George Orwell kitaplarından Dali’den Karakurbağasına Bazı Düşünceler kitap alıntıları sizlerle…
Dali’den Karakurbağasına Bazı Düşünceler Kitap Alıntıları
Cömertlik alçaklık kadar acı vericidir,minnettarlık nankörlük kadar menfur.
Bir duvardan talep edeceğimiz ilk şey,dik durmasıdır.Dik duruyorsa iyi bir duvardır ve hangi amaca hizmet ettiği bundan ayrı değerlendirilebilir.Fakat bir toplama kampını çevreliyorsa,en iyi duvar bile yıkılmayı hak eder.
Bir duvardan talep edebileceğimiz ilk şey, dik durmasıdır. Dik duruyorsa iyi bir duvardır ve hangi amaca hizmet ettiği bundan ayrı değerlendirilebilir. Fakat bir toplama kampını çevreliyorsa, en iyi duvar bile yıkılmayı hak eder.
Hayatta kalmak için mücadele etmek zorundasın, mücadele etmek için de üstünü başını kirletmen şart.
Görünürde yalanlardan, nefretten, zalimlikten ve cahillikten başka bir şey yok.
Bir duvardan talep edeceğimiz ilk şey, dik durmasıdır. Dik duruyorsa iyi bir duvardır ve hangi amaca hizmet ettiği bundan ayrı değerlendirilebilir. Fakat bir toplama kampını çevreliyorsa, en iyi duvar bile yıkılmayı hak eder.
Bütün devrimler başarısızlıkla sonlanır ama aynı başarısızlıkla değil.
İnsan yalnızca hayatın amacını mutluluk olduğunu varsaymadığı zaman mutlu olabilir.
Son zamanlarda gazetelerin sayfa sayısının da iyice azaldığı düşünüldüğünde, kömür ateşi yakmanın belli zorlukları olduğunu inkar etmiyorum. Daily Worker gazetesi ateş yakmaya yetecek kadar kalın olmadığından, adanmış Komünistler kim bilir kaç kez bütün ilkelerine ters düşmesine rağmen kapitalist gazeteler satın almak zorunda kaldılar kim bilir.
Bir şeyi yapmanın en hızlı yolunun her zaman en doğru yöntem olduğu düşüncesi medeniyetimize musallat olmuş durumda.
Olanları bütün hakikati ile kavrayamıyoruz çünkü mistik bir inançla kölelik düzeni üzerine kurulan bir rejimin mutlaka yıkılacağını sanıyoruz. Antik çağın köleci imparatorluklarının ayakta kalma süreleri ile modern devletleri kıyaslamaya değer. Kölelik düzeni üzerine kurulan uygarlıklardan bazıları 4000 yıl yaşadı çünkü.
Lider, şu ya da bu olayın ‘asla olmadığını’ söylüyorsa, o olay olmamıştır. İki artı iki beş eder diyorsa, iki artı iki beş eder. Bu olasılık beni bombalardan daha fazla ürkütüyor.
Savaş kötüdür ve genellikle de kötünün iyisidir.
Ordunun sosyal altyapısı onun eğitimini, taktiklerini, ve randımanını etkiler etkilemesine, haklı bir dava için savaşma bilinci de morali yükseltebilir ama bu ikincisi askerlerden çok siviller için geçerlidir. (İnsanlar cephedeki askerlerin savaşın siyasi nedenler üzerine düşünmeye fırsat bulamayacak kadar aç, korkmuş, üşümüş ve hepsinden çok da yorgun olduğunu unutuyorlar.) Fakat doğa yasaları ordunun ‘kırmızı’ ya da ‘beyaz’ oluşunu aldırmaz. Haklı bir dava uğruna savaşıyor olsanız bile bit bittir, bomba da bomba.
Fabrikalarda atom bombaları imal ediliyor, şehirlerde polisler dört dönüyor, hoparlörlerden aralıksız yalanlar söyleniyor; fakat dünya güneşin çevresinde dönmeye devam ediyor ve asla tasvip etmeseler de ne diktatörler ne bürokratlar engelleyebilir bu süreci.
Bir duvardan talep edeceğimiz ilk şey, dik durmasıdır. Dik duruyorsa iyi bir duvardır ve hangi amaca hizmet ettiği bundan ayrı değerlendirilebilir. Fakat bir toplama kampını çevreliyorsa, en iyi duvar bile yıkılmayı hak eder.
“Asıl mesele hep güç mücadelesi ve güçlülerin zayıfları ezmesi.”
“Belki de belli ölçüde acı insan hayatından söküp atılamaz bir şeydir, belki insan her zaman kötülükler arasın da seçim yapmak zorunda kalacaktır.”
“Kitleler eğitilmeden sosyal kalkınma mümkün değil; sosyal kalkınma olmadan kitleleri eğitmek olanaksız.
“Yozlaştıran yalnızca iktidar değildir; ona giden yollar da bozar insanı.”
“Bu şehirde özgür ve eşit, hepsinden önemlisi de mutlu olmayı umarlar çünkü burada kölelik, açlık, adalet sizlik, kamçılama, infaz olmayacaktır. İnsanlığın hayal gücü ne bütün çağlarda kaçınılmaz bir şekilde musallat olan adil toplum idealidir bu.”
“Uluslararası düzeyde spor karşılaşmaları sembolik savaştan başka bir şey değil bana göre. Asıl dikkat çekici olan, oyuncuların değil izleyicilerin tavırları;izleyicilerin arkasından da, bu saçma yarışmalar uğruna sinir krizi geçirecek hale gelen;koşmanın, zıplamanın ve top tepmenin milli meziyetlerin ölçüsü olduğuna gerçekten inanan uluslar var.”
“İnsanlığın hayal gücüne bütün çağlarda kaçınılmaz bir şekilde musallat olan adil toplum idealidir.”
“Görünürde yalanlardan, nefretten,zalimlikten ve cahillikten başka bir şey yok.”
“Silahlar tereyağından önemlidir.”
Kutsal bir metne dokunmak her şeyden önce bir risktir. Ona inanmayı değil onu samimi olarak anlamayı istediğimizde karşımızda koca bir tari- hin yükünü buluruz. Tarih boyunca insanların kitabı taşıdığı gibi, kitap da insanı taşıdığından, bu yük hem kitabın kendisine hem de onu anlamak isteyene aittir.
“Ne de olsa bu ülkelerin yönetici kesimi toplumun onayına muhtaç olmadığından, gerçekleri açıkça ve acımasızca söyleyebilirler.”
“Hayatını baştan sona güzel bir hikaye gibi anlatan biri büyük olasılıkla yalan söylüyordur, çünkü içeriden bakıldığında her hayat bir dizi yenilgiden meydana gelir.”
Kalbinizi açmak için, kendinizi değişime açmalısınız. Görü- nürde sağlam dünyada yaşayın, onunla dans edin, meşgul olun, eksiksiz yaşayın, bütünüyle sevin ama yine de bunun geçici ol- duğunu ve sonuçta tüm formların çözülüp değiştiğini bilin.
“Hayatını baştan sona güzel bir hikaye gibi anlatan biri büyük olasılıkla yalan söylüyordur çünkü içeriden bakıldığında her hayat bir dizi yenilgiden meydana gelir.”
“Fabrikalarda atom bombaları imal ediliyor, şehirlerde polisler dört dönüyor, hoparlörlerden aralıksız yalanlar söyleniyor; fakat dünya güneşin çevresinde dönmeye devam ediyor ve asla tasvip etmeseler de ne diktatörler ne bürokrat lar engelleyebilir bu süreci.”
“Elbette elimizdekiyle yetinmemeliyiz, kötü bir işin iyi yanlarını düşünüp teselli bulmaktan kaçınmalıyız ama hayatın bütün keyiflerinden feragat edersek kendimiz için nasıl bir gelecek hazırlayabiliriz?”
“İntikam, güçsüz olduğunuzda ve güçsüz olduğunuz için kalkışmak istediğiniz bir eylemdir; acizlik hissi geçer geçmez intikam arzusu da onunla birlikte buharlaşır.”
“Ona beyaz ırkın efendiler ırkı olduğu öğretilmişti ve buna hâlâ inanıyordu.”
“Topraktan geliyorlar, birkaç yıl ter döküp açlıkla boğuştuktan sonra yeniden mezarlara, isimsiz toprak yığınlarının altına gömülüyorlar ve yoklukları fark edilmiyor bile.”
İletişim çatışmalarının bir başka kaynağının ise “İlişki Tükenmişliği” olduğu düşünülmektedir. Uzun süre devam eden çatışmalardan sonra karşınızdaki kişiyle anlaşamadığınızı fark edersiniz. İlk tanıştığınızda ilişkiniz ne kadar renkli ve eğlenceliydi. Daha sonra eleştiriler, küçümsemeler arttıkça ilişki tükenmişliği ortaya çıkar. İlişkiden dolayı kişi kendisini yorgun, tükenmiş, çaresiz, yalnız hisseder. Bu durum aile ya da romantik ilişkilerde sıkça rastlanır. Sorunlu ebeveyni ile uzun süre iletişim kuran kişiler bir zaman sonra tükenmeye başlar. Romantik ilişkilerde ise tükenmişlik ayrılıklarla sonuçlanır.
“İnsanlığın gerçek sorunlarını ele almadan önce yokluğu ve zalim çalışma koşullarını ortadan kaldırmamız lazım.”
“Cömertlik alçaklık kadar acı vericidir, minnettarlık nankörlük kadar meftundur.”
Tüm yaşamı boyunca sevgiye hasret kalmıştı. Doğası sevgiye açtı. Varlığının en temel arzusuydu bu. Buna rağmen hayatını onsuz sürdürmüş, sonucunda da katılaşmıştı. Sevgiye ihtiyaç duyduğunu bilmezdi. Şimdi de bunu bilmiyordu. Bildiği şey sadece, sevgiyle hareket eden insanların onda bir heyecan uyandırdığıydı. Sevginin inceliklerini, yüce ve olağanüstü olduğunu düşündü.
“Sağ ve solun aynı olaya inandığına hiç rastlamadım.”
“Gerçeği göremeyecek kadar uygarlaştık. Oysa hakikat çok basit. Hayatta kalmak için mücadele etmek zorundasın, mücadele etmek için de üstünü başını kirletmen şart.”
“Kitlelerin bugünkü olağandışı ve ani fikir değişimlerinin, musluk gibi açılıp kapanabilen duygularının temelinde gazete ve radyoların hipnozu yatıyor.”
“Bir duvardan talep edeceğimiz ilk şey, dik durmasıdır. Dik duruyorsa iyi bir duvardır ve hangi amaca hizmet ettiği bundan ayrı değerlendirilebilir. Fakat bir toplama kampının çevreliyorsa, en iyi duvar bile yıkılmayı hak eder.”
Yüzlerce yıldır haklı olanın sonunda mutlaka zafere ulaştığı bir edebiyat geleceğinden beslendiğimizden, kötülüğün uzun vadede hep yenilgiye uğrayacağına yarı içgüdüsel bir şekilde inanıyoruz. Örneğin pasifizmin temelinde büyük ölçüde bu inanç yatıyor. Kötülüğe direnmeyin, o bir şekilde kendini yok edecektir. Neden öyle olsun ki? Öyle olduğuna dair kanıt var mı? Modern, endüstriyel bir devletin askeri güçler tarafından dışarıdan işgal edilmeksizin kendi kendine çöktüğüne şahit olan var mı?
“Hayatta kalmak için mücadele etmek zorundasın, mücadele etmek için de üstünü başını kirletmen şart.”
Hayat bir dizi yenilgiden meydana gelir.
Bir ferdi olduğum insanlık, ah ne kadar az idi gerçekten; derinliklerine erişemediği yeraltı ile sonsuzluğa uzanan gökyüzü arasındaki dünyasında, ancak basabildiği toprakla ve varabildiği menzille sınırlıydı; ne kadar âciz, bilgisiz ve çaresizdi!
İşçinin tek talebi, diğerlerinin insan hayatını yaşanabilir kılan elzem ve asgari gereklilikler olarak gördüğü şeylerdir.
Yeterince beslenebilmek, işsiz kalmaktan korkmamak, çocuklarının eşit şansa sahip olacağını, günde bir kez yıkanabileceğini, çarşaflarının düzenli olarak değiştirileceğini bilmek, akmayan bir çatı ve insana günün sonunda bir parça enerji bırakacak kadar kısa çalışma saatleri.
Yeterince beslenebilmek, işsiz kalmaktan korkmamak, çocuklarının eşit şansa sahip olacağını, günde bir kez yıkanabileceğini, çarşaflarının düzenli olarak değiştirileceğini bilmek, akmayan bir çatı ve insana günün sonunda bir parça enerji bırakacak kadar kısa çalışma saatleri.
İç politika hakkında hükümetten duyduğunuz hiçbir şeye, hemen hemen hiçbir şeye inanmayın demek istiyorum. Kaynağı ne olursa olsun hepsi parti propagandası – yani yalan.
Lider’in ya da yönetici zümrenin yalnızca geleceği değil geçmişi de kontrol ettiği bir kâbus dünyasını amaçlar örtülü bir şekilde. Lider, şu ya da bu olayın “Asla olmadığını” söylüyorsa, o olay olmamıştır. İki artı iki beş eder diyorsa, iki artı iki beş eder.
Uyanmakta olan sıradan insanların mülk sahibi efendilere ve onların kiralık yalancılarıyla dalkavuklarına karşı verdiği mücadeleden başka bir şey kalmıyor geriye.
İntikam diye bir şey yoktur. İntikam, güçsüz olduğunuzda ve güçsüz olduğunuz için kalkışmak istediğiniz bir eylemdir; acizlik hissi geçer geçmez intikam arzusu da onunla birlikte buharlaşır.
Çelik ve betondan başka bir şeye hayranlık duymama öğretisini telkin etmekle insanlara artı enerjilerini nefret ve liderlere tapınma için kullanmaktan başka çıkış bırakmamış oluyoruz.
Gerçeği göremeyecek kadar uygarlaştık.
Dali’nin iyi bir ressam ve tiksindirici bir şahsiyet olduğu gerçeklerini aynı anda zihninde barındırabilmeli insan.
Mussolini’nin cesedi halka sergilenirken, yaşlı bir kadının tabancasını çıkarıp cesede beş el ateş ettiği, sonra da Bu kurşunlar beş oğlum için. dediği anlatılır. Gazetelerin uydurma hikayelerinden benziyor ama doğru da olabilir. Sonuçta, kadının ateş edecek kadar yaklaşabilmesi için Mussolini’nin ölmüş olması gerekiyor.
Dehamı hangi konuda sergileyeceğimi öğrenmemden uzun zaman önce bile bir dahi olduğumu biliyordum.
Elbette elimizdekiyle yetinmemeliyiz, kötü bir işin iyi yanlarını düşünüp teselli bulmaktan kaçınmalıyız ama hayatın bütün keyiflerinden feragat edersek kendimiz için nasıl bir gelecek hazırlayabiliriz? Baharın gelişinden keyif alamayan bir adam emekten tasarruf sağlayan bir ütopyada neden mutlu olsun?
Hepimizin bildiği ama çok zeki olduğumuz için asla söyleyemeyeceğim iz bir sırrımız vardı ve bu sırdan yalnızca zencilerin haberi yoktu
Gerçeği göremeyecek kadar uygarlaştık. Oysa hakikat çok basit. Hayatta kalmak için mücadele etmek zorundasın, mücadele etmek için de üstünü başını kirletmen şart. Savaş kötüdür ve genellikle de kötünün iyisidir. Kılıç kuşanan lar kılıçla ölür; kılıç kuşanmayanlar pis kokulu hastalıklar yüzünden.
Görünürde yalanlardan , nefretten , zalimlikten ve cahillikten başka bir şey yok.
Midemi bulandıran kokuşmuş sözcükler
Bir duvardan talep edeceğimiz ilk şey, dik durmasıdır. Dik duruyorsa iyi bir duvar dır ve hangi amaca hizmet ettiği bundan ayrı değerlendirilebilir. Fakat bir toplama kampına çevriliyor sa, en iyi duvar bile yıkılmayı hakeder.
Cömertlik alçaklık kadar acı vericidir, minnettarlık nankörlük kadar menfur.
sırtı yükten yara olmuş bir eşeğe herkes acır ama sırtında odun taşıyan bir kadını ancak tesadüfen fark ediyor insan
Bir duvardan talep edeceğimiz ilk şey, dik durmasıdır. Dik duruyorsa iyi bir duvardır ve hangi amaca hizmet ettiği bundan ayrı değerlendirilebilir. Fakat bir toplama kampını çevreliyorsa, en iyi duvar bile yıkılmayı hak eder.
Shakespeare yarın dünyaya dönse ve boş zamanlarında tren vagonlarında küçük kızlara tecavüz etmekten hoşlanıyor olsa, başka bir Kral Lear yazma ihtimali var diye istediğini yapmasına izin vermezdik.
Fabrikalarda atom bombaları imal ediliyor, şehirlerde polisler dört dönüyor, hoparlörlerden aralıksız yalanlar söyleniyor; fakat dünya güneşin çevresinde dönmeye devam ediyor ve asla tasvip etmeseler de ne diktatörler ne bürokratlar engelleyebilir bu süreci.
Hayatta kalmak için mücadele etmek zorundasın, mücadele etmek için de üstünü başını kirletmen şart.
Bir duvardan talep edeceğiniz ilk şey, dik durmasıdır. Dik duruyorsa iyi bir duvardır ve hangi amaca hizmet ettiği bundan ayrı değerlendirilebilir. Fakat bir toplama kampını çevreliyorsa, en iyi duvar bile yıkılmayı hak eder.
Sırtı yükten yara olmuş bir eşeğe herkes acır ama sırtında odun taşıyan kadını ancak tesadüfen fark ediyor insan.
İşçi sınıfının mücadelesi bir bitkinin büyümesine benzer. Bitki kör ve aptaldır ama daima ışığa uzanmayı bilir ve bütün engellere rağmen uzanmaya devam eder. İşçiler ne için mücadele ediyor? Teknik olarak mümkün olduğunun giderek daha çok farkına vardıkları düzgün hayatlar için. Bu amaca dair farkındalıkları gelgit gibi bir artıp bir azalıyor.
Lider, şu ya da bu olayın Asla olmadığını söylüyorsa, o olay olmamıştır. İki artı iki beş eder diyorsa, iki artı iki beş eder.
Ben buraya Faşistlere ateş etmeye gelmiştim ama pantolonunu toplamaya çalışarak koşan bir adam Faşist değildir, size benzeyen bir insancıktır ve ona ateş etmek istemezsiniz.
Ancak o zaman da şimdi de beni en çok etkileyen, insanların katliamlara inanmaya ya da inanmamaya siyasi tercihlerine göre karar vermesidir. Karşı tarafın katliamlarına herkes hemen inanırken, kendi taraflarının yaptığı iddia edilen vahşeti, kanıtları gözden geçirmeye zahmet bile etmeden reddediyorlar.
Sırtı yükten yara olmuş bir eşeğe herkes acır ama sırtında odun taşıyan kadını ancak tesadüfen fark ediyor insan.
Sağ ve solun aynı anda aynı olaya inandığına hiç rastlamadım. Daha da tuhafı, durumun her an tersine dönebilmesi, dün gerçekleştiği ispatlanan katliam hikayesinin salt siyasi manzara değişti diye bugün saçma sapan bir yalan kabul edilmesiydi