İçeriğe geç

Bir Gün Mutlaka Kitap Alıntıları – Ataol Behramoğlu

Ataol Behramoğlu kitaplarından Bir Gün Mutlaka kitap alıntıları sizlerle…

Bir Gün Mutlaka Kitap Alıntıları

Beni sev, alnında, saçlarının bitiştiği yerdeki öpücüğün sıcaklığını koru
Ben ölürsem akşamüstü ölürüm.
Şehre simsiyah bir kar yağar
Onu sevdiğimi söylemiştim, güneş çatlayacak kadar büyüktü.
Ve kalbim çatlayacak kadar sancıyordu birtakım anlatılmaz duygularla
Bu kente her gece yağmur yağıyor
Ve ben her gece yeniden ölüyorum
Gecenin bir kesiminde insan
içinde beyaz bir kalabalık
Ve aşk zaten gürültüdür
Benim korkum ve umutsuzluğum
Artık ölmüş bir adam gibidir
Kendini hiç hatırlamayan
Üstelik hep mutlu olmak gülünç
Sığmak güç evlere kahvelere
Ellerinden bir tutsam, biliyorum
Koşum ötelere ötelere
Neler gelmez ki insanın aklına
Sevinçli, özgür günlere dair
Kalmıştır yüzlerce yıl uzakta
Onunla ilk kez öpüştüğün şehir
Acı, zehir zemberek bir hüzün
Kalbinden gırtlağıno doğru yükselir
Şimdi ne var hüzünlenecek burda, nedir bu çatlatan
yüreğimi bu telaş
Sanki yarın ölecek gibiyim, birazdan polisler gelecek ya da
kalbim.
kör bir çocuk gibi düşe kalka.
kimse bilmiyor
geçit yok şarkısına aşkın
ah her şey
bir pencereden göründüğü kadar
bir pencere kadar dünya
bir kartpostal gibi geçtiğimiz dünya
Susmasam kendi sesimden delirecektim
Ve aşk zaten gürültüdür
Düşünceler kopuk parmak gibiydi. Acılar çığlık çığlığa
Bu kente yağmur yağıyor ve ben her gece yeniden ölüyorum
Artık gitmek geliyor içimden, bir sabah masmavi bir bulutun peşinden. Dönüşü olmayan yerlere
Yüzüme bakmayın öyle gülesim geliyor
Bir ayna olsa da aptallığınızı görseniz
Hani dokunsam siz de güleceksiniz
Boşverin kurallara murallara yahu
Ve aşk zaten gürültüdür
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bir düşünce yanıp sönüyor bilincimde
Ne etsem bir türlü tutamıyorum
Siz varın bildiğiniz çayın kıyısına oturun
Ben habire deliriyorum
Görüyorsun işte küçük adamları
Köhnemiş silâhlarıyla saldıran sana
Kimi tutsak düşmüş kendi dünyasına
Kimisi düpedüz halk düşmanı
Diren öyleyse, diren, yılma
Yürüt daha bir inatla kavganı
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür gümbür bir telâş
Sevgilim! Sevgilim!
Gece-
yürüyor.
Dünya-
yürüyor ordularla.
Kitaplarla ve matbaacı-
çıraklarıyla. içimde-
bir dağ çeşmesi akıyor
Herkes kimbilir nerdedir-
şimdi? sevgilim Kimbilir-
nerdesin?
Bu kente her gece yağmur yağıyor
Ve ben her gece yeniden ölüyorum
Bir şiir söylüyorum sonra bir şarkı
Sonra oturup ağlıyorum
Sonra bir güzel çiçeklenip
Sokaklarda mızıka çalıyorum
Bir şey var yitirdiğim leylaklarda
Yaşanmamış anılar kadar güzel
Delicesine. mandolin çaldığım geceler
Ve sen, çocuk masallarımın perisi
ilk düşlerimin unutulmaz sevgilisi
O yunmuş. o arınmış düşünceler
Şiir yazmak belki en güzel aldanıştır
O en eski hüznümdür benim aydınlanan
Seni düşünmek bir yağmur ansızın
Akşam üstleri yorgun caddelere
Göğsüme bir istanbul ciziyorum
Başparmağımla, kelebek biçiminde
Biraz umutsuzum. biraz yorgun işte
En çok gözlerimi seviyorum
Uzun kış gecelerinden sonra kimbilir nasıl olur her şey Uzun kış gecelerinden sonra, masallarda anlatılan
Bu evler hüzünlendiriyor beni, bu derme çatma dünya
Bir cocuk durmadan
Büyük nehirleri özlüyor
Kaybolmuş sevinçleri özlüyor
Bu yürek durmadan
Ben o şehirde yalnızdım
bunu kimseler bilmez
Ah, nasıl da acı
Böyle susup durmak
Kötüler cellâtlar elinde
Bunalırken güzelim halk
Fabrikalar yanlış çalışırken
Yanlış ekilirken toprak
Ayak, olmuşken baş
Baş, olmuşken ayak

Kavganın ve hürriyetin
Türküsünü söylemek istiyorum
Gür bir akışla akacak kanın
Eşitliğin türküsünü söylemek istiyorum
Halklar adına yükselen sancağın.
Sadeliğin, inceliğin, onurun
Türküsünü söylemek istiyorum

Yüzüme bakmayın öyle gülesim geliyor
Bir ayna olsa da aptallığınızı görseniz
Şimdi ne var hüzünlenecek burda
nedir bu çatlatan yüreğimi
Ah biliyorum güç gelecek sizlere
Ama artık gitmek geliyor içimden
Bir sabah masmavi bir bulutun peşinden
Dönüşü olmayan yerlere
Bir yanda ders kitapları bir yanda kalbim
Şaşırdım kaldım
Bu sabah mutluluğa aç pencereni
Bir güzel arın dünkü kederinden
Kötü şey uzakta olmak
Dostlarından sevdiğin kadından
Bitecek bir gün zulüm, bitecek bu hân-ı yağma
Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver
Bu aşk burada biter iyi günler sevgl!im
Ve ben cekip giderim bir nehir akıp gider
Gidip şarap almalı beş kuruşluk da fülüt
İçip içip sonra da bir güzel ağlamalı
kalbim.
kör bir çocuk gibi düşe kalka.
Dünyanın öbür ucundaki dostları düşünüyorum, öbür ucundaki ırmakları
Bir kız sessizce ölüyor, sessizce ölüyor Vietnam’da
Ağlayarak bir yürek resmi çiziyorum havaya
Uyanıyorum ağlayarak, bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bir gün mutlaka yeneceğiz, ey ithalatçılar, ihracatçılar, ey şeyhülislam!
Bir gün mutlaka yeneceğiz! Bir gün mutlaka yeneceğiz!
Bunu söyleyeceğiz bin defa!
Sonra bin defa daha, sonra bin defa daha, çoğaltacağız marşlarla
Ben ve sevgilim ve arkadaşlar yürüyeceğiz bulvarda
Yürüyeceğiz yeniden yaratılmanın coşkusuyla Yürüyeceğiz çoğala çoğala
Kavganın ve hürriyetin
Türküsünü söylemek istiyorum
Gür bir akışla akacak kanın
Eşitliğin türküsünü söylemek istiyorum
Halklar adına yükselen sancağın.
Sadeliğin, inceliğin, onurun
Türküsünü söylemek istiyorum
Onun türküsünü, Guevara’nın
Yorgun suratlarınızı hiç mi hiç göresim gelmedi
İçimde bir sıkıntı dinamiti var ki, patlamasa öleceğim.
Sen çirkin bir ihtiyar olmadan burnundan öpmeliyim!
Biraz umutsuzum,
biraz da yorgun.
Susmazlar bir daha, söz artık onlarındır.
Bu kente her gece yağmur yağıyor
Ve ben her gece yeniden ölüyorum
Yıkılma sakın günler geçerken
Kaybolmuş sevinçleri özlüyor
bu yürek durmadan
Sağ yanımda bir sızı var
Sol yanımda dağlar
Duman altıpatlar
Bu dert beni adam eder
Sen yoksun.
Sen tökezleyen bir şarkısın
köpüre köpüre akan
acıyla ve hüzünle beslenen
bir ırmaksın
Yüreği hüzünle dolduran hayat
güneşli bir nisan akşamında
her şey ölüp gidiyor
“Kitaplar birikiyor, saçlarım uzuyor, her yerde gümbür gümbür bir telaş.
Gencim daha, dünyayı görmek istiyorum, öpüşmek ne güzel, düşünmek ne güzel, bir gün mutlaka yeneceğiz.”
Ey sokaklarında yıllarca avare dolaştığım
İçinde ilk aşkımı yaşadığım küçük şehir
Umutsuz akşamlarımda sesini duyduğum lir
Sihrinde ilk acıyı tattığım
Biraz umutsuzum, biraz da yorgun
Ama artık gitmek geliyor içimden.
Bir sabah masmavi bir bulutun peşinden, dönüşü olmayan yerlere.
Yanyana uzanırdık ve ıslaktı çimenler
Ne kadar güzeldin sen, nasıl eşsiz bir yazdı
Bunu anlattılar hep, yani yiten bir aşkı
Geçerek bu dünyadan bütün ölü şairler
Ama artık gitmek geliyor içimden, bir sabah masmavi bir bulutun peşinden, dönüşü olmayan yerlere.
ah her şey
bir pencereden göründüğü kadar
bir pencere kadar dünya
bir kartpostal gibi geçtiğimiz dünya
Kirli, bayat, karanlık-
bir suyla dolu bir kova,
olarak kalmıştım dünyada.
Herkes kim bilir nerdedir-
şimdi? Sevgilim Kim bilir-
nerdesin?
Kalbim -ki bir gün durur-
var mıydı acaba?
Ama artık gitmek geliyor içimden,
bir sabah masmavi bir bulutun peşinden,
dönüşü olmayan yerlere..
ama artık gitmek geliyor içimden
bir sabah masmavi bir bulutun peşinden
dönüşü olmayan yerlere
tenha bir böcek gibi tavan arasına koşuyorum
sen çirkin bir ihtiyar olmadan burnundan öpmeliyim
İçimde yaralı bir aşk
Ve birkaç piyes ölüsü,
Birkaç gözyaşı kırıntısı,
İntihar gelgiti birkaç.
Bu aşk burada biter ve ben çekip giderim
Yüreğimde bir çocuk cebimde bir revolver.
Kalbim
Sen yoksun!
Sen tökezleyen bir şarkısın.
içimde bir sıkıntı dinamiti var ki,
patlamasa öleceğim
Bitecek bir gün zulüm, bitecek bu hân-ı yağma

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir