İçeriğe geç

Siyah Saten Bir Gecelik Kitap Alıntıları – Oya Uysal

Oya Uysal kitaplarından Siyah Saten Bir Gecelik kitap alıntıları sizlerle…

Siyah Saten Bir Gecelik Kitap Alıntıları

“Uğruna ölünecek bir sevdiği olmalı insanın ve yaşamak için bir nedeni elbette.”
“Bu şehrin içinde bir yerlerde yaşıyor sevdiğim,nereye dalıp bakar penceresi kim bilir.
Aynı yağmur yüklü bulutlar gezinirken üstümüzde,aramızda aşılmaz bir mesafe.”
“Ömür boyu sevilebilir mi biri.Sevdin!”
“Kendine verdiği sözleri yerine getiremeyen ben,kime söz verdiysem tuttum.
Onca sevdadan sonra hâlâ bakir kalan kalbimdeki şefkatle,sakınıp,göğsüme bastırıp sakladığım yalnızlık bana kalan.”
başı beklenen bir hasta kadar sessiz
kendi zindanına kapanmış masum,
yalnızlığımda kayboldum.
Okşar gibi yazıyor kalem
ve ürperiyor kağıt
ürperiyor oda, odalara sığmayan yalnızlığın,
yalnızlığını paylaşan kedi
ürperiyor kediyi okşayan çocuk
yüzü soluk
boş bir sayfa kadar beyaz ve masum olan çocukluğun.
Kendine verdiği sözleri yerine getiremeyen ben,
kime söz verdiysem tuttum.
huzur sanılan yalnızlıkta yetmiyor kimi gecelerde
içimde üşüyen çocuğun üstünü örtmeye.
Ey şair!
İçindeki uçurumdan ıslık çalan bir rüzgar
ve kalemin yazıya döktüğü kağıdın üstünde ağacın gözyaşları var.
Sevginin şehri terk ettiği yerden durup baktığın gecede, uyumuş sokaklardan geçip gelen rüzgârın sesini örtüyor içinden konuşan kendi sesin.
Affetmek ve sabır, zamanın ruhundan öğrendiklerim bunlar.
Ve hâlâ kalkmadı, çocukluğumun üstüne yağan kar.
Hatır bilir bir kalbi kimler kırmadı ki.
Sen, bulutlar biriktiren güz!
Ey gizli bir din gibi sessiz içimde yaşadığım aşk!
Ne zaman baksam benim olanı bana vermeyen hayatın gözlerine, kaçırılan bakışlar..
Aşkın içindeki ıstıraptan, kat yerleri eskimiş katlanıp kaldırılan hatıradan, zaman alıyor elbet kısık ışıklı odalardan gün ışığına çıkmak.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Huzur sanılan yalnızlıkta yetmiyor kimi gecelerde içimde üşüyen çocuğun üstünü örtmeye.
Sönmeye yüz tutmuş bir mumun son çırpınışlarında ömrüm ve daha bitmedi aşka teslim olan kalbimden dinlediğim öykü.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Gecenin uykuya daldığı vakitler..
Kötü günler için ayrılmış iyimserlik.
Kendi seçtiği ölüm yakışır ancak bir şairin bedenine..
Ey gizli bir din gibi sessiz içimden yaşadığım aşk!
Kalbe gömülen aşkta can bulan gülü soldurmayan zaman.
Ne zaman baksam,
benim olanı bana vermeyen hayatın gözlerine,
kaçırılan bakışlar
Kendine verdiği sözleri yerine getiremeyen ben,
kime söz verdiysem tuttum
onca sevdadan sonra hâlâ bakir kalan kalbimdeki şefkatle,
sakınıp, göğsüme bastırıp sakladığım
yalnızlık bana kalan.
Nereye gittiğini bilmeyen biri var içinde ve yürüyor acının kalbine,
geçmişteki kendimi görüyorum yüzünde.
Hayata dahil edilen ölüm ruhumu aldığında karşısına, biliyorum
– usanmış olsam da yaşamaktan-
zoruma gidecek ölmek içimdeki bu aşkla.
sen sevme beni yine sevgili,
bırak kalsın bende bu içimi acıtan sevgi.
Hiç yaşlanmıyor ruh, hep aynı çocuk..
Ve hâlâ kalkmadı, çocukluğumun üstüne yağan kar.
huzur sanılan yalnızlık da yetmiyor kimi gecelerde
içimde üşüyen çocuğun üstünü örtmeye..
Uğruna ölünecek bir sevdiği olmalı insanın
ve yaşamak için bir nedeni elbette.
Hem alışınca yüce bir yanı var yalnızlığın,
huzurlu bir hüznü,
kendi kapını açıp kapamanın gizli sevinci.
Taşınılmış evlerden geri dönen mektuplardı düşler..
neyi bulmaya çıkmıştım ben sendeki bu uzun yola
vardım mı,
buldum mu,
kimi sevsem çoğaltarak sevdim, gereğinden çok, fazladan.
Bir dert gibi içimde duran bu aşk da
geçmişe karışıp dinecek bir gün,
Yanımda sokak, elimden tutmasa düşeceğim,
dizlerim kanayacak
hiç yaşlanmıyor ruh, hep aynı çocuk.
hakkını vermeyen hayatın bakışlarında suçluluk.
Sana sorulmadan verilen sözler, göz altında tutulan kalbin
ve her şeyi kabule hazır, huzur arayan ruhuna
çekilen çitler.
“ Kalabalıklar içinde iliştiğim bu barışık olmadığım hayat,
bu yıkıntılar arasında kaybolmuş beden benim mi,
nasıl bir ikilemdir ki, keşke katılaşsam,
keşke olmasaydı içimde dediğim
her şeyi kucaklamak isteyen şefkat ”
“ Affetmek ve sabır; zamanın ruhundan öğrendiklerim bunlar. ”
Kendinden bir şeyler bulduğun hazin bir romanın sonunda,
titreyen
ruhun mu şimdi. Ayın soluk aydınlığında ürperen tenin mi
yoksa
onca sevdadan sonra hâlâ bakir kalan kalbimdeki şefkatle,
sakınıp, göğsüme bastırıp sakladığım
yalnızlık bana kalan.
Daha vakit var sanılıp ertelenmiş sözcükler
ve biri daha silindi hayatın defterinden.
Gecenin uykuya daldığı vakitler
değişen ruh halleriyle gölgeler
tavan bana bakıyor, tavana ben, bir uyuyabilsem.
Sanki ben yaşamadım bunları. Sanki bir başka zamanda,
başka birine ait bütün bu anılar,
hatıralar,
bu kendimden kaçıp uzaklaşmak isteği. Sokaklar!
Bir yaz gecesi düşünün ki uzak kıyılarda,
süzülüp usulca girsin içeri ayın gümüşü.
Ne keder, ne imkansız ve umutsuz hayaller,
ne de lal ve yalnız kalbim
sıyırıp siyah saten bir gece gibi gövdemi, çırılçıplak ruhumla seviştiğim
sevgilim.
Nasıl bu kadar yakın ve bir o kadar da uzak
rüyalarımın sokağında hala ıslığı ilk sevgilimin,
gecenin sessizliğinde kalp atışları gençliğimin.
Sen artık git istersen ay ışığı görmeden komşular,
ortalık ağarır birazdan.
Bitmesi istenmeyen bir hikaye nasıl da bitiyor acıtıp birdenbire
ve baştan başlanmıyor araya hayat girdi mi bir kere.
uğruna ölünecek bir sevdiği olmalı insanın
ve yaşamak için bir nedeni elbette
hayallerimden başka gönül borcum yok kimselere
yaş almak değil, aşınmak ürkütüyor insanı
sen sevme beni yine sevgili,
bırak kalsın bende bu içimi acıtan sevgi
aram iyi olmadı hiç insanlarla
tek korunağım duvarlar
-yalnızlıktan ördüğüm duvarlar-
hadi yum gözlerini de git çocukluğun bahçesine kalbim bir koşu
sevginin şehri terk ettiği yerden durup baktığın gecede
uyumuş sokaklardan geçip gelen rüzgarların sesini örtüyor
içinden konuşan kendi sesin
taşınılmış evlerden geri dönen mektuplardı düşler
Bitmesi istenmeyen bir hikaye nasıl da bitiyor ,acıtıp birdenbire
ve baştan başlanmıyor araya hayat girdi mi bir kere.
Yaş almak değil,aşınmak ürkütüyor insanı.
Biliyorum usanmış olsam da yaşamaktan, zoruma gidecek ölmek içimdeki bu aşkla.
“Boğuyor beni, yoruyor, bu senin sevgi dediğin şey.”
Kimi sevsem çoğaltarak sevdim,
gereğinden çok,
Fazladan.”
Sönmeye yüz tutmuş bir mumun son çırpınışlarında ömrüm
Ve daha bitmedi aşka teslim olan kalbimden dinlediğim öykü
Buz tutmuş bir nehrin altından akan bu ıssız ömür
Geri gelmeyene eklenen bir günün daha işte sonu hiçbir şey düşünmeden dalmak ve düşünmek her şeyi, unutulmaz sanılan bir iç çekişe sığdığı yerde sızı.
Huzur sanılan yalnızlık da yetmiyor kimi gecelerde
İçimde üşüyen çocuğun üstünü örtmeye.
Göze alınan ayrılıktan geçiyor aşk.
bir yerden çarpan bir pencere, bir çocuk ağlaması,
içimde kırılanlar.
Dindi sonra rüzgar.
Her yanıta bir sorusu daha varken herkesin, susmayı seçtim, sessizliği, sessizliğin kalbindeki yara izlerini.
kimi sevsem çoğaltarak sevdim, gereğinden çok, fazladan.
Hikayemden yırttığım sayfalarla dağılan oda, artık
ne nefret ne de sevgi duymadıklarım. Korku, şiddet,
kimsesizlik kokan
yasaklarla örülmüş duvarlar arasına
sığdırılmış çocukluğum
göğsümde saklı bir isyan,
çaresiz bir itaat bedenimde,
büyüyüp serpilen sadece yalnızlığım.
Ve hâlâ bekliyor pencerede küçük bir kız
mektepten dönüşlerini kargaların.
Gelmiş geçmiş kayıplarımla uzuyor gölgeleri akşamın, sırça kırıkları hayatımın.
Herkesin derdi kendineydi. Seslensem ne bir kapı aralanır
ne çekili bir perde,
başı beklenen bir hasta kadar sessiz
kendi zindanında kapanmış masum,
yalnızlığımda kayboldum.
Tek korunağım duvarlar
-yalnızlıktan ördüğüm duvarlar-
saklımda ışığa çıkmaktan korkan sırlarla, durup
yılların serin, puslu camına dayayıp anlımı
seyrettim hayatımı.
Ve hâlâ kalkmadı, çocukluğumun üstüne yağan kar.
Tehlikenin hazzıyla atılan adımlarla yaklaşılan uçurum,
beni içine çeken ikilem
cesaret ve korku mu desem, ya da
yaşamak ve ölüm
vakti geldiğinde, varsa eğer yüzüne tanrının
bir çift lafım olacak elbet
arkadan konuşmayı sevmem.
Gecenin uykuya daldığı vakitler
değişen ruh halleriyle gölgeler
tavan bana bakıyor, tavana ben, bir uyuyabilsem
Durmuş oturmuş bir hüzün vardır seni bekleyen şimdi evde..
Bitmesi istenmeyen bir hikaye nasıl da bitiyor acıtıp birdenbire ve baştan başlanmıyor araya hayat girdi mi bir kere.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir