İçeriğe geç

Hakikat Yolcularına Rehber Kitap Alıntıları – Muhyiddin İbn Arabi

Muhyiddin İbn Arabi kitaplarından Hakikat Yolcularına Rehber kitap alıntıları sizlerle…

Hakikat Yolcularına Rehber Kitap Alıntıları

Doğru konuşmak yanlışa sükût etmenin sonucudur.
Öfkeni yutman gerekir. Çünkü öfkeyi yutmak geniş göğüslü olmanın alâmetidir. Öfkeni yuttuğunda Rahmân’ı râzı edersin, şeytanı kızdırırsın, nefsini kontrol altına alırsın ve onun eli boş kalır. Kalbine öfkeni yutmandan dolayı sevinç dolar ve hasmının fiili ile oradan o sevinç gitmez. Bu hasmının gerçeğe dönmesine ve insaf etmesine neden olur. Bundan dolayı hasmin sana eziyet ettiğini ve haddini aştığını itiraf eder.
Tasavvufa karşı olanlardan ve senin cinsinden olmayan kimselerden, onların kötü olduklarına inanmaksızın ve düşünmeksizin, sakınmak da sana gereken şeylerdendir. Ancak bunu Allah ve onun ehlinin sohbeti niyeti ve Allah’ı mahlûkãta tercih etmen nedeniyle yapmalısın!
Senin peygamberin arkadaşlarını sevmen gerekir. Allah onların tamamından râzı olsun! Onları yaralamaya asla yol yoktur. Onlara küfür etmek ve birini diğeri üzerine üstün tutmak da yoktur. Ancak Allah’ın yüce kitabında veya peygamberinin diliyle üstün tuttuğu kimse bunun dışındadır. Allah O’na, O’nun ev halkına ve ashâbına salât ve selâm etsin!
Hz. Peygamber (s.a.s.) Kalpler demirin paslandığı gibi paslanırlar” buyurmuştur. Onun cilası nedir yâ Resûlallah?” diye sorulduğunda da Allah’ı anmak ve Kur’ân okumak onun cilasıdır demiştir. Kalbin cilası halvet, uzlet ve zikre devam etmekle elde edilir. Kalbin pası silindiğinde ruh oraya yansır, nurların müşâhedesi, gaybın keşifleri ve Rabbânî tecellîler orada zuhûr eder.
Hüseyn b. Mansûr el-Hallâc’a i’tikad hakkındaki görüşü soruldu. O da Ben belirli bir mezhebi seçmedim. Ancak bütün mezheblerdeki en katı hükümlerle amel ederim dedi.
Bil ki Hakk’a hürmet, şeyhe hürmetten geçer. Şeyhe karşı gelmek de Allah’a karşı gelmektir. Şeyhler Allah’ın perdeleridir. Müridlerin kalb hallerini korurlar. Bu durumda kim kendisine bağlanılabilen bir şeyhle yoldaşlık eder de ona hürmetsizlik yaparsa onun cezası Hakk’ın onun kalbindeki varlığının kaybolması ve Allah’tan gafil olmaktır.
Senin tarafından Bismillâh” “Allah’ın adı ile sözü, Allah için Kün yani ol! emri gibidir. Yaratma isimlerini kullanan bazı ârifler buna işaret etmişlerdir ki bu doğrudur.
(Allah dostları)Yolda giderlerken kendilerinden bir elbise veya bir mal düşse velev ki düşen şey yüz bin dinar bile olsa ve düşürdükleri şeyi yürüyüp geçmiş olsalar onu istemezler ve o şeyi istemek için geri de dönmezler. O malın bulunması için ilan da yaptırmazlar. Nefsleri de bu durumdan üzüntü duymaz. Ne zaman böyle bir şey karşısında nefsleri değişirse, onlar bir hastalık sahibidirler ve kalplerinde dünyaya ait bir bağ vardır. Kimin durumu böyle ise onun nefsinden bu hastalığı gidermek için çalışması lazımdır.
Allah’ın her kuluna karşı kendi kan, mal ve namuslarına dair kalplerinde tuttukları düğümleri bağışlamak da onların (Allah dostları) hallerindedir. Bu konu hakkında Resûlullah (s.a.s.)’ın şöyle buyurduğu nakledilir; Sizden biri sabahladığında ‘Allah’ım kullarının üzerinde bulunan namusum konusundaki hakkımı onlara bağışladım’ diyen Ebû Zamzam gibi olmaya güç yetiremez mi? ¹ Şerîatın usûlü de buna yardım etmektedir. Çünkü bu af ve güzel ahlâktan ileri gelir. Bu konu hakkında kesin nasslar gelmiştir. Bu kimseler mükâfâtları Allah’a ait olan şahıslardır.
Şeyhinin Rabbinden bir şerîat ve apaçık bir delil üzere olduğuna inanmak mürîd olmanın şartındandır. Mürîd şeyhinin hallerini kendi terazisi ile tartmamalıdır. Bazen şeyhten zâhirde kötülenen bir şey sudûr eder. Ancak o şey bâtında ve hakîkatte övülen bir durumdur. Bu konuda mürîdin teslîmiyet göstermesi lâzımdır. Allah erlerinden niceleri vardır ki ellerine şarap kadehini alırlar ve o şarabı içerler. Ancak Allah o şarabı onların ağızlarında bala dönüştürür. Bakan kişi onun şarap içtiğini görür ancak o baldan başka bir şey içmemektedir.
Mürîdler Allah’ın gelinleridirler ki onlar “Cibinlikler içinde örtülmüş hûrîler’dirler.¹ Şeyhin, kendilerini yöneterek gösterdiği müşâhede yerinden başka tarafa göz ucuyla bile bakmaktan sakınmışlardır.
Kur’an, kendisindeki manaların çeşitli olmasından dolayı okuyanı usandırmaz.
Darlıkta olsan bile Allah yolunda malını harcaman ve fakirlikten korkmaman gerekir. Allah Teala sana vaat ettiği şeyi sen iste veya isteme veya alem istesin veya istemesin mutlaka yetirir. Çöert kişi asla helak olmaz!
Allah yolunda ne harcamışsanız, Allah size harcadığınızın yerine başkasını verir.
Çocuk sahibiysen dünyalık bir amacın olmaksızın çocuğuna Kur’an’ı öğret! Onu İslam şeriatının edenlerini ve dini ahlakı muhafaza etmeye zorla! Alışması için onu küçük yaşlarında zühde ve yumuşak huyluluğa zorla! Çocuğun kalbine şehvetleri ekme! Onu dünya hayatının süslerinden uzaklaştır! Çünkü ahiretteki nasibinin eksikliğinden dolayı dünyanın süslerinin sahibine güvenilmez. Paran ve malın konusunda cimri davranma!
İbadetin kabulü ise ihlasla mümkündür.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Helal azdır ve israf ihtimali bulunmaz. İnsan şehveti nefsine ektiği vakit artık onu oradan sökmek zordur.
Helal lokma aramanda sana gereken şeylerdendir.
İzzet ve Celal sahibi olan Allah bilinenler ve bilinmeyenlerden en yüce ve en üstün olandır.
Allah zalimlerin söylediklerinden münezzeh, yüce ve büyüktür.
Şayet alemde Allah’la beraber ikinci bir tanrı olsaydı var etme ve takdir konusunda iradenin ihtilaf etmesinden dolayı iki tanrıdan bir fiil ortaya çıkması imkansız olurdu ve düzen bozulurdu.
Ey mürid, Allah seni ve bizi emirlerini yerine getirmeye muvaffak etsin ve bizi razı olduğu şeyde kullansın, bil ki yakınlık Allah’tandır. Ancak yakınlık O’nun bize bunu tarif etmesiyle bilinir.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bil ki kalp aynası la ilahe illallah sözü ile saflaştırıldığında ve parlaklık elde edildiğinde kirleri ondan gider.
Nefs Allah’a isyan ettiğinde ve şeytana uyduğunda ruhta siyah bir nokta ortaya çıkar. Nefs Allah’a karşı isyanını arttırdığı zaman ruhun kararması artar. Sonunda da ruh tamamen kararır. Bunun üzerine Allah’ın lutuf kapıları onun yüzüne kapanır.
Ruh latif bir cevherdir, nuranidir ve beslenmeye ihtiyacı yoktur.
Denilir ki, ruhun sureti insan şeklindedir. Herkesin ruhu, bedeninin suretindedir.
Bil ki kalpler aynanın paslanması gibi paslanır.
Onun cilası nedir ya Resullah?
Alla’ anmak ve Kur’an okumak onun cilasıdır.
Muhabbetin sonu aşktır.
Aşkın yeri kalpteki süveyda denilen siyah noktadır.
Aşkın alameti pervasızca aşkı uğruna kendisini feda etmesidir.
Allah’ın yasak kıldığı şeylerden sakınmadığı halde Allah’ı sevdiği iddiasında bulunan kişi pek yalancı bir adamdır. Malını Allah yolunda sarf etmediği halde cenneti istediğini iddia eden kişi de pek yalancıdır.
Allah sevgisi kalbe yerleştiğinde diğer sevgileri yakar. Çünkü muhabbet yakıcı bir özelliktir, kendi cinsinden olmayan şeyleri yakar.
Bil ki muhabbet, bütün varlığını sevdiğine vermen ve varlığından hiç bir şeyi kendine bırakmamandır.
İhlasın zıddı riyadır denilmiştir. Kim bir işi riyasız yaparsa bu ihlastır. Özetle ihlas Allah’tan başkasına bakmayı kesmektir.
Tövbe her makamın aslı, her anahtarın üzerine ikâme olduğu şey ve her halin anahtarıdır. Tövbe makamları ikidir. O üzerine bina yapılan zemin gibidir. Zenini olmayanın bina olmayacağı gibi tövbesi olmayanın da seyr u sülûkta elde ettiği bir hali ve makamı yoktur.
Kendini kukla bilen her kişi Rabbini tanrılıkla bilmiştir. Allah’a kulluktan gâfil olan ve dünya işleriyle uğraşıp ahiret işlerini ihmal eden kişi irfandan hiçbir şey elde edemez. Bu adam Rahmân ile şeytanı birbirinden ayıramaz.
Tövbe sözlükte dönmek demektir.
Allah Teâla buyurdu ki; “Ey müminler toptan Allah’a tövbe ediniz, umulur ki kurtuluşa erersiniz.”
Hamd, cennetin anahtarı yapan ve sünnete tabi olmayı o anahtarın dişleri kılan, ilim sahiplerinden bir kısmına kendi nimetini arttırmakla seçen ve onları yakınlık ülkesinde ve ünsiyet denizinde seyrettiren Allah’adır.
Şeyhin sözüne müdahale etmek ve onun bulunduğu makamda onunla boy ölçüşmeye kalkmak edepsizliktir.
Bil ki Hakk’a hürmet, şeyhe hürmetten geçer. Şeyhe karşı gelmek de Allah’a karşı gelmektir. Şeyhler Allah’ın perdeleridir.
Sohbet ancak hürmet ile fayda verir.
Allah’ın ahdine vefa göstermekle beraber fakirlerin gönüllerini sevdirmek vaciptir.
Kemal sahibi olan kimse vakti kendi hükmü altında olandır.
Allah’ın kapısından gelen faydaya hamd ederimdir. dedi.
Bir diken dalını yoldan kaldıran adamın bu işine karşılık Allah’ın onu bağışladığı sahîh rivayetlerde gelmiştir. Her sıkıntılı şeyde sevabın rutubeti yani ıslaklığı bulunur.
Haya ancak Allah yolunda ve Allah için, Allah’tan utanmaktır.
Bir şeyi yaratmak elinde olmayana işleri arz etek faydasızdır. Aksine yaratma ve emrin tamamı Allah’ın elindedir.
Kanaat, Allah’ın senin için takdir ettiği şey ile yetinip daha yukarısına göz dikmemendir.
Hz. Peygamber (s.a.s)’in buyurduğu gibi Allah yolunda söz söyleyen kimse çoktur. Ancak kimin gerçekten kendi uğrunda söz söylediğini en iyi Allah bilir!
Âlemi küçümsemek hakikatte Allah’ı küçümsemektir.
İnsanın, Allah’ın her an kullarının kalbine baktığına ve bu bakımdan onlar mârifetlerinden ve kendi lutüflarından dilediğini ihsân ettiğine inanması gerekir.
Hz. peygamber (s.a.s)’e de yaptığı şeyde karşı çıkılmaz. Çünkü O, Allah’tan aldığı vahiy ile hareket eder.
Mal mezada düştüğünde o mal el sürmekle kirletilir.
Allah Tealâ’nın Sizin için Allah’ın elçisinde güzel örnekler vardır. buyurduğu gibi Resûlullah da Benim nasıl namaz kıldığımı görüyorsanız öyle namaz kılınız! buyurduğu halde, Benim size söylediğim gibi kılın! buyurmadı. Bunun için kendine örnek alan kişi olan tâbînin katında fiil sözden daha tercihe şâyândır. Bu konuda denilmiştir ki;
Beraber tartıldığında söz, fiile
Her söz hafif kalır ve fiil çıkar üste.
Kim savaşta birini öldürürse öldürdüğü kimsenin silah ve elbiseleri ona aittir.
Semâ hakikatte nefsin hazlarındandır ve şerîatın hükmüne göre semâ etmek mubahtır.
İnsan, Allah’ın kendisi üzerine takdir etmiş olduğu kaderlerinin akıntısı karşısındadır.
Sanki başlarına kuşlar konmuş gibi
Zulümden değil gözden düşmekten korkarlar.
Allah’ın alemdeki sırları pek büyüktür, derinliğine inilmez.
Allah Teala İnsan aceleci yaratıldı. Kendisine şer dokunduğunda feryat eder, bir hayır dokunduğunda ise cimrilik yapar. buyurdu.
Denize dalan kimsenin nefesini tutması gerekir.
Kim gerdanında inci görmek isterse o incinin bulunduğu denizin karanlığını ölçmesi gerekir.
Kişi ilaçların terkibini bilen ve ilaç yapımında kullanılan kökler ve otlardan anlayan bir tabip değilse hastayı helak eder. Çünkü görmeksizin bilmek faydasızdır.
Hadisin tercümesi, bir gün ve gecede kalbim üzerine gayn vaki’ olmasından dolayı yetmiş kere Allah Teâlâ’dan istiğfar eylediğim olur demektir.
6- Gayn ince bulut, perde demektir, sufilere göre insan hangi mertebede olursa olsun onu perdeleyecek farklı şeyler vardır ve o perdelerin kalbe çökmesinden ötürü her halükarda tevbe gereklidir.
Göründüğü üzere Tuhfetü’s-Sefere, dinin anlam dünyasına ait temel ahlaki unsurlarla tasavvufi tecrübenin anlam dünyasını iç içe katarak bütünleştiren bir metindir.
Eser, Miguel Asin Palacios (1871-1944)9 tarafından İspanyolcaya tercüme edilir ve bu tercümeyle batı dünyasında tanınır hâle gelir. Palacios, El Islam cristianizado -Estudio del sufismo a través de las obras de Abenarabi de Murcia- (Madrid, 1931) adlı eserinin üçüncü bölümünde Tuhfetü’s-Sefere’nin tercümesine yer verir [Regalo para el Viaje a la Corte de la Santidad (s. 277-299)]. Tanınmış bir oryantalist olan Palacios eserin îbn Arabi’ye âidiyeti hakkında hiçbir şüphe ileri sürmez, hattâ mukaddimedeki ibârelerden hareketle İbn Arabi’nin ömrünün sonunda yazdığı eserlerden olduğunu özellikle vurgular ve önemine binâen eseri tercüme ettiğini de ekler. Ayrıca İbn Arabi’nin görüşlerini ele alırken eseri kaynak olarak kullanır. Palacios’un bu tercümesi daha sonra B. Dubant tarafından Fransızcaya aktarılır (L’Islam Christianisé -Etude sur le Soufisme d’Ibn Àrabi de Murcie-, Paris, 1982). Cadeau des Ambassadeurs a la Cour des Purs (s. 211-228) adını taşıyan bu tercümenin başında mütercim, Osman Yahyâ’nın kayıtlarını aktararak eserin İbn Arabi’ye âit olmadığını dile getirir.

#8212; #8212; #8212; #8212; #8212; #8212; #8212; #8212; #8212; #8212; #8212; #8212; #8212;

Palacios, İbn Arabi ve Endülüs kültür târihi hakkındaki çalışmalarıyla ünlü bir oryantalisttir. İbn Meserre, İbn Hazm, İbn Bâcce, Gazâlî ve İbn Arabi üzerine yazdıkları hâlen kaynaklık değerini korur. Aynı zamanda bir papaz olan ve İslâm ile Hıristiyanlık arasında güçlü etkileşimler olduğunu ileri süren Palacios, bâzı tartışmalı fikirlerin de sâhibidir. Hayâtı ve çalışmaları için bkz. Mahmut Şâkiroğlu, Asin Palacios, Miguel , TDVİA, III, s. 480-482. Dante’nin üzerindeki İslâm tesirine ilişkin tartışmalı kitabı yakın zamanda Türkçeye çevrilmiştir: Dante ve İslâm (çev. Güneş Ayas), İstanbul: Okuyanus, 2010.

Tuhfetü’s-Sefere coğrafyamızda İbn Arabî ile şöhret bulmuş eserlerdendir. Bugüne kadar yapılmış tüm baskıları İbn Arabî adınadır ve eseri kaynak kullanan çalışmaların büyük bir kısmı onu İbn Arabi’ye atfetmişlerdir. İbn Arabi’nin eserleri üzerine mevcut en kapsamlı bibliyografik çalışmayı sunan Osman Yahyâ’nın 1964 yılında eserin İbn Arabi’ye âitliği hakkında şüphe ileri sürmesine kadar bu kabûl sürmüştür. Osman Yahyâ, ulaşabildiği yazmalar hakkında bilgi vermiş, kendinden önceki kaynaklarda eserin kime ve ne şekilde izâfe edildiği üzerinde durmuştur. Ulaştığı sonuç ise eserin İbn Arabi’ye âidiyetinin şüpheli olduğudur. Nitekim Tuhfetü’s-Sefere İbn Arabi’nin diğer eserlerinde ismen anılmadığı gibi, Ekberî mektebin metinlerinde de ismine rastlanmaz.

Bugün dünyâ kütüphânelerinde Tuhfetü’s-Sefere’nin yetmiş kadar yazmasına ulaşılmaktadır. Sâdece Türkiye kütüphânelerinde dahi yazmalarının miktârı kırkı aşmaktadır.

artık bu kitabı yazma vakti yaklaştığı, bende de cennet bahçelerine yolculuk ve kavuşma arzusu arttığı için her türlü gereksiz işle uğraşmaktan Allah’a sığınarak yazmaya başlıyorum..
“ Kim gerdanında inci görmek isterse
O incinin bulunduğu denizin karanlığını ölçmesi gerekir. “
“ Îman sâbit olunca kardeşlik tesis olur. Kardeşlik olunca da merhamet ve şefkat ortaya çıkar. “
Şeyhe düşen şeyhlik mertebesinin hakkını vermek, müride düşen ise yolun hakkını vermektir.
Ateşten cennette, cehâletten ilme eksiklikten kemâle seyr u sülûk..
Senin sevgin var ya öyle bir sevgidir ki kalb ondan başkasıyla yakınlık kurmaz.
Ey sevgilim senin sevginin kalbimin sırrında yol alması vardır.
Sevgin doldurdu kalbimi hayat ve ölümde
Bu yüzden hayat da tatlı, ölüm de tatlı bana

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir