydi? Kendinde olmayanın peşine düşmek, azla yetinmeyip çok şeyin peşinde koşmak doğru muydu?
Hiçbir insanın kazanıp kazanmadığını sonunu görmeden bilemeyiz. Nice kazandığını düşünüp böbürlenenler nasıl da kaybetmiştir, nice kaybettiğini düşünenler beklemedikleri bir anda kazanmıştır.
Ölüm kimine göre bir sonken, kimine göre bir başlangıçtır.
Her şey geçer.
Merhamet duygusunu kaybetmiş insanlar tarafından cehenneme çevrilen bu dünyanın ateşine avuçla da olsa su taşıyan insanlar, iyi insanlardır.
cehalet diplomayla aşılacak bir şey değil, bilakis diploma birçok cehaletin örtüsü olur, gizleyicisi olur.
Merhamet duygusunu kaybetmiş insanlar tarafından
cehenneme çevrilen bu dünyanin ateşine avuçla da olsa
su taşıyan insanlar, iyi insanlardır.
“Olgunluk, olumluyu ve olumsuzu, varlığı ve yokluğu, vakur bir sükûnetle karşılamanın adıdır.”
“Yaşarken gün olur her şeye sahip olabiliriz ve her şeye sahipken birden her şeyi kaybedebiliriz.”
“Dışarısı zaten bizim değişmemizle değişmezdi, değişen sadece bizim dünyaya bakış açımız ve ruh halimizdi.”
Merhamet duygusunu kaybetmiş insanlar tarafından cehenneme çevrilen bu dünyanın ateşine avuçla da olsa su taşıyan insanlar, iyi insanlardır.”
“İnsan kazanmaya çalıştığında kaybetme riskiyle, kaybettiğini düşündüğü bir zamanda ise kazanma şansıyla karşılaşabilir.”
Kim herşeyini kaybeden adamdan daha tehlikeli olabilir ki?
Ne kadar süre yaşadığımızın önemi yoktu, önemli olan nasıl yaşadığımızdı. Bazen bir günde veya bir gecede yaşananlar bir ömre bedeldi, bazen ise koca bir ömür boşa geçerdi
.
Merhamet duygusunu kaybetmiş insanlar tarafından cehenneme çevrilen bu dünyanın ateşine avuçla da olsa su taşıyan insanlar iyi insanlardır
Gerçeğin ezbere ihtiyacı yoktu. Ezbere ihtiyacı olan yalandı.
İyi olmaya çalışan insanlar acı çekerdi.
“Bahane”vicdanın Ağrı kesicisidir.
Tedavi etmez,ağrısını geçici olarak uyuşturur
Toplumda yasaklanan her şey, yeraltında yaşanır.
Umut insanın yaşam enerjisini sağlayan yakıttı.
Yeryüzünde canlı cansız her şey sevgiye muhtaçtır ve sevgiye sığınır.
Bilgi, cesaret ve sabırla eyleme dönüşürse ancak hayatımızda fark yaratabilir.
Iyi ve kötü durumlar asla genellenebilicek kadar basit değildi.
Her durum ancak kendi koşulları içinde değerlendirilebilirdi.
Bahane arayıp bulamayan insanlar,bulamadaiklari bahaneler yüzünden kendilerini suçlayaraklarini bildiklerinden,zihinleri hep bir bahane avlama peşinde olur.
İnsan kazanmaya çalıştığında kaybetme riskiyle, kaybettiğini
düşündüğü bir zamanda ise kazanma şansıyla karşılaşabilir.
*
Kendinde olmayanın peşine düşmek, azla yetinmeyip çok
şeyin peşinde koşmak doğru muydu?
*
Ölüm kimine göre bir son iken, kimine göre bir başlangıçtı.
Ama asla kaybetmek değildi. Kaybetmek, her an, her dakika
ölmek için Tanrı’ya yalvarmaktı.
*
Peki, Celal kimdi? Her zaman içinde var olan, kendini yeni
Celal diye tanımlayan mıydı? Yoksa eski Celal hiç var olmamış
mıydı? İçinde iki ben, karakter çatışması yaşarken hangisi asıl
Celal’di? Aile babası olan mı? Yoksa bu yeni yaşamı tercih
eden mi?
İnsanoğlu mutluluk koşullarını kendi belirliyor, diye düşündü Erdal. Kim neyle yetinirse onunla mutlu oluyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir