İçeriğe geç

Matrix ve Felsefe Kitap Alıntıları – William Irwin

William Irwin kitaplarından Matrix ve Felsefe kitap alıntıları sizlerle…

Matrix ve Felsefe Kitap Alıntıları

Bir gün sormuşlar Willie, neden banka soyuyorsun?
Cevabı yapıştırmış: Çünkü paralar orada.
Matrix gibi bir pop kültürü hakkında neden yazıyoruz? Çünkü insanlar orada.
Kendini bilmek anahtardır. Bu anahtar yoksa, başka bilgilere sahip olmanın hiçbir anlamı yoktur.
Hayatımızı sık sık zincirlenmiş yaşarız, anahtarın bizde olduğunu bilmeden.
Matrix’te neden hiçbir dişi Ajan yok? Bu filmdeki makineler bile cinsiyetçi
Anlaşılan kader ironiden anlamıyor,
İyi bir hayata sahip olup olmadığıma belirleyen şey, yaşadığınız tecrübeler değil, yaptığınız seçimlerdir.

Eğer her zaman doğru şeyi yapmaya uğraşmışsanız, istediğiniz şeyleri gerçekleştiremeseniz bile, siz iyi bir insansınızda.

Seçebilirsin göksel bir sesin
rehberliğini.
Seçebilirsin seçmemeyi. fakat seçmektir bu .
Seçebilirsin heyula korkulardan ve öldüren iyilikle. Oysa seçerim ben temiz bir yolu.Seçerim Özgür İstenci.
MORPHEUS: Kadere inanır mısın Neo?

NEO: Hayır.
MORPHEUS: Neden?
NEO: Çünkü hayatımın dizginlerinin elimde olmadığı fikrinden hoşlanmıyorum.

Gerçek nedir? Gerçeği nasıl tanımlıyorsun? Eğer o hissedebildiğin, koklayabildiğin, tadabildiğin ve görebildiğin ise, o zaman gerçek sadece beyninin yorumladığı elektrik sinyallerdir.
Matrix seni bir köle olduğun gerçeğine körleştirmek için gözlerine bağlanan bir dünyadır,
Karnı aç bir insan olmak, karnı tok bir domuz olmaya; kendinden hoşnutsuz Sokrates olmak, kendinden hoşnut bir aptal olmaya yeğdir.
Hiç sana gerçek gibi gelen bir düş gördün mü Neo? Ya bu düşten uyanman mümkün değilse? O zaman düş dünyası ile gerçek dünyayı birbirinden nasıl ayın edeceksin?
Bedenime sahip olabilirler, ama ruhuma asla.

Köleliğe ve mahkûmiyete karşı bu direniş
çağlar boyunca birçok kahramana şiar olmuştur.

Kendini bilmek anahtardır. Bu anahtar yoksa, başka bilgilere sahip olmanın hiçbir anlamı yoktur.
Hayatında hiç kavga etmemişsen, kendini nereye kadar tanıyabilirsin?
Sokrates kendini tanrı tanımazlık ve gençleri baştan çıkarmakla suçlandığı bir mahkemede bulur. Neo ise Ajanlar tarafından kanun kitaplarında yazılı bütün internet yasalarını
çiğnemekle suçlanır.
Hayatımızı sık sık zincirlenmiş yaşarız Anahtarın bizde olduğunu bilmeden
Hiç kimse asla (mutlak bir kesinlikle), bizi elektrotlar kullanarak dünyada taş diye bir şey olmadığına inandıran şeytani bir bilim adamının var olmadığını bilemez, o halde hiç kimse dünyada taşların var olduğundan emin olamaz. Aynı şekilde, hiçbir zaman bir koltukta oturduğunuzdan, bu kitabı okuduğunuzdan mutlak bir kesinlikle emin olamazsınız, çünkü şeytani bir beyin uzmanının veya konumuza dönersek Matrix benzeri şeytani bir bilgisayar sisteminin kobayları olup olmadığımızı asla bilemeyiz.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Kendini bilmek anahtardır. Bu anahtar yoksa, başka bilgilere sahip olmanın hiçbir anlamı yoktur. Bu konu yalnızca Sokrates ve Matrix için değil, felsefi yönleriyle öne çıkan diğer filmlerde de sık sık işlenir. Fight Club bir ergenlik sorusu sorar gibi görünür: Hayatında hiç kavga etmemişsen, kendini nereye kadar tanıyabilirsin? Kurgu ve kavga ilerledikçe, bunun salakça ve yalnızca erkeklere özgü bir soru olmadığını görürüz. Kavga vasıtasıyla kendimizi tanırız. Yine Boys Don’t Cray filmindeki Marlon Brandon’un kendini ve diğerlerini aldatışının getirdiği felaketimsi sonuçlar buna bir örnek teşkil eder. Keza Memento şaşırtıcı bir soruyla uğraşır: Kendime yalan söylemem nasıl mümkündür? Hafıza kaybı yoksa cevabın bir parçası mı? Hollywood ve Atinalılar anlaşılan hemfikirler: sorgulanmayan hayat hayat değildir.
İnsan Robert Frost’un meşhur dizelerini hatırlamadan edemiyor: Az kullanılan yolu seçtim ve bütün hayatım değişti.
Zihin için bir hapishaneden daha kötü olan şey, bir zihin hapishanesidir; içinde olduğunu bilmez, bu yüzden de kaçma isteği duymazsınız. Böyle bir hapishanenin içinde olan bir insan, özgür bırakıldığını nasıl anlayabilir ki?
Fakat felsefe her yerdedir; herkesin hayatıyla ilgilidir ve herkesin hayatını aydınlatabilir. Matrix her yerdedir.
Hayatımızı sık sık zincirlenmiş yaşarız
Anahtarın bizde olduğunu bilmeden.
Trinity’nin söylediği gibi bizi harekete geçiren bir sorudur. Sorular çok olmasına çok, ama bir buyruk kesin: UYAN!
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Siz olsaydınız hangi hapı seçerdiniz; kırmızıyı mı, yoksa maviyi mi? Cahillik mutluluk mudur, yoksa -ne olursa olsun- hakikati bilmeye değer mi? Matrix’i seyrettiğimizde aksiyon ve özel efektlerden etkilendik, ayrıca zihnimiz sorularla doldu. Yoksa biz de mi Matrix’in tutsaklarıydık? Bu film bir Hıristiyanlık propagandası mıydı? Yoksa Budist bir film miydi? Gerçekte bir kaşık var mı?
bu hakikatlerden biri de, bir insanın gerçekte olduğu kişiye dair süre giden bir memnuniyetsizlik yaşıyorsa mutlu olamayacağı gerçeğidir.
Eğer her zaman doğru şeyi yapmaya uğraşmışsanız, istediğiniz şeyleri gerçekleştiremeseniz bile, siz iyi bir insansınız da.
Bir şeyin ne olduğunu anlamak, onu tecrübe etmenin neye benzediğini bilmekten farklıdır.
Siz olsaydınız hangi hapı seçerdiniz; kırmızıyı mı, yoksa maviyi mi? Cahillik mutluluk mudur, yoksa -ne olursa olsun- hakikati bilmeye değer mi? Matrix’i seyrettiğimizde aksiyon ve özel efektlerden etkilendik, ayrıca zihnimiz sorularla doldu. Yoksa biz de mi Matrix’in tutsaklarıydık? Bu film bir Hıristiyanlık propagandası mıydı? Yoksa Budist bir film miydi? Gerçekte bir kaşık var mı?
Zihin için bir hapishaneden daha kötü olan şey, bir zihin hapishanesidir; içinde olduğunu bilmez, bu yüzden de kaçma isteği duymazsınız.
MORPHEUS: Kadere inanır mısın Neo?
NEO: Hayır.
MORPHEUS: Neden?
NEO: Çünkü hayatımın dizginlerinin elimde olmadığı fikrinden hoşlanmıyorum.
Korkunç gerçeği öğrenmeye değer mi, yoksa cehaletin mutluluğu daha mı iyi? Peki siz hangi hapı seçerdiniz, kırmızıyı mı, yoksa maviyi mi? Ve neden?
Sahip olmaya değer tek toplum, özgür insanların kendi kendilerini yönettikleridir. Esirler ancak kendilerini özgürleştirebilirlerse gerçek anlamda özgür olabilirler. Eğer prangalarından kurtulmaları onlara kendi çabaları olmadan verilirse çabucak esarete geri düşeceklerdir. Kant kendimizi kendimizden başka hiç kimsenin kurtaramayacağını savunur. İnsanlığın kendi kendini özgürleştirmesi, her birimizin kendi başına keşfetmesi gereken kaderdir.
Gerçek olduğundan çok emin olduğun bir düş gördün mü hiç Neo? Ya o düşten uyanamasaydın? Düşteki dünya ve gerçek dünya arasındaki farkı nasıl anlardın?
Hiç kimse gerçek anlamda felsefede ustalaşamaz çünkü bu mümkün değildir. Fakat bir kaç seçkin insan var ki bilgi ve gerçeğin cazibesine asla karşı koyamaz.
İnsan nasıl olur da o dinin öğrettiklerinin gerçekten doğru olduğuna inanmadıkça bir dinin ahlaki ve manevi kazançlarını elde eder?
Hayatımızı sıklıkla zincirlenmiş bir halde yaşıyoruz.
Ve anaktarın bizde olduğunu asla bilmiyoruz.
Varoluşçular(Sartre/Bulantı) pek çok insanın sahte olduğu konusunda hemfikirdir, gerçekliğin asıl doğası insanların illaki görmek isteyeceği bir şey değildir.Varoluş daha ziyade, inkar etmeyi tercih edeceğimiz çeşitli olguları içerir.Ölüm, acı çekme, anlamsızlık gibi.Pek çok insan varoluşun bu yönlerini kabul etmede güçlük çekerler.Ancak özgünlük gerçekliğin sadece kendisi konusunda rahat olduklarımızı değil bütün yönlerini kabul etmeyi gerektirir.
Ancak bir şeyi yapmaktan kaçınabiliyorsanız o şeyi yapmakta özgürsünüzdür.
Kant için iyi bir hayat sürüp sürmediğinizi belirleyen şey sahip olduğunuz deneyimleriniz değil yaptığınız seçimlerin türleridir.
Önemli olan bir şeyin mümkün olup olmadığı degil; olasılığı yani ne kadar olası olduğudur.Bu yüzden, inandığım şeyin yanlış olmasının sadece mümkün olmakla kalmayıp muhtemelen yanlış olduğunu düşünmem için bana iyi bir neden vermediğiniz sürece inandığım seyi değiştirmem.
Hiç gerçek olduğunu sandığın bir rüya gördün mü?
Ya o uykudan hiç uyanmasaydın?
Rüya olduğunu nasıl anlayacaktın
Bu bifteğin var olmadığını biliyorum. Ağzıma götürdüğüm zaman Matrix’in beynime onun sulu ve lezzetli oluğunu söylediğini biliyorum. Dokuz yıl sonra neyi fark ettim biliyor musun? Cehalet mutluluktur.
Görmek inanmaktır, dokunmak ise hakikat.
hakikati görmek ne kolay ne de rahat bir iştir.
esse est percibi

Varolmak algılanmaktır

Bir şey hakkında bir inanca sahip olmak için, başka inançlara da sahip olmak gerekir.
Hesap yapmada o kadar kötüyüm ki, hesaplarımın yüzde ellisi yanlış çıkıyor.
çünkü birçok insan varoluşun sert gerçeklerini öğrenmek istemez. Aksine, insanlar hayat hakkında devasa çeşitlilikte yalanların rahatlığını tercih eder.
Ahlâk felsefecisi John Stuart Mill’in yazdığı gibi, Karnı aç bir insan olmak, karnı tok bir domuz olmaya; kendinden hoşnutsuz Sokrates olmak, kendinden hoşnut bir aptal olmaya yeğdir.
Matrix’te neden hiçbir dişi Ajan yok? Bu filmdeki makineler bile cinsiyetçi.
Kant için iyi bir hayata sahip olup olmadığınızı belirleyen şey, yaşadığınız tecrübeler değil, yaptığınız seçimlerdir.
Bir eylemi yapmakta, ancak onu yapmaktan kaçınabilirseniz özgürsünüzdür.
dışlayıcılığa yönelik diğer bir yaygın çoğulcu itiraz, bir insanın kendi dini geleneğinin doğru, diğer hepsinin yanlış olduğunu iddia etmesinin kendini beğenmişlik, bencil, şovenizm ve hatta baskıcı ve emperyalist olmasıdır. bunu söyleyen bir insan, diğer inançların insanlarından epistemolojik olarak ayrıcalıklı olduğunu iddia ediyor; yani, diğerleri cehalet ve hata batağına gömülmüşken, kendisinin çok değerli bir şey bildiğini söylüyordur. ve bunu söylemek, çoğulcu iddiaya göre, bir tür entelektüel kibir, hatta daha kötüsüdür.
Zihin için bir hapishaneden daha kötü olan şey, bir zihin hapishanesidir; içinde olduğunu bilmez, bu yüzden de kaçma isteği duymazsınız. Böyle bir hapishanenin içinde olan bir insan, özgür bırakıldığını nasıl anlayabilir ki?
Sorgulanmamış yaşam yaşanmaya değmez.
Ahlak felsefecisi John Stuart Mill’in yazdığı gibi, Karnı aç bir insan olmak, karnı tok bir domuz olmaya; kendinden hoşnutsuz Sokrates olmak, kendinden hoşnut bir aptal olmaya yeğdir.
Morpheus Neo’ya şu soruyu sorarken, bu noktadan hareket eder:

Hiç sana gerçek gibi gelen bir düş gördün mü Neo? Ya bu düşten uyanman mümkün değilse? O zaman düş dünyası ile gerçek dünyayı birbirinden nasıl ayırt edeceksin?

Kırmızı hap cesur tercihin yeni sembolüdür;
İnsan Robert Frost’un meşhur dizelerini hatırlamadan edemiyor. Az kullanılan yolu seçtim/ ve bütün hayatım değişti.
Platon için ise beden ve zihin birbirine öyle yabancıdır ki birliktelikleri daha doğuştan travmatik bir şekilde hafıza kaybına, bir tür unutkanlığa sebep olur.
Aklın duyulardan daha önemli olduğunu Neo da öğreniyor.
Morpheus Neo’ya hiç kimseye Matrix’in ne olduğunun anlatılamayacağını söyler. Bizzat kendin görmelisin.
çünkü sık sık içinde yaşadığımız hakikatin var olan en yüksek hakikat olduğunu varsayma hatasına düşeriz.
Neo da, Cypher’in aksine, sahte bir hakikate dönmektense her şeye katlanmaya razı olacaktır.
Hipokrat Yemini hekimlere tıbbi bilginin sahipleri değil, taşıyıcısı ve yayıcısı olduklarını hatırlatır. Başkalarına yardım etmek için bilgiyi paylaşmak zorundadırlar.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir