İçeriğe geç

Az Şekerli Kitap Alıntıları – Sait Faik Abasıyanık

Sait Faik Abasıyanık kitaplarından Az Şekerli kitap alıntıları sizlerle…

Az Şekerli Kitap Alıntıları

?ü????? ??ç??? ş????? ??????????? ???ı ?????? ???????? ?ö?ü?ü?.
Balzac’ın hakkı yok: O diyor ki, “Aşk şuuraltı bile olsa yine bir hesap kitap işidir.” Burjuvalar arasında doğru fakat benim ne şuurüstü, ne şuuraltı hiçbir hesabım yok. Hesapsızlıklarla doluyum.
Vapur Kadıköy’den kalkmış geliyordu. Haydarpaşa İstasyonuna baktım. Kocaman kapılarından ötede kırmızı yeşil fenerli, demiryollu, trenli,yolculu,meraklı, düşünceli, perişan, yerini bulmaya çalışan bir alem vardı. Her gün yüzlerce tren binlerce hikaye getiriyor, binlerce hikaye alıp gidiyordu.
Sait Faik için bir küçük ağıt

Anlamak

Kompozisyon yazıyordu sınıf,
Başlık : Anlamak.
Anlamak uzakken yakın
Kurumuş topraklara, anlamak,
Boşalışı sağnağın.

Anlamak görmekti süregelen gizliyi.
Doğru Adapazarı’nda görmiye
1907

İnsan ilk girdiği koskoca bir sarayda
Nasıl şaşırır birden
Anlamak şaşırmaktır, darken geniş
Bursa lisesini bitirdi, İstanbul
Fransa’ya gidiş dönüş.

Anlamak açılışı kapının
Dilsiz ve karanlık konakta
Anlamak hikâyelerinde İstanbul
Uzun, kısa.

Derken durdu, 1954
Elleri kesilmiş.
Anlamak birden durmaktır:
Gökyüzü daha geniş
Başın öne düşmesi,
Anlamak boyun eğiş.

Onlar için varlığım yokluğum müsaviydi. Ne yapsam kimsenin dikkatini çekemiyordum. Bana karşı o kadar lakayıttılar ki var mıydım, yok muydum farkında bile değillerdi.
Dikkat ettim. Bu kadar lüks ve kadifeler içinde olmasına rağmen bu trenin içindeki yolcular hep kederli insanlardı. Kimsenin yüzü gülmüyordu.
O, ömrümde bir daha tutamayacağım, seyrine doyamayacağım bir deniz mahlûku gibi. Yosun ve deniz kabuklusu kokuyor.
Bir saadet denizi içinde felaketlerden kurtulmuş perişan bir sandal gibiyim, yelkenler paramparça, sandal su içinde.
Dışarıda kar yağıyor. Odamız sıcak. Her taraf karmakarışık. Yerler sigara külü içinde. Masanın üstünde mandalina kabukları var. O resimli mecmuaya dalmış, ben onun yüzüne dalmışım.
İyi sebepler çirkin neticeler, kötü sebepler güzel neticeler doğurmuyor mu? Doğurur.
Acaba asıl İstanbul, özlenen, daha bir saat ötelerden bile özlenen, hayallerimizin ve hatıralarımızın İstanbul’u mudur?
Bu kadar sevilmek ihtiyacıyla kendine yaklaşan bir hayvanı reddedebilmek için insanın ömründe hiç aşık olmaması, hiç sıkıntı çekmemesi, hiç kalp yumuşaklığı nedir bilmemesi lazım gelir. Böyle insan da olmaz diyebiliriz. Ama Fındık’ın yalnız bir dilim ekmek için değil, şöyle bir okşanmak ihtiyacıyla önüne gelene sokulduğunu, birçok insanoğlunun da onu kovduğunu gözlerimizle gördüğümüze göre, insanlar hakkındaki fikrimizi değiştiremeyiz.
Bu saadet bir insandan geliyor.
Bir tek insanın bir tek insana bundan daha büyük iyiliği dokunabilir mi, diye düşünüyorum.
Onu bana getiren sebepler ne olursa olsun, bu battaniyenin üstündeki resimli dergiye dalmış harikulade netice, beni dostluklara, sevdalara, yirmi yaşlara, sıhhatlere ve saadetlere, arkadaşlıklara ve huzurlara salan netice karşımda işte. Daha ne isterim?
Hayır, ben aşka dair konuşmamalıyım. Yalnızlık kuyuma taş düşmemeli.
Dikkat ettim. Bu kadar lüks ve kadifeler içinde olmasına rağmen bu trenin içindeki yolcular hep kederli insanlardı. Kimsenin yüzü gülmüyordu.
Bir insan niçin aranır diye düşündüm.
Bir insan niçin aranır ?
Bir insan ötekini neden arar ?
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bir balıkçı oltasının düğümlerini atmayı hiçbir memlekette tahsil edemezsiniz. Ama bir balıkçı kahvesinde kocaman, nasırlı bir balıkçı eli size bunu iki dakikada öğretir. Bir balıkçı düğümü atmanın o kadar mühim bir şey olmadığını sananlara acırım. Hayat, insanı yazıcılıktan balıkçılığa, balıkçılıktan yazıcılığa getirip götürdüğü zaman manasını alır.
Anlamak birden durmaktır
Gökyüzü daha geniş…
Başın öne düşmesi,
Anlamak boyun eğiş.
Dikkat ettim.
Bu kadar lüks ve kadifeler içinde olmasına rağmen
bu trenin içindeki yolcular hep kederli insanlardı.
Kimsenin yüzü gülmüyordu.
Gelmeyeceğini çok iyi biliyorum. Onu beklemek, bilhassa güzel
Bir saadet denizi içinde felaketlerden kurtulmuş perişan bir sandal gibiyim, yelkenler paramparça, sandal su içinde.
Bir insan niçin aranır? Bir insan ötekini neden arar? Bir okula öğretmen olsam bu konuyu verirdim öğrencilere. Öylesine sebepler bulunur ki.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
ne hoştur elde gülgûn câm, başta aşk sevdası.
gönülde vasl zevki, candan cananlar temennası.
Yüreğime bıçakla kazıdım onu
Onu yalnız ben seviyordum.
Dünyada her şeyle alay edilir, şaka yapılır ama şiirle asla!
Bir insanı özlersin!
İşini gücünü, havayı suyu, yemeği bir tarafa bırakırsın!
“–Anlaşıldı, dedi, kahvemi beğenmedin.
–İçemem böyle bal gibi kahve.
–Az şekerli yapayım, dedi.
–Zahmet olmasın, dedi delikanlı.”
Dünyada hiçbir şeyden bahsetmeden yazı yazmak muhakkak kötüdür.
Anlamak uzakken yakın
Kurumuş topraklara, anlamak
Boşalışı sağnağın.

Anlamak şaşırmaktır, darken geniş

Anlamak birden durmaktır
Gökyüzü daha geniş
Başın öne düşmesi,
Anlamak boyun eğiş.
Behçet Necatigil

Bu kadar sevilmek ihtiyacıyla kendine yaklaşan bir hayvanı reddedebilmek için insanın ömründe hiç aşık olmaması, hiç bir sıkıntı çekmemesi, hiç kalp yumuşaklığı nedir bilmemesi lazım gelir.
Her gün yüzlerce tren binlerce hikaye getiriyor, binlerce hikaye alıp gidiyordu. İstasyonun kapıları insan alıp insan veriyordu.
Beğenmedim. Ömrü seyahate, aşkı bir durağa, sevgiliyi yolcuya benzetmek de ne oluyor?
Allah belamı versin aşka dair bir hikaye yazarsam.
Olmayacak bir şey olsa ve birden aralığın başında hakikat oluverse, duyacağımı sevinç diye adlandıracağım.
Keder ve sevinç; ah kelimeler! Ne müthiş şeysiniz, ne müthiş!
İnsanlar içinde bir insandı.
Minnet – of ne fena kelime, şunun bir tatlı Türkçesi olmalı-
İçimizde şüphe olmasa kelimelerin yarısını sözlüklerden çıkarmak lazım gelir.
“Gelmeyeceğini çok iyi biliyorum. Onu beklemek, bilhassa güzel
Köpekler konuşuyor, insanlar havlıyordu.
Her gün yüzlerce tren binlerce hikaye getiriyor, binlerce hikaye alıp gidiyordu.
Dışarıda kar yağıyor. Odamız sıcak. Her taraf karmakarışık. Yerler sigara külü içinde. Masanın üstünde mandalina kabukları var. O resimli mecmuaya dalmış, ben onun yüzüne dalmışım. Bir saadet denizi içinde felaketlerden kurtulmuş perişan bir sandal gibiyim, yelkenler paramparça, sandal su içinde. Hayır, sandalcı gibiyim. O, ömrümde bir daha tutamayacağım, seyrine doyamayacağım bir deniz mahlûku gibi.
Dışarıda kar yağıyor, odamız sıcak, her taraf karmakarışık. Masanın üstünde mandalina kabukları var. O, resimli mecmuaya, ben onun yüzüne dalmışım.
“Bir insan niçin aranır? Bir insan ötekini neden arar? Bir okulda öğretmen olsam bu konuyu verirdim öğrencilere.”
Hüzün doluydu yüzü. Nasılsın, diye sorulur mu? Sormadım. Sormaya hacet yoktu. O da bana sormadığına göre ben de bitkinim, benim de suratım bombok. Sıhhati sorulacak yüz mü kaldı bizde.
“Suratından dökülen gülümseme bile bin parça!”
“Metelik sektirmeyecek sözde Ulan devlet hazinesini şuraya umutsuzluklarını sürüklemeye gelenlerden mi dolduracaksın?”
“Her gün yüzlerce tren binlerce hikaye getiriyor, binlerce hikaye alıp gidiyordu. İstasyonun kapıları insan alıp insan veriyordu.”
“Canımsın” diyordu, “canımsın, ağacımsın, ırmağımsın; denizim benim.”
“Tabiatın şakası yoktur. Ağır ağır öldürmek istedi mi ağır ağır, çabuk çabuğa niyetlendi mi koşar adım ”
“Nefesim kesiliyor, laf söylemek istiyor, söyleyemiyordum!”
“Aşk, şuuraltı bile olsa yine bir hesap kitap işidir.”
“İnsan hikaye yazarken “Öldü” de diyebilir. Ama ben diyemem. Sevmem insan öldürmeyi ”
O zaman anladım ki hayallerimizin İstanbul’u hakikisinden daha çok güzeldir.
Gelmeyeceğini çok iyi biliyorum. Onu beklemek, bilhassa güzel
Nefesim kesiliyor, laf söylemek istiyor, söyleyemiyordum..!
İnsan hikaye yazarken Öldü de diyebilir.Ama ben diyemem.Sevmem insan öldürmeyi..
Gelmeyeceğini pek iyi biliyorum.Fakat o gelecek diye bekleme.. Yahut yalnızca beklemek..
Her gün yüzlerce tren binlerce hikaye getiriyor, binlerce hikaye alıp gidiyordu.
Tabiatın şakası yoktur. Ağır ağır öldürmek istedi mi ağır ağır, çabuk çabuğa niyetlendi mi koşar adım…
”( )Hava kararmak üzere.Bir istasyonda duruyoruz.İçimizden güzel şeyler geçiyor, işte yolcu da bindi,söylemeliyiz, konuşmaya başlamalıyız.Seyahat bitmek üzere.
Beğenmedim.Ömrü seyahate,aşkı bir durağa,sevgiliyi yolcuya benzetmek de ne oluyor?
Ekmek, tuz,yemiş,su. Sayabildiğin kadar, ”korku,gece,gündüz,yaz,kış,uyku,döşek ” de, korkma söyle. Her şeyin tadı onunla tadıldığına göre her şeye, her hoşlandığın şeye, her ihtiyacın olduğu şeye onu benzetebilirsin.
Hayır, ben aşka dair konuşmamalıyım.Yalnızlık kuyuma taş düşmemeli( ) ”

*Bir Aşk Hikayesi öyküsünden

Nasılsın, diye sorulur mu? Sormadım. Sormaya hacet yoktu. O da bana sormadığına göre ben de bitkinim, benim de suratım bombok.
“İnsandan, üstünlerden de insana hayır gelmez.”
“ Hepsi ümitle dolu. Aynı şeyleri her nesil yaptı..! “
“ Dünyada her şeyle alay edilir, şaka yapılır ama şiirle asla..! “
“ Şüphe mi ediyor, hâlâ inanıyor mu, inkâr mı ediyor, yoksa anlamış bilmiş mi ? “
“ …
Geldim sana maksadım hüveyda
Bir sözle beni edersin ihya..! “
– T. Fikret –
“ Cânanın o günkü hali eyvah
Eyvah ! Benim o günkü halim..! “
– A.H.T –
“ Övülenler mi büyüktü, yerilenler mi küçüktü..? “
*

”( )Hiçbir şey bulamadım.Fakat başka türlü nefes alıyordum.O zaman ellerini tuttum.Onun en çok sevdiğim yeri olan bileklerini öptüm.Evden beraber çıktık.Onu Tünel’e kadar götürdüm.Tünel’e bindirdim.Kendim Beyoğlu tarafında kaldım.Bir kahveye girdim.İşte bunları yazabildim: Yani şu: ”Geldikten sonra ” kısmını Halbuki neler yazmayı kurmuştum, ” Hele gelsin bir defa ” diyordum.
İşte geldi ve gitti. Yaz bakalım! O büyük saadeti yaz bakalım. Hadi bakalım. ”

*Bekleyen Adamın Üç Hali / III. Mektup / Geldikten sonra

”( )Şimdi Atina’da Omonya Meydanı’nda akşam oluyor.Atina kahvelerinin teraslarında bir ançüezle bir yeşil zeytin ve bir kadeh mastika kimin önünde duruyor?Kimin önünde olursa olsun.Pire’den deniz anası kokusu geliyor,Akropol’den Sokrates iniyor. Sen Yanaki! Dostların en koyusu!Arkadaşlar içinde ölümden önce en sonuncusu! Atina sokaklarından geçerken yıldızlara bak.Yıldızlar seni sandallara, kayıklara, vapurlara ve adalara götürecek.Dünyanın bütün adalarını gezeceksin.Dünyanın bütün sandallarına bineceksin( ) ”

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir