İçeriğe geç

Sırların Keşfi Kitap Alıntıları – Abdülkadir Geylani

Abdülkadir Geylani kitaplarından Sırların Keşfi kitap alıntıları sizlerle…

Sırların Keşfi Kitap Alıntıları

Yahyâ b. Muaz er-Razi (rahmetullahi aleyh) şöyle demiştir:
Veli yeryüzünde Allah’ın fesleğen çiçeğidir. Onu sıddîklar koklar ve kokusu onların kalplerine ulaşır. Böylece onun vasıtasıyla, Mevlâlarına iştiyak duyarlar ve farklı huylarına rağmen kullukları artar .
İnsanlar iki çeşittir: cismani ve ruhani. Cismani olanlar, genel insandır. Ruhaniler ise özel insan olup, vatanı için ihrama girmiştir. Onun (vatanı) kurbettir. (yani hakikat ilmiyle yakınlık)
Hakk’ı bilmenin yolu, nefsi bilmektir. Nefsini bilen, Rabbini bilmiş olur.
Peygamber S.A. efendimiz Cibril Kur’ân’ı getirmeden, alacağı yerden
vahyini almıştı.. Bu hikmete binaen; Cibril, vahyi tebliğ ederken,
Peygamber S.A. efendimiz daha önce kalbinde bulurdu. Ve daha önce
okurdu Bundandır ki şu Âyet-i Kerime nazil oldu:
– «Vahyi tamam almadan acele ile Kur’ân-ı okumaya başlama.» (Taha,
114)
«İlim, her Müslüman kadın ve erkeğe farzdır.»
«Baş gözleri kör olmaz; sinelerde olan kalb gözleri kör olur.» (Hac, 46)
«Bütün çocuklar doğarken ÎSLAM fıtratını taşır. Sonra, ana babası onu yahudî, mecusî, nasrani eder.»
«Bir iyilik getiren on misli sevap alır.» (En’am, 160)
Dünya, ahiret ehline haramdır. Ahiret, dünya ehline haramdır. Dünya ve ahiret, Allah-ü Teâla’nın zatını arzu edenlere haramdır.
«Ben, semama, arzıma sığamam; ama mümin kulumun kalbine sığarım.»
«Allah’a kaçınız.»
Çünkü dünya âhiretin ekim yeridir
Nefsini öldür ki yaşayasın.
Zaten TASAVVUF bir mana ve
haldır, kiyl-ü kâl değildir. O halde bir fakir gördüğün zaman evvela ona ilimle faydalı olmayı değil de, şefkat ve yumuşak huylulukla yararlı olmaya çalış. Çünkü ilim ona yabancı gelir, şefkat ve yumuşak davranmak ise ona daha dost görünür.
Dilinde olanı kalbin desteklemedikçe hakka doğru bir adım atamazsın.
Sen bu makama ulaştığının zaman halkı Hakk’ın
kapısına bırak!. Bundan önce çok dikkatli ol; senden bir şey (günah ve
isyan) sadır olmasın!. Çünkü Hakk’ın kapısında bulunmadığın takdirde
halkı buraya davet edecek olursan bu sadece bir vebâl olur, bu vebalin
ağırlığı öylesine zor gelir ki ne kadar dayanmak istersen iste yine de
çökersin ve ne kadar rif’at (yücelik ve üstün rütbe) elde etmeye çalışırsan
çalış hep yitirirsin Bu halde artık sende, salihlerden yana bir haber
bulunmaz. Sen sadece kuru laflar eden bir laklakasın,kalbsiz bir dilsin, batınsız bir zahir, halvetsiz bir celvetsin, savletsiz bir cevletsin Kılıcın
tahta, okun kibrittir. Korkaksın, cesaretin yoktur; en basit ok seni öldürür
de kıyametin kopabilir.
Genç kardeşim! İmanın zayıflamaya yüz tuttuğu an, nefsinle ve onun bataklık ve pürüzleriyle ciddi bir şekilde meşgul ol!.
Çünkü kalb asıldır; geri kalan ona tâbi olur.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Cehaletin ortadan kalkması, Allah-ü Teâlanın
zatına karşı irfan sahibi olmakla olur. Bu da tahsille elde edilmez. Allah-ü Teâla vasıtasız öğretir. Tıpkı Hızır nebiye olduğu gibi..
Şeriat bir ağaçtır. Tarikat onun dalları. marifet yaprakları, hakikat ise meyvesidir. Kur’ana gelince, gerek tevil, gerekse tefsir bakımından hepsine câmidir.
Kabirlerin açılacağı, ve sinelerde olanların ayılıp ortaya atılacağı zamanı düşünmez mi? (Adiyat, 9-10)
«Kulumun zannına göreyim. Beni aradığı an, onunlayım. İçinden anarsa, zatımda anarım. Bir topluluk içinde anarsa, daha hayırlı bir cemaat içinde anarım »
«İnsan, sırrımdır; ben de onun »
Sırası gelmişken PeygamberS.A efendimizin yaptığı bir duayı da anlatalım:
«Allah’ım, bize hakkı göster ve ona uymayı nasip et; batılı bildir ve
ondan kaçmayı kolay eyle.»
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
«Bütün hayırları, hikmeti derleyen şey: Hakka karşı irfan sahibi olmak ve onunla âmil olup, sonra, batılın da ne olduğunu bilmek ve terktir.»
Vuslat ve yakınlık hâli elden gidiyor. Bunlar, musîbetlerin en büyüğüdür.
Kul, ihlâs sahibi olmayınca hakîkate eremez. Cehâletin ortadan kalkması, Allâhu Teâlânın zâtına karşı irfân sâhibi olmakla olur. Bu da tahsille öğrenilmez. Allâhu Teâlâ vasıtasız öğretir, kendi katından ilim verir; o da verdiği o duygu ile ârif olur ve ihsânla ibâdet eder.
Kalb, ma’nen diri bir kalbden tevhîd tohumunu alınca hayâta kavuşur. Ve o tohum tam olur. Kemâle eremeyen tohumdan bir bitki bitmez.
Kalbin dirilimesi için ehl-i telkîni arayıp bulmak gerek.
Kalbin sağlık bulacağı bu rûhun telkîni için bir irşadcı aramak lazımdır.
Bu ümmetin ulemâsı, dîn temelindeki güzelliğe halkı devâm ettirmeye bakarlar, ma’rifet için bir temel yeri olan kalbi temizletirler.
Semâ ehli ilim sâhiplerini sever.
Peygamber (S.A.V.) efendimiz şöyle buyurur:

– İman sahibinin korku ve ümidi tartılsa, eşit gelir.

Demişler ki:
– Son nefesin kötü geçmesinden korkmak, onun rahat geçmesini sağlar.
Yolcu daima işin sonuna bakmalı. Önden yapılan işleri de iyi düşünmeli zahirdeki hallerin tadına aldanmamalı.
Hadis-i Şerif :
– Namaz, ancak kalb huzuru ile olur.
( ) İnsanı da Allah-ü Teâlâ, kendini bilsin diye yarattı.. Zatına vasıl ola diye halk etti. Bu durumda insana gerekir ki, yaratılışındaki hikmeti seze ve onun derinliğindeki manayı bulmaya çalışa.. Her iki âlem için yapacağı vazifeleri bile.. Tâ ki, ömrünü boş şeylere harcamaya. Ve ölümden sonra pişmanlık duymaya.. Sonsuz hasrete boğulmaya.. Ömrünü boş yere tükettiği için nedamet etmeye
Dinimizin zahirî emirleri ile bezeli olmakla kalmaz; onun derinliğindeki mana nurları ile de süslüdür.
Bu sevgili kulları seven; âhiret günü onlarla olur. Onları sevmenin alâmeti, onlarla sohbettir
– Bir kimse iyilik ederse, kendine; lehine Kötülük ederse, yine kendine; aleyhine (Câsiye, 45/15)
Allah-ü Teâlâ cennetini iyilik ve iman ehli kullarına vaat etti. Ateşi ise küfür şirk ve isyan ehline
Keza, şekâvet alameti de beştir: Kalbin katı olması, gözlerin yaşsız olması, dünyaya rağbet, ümit çokluğu ve hayasızlık
“Bu âlemde âmâ olan, âhirette de âmâ olur.” (İsrâ, 17172) Burada, âmâdan; yani, körlükten murad, kalb gözünün kör olmasıdır. Bunu açıklayan bir Âyet-i Kerime zikredelim:

“Baş gözleri kör olmaz; sinelerde olan kalb gözleri kör olur.” (Hac, 22/46)

Kudsî Hadis
– Ben gizli bir hazine idim; bilinmek istedim. Halkı da beni bilsinler diye yarattım.

Demek oluyor ki, dünyada sıfatlarımı bilsinler, zatımı görme işine gelince; o, öbür âlemde olacak.. Orada vasıta olmayacak. İnşallah

Hz. Ömer (r.a.) der ki:
– Kalbim Rabbımın nuru ile, Rabbımı gördü..
Hz. Ali (r.a.) der ki:
– Görmediğim Allah’a kulluk etmem.

Bu anlatılanların cümlesi; ilâhi sıfatların müşahedesini anlatır. Bir kimse; pencereye düşen güneşin ışığını görse ve
– Güneşi gördüm.
Dese, yalan olmaz.

– Müminler, onlara denir ki: Allah anıldığı zaman kalbleri titrer. (Enfâl, 8/2)
Kalbin safası odur ki: Beşerî kederlerden beri ola.. Meselâ; çok yemek, çok içmek, çok uyumak ve çok konuşmak kalbi dünyaya çeker. Dünyalık işleri düşünmek onu yorar..
Hadis-i Şerif
-İlim, her müslüman kadın ve erkeğe farzdır.
Burada farz olan ilimden murad, marifet ve Hak yakınlığı ilmidir. Geride kalan bilgilerin, ancak lüzumu kadarı farzdır. Farz ibadetlerin edası için gereken fıkıh ilmi gibi..
Hadis-i Şerif
– Âlim, öğütünü, bilgi ve edeple verir; cahil, öğütünü, öfke ve vurarak verir
Kul, ihlâs sahibi olmayınca hakikata eremez.
Hadis-i Şerif
– Bütün hayırları, hikmeti derleyen şey: Hakka karşı irfan sahibi olmak ve onunla amil olup, sonra, batılın da ne olduğunu bilmek ve terktir.
Saadetin alameti beştir: Bir; yumuşak kalpli olmak. İki; çok ağlamak. Üç; dünyaya gönül vermemek. Dört; ümidini az tutmak. Beş; hayâlı olmak.
İmam Gazali’nin (rh. a.) söylediği şu beyitte ifade edildiği gibi:
Asıl ilim, kalbe hayat veren ilimdir, onu kazanmaya bak
Kalbin ölümü ise, en büyük cehalettir, ondan kaçın
Yapacağın en güzel dilek takva dır, onu artırmaya bak
Bu nasihatim sana kâfidir, ondan öğüt al
Ariflerin kalplerine has gözler vardır
O gözler, bakanların görmediklerini görür Tüy olmaksızın uçtukları kanatlar vardır
Onlarla âlemlerin Rabbinin melekûtuna uçarlar
Allah’ın rahmeti, her zaman iyilik yapanlarla beraberdir (A’raf, 7/56)
Allah, iyilik yapanların (muhsinler) emeklerini asla boşa çıkarmaz (Tevbe, 9/120)
Nefsin isteklerini keserek ıslah etmeye çalış… Allah’a (CC) insanların
en yakın olanı, güzel huylu ve ileri görüşlü olanıdır. Amellerin en iyisi Hakk’la (CC)
olmaktır…
Bütün hallerde o Yaratıcıya (CC)
güven. Aranızdaki samimiyete güvenerek kardeşinin hakkını yeme. Gönlü, gözü tok
olan Allah (CC) yolunun yolcuları ile sohbete devam et… Onlara karşı mütevazi ve terbiyeli ol…
Sana zenginlerle konuştuğun zaman vakarlı, fakirlerle konuştuğun zamansa
mütevazi olmanı tavsiye ederim. Allah-ü Teala (CC) Hz.lerinin senin bütün
hallerine vakıf olduğunu düşün; daima mütevazı ve samimi ol! Birtakım sebeplere
dayanarak onlara Yaradanı (CC) ithama kalkışma.
Hz. Ali (r.a) buyurdu ki:
Kendi kıymetini bilen, haddini aşmayan, diline sahip olan, ömrünü boşa harcamayan kimsenin üzerine Allah’ın rahmeti olsun.
Gerçek şu ki, gözler kör olmaz lakin göğüsler içindeki kalpler kör olur. (Hac-46)
En güzel isimler Allah’a âittir, öyleyse bunlarla yalnız Allah’ı çağırın.
(A’râf/180)
“İnsanın selâmeti, dili vasıtasıyla olacaktır.”
Zulmete (karanlığa), siyah elbise yaraşır. Sahih hadislerde belirtildiği gibi, Peygamber (a.s.m..) siyah elbise giymiş ve başına siyah sarık takmıştır. Siyah giysi, belâ ve musibete uğrayanların elbisesidir.
Saâdetin alâmeti beştir: Kalp yumuşaklığı, çok ağlamak, dünyaya karşı zâhidlik, ileriye dönük beklentilerin az olması ve hayânın (utanma) çokluğu.
Yüce Allah’ın bir kudsi hadiste buyurduğu gibi: İnsan, benim sırrım; ben de, onun sırrıyım.”
( ) ilme ulaşmayan kişi ise, isterse bir milyon kitap okusun, bir hakikat âlimi olamaz.
Nitekim Allah teâlâ şöyle buyurur: Kendi arzu ve özlemlerini tanrı edinen (insan)ı hiç düşündün mü?! (Câsiye, 45/23)
Kim, öteki dünyada kazanç elde etmek isterse, onun kazancında bir artış sağlarız. Bu dünyada bir kazanç isteyene ise, ondan bir şeyler ver(ebil)iriz. Fakat böyle biri, öteki dünya(nın nimetlerin)den hiçbir pay alamayacaktır. (Şûrâ, 42/20)
Bizler, bu âdî-harap dünyayı arıtmak ve pis nefsânî işlerden hoşnut olmak için gelmedik.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir