İçeriğe geç

Rainbow Kitap Alıntıları – D. H. Lawrence

D. H. Lawrence kitaplarından Rainbow kitap alıntıları sizlerle…

Rainbow Kitap Alıntıları

.
Hayati bir şekilde birbirine bağlı, birbirlerinden hiçbir şey bilmeyen, ancak tek bir kökten ayrı yollarında yaşayan iki çok ayrı varlıktı.

Karanlıktan daha karanlık sonsuz bir boşluktu.
.
Tanıştığı çok az insan onun için önemliydi. Bir sürünün parçası gibiydiler, fark edilmediler.

İnsanları çok ciddiye almıyordu. Kendi evreninin fazlasıyla merkeziydi, dışarıdaki herşeyin şeyin çok az farkındaydı.

Yüreğim ıslak toprak gibidir.
Gerçek, insanlığın dışında değil, aksine insan zihninin ve hislerinin mahsülüdür.
Seni kandırana ikinci bir şans verme.
Bu fırtınadan beraber çıkacağız.
Evrenin mutluluğudur sevgi. Ama
mutlulukla her şey bitmez. Bir buluşmadır sevgi.
Ruhun ruha, gövdenin gövdeye koşmasıdır sevgi.
Göklerin yaşamıdır kuşlar, uçarken göğün düşüncelerini çizerler.
Gökyüzünde ayı görünce yüreği taştı: Ben ay olsaydım ışığımı nereye düşüreceğimi bilirdim.
-Beni de biri sevecek mi büyükanne?
-Seni çok kişi seviyor çocuğum. Hepimiz seviyoruz seni.
-Ama büyüdüğümde biri sevecek mi beni?
-Evet, adamın biri sevecek elbet, çünkü bu senin doğanda var. Umarım seni olduğun gibi sever; olmanı istediği gibi değil.
İnsanın hareketlerini ve yaptığı işleri seçmesi lazımdı. İnsan yaptığı şeylerden dolayı dünyaya sorumluydu. Hayır, dünyadan daha önemli birine karşı sorumluydu, kendine karşı sorumluydu.
İnsanın kişiliğini değiştirmek zorunda kalması garip bir şeydi. Bir hiçti o, kendisinde gerçeklik yoktu, gerçek olan onun dışındaydı ve o da kendini buna uydurmalıydı.
Dünyaya açılmak, dünyada yaşamak demekti.
Birden bilinmeyen bir şeye özlem duydu Ursula.
Ben ay olsaydım, ışığımı nereye düşüreceğimi bilirdim.
Bir hatırayı sevdiği için, insanın kendi geçmiş benliğini sevdiği gibi seviyordu onu. Geçmişe ait bir şeydi o. Bilinen bir şeydi. Geçmişe duyulan ilgi gibi bir ilgi duyuyordu ona.
Gerçek, insanlığın dışında değildi, aksine insan zihninin ve hislerinin mahsulüydü.
Ama bir çaresizlik acısı da hissediyordu. Hiçbir şey yapamıyordu. Dünyanın bütün güçlerinin yuvarlandığını, kabaca, aptalca ama dev gibi, insanı toz edecek gibi, birbirlerine çarptıklarını şöyle böyle hatırlıyordu. Çaresizdi insan, toz gibi.
Kendi başına daha mutluydu. Hiçbir şey görmeden koşmak ama yine de görmediği şeylerle birlikte olmak bir neşe kaynağıydı. İnsanın bütün zenginlikleriyle bir arada olması öyle zevk verici bir şeydi ki
– İnsanın cesareti olup olmadığı önemlidir.
– Ne yapmak için?
– Her şeyi yapmak için.
Hüznün, ölümün ve mezarın tutku dolu hatırasının, dirilişin soluk yüzüne karşı zafer kazanmasına yazık!
İnsanın gayretleri başarısızlığa uğrardı ama yaşama sevinci değil.
Ruhunu direnmeyle katılaştırmayı, dışarıda olan her şeyi reddetmeyi çok erken öğrenmişti. Yaptığı şeye hiç pişman olmamış, kendisini suçlayanları da hiç affetmemişti.
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
İki insan arasında en önemli olan şey sevgidir. Bu da ne sensin, ne de o. Aranızda yaratılacak üçüncü bir şeydir bu.
İnsanın kendi değil de birlikte yaşadığı şeyler yaşlanıyor.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Ruhu sert bir billura dönmüş gibiydi. O sarsılabilir, titreyebilir, acı çekebilirdi ama ruhu değişmezdi.
Nereye yürüseler dünya yeni bir buluşla yansıyordu kulaklarında. Mutlulukla ve unutarak gidiyorlardı. Her şey kaybolmuş, her şey yeniden hayat bulmuştu.
Bu defa acı bir ders alıyordu: İstediğinden azını almak, kendini tutmak
İnsan ansızın geliveren ve dokunulduğunda acıyan ve şifasız bir yara bırakan bu darbelere dayanmak zorundaydı.
Neden, ah neden insan büyümek, keşfedilmemiş bir yaşamın bu ağır, sağır eden sorumluluğunu miras almak zorundaydı?
Will, Annaya Her ikisinide dene bu senin son şansındır dedi
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Sesin gökkuşağı gibi.. Sonsuza dek mavi gökyüzüne bakmak istememe sebep oluyorsun.
.
Kalbi, yanan bir nöbetçi ateşi gibi tek başına yandı.

.

İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
.
Özgür, yenilmez bir hayvandı, onun için hiçbir yasa ya da kural yoktu. Yalnız kendisi için var oldu.

.

.
Böylece karanlıkta, tutkulu, elektrikle bir aradaydılar, sonsuza dek sıradan bir günün ardında dolaşıyorlardı, asla ışıkta değillerdi.

.

.
Birbirlerine yakın, eksiksiz ve zamanın veya değişimin dokunuşunun ötesinde uzandıklarında, sanki uzayın tüm yavaş dönmesinin ve yaşamın hızlı çalkantısının tam merkezindeydiler, hepsinin derinliklerinde, merkezdeydiler.

Mutlak ışıltı ve ebedi varlığın olduğu ve övgüyle emilen sessizliğin olduğu yerde

Tüm hareketlerin sabit özü, tüm uyanıklığın uyanmamış uykusu.

Kendilerini orada buldular ve birbirlerinin kollarında kıpırdamadan yattılar; onlar anları için sonsuzluğun kalbindeydiler, zaman sonsuza dek uzaklarda kükrerken.

.

.
Onlar birbirleri hakkında hiçbir şey bilmeyen, ancak tek bir kökten ayrı yollarında yaşayan çok ayrı iki varlıktı.

.

Çevremde bir ağaç varsa ölmem.
Kuşku, sonsuz bir boşluk duygusu gibi, hiçlik gibi bir şeydi, her şeyi tüketip bozandı. İnanma isteğini yüreğinde sakladı.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
Nasıl haraket etmeliydi? Önemli olan buydu.Ne yöne gitmeli,kendini nasıl bulmalıydı? İnsan,kendisi değildi tek başına. İnsan yarısı açıklanmış bir soruydu. Kendi kendini nasıl tanıyabilir,kendisinin hem sorusunu hem de cevabını nasıl bilebilirdi.
Toplumun ne istediğini biliyorsunuz, somut bir şey istiyor; iyi bir ücret, eşit haklar, iyi yaşam koşulları, istediği bunlar.
İnsan, önce kendine karşı sorumluydu
İnsan, önce kendine karşı sorumluydu.
Neden, ah neden insan büyümek, keşfedilmemiş bir yaşamın bu ağır, sağır eden sorumluluğunu miras almak zorundaydı?
Bedenin ölmesinden çok önce ölmesi gereken insan yüreğinin tutkusuna yazık, çok yazık!
Beni de biri sevecek mi büyükanne?
Seni çok kişi seviyor çocuğum.Hepimiz seviyoruz seni.
Ama büyüdüğümde biri sevecek mi beni?
Evet, adamın biri sevecek elbet, çünkü bu senin doğanda var. Umarım seni olduğun gibi sever; olmanı istediği gibi değil, ama yine de istediğimizi yapmaya hakkımız var.
İki insan arasında en önemli şey sevginin kendisidir, ne sen ne de o. Bu, ikinizin birlikte yaratması gereken üçüncü bir şeydir.
İnsan ne zaman sona ulaşırdı? Ne yöne doğru biterdi bu? Son yoktu, bitiş yoktu, yalnızca bu gürleyen sonsuz boşluk vardı.
Her soul was an infant crying in the night.
They don’t come to one and love one, they come to an idea, and they say You are my idea, so they embrace themselves. As if I were any man’s idea! As if I exist because a man has an idea of me! As if I will be betrayed by him, lend him my body as an instrument for his idea, to be a mere apparatus of his dead theory. But they are too fussy to be able to act; they are all impotent, they can’t take a woman. They come to their own idea every time, and take that. They are like serpents trying to swallow themselves because they are hungry.
If I were the moon, I know where I would fall down.
Everything seemed to be merely a matter of social duty, and never of her self. They talked about her soul, but somehow never managed to rouse or to implicate her soul.
Bènìm kendimi bir hiçmişim gibi hissetmeme neden oluyorsun.
Ay ışığı olsaydım nereye düşeceğimi bilirdim.
İnsanın gayretleri başarısızlığa uğrardı ama yaşama sevinci değil
Kadın adama dokununca adam onu hemen tanıyor,yanında olduğunu,kapının eşiği olduğunu,çıkış yolu olduğunu,onunla birlikte kendi dışına doğru yol aldığını anlıyordu.Nereye?Önemi var mıydı?
Yakında çırılçıplak kalacaktı, duracak tek bir yeri olmayacak, dayanıp dinleneceği tek bir inancı kalmayacaktı.
Hele mavi bir ok gibi gelen bir yalıçapkınį görünce mutluluğuna diyecek olmazdı. Yalıçapkını tılsımlı dünyanın anahtarıydı.
-Beni de biri sevecek mi büyükanne?
– Seni çok kişi seviyor çocuğum. Hepimiz seviyoruz seni.
– Ama büyüdüğümde biri sevecek mi beni?
– Evet, adamın biri sevecek elbet, çünkü bu senin doğanda var. Umarım seni olduğun gibi sever; olmanı istediği gibi değil, ama yine de istediğimizi yapmaya hakkımız var.
Dünyanın yarısı, öbür yarısının cenazesinde ağlıyor olsa bile, eh, o mutluydu işte ve yanında neşeli bir kız oturuyordu. Ne olursa olsun, kim ölüme yaklaşırsa yaklaşın KADIN ölümsüzdü. Acı da karşı durulamadığı zamanda gelsindi.
Zihnin kapısının sürgüsü çekilir ve kendisi bir mahpus gibi kalırdı kendi içinde
Yüreği ıslak toprak kadar ağır, sıkıntılı ++
Her kadının, en saygıdeğer olanların bile ayna karşısında yanakları gül rengine bürünüyordu, dudakları bıçakla şekillendirilmiş gibiydi; kara mürekkep sürülmüş bukleleri vardı. Her yerde tasarım ve sanat vardı.:
It is easier for a camel to go through the eye of a needle, than for a rich man to enter into heaven.

Bir devenin iğne deliğinden geçmesi, zengin bir adamın cennete girmesinden daha kolaydır.

Çevremde bir ağaç varsa ölemem.
does rain-water wash the sense in, or does it wash it out?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir