İçeriğe geç

Bir Çınlama Boşlukta Kitap Alıntıları – Şükrü Erbaş

Şükrü Erbaş kitaplarından Bir Çınlama Boşlukta kitap alıntıları sizlerle…

Bir Çınlama Boşlukta Kitap Alıntıları

“Kalbin tahammülü yok şirke.”
Kimseler görmedi Ömür Hanım, bu dünyadan ben geçtim. İçimde umudun kırk kilitli sandıkları, elimde bir avuç düş ölüsü yüreğim
Sözü yasaklamalı Ömür Hanım yasaklamalı Kimsenin kimseyi anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne işe yarıyor ki? Olanağı olsa da insanların yürekleri konuşabilseydi dilleri yerine, herşey daha yalansız, daha içten olurdu. Aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. Yanılıyor muyum? Olsun. Yanıldığımı biliyorum ya
Öyle büyük umutlarım olmadı benim, büyük düşlerim, özlemlerim, büyük beklentilerim olmadı. Koşullarım beni oluşturdu ben acılarımı buldum.
Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan umuttan sevinçten ne anlar?
Göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu?
İnsan bir mendille gezmeli hayatı
Ne zaman ağlayacağı bilinmez ki.
Şiddetin coğrafyasında elbette gökyüzü bir lükstü ve ancak yağmur yağınca anımsanıyordu. Gittiği en büyük uzaklık evinden işi olanlara, ne aşk, ne özgürlük, ne barış anlatılabilirdi.
Seni hiçbir dünya telaşına değişmedim ben.
Bu kaçıncı öğrenişim seni pişmanlık
Herkes nasıl bir seferde biliyor
Yalnızlığı seviyorum sessizce..
Kalbin tahammülü yok şirke
Yıllar gözlerinden hiçbir şey eksiltmedi
Ben biraz daha yenildim.
Sen bende neleri öpüyorsun biliyor musun
Herkesin simsiyah kesildiği bir akşam
Yıldızlarla yedi renk gökyüzünü öpüyorsun..
İnsanın zamana karşı biricik şansıdır aşk..
Yüreğim kırk kilitli hayal odası
Kimseleri kıskanmıyorum artık
Kimselere gücenmiyorum
Gerilerde kaldı, çok gerilerde.
Seni hiçbir dünya telaşına değişmedim ben.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Birisi bir şarkı söylemesin kederle
Tenimde bir titreme kirpiklerimde buğu
İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık.
Ben ona dedim ki
Bütün kuşlar tünedi
Göğümdeki tek kanatsın
Uzun cümlelerle konuşuyor kalabalık
bir sözcüğe sığdırdığın dünyayı seviyorum.
Bizden büyük tanrısı yok yalnızlığın
getirdiğin hevesi, götürdüğün imkânı seviyorum
Hüznümü düzeltensin.
Sen bende neleri öpüyorsun biliyor musun
Herkesin simsiyah kesildiği bir akşam
Yıldızlarla yedi renk gökyüzünü öpüyorsun.
Sevgi bile yük olur acemi yüreklere
Seslensem kim duyar sesimi yalnızlıklar katından?
Hüzün müdür her vakit mutluluğun bir yüzü?
Kederli şarkıları güzel kadınlara söyletin
Birbirini bütünlüyor üç acı
Kadın, güzellik ve şarkı
Şiirmiş, aşkmış, iyilikmiş
Bir çınlama boşlukta
Kaldım öylece.
Ben gidip hayal kuracağım
Siz oturup gerçeğinizi sevin.
İnanırım, ölümün bir gün
Bizi de güzelleştireceğine.
Susmanın da dili var elbet..
Geriye dönüyorum sık sık yanıt aramak adına, yüreğimin silik izler bırakıp ağır yükler aldığı zamanın derin dehlizlerine.
Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan.
Ayrılık ne biliyor musun? Ne araya yolların girmesi, ne kapanan kapılar, ne yıldız kayması gecede, ne güz, ne ceplerde tren tarifesi, ne de turna katarı gökte İnsanın içini dökmekten vazgeçmesi ayrılık. İpi kopmuş boncuklar gibi yollara döktüğü gözlerini, birer damla düş kırıklığı olarak toplaması içine. Ardında dünyalar ışıyan camlar dururken duvarlara dalıp dalıp gitmesi. Türküsünü söyleyecek kimsesi kalmamak ayrılık. Ödünç sesle konuşan bir kalabalık içinde Kendi sesiyle silinmek. Birdenbire büyümesi, gülüşü artık yaprak kıpırdatmayan bir çocuğun. İnsanın yaşlandıkça kendi kuyusuna düşmesi. Bir kadının yatağına uzanan kül bağlamış bir gövde. Saçına rüzgar, sesine ışık düşürememek kimsenin. Parmaklarını sözüne pınar edememek. Uzaklarda bir adamın üşümesi, bir kadın dağlara daldıkça. Işıklı vitrinlere bakmadan geçmek çarşılardan. Çiçekçilerden uzağa düşmesi insanın yolunun. Evlerle sokaklar arasında bir ayrım kalmaması. Ayrılık yağmurdan vazgeçiş, sudan üşüme; yalnızca gölge vermesi ağaçların. İyiliğin küfre dönmesi ayrılık. Güneşin bir ceza gibi doğması dünyaya. Başını alıp gitmek gibi bir geri dönüş. İki adımından birisi insanın. Sevincin kundakçısı, hüznün artması. Süreğen korkusu inceliğin. Ayrılık o küçük ölüm, usta dokunuşlarla bizi büyük ölüme hazırlayan.
Yüreğim kırk kilitli hayal odası
Yüreğim kırk kilitli hayal odası
Ben gidip hayal kuracağım
Siz oturup gerçeğinizi sevin.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir