İçeriğe geç

Böl ve Yut! Kitap Alıntıları – Banu Avar

Banu Avar kitaplarından Böl ve Yut! kitap alıntıları sizlerle…

Böl ve Yut! Kitap Alıntıları

Yönetim belli ellere geçti. Kadınlar çalışma hayatından geri çekildi. Önce kadınlar değiştirildi. Kadın kanunen de ikinci sınıf hale getirildi. Bırakın çalışma hayatını, evden çıkarken bile kocasından izin alması zorunluluğu konuldu. Değişik bir tarz örtünme getirildi. Ev kadını olmak teşvik edildi. Eskiden bizim geleneğimizde bunlar yoktu! Bu adetler Ortadoğu’dan getirildi. Suudilerden geldi. Sorun da bu işte
Amerika Gürcistan’a girdiğinden beri her şey daha da kötüye gitti. Ne ekonomik, ne kültürel, ne politik alanda iyiye giden hiçbir şey yok. Tersine, komşu devletlerden kendimize düşmanlar kazanmaya devam ediyoruz. Gürcistan ekonomisi borç batağında.
Gürcistan’da turuncu darbeciler, iktidar kavgası verirken acaba halk ne yapıyor? Onlara bir şey soran yok. Sokaklar eğitimli işsizlerle dolup taşıyor.
Bir zamanların mimarları taksi şoförlüğü yapıyor, mühendisleri evde oturuyor, pedagogları pazarda eşya satıyor.
Karadeniz’in Kafkaslar’a yaslandığı yerde Abhazya diye bir diyar var. Dünyada hiçbir ülke tarafından tanınmayan bir diyar. İçinde Kafkaslar’ın en savaşçı kavimlerinden biri yaşar Abhazlar.
Çağdaşlaşma sürecini ve manasını dikkatle gözden geçirmek gerek. Çünkü çağdaşlaşma Batı’nın adetlerini, kültürünü, müziğini, alışveriş merkezlerini, modasını taklit etmek değildir. Çağdaşlaşma, kendi değerlerini ileri götürmektir. Bu kavramın ideolojik bir temele oturması gerekir.
Çünkü inanç, nükleer güçten daha kuvvetlidir!
Ortadoğu’da güç sahibi devletler Türkiye, İran ve Suriye’dir.
Bu devletlerin ortak çıkarları vardır. Hepsi tehdit altındadır. Komşu Irak’ın bölünmesi her üç ülke için de felakettir. Bölücü hareketler, üç ülkeyi de rahatsız etmektedir. Petrol gaz ve madenlerle donanmış, Akdeniz ve Basra Körfezi gibi çok stratejik kıyılara sahip ve iç içe geçmiş kültürlerle sarılmış bu coğrafya, Mustafa Kemal’in dediği gibi Bir gün her şeye rağmen kucaklaşacaktır.
Batı, İslam’ı iki şekilde tanıttı. Kökten dinciler öne çıkarttı. Bir de yumuşatılmış bir İslam uygulaması ortaya sürdü. Batı, hedef seçtiği ülkelerde din bazında ayrımları kışkırttı. Bununla kalmadı, etnik ayrımları körükledi. Ve en önemlisi ekonomiyi bozdu, zengin fakir arasında uçurum yarattı. Ülkelerin sanayileşmesini engelledi. Bakın, Amerika’nın oyunu, hedef ülkelerde yönetici ile halk arasında kopuş yaratmaktır. Ortadoğu’daki yönetimlerin çoğu devşirilmiştir, kendi halklarını ezmektedir!
Suriye toplumu laik bir toplumdur. Bununla gurur duyarız. Biz Müslümanız. Bakın benim dedem büyük bir İslam alimiydi. Ve annemi 1939’da Fransa’ya okumaya göndermişti. Suriye’de İslam sağlıklı bir şekilde gelişti. Ne zamanki petro-dolarlar geldi Vahabiler bu coğrafyaya Suudiler eliyle yerleştirildi. Şimdi modern ve laik Suriye’ye yakışır şekilde dinimizi yaşamak istiyoruz. Çarpık bir İslam anlayışının laikliğe zarar vermesine karşı duruyoruz. Çünki laik olmayan bir Suriye ayakta kalamaz.
Büyük Ortadoğu Projesi, dünyadaki kapitalist sistemin, özellikle Amerikan’ın sopası altında başka ülkelere şırınga edilme projesidir! Bu bölgedeki zenginliklerin, Batı’ya taşınması projesidir!
Bana Mısır medyasında iş bulmanın hayal olduğunu anlatıyor Muhalif gazetecilerin tutuklandığını, işten atılanlar çoğaldığını, gazete ve televizyonların yabancı tröstlerin elinde olduğunu anlatıyor. Bir an Mısır’da olduğumu unutup kendimi evimde sanıyorum.
Uzun yıllar İngiliz işgalinde yaşadı Mısır. 1922’de bağımsızlığını kazandı ama İngilizlerin gizli yönetimi aslında 1952’de Abdülnasır’la son bulacaktı.
Nasır, Mustafa Kemal Atatürk’ü kendine örnek aldı. Ülkenin doğal kaynaklarına sahip çıktı, Süveyş Kanalı’nı devletleştirdi. Bloksuz ülkelere katıldı.
Kırk yıl önce büyük Batılı güçler Ürdün’ü, yeni Filistin olarak düşünmüşlerdi. İsrail rahat etsin diye Filistinlilerin, yavaşça göçe zorlanması bu plan dahilindeydi. Plana göre, Batı yakasındaki Filistinliler Ürdün’e sürülecek, Ürdün, bu büyük göç karşılığı uluslararası sermayeden pay alacak ve son aşamada, Filistin halkının tümü Ürdün’e taşınacaktı.
Yanımıza okulun müdürü olduğunu söyleyen bir hanım yanaşıyor. Selamlaşıyoruz. Türkçe konuştuğunu duyunca şaşkınlıkla soruyorum: Türkmen misiniz? Yoo diyor, buralarda herkes Türkçe bilir. Burası Erbil! .
Adı Şevkiye. Bizim özümüz Kürt. Erbilliyiz. Gerçek Erbilliler Türkçe konuşur diyor.
Erbil, bin yıllık kadim kent, önce Saddam’ın göç politikasıyla, ardından güvenli bölge uygulamasıyla Türkmen özelliğini kaybetmekle kalmamış . Türkmen olmak, hoş görülmemeye başlanmış.
Kürt gazeteci Rebwar bakın ne diyor: Erbil’in tarihini araştırırsanız, bir Türkmen kenti olduğunu görürsünüz. Ayrıca yöredeki tüm kentlerin Türkmen olduğu da bilinir. Erbil de Kerkük te Türkmen’dir.
Amerika’nın ünlü Wall Street Journal gazetesinde 2007 sonbaharında bir haber:
Pentagon, İran’dan Irak’taki Şii militanlara silah geçişini önlemek için, Irak’ın İran sınırına bir askeri üs kurmayı planlıyor!
İran bu habere, İran-Irak sınırını kapatarak cevap veriyor. Kuzey Irak’ın dünyaya açılan diğer kapısı Türkiye sınırında. Amerika’nın önerisiyle Türkiye’yle bir terörle mücadele anlaşması imzalanıyor. Anlaşmada taraf olmak isteyen Kürt yönetimi, şimdilik masaya oturamıyor ama en azından sınır güvenliği sağlanmış oluyor.
Ağrılı, acılı bir ayrılık yaşandı. Musul’da yaşayan, Kürt, Türkmen ve Arap halklar Türkiye’ye katılmak için çabaladılar.
O yıllarda Bitlis mebusu Yusuf Ziya Bey, TBMM’de yaptığı konuşmada, bir Kürt olarak, şöyle diyordu: Bir insanı ikiye bölmek veyahut herhangi bir parçasını ayırmak nasıl mümkün değilse, Musul’u da Türkiye’den ayırmak mümkün değildir!
Lozan’da Musul meselesi masaya geldiği anda, Anadolu’da İngiliz eliyle örgütlenen Kürt isyanları eş zamanlı olarak patlak vermişti. Musul kurtarılamadı
Çünkü Kerkük bir petrol deniziydi. Hesaplara göre sadece Kerkük petrolü, Amerika’nın 40 yıllık petrol ihtiyacını karşılayabilirdi!
Şark sorunu bu yüzden yaratılmıştı. Ortadoğu bir asırdır, bu yüzden hedef tahtasıydı. İçerde birbiriyle mücadele eden gruplar yaratılacak, birbirlerine karşı kullanılacak, sonra yeni haritalar ortaya çıkacaktı.
Kurmay albay Cemal Abdülnasır, 23 Temmuz 1952 gecesi bir darbeyle başa geçmişti. Nasır, 2500 yıllık Mısır tarihinde, iktidara gelen ilk yerli, Mısırlı başkandı.
Mustafa Kemal Atatürk hayranı bu genç subay, iktidara gelir gelmez hedefini şöyle açıklamıştı:
“Ulusal bağımsızlık, feodal düzene son, tekellere ve kapitalizme karşı mücadele, sosyal devlet, ulusal savunma ve kalıcı bir demokrasi!”
Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlere karşı birlikte savaştığımız Sudan halkı,100 yıl sonra yine küresel saldırının hedefindeydi
Biri “coğrafyanın laneti bu!” demişti. Sudan, Afrika boynuzunun en kıymetli ülkesiydi Kara elmas dışında uranyum, elmas ve diğer madenlerle süslenmişti O zaman güneyi kuzeyine, doğusu batısına düşman edilirdi Ne de olsa “Bir damla petrol bir damla kandan değerliydi”. Senaryoya göre, Darfurlu, Filistinli, Afgan ölmeliydi!
“Türklerin ne dili kaldı ne kültürü. Yönetim dışarının da desteğiyle Türkleri yok sayıyor!” Dediğimde, “Türkler burada önemli bir unsur değil ki!” Karşılığını vermişti, “ nüfusun sadece yüzde biridir Türkler!” Altay Bey’in Kosova Adalet Bakanı’nın yardımcısı olarak konuştuğunu düşünüyorum
Fikrim Damka, Kosova’da 25 yıldır nüfus sayımı yapılmadığını hatırlatarak Türk nüfusunun yüzde bir olduğu tezini cevaplıyor: “Ne hikmetse Türklerin nüfusu 1981’den bu yana hep aynı gösteriliyor. Burada Kosova’da Türklerin nüfusu 60-70 bin civarındadır. Türkçe konuşanların sayısı ise 250 binin üzerindedir ”
Değişim istedikleri ülkelerden bir avuç insanı alıp, Amerika’ya götürüyorlar. Onları 5-10 senede yetiştiriyorlar. Geri yoluyorlar.Geri gelenler, Amerika’nın çıkarlarını Gürcistan’da,Irak’ta savunuyorlar.
Bizler, yani Türkler, Ruslar, Çinliler, İranlılar anlamalıyız ki, Batı çözüm değildir. Bu yüzden Batı’dan bir şeyler alabiliriz, onlara bir şeyler verebiliriz ama onları bir çözüm olarak göremeyiz.O zaman Batı’yı benimsemek, onu reddetmek kadar anlamsızlaşır.
Amerikan başkanı Jimmy Carter , bir konuşmasında İran’da yaşananları şöyle özetlemişti: “İran’da öyle bir iş becerdik ki , bunu İranlılar ancak on sene sonra anlatacak! “
Mustafa Kemal Atatürk hayranı bu genç subay ,iktidara gelir gelmez hedefini şöyle açıklamıştı: “Ulusal bağımsızlık, feodal düzene son, tekellere ve kapitalizme karşı mücadele, sosyal devlet, ulusal savunma ve kalıcı bir demokrasi!”
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
“Yıllar içinde 4 milyon kişi Amerika’ya âşık edildi.ABD,petrolü; Kürtler de ABD’yi seviyor.Hatırlayın,Amerika Irak’a girer girmez ilk icraatı petrol kanununu meclisten geçirmek oldu!”
Batı’nın politikaları Ortadoğu’da İsrail devleti kurulurken de aynıydı, bugün Kafkaslar’da, Balkanlar’da, Afrika ve Uzak Asya’da da aynı

Banu Avar bu bölgelerde yer alan 13 ülkede, “Böl ve Yut” şablonuna uygun olarak, halkların nasıl birbirine kırdırıldığını, komşu ülkelerin arasına kamaların nasıl sokulduğunu, “hedefe” ulaşmak için değişmez bir yöntemin, işbirlikçiler aracılığıyla nasıl sahnelendiğini yerinde gördü; bölge insanlarını dinledi ve yaşananları yazıya döktü

Bu kitap, Batılı devlet temsilcilerinin baskısıyla yasaklanan ‘Sınırlar Arasında’ programının son yolculuk notlarından oluşuyor

Yaşamak tüketmek demekte.
Ülkelerin durumu kadının konumuyla ölçülüyor.
Dinimiz aynı ama şimdi bizi dilimizle yargılıyorlar.
Kerkük bir laboratuvar Büyük göçler, tıpkı yüzyıl önce olduğu gibi, toprağın üstündekileri yok edip toprağın altını ele geçirmeyi hedefliyor.
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
Ortadoğu’da ne zaman huzur havası esse, ne zaman iki ülke yan yana gelse, ya darbe oldu ya suikast ya da bölge ayaklanmalarla sarsıldı.
1979’da Ortadoğu’da büyük birleşme! Irak ile Suriye birleşme yolunda! Bu kez sahneye Saddam çıktı! Bir darbeyle Irak’ın başına geçip, birleşme yanlılarının hepsini bir gece de kurşuna dizdi.
ekonomik ve siyasi olarak köşeye şıkışmış batı hırcın cıkıslariyla ortalıgı kana boyarken karsşısında caresiz seyreden uluslar deyil onu tehdit eden rakipler arıyor
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
türkiye uzun zamandır ateş çemberinin içinde
Amerika Birleşik Devletleri’nde darbe olmamasının sebebi, orada darbe planları yapacak bir Amerikan elçiliği bulunmamasıdır.
Çağdaşlaşma Batının adetlerini, kültürünü, müziğini, alışveriş merkezlerini, modasını taklit etmek değildir. Çağdaşlaşma, kendi değerlerini ileri götürmektir.
Nil’den Fırat’a yayılan coğrafya Tevratsal alan olarak bilinirdi. İsrail’in söylemine göre, bir gün Nil Nehri’nden Fırat’a uzayan kutsal topraklar ele geçirilecekti.
Ralph Peters’in, Ortadoğu sınırlarını yeniden çizdiği Kan Sınırları (Blood Borders) adlı makalesi ve ünlü haritasının altında Acılar Ortadoğu halkları için gereklidir! yazılıydı.
Tarihin öyle bir dönemecinden geçiyoruz ki değişim artık çok hızlı.
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
Batı, Ortadoğu terimini, geçen yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nu parçalarken üretti Büyük Britanya Sömürgeler Bakanlığı işte o zaman İstanbul Boğazın’dan Hindistan’a kadar olan bölgeye Ortadoğu denilmesini Bugün çizilen yeni Ortadoğu sınırları geçmişin devamıdır.
Emparyalist batılı devletler, Balkanlardan Kafkaslara, Doğu Akdeniz’den İran Körfezi’ne , Afrika’dan Uzak Asya’nın içlerine uzanan bir alanda yeni sınırlar çizmektedir.
Mazlumun elleri bağlanır, zalimin yumruk atışı kolaylaştırır!
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
“Ortadoğu trajedisinin başlangıç noktası Filistin topraklarının yağmalanması ve Yahudi devletinin oluşturulması projesiydi. İlk “Büyük Ortadoğu Projesi” Birinci Dünya Savaşıyla hayata geçti. Batı, önce Arap alemini soyağacına göre bölecek, Arabistanlı Lawrence’lar vasıtasıyla Türklere karşı ayaklandıracak ve 50 yıllık bir sürede kendi kalesine yer açacaktı. İsrail böyle doğdu..”
Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)
Bu proje, Ortadoğu’da siyasi sistemlerin çökmesi ve ardından Amerika’nın bölgeye gelerek bunları kendi çıkarlarına göre kullanması projesidir. Amaç enerjiye ulaşmaktır
Birinci Dünya Savaşı’nda İngilizlere karşı birlikte savaştığımız Sudan halkı, yıl sonra yine küresel saldırının hedefindeydi
Biri coğrafyanın laneti bu! demişti. Sudan, Afrika boynuzunun en kıymetli ülkesiydi.. Kara elmas dışında uranyum, elmas ve diğer madenlerle süslenmişti.. O zaman güneyi kuzeyine, doğusu batısına düşman edilirdi.. Ne de olsa Bir damla petrol bir damla kandan değerliydi.
İsyancılara silah verdiler. Yataklık ettiler. Onları şemsiyelerinin altına aldılar. Çocuğunuz yanlış bir şey yaptığında, siz ona doğruyu öğretmeye çalışırken komşunuz onu korumaya kalkarsa, çocuğunuz gider komşuda kalır, işte olan buydu.
Malezya’da elit bir grup, devlet eliyle yaratılmıştı. Her yönetim, yıllar içinde kendine bağlı holding, finansör, işadamı yaratmıştı.
Onlar pek göz önünde olmazlardı. Dünyanın her yanında işleri, malikâneleri ve daha neler neleri vardı . Onlara bağlı üst düzey şirket yöneticileŕini Darül İhsan Golf Kulübü’nde görebilirdiniz. Miami’de gibi yaşıyorlardı Milyon dolarlık yatları, petrol işinde payları, limanları ve havaalanları vardı. Hanımları genellikle yabancıydı..
Sudan halkı arasında hiç böyle bir sorun yoktu. Zaman için de bu ayrım körüklendi Özellikle Batı’da eğitim görmüş aydın kesimden bazıları ülkemizde ayrılık tohumlarını körüklediler. Bizi zenciler ve Araplar diye ikiye ayırdılar. Mesala bana Arap diyorlar, ben buranın yerlisiyim. Bu ırkçı bir bakış açısı Birbirimizden farkımız yok ama bizi ikiye böldüler !
Hortum Büyükelcimiz Fatih Ceylan açıklamıştı.
Kaynakları bu kadar zengin bir ülkenin kendi başına bırakılacağını var saymak pek doğru olmaz. Bu kaynaklardan, bu hammaddelerden yararlanmak isteyen ve Afrika’daki nüfusunu arttırmaya çalışan güçlerin buradaki gelişmelerle elbette doğrudan ilğisi var. Böyle bir bölgeye sadece insani amaçlarla gelindiğini iddia etmek herhalde fazla iyimserlik olur..
Kültürel saldırı tsunami gibiydi. Sadece Batılı sivil toplum örgütleriyle değil; dini, siyasete alet eden gruplar yoluyla da giriyorlardı..
Russia Profile dergisinden gazeteci Dimitri Babiç anlatıyor:
Son yıllarda ülkenin durumu biraz daha istikrarlı hale geldi. Son iki-üç yıl içinde maaşlar en yüksek seviyeye ulaştı. Ama bu geçici bir durum. Çünkü hükümetin ekonomi politikası değişmiyor. Rusya ‘liberal’ bir ekonomi anlaşıyla yönetiliyor. Bu ne demek.? Halkın büyük bölümü çok az parayla yaşamak zorunda demek. Paranın büyük çoğunluğu istikrar fonlarına aktarılıyor ya da zenginler tarafından yutuluyor demek. Moskova’yı gördünüz. Zenginler için lüks mağazadan geçilmiyor, fakirler için ne var. Halk ümitsiz!.
Jimmy Carter, bir konuşmasında İran’da yaşananların şöyle özetlemişti.
İran’da öyle bir iş becerdik ki, bunu İranlılar on sene sonra anlsyacaklar.
Ortadoğu’da ne zaman huzur havası esse, ne zaman iki ülke yan yana gelse, ya darbe oldu ya suikast ya da bölge ayaklanmalarla sarsıldı..
1979’da Ortadoğu’da büyük birleşme! Irak ile Suriye birleşme yolunda! Bu kez sahneye Saddam çıktı! Bir darbeyle Irak’ın başına geçip, birleşme yanlılarının hepsini bir gece de kurşuna dizdi.
17. yüzyılda Fransa, Lübnan bölgesinde ki Katolik Maronitlerle temasa geçmiş, din ve toplum liderlerini tarafına çekmişti. İngilizler de bölgede gerekli çalışmalardan geri durmamışlardı. Dürzilerin içinden adam devşirmişlerdi. Ülke kuzeyde Maronit, güneyde Dürzi bölgelerine ayrıldı. Mezhepler birbirlerine karşı silahlandırıldı. Sonunda Dürziler ile Maruntiler arasında kanlı çarpışmalar yaşandı. Çatışmaları bahane eden Fransızlar, Lübnan’a birliklerini yollayacak, Hiritiyanları katliamdan korumak bahanesiyle Beyrut’a gireceklerdi. Sadece onlar mı? Onları İngilizler, Ruslar hatta Yunanlı ve İspanyollar takip edecekti.
Osmanlı, Paris’te imzalanan bir protokolle Lübnan’a Avrupa askeri gücü gönderilmesini kabul etmişti!
Metotları geçmiştekiyle aynı: Silahlandır, çatışma çıkart, Asker yolla, denetime al! .
Fransa, Lübnan’dan çekilirken, bugün Kosava’da, Bosna’da emperyalizmin uyguladığı modeli hayata geçirmişti. Dünyada bir örneği daha olmayan bir kota sistemi, toplumu paramparça edecekti. Bu sisteme göre, cumhurbaşkanı Maruni mezhebinden Hiristiyan; başbakan Müslüman- Sünnilerden; meclis başkanı ise Müslüman-Şiilerden secilecekti. İste Lübnan, çıkar gruplarına böyle bölünecekti..
Eğitimim için 4 senede 20 bin dolar ödedim. Babam ayda 90 dolar kazanıyor. Anneme büyükbabamdan kalan mirasın tümü eğitimime gitti diyor.
Şimdi bir iletişimcisin ama şoförlük ve rehberlik yapıyorsun .. diyorum.
Bana Mısır medyasında iş bulmanın hayal olduğunu ânlatıyor Muhalif gazeticilerin tutuklandığını, işten atılanlar coğaldığını, gezete ve televizyonların yabancı tröstlerin elinde olduğunu anlatıyor. Bir an Mısır da olduğumu unutup kendimi evimde sanıyorum.
1991 yılının mayıs ayında, Mısır hükümeti Uluslararası Para Fonu’yla ( IMF) bir anlaşma imzaladı. Bundan böyle, IMF, Mısır’da stand by antlaşmaları uygulayacaktı. Önce özelleştirmeler ve serbest ticaret bölgeleriyle işe başlanacaktı. Mısır’da özelleştirme fulyası ortalığı birbirine kattı. Ne kadar fabrika varsa satıldı. On yılın sonunda, daha fakir bir halk, daha zengin yöneticiler vardı. Üretim azalmış, fabrikalar kapanmış, işsizlik artmıştı. Fiyatlar roket hızıyla yükseliyordu. Serbest piyasa ekonomisi uygulanıyordu. Özelleştirilen fabrikaların kapıları bir daha açılmamacasına kapanıyordu.
Güçlenen Irak’a karşı, Kürt gruplar kullanılacaktı. Kürt gruplar Batı’nın gücüyle ayaklanınca, Saddam, yine Batı’ dan aldığı kimyasal silahları kullanacak; Halepçe katliamıyla adını tarihe yazdıracaktı. Dünya Helepçe’de katledilen Kürtleri duyacak ama Altınköprü’de  katledilen Türkmenlerden kimsenin haberi olmayacaktı
Onlar buraya değişik yörelerden getirilmiş binlerce, on binlerce Kürt göçmenden bir kısmı. Kürt Kerķük için oynanan oyunun kurbanları.
Halk adına yaşamak denen bir deneyden geçiyor. Burada su yok, yemek yok, elektrik yok.
Burada korumalar, zırhlı araçlar, silahlar var Dünyanın gözü insana değil petrole odaklı..
Türkiye tüm bunların içinden geçerken, Amerika ve Avrupa sopası altında, Türk halkının
çıkarından yana özgür bir politika sergileyemiyor. Dünyaya Ben Batı’dan yanayım! mesajı veriyor. Condoleezza Rice’ in dediği gibi, Türkiye, kendine verilen rolleri oynuyor!
Onlar buraya değişik yörelerden getirilmiş binlerce, onbinlerce Kürt göçmenden bir kısmı. ‘Kürt Kerkük’ için oynanan oyunun kurbanları.
Kerkük Kürt Yönetimi, onları gazetecilere göstermek için özel gayret sarf ediyor. Böylece Kerkük’ün ne kadar ‘Kürt’ olduğunu göstermiş oluyorlar.
Batı, önce Arap alemini soyağacına göre bölecek, Arabistanlı Lawrence’lar vasıtasıyla Türklere karşı ayaklandıracak ve 50 yıllık bir sürede kendi kalesine yer açacaktı. İsrail böyle doğdu
Yıl 1916. İngiltere ve Fransa, Osmanlı’nın ölümü için gizli bir anlaşma imzalıyordu. Bu antlaşma, imzacıların isimleriyle anılıyor. Sykes-Picot antlaşmasıyla, Ortadoğu haritaları değişime uğruyor! Tüm zamanların emperyalist devletlerinin savaş nedeni yine aynıydı. Hasta adamın elindekiler çekiştirilirken, kullanılacak en önemli kart, etnik karttı. Araplar, Kürtler ve Ermeniler bu iş için kullanıldı. O zamandan bugüne metot değişmeyecekti.”
Afganistan’a vaat edilen huzurun adı ölüm çıktı.
Özgürleştiğini düşünen ama kim olduğunu bilmeyen bir gençlik yetişiyor.
Mazlumun elleri bağlanır, zalimin yumruk atışı kolaylaştırır!
Bir ülkeyi bölmenin en kolay yolu önce burada kaos ortamı yaratmaktır!
Mazlumdan zalime dönüşenler tarihte sık görülür.
“Kosova halen emperyalizmin ne olduğunu fark edememiş bir bölge. Kosovalılar küreselleşmeyi, insanlık tarihinin en çağdaş, en üst seviyede örgütlenmesi olduğunu zannediyorlar.”
“Sınırda NATO askerleri. Kosovalı Arnavutları, kosovalı sırplardan ayırıyorlar. Sınırı geçerken iner ırmağı usulca fısıldıyor. Osmanlı yönetimini, Sırp krallığını, sosyalist Yugoslavya’yı ve NATO bombardımanını anlatıyor. Bir zamanlar kardeşçe yaşayan halkların birbirini katlettiğine şahidim diyor. “
“Gürcistan, sovyetlerden ilk ayrılan ülkeydi. 2004te Amerikan etiketli turuncu bir devrimin içinden geçti. Amerika ve Avrupa, Karadeniz’in kıyısı, Kafkasların kapısı Gürcistan’da emellerine ulaşmıştı. Batılı devletler, asırlardır Kafkasya’yı ve karadenizi gözlerler. Son yıllarda Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO üyeliği konusunda çok istekliler. Bu Amerika’nın Karadeniz’e girmesi demek. Bu Transkafkasyayı denetlemek demek. Bu Rusya’nın Güney’ini çevrelemek demek. Bu Türkiye’yi felç etmek demek.”
“Çoğunluk durumun farkında. Ancak çoğunluğun sesi yankılanmıyor. Tüm kitle iletişim araçları Amerikalıların elinde. Propaganda makinesini onlar kullanıyor. Amerika Gürcistan’a girdiğinden beri her şey daha da kötüye gitti. Ne ekonomik, ne kültürel, ne politik alanda iyiye giden hiçbir şey yok. Tersine komşu devletlerden kendimize düşmanlar kazanmaya devam ediyoruz. Gürcistan ekonomisi borç yatağında. Amerikan kredileriyle yaşıyoruz.”
“Toplumun bilinçlenmesi gerek. İçimi çekiyorum. Her yer ne kadar birbirine benziyor. Hiblanın güzel, çocuksu yüzüne bakıp ‘sence neden uluslararası örgütler, dernekler asıl sorunlarla ilgilenmezler hiç düşündün mü?’ diye soruyorum.
“Ne gibi sorunlar?” diye soruyor.
“Ekonomik sorunlar mesela diyorum. Ambargo, savaş, işgal, yoksulluk, açlık..”
Gözlerini açıyor. Susuyorum.
Hibla bir cümleyle her şeyi özetliyor. “Bu tip derneklerin örgütlerin büyük bir çoğunluğu, hangi ülkeye bağlılarsa, onların bakış açılarını yansıtıyor.”
Bu örgütlerin kendi ülke çıkarları için faaliyette bulunduğunu o da biliyor. Bu örgütler savaşın yaralarını sarmak için bölgeye gelmiş ve bir daha gitmemişti. Asıl faaliyetlerini gizli yürütürler, sağlık ve eğitim gibi yakıcı konularda halka yardım ambalajı ardına saklanırlardı. Öncelikle üniversitelerde ve medyada dil bilen aydınlar arasında yandaş ararlardı.”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir