İçeriğe geç

Cadılar Bayramı Ağacı Kitap Alıntıları – Ray Bradbury

Ray Bradbury kitaplarından Cadılar Bayramı Ağacı kitap alıntıları sizlerle…

Cadılar Bayramı Ağacı Kitap Alıntıları

Rüzgar bir yerdeki bir bacada flüt çaldı;zaman,karanlık ve uzak yerlerle ilgili eski bir şarkıydı ..
“Sen öldün mü, Balbağı?”
“Hayır, henüz değil,” dedi ağzındaki soğuk yağmur suyu. “Bir parçam evden çok uzaktaki bir hastanede, bir parçam o eski Mısır mezarında. Bir parçam İngiltere çayırlarında. Bir parçam burada. Bir parçam daha kötü bir yerde-“
“Nerede?”
“Bilmiyorum, ben bilmiyorum, of, vay canına, bir dakika oluyor kahkahalar atıyorum, bir sonraki dakika korkuyorum…”
Ağaçtaki balkabakları sadece balkabağı değillerdi. Her birinin üzerinde oyulmuş birer yüz vardı. Her yüz farklıydı. Her göz daha yabancı bir gözdü. Her burun daha tuhaf bir burundu. Her ağızda pek de alışık olunmayan korkunç bir gülümseme vardı.
Balbağı’sız bir Cadılar Bayramı’nın, şayet, şayet, şayet Balbağı orada olmazsa, içinde sönmüş mum bulunan çürümüş bir balkabağı gibi olacağını düşünüyorlardı. Hadi Balbağı, dışarı çık ve bu geceyi kurtar.
Ölüm onların hayatlarının tam ortasındaydı, kursağıydı, ışığıydı, ruhu ve bedeniydi!
Gün her zaman sona erer. Gece her zaman gelir. Ve sizler, güneşin bir daha hiç doğmayacak olmasından korkmadınız mı?
Her şehir eski bir Yunan pagan rahibini; Hıristiyanlardan kaçmak için yollardan kaçan, su yollarında gizlenen, mağaralarda saklanan minik tanrıların bazı Roma ibadetçilerini gizler!
Bir yerlerde bir mumya rüya gördü, uykusunda öksürdü, bir sargısını çözdü, tozlu dilini oynattı ve sonrasında bir bin yıl daha şekerleme yapmak için öbür tarafına döndü
Korsan gemileri birer toniktir. Eski kaleler de birer nimet. Ama bir ev, perili bir ev, hele de Cadılar Bayramı gecesinde?
Tanrı sadece Balbağı’nın evden çıkışını izlemek için erken uyanırdı, tıpkı hava tahmin saatlerindeki o insanlardan biri gibi. Ve Balbağı’nın olduğu yerde hava her zaman güzeldi.
Yaz ölüp düştü. Kış onu bir mezara koydu. Milyonlarca ses ağladı. Zaman rüzgârı devasa evi sarstı. Pencereler tıkırdadı ve insan gözleri gibi kırılarak kristal göz yaşlarına dönüştü. Sonra, sevinç çığlıkları arasında milyonun on bir katı kadar insan her pencereyi ateşleyen parlak yaz güneşine merhaba dedi !
Karanlık bir yaratık güneşe korkunç bir darbe indirdi. Güneş öldü. Işıkları yok oldu.
Adın kar beyazı tatlı kurukafanın üstünde yazılı
”Ah, Bay Kefenyığını, sonunda gecelerden ve ölümden korkmayı bırakabilecek miyiz? ”
”Yıldızlara ulaştığınız zaman, çocuğum, evet, bütün korkular gidecek ve Ölüm’ün kendisi de ölecek. ”
”Daha uzun yaşamaya, daha çok zamanınız olmaya, ölüleri daha uzaklara koymaya, korkuyu bir kenara itmeye vaktiniz olur. ”
”Her zaman aynı ama farklı, öyle mi? Her çağ, her zaman. Gün her zaman sona erer. Gece her zaman gelir. ”
”Bir yıl fazla veya eksik olması önemsiz gelebilir. Ama vakit geldiği zaman çocuklar, pişman olabilirsiniz. Söz verilen bir yıl, vazgeçilen bir yıl olmalıdır. ”
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İçlerinde hayat yok.
Güneş gökyüzünde öldü. Kış da beyaz bir canavar gibi tüylerini silkip onu altına gömerek geldi.
Ölüm onların hayatlarının tam ortasındaydı, kursağıydı, ışığı, ruhu ve bedeniydi!
Karanlık, karanlığın içine geçti.
Bir fikir büyür, evet? Bir din büyür! Nasıl? Tüm ülkeye gölgesini salacak kadar büyük binalarla.
Evet, diye düşündü Tom koşarken, elbette yani bence, güneş her gece ölüyor. Uykuya çekiliyor ama acaba bu sefer geri gelecek mi? Yarın sabah, hala ölü mü kalacak?
İşte böyle, Romalılar druid ağaçlarını kesip onların Ölüler Tanrısı’nı doğrayıp devirseler de şimdi biz çocuklar bu kiliseyle, bütün büyücüleri ayaklıklarından deviren, tohuma kaçmış büyücüleri ve bayatlamış sihirbazları popolarının üstüne oturtan bir kilise yaptık. Artık küçük büyücü ateşleri yok. Sadece yanan bu büyük mum var, Notre Dame. Hadi çabuk!
Cennete! diye bağırdı druid rahipleri. Ey özgürler! Gidin!
Uçtular, büyük bir teşekkür ve minnetle içlerini çekerek gökyüzünde kayboldular.
“Rüzgar bir yerdeki bir bacada flüt çaldı; zaman, karanlık ve uzak yerlerle ilgili eski bir şarkıydı.”
Eski zamanlarda Kasım ayının biri Yılbaşı olurdu. Yazın gerçekten sona ermesi, kışın soğuğunun başlaması. Pek mutlu da değil ama, eh işte, Mutlu Yıllar!
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir