Elif Key kitaplarından Bize İki Çay Söyle … kitap alıntıları sizlerle…
Bize İki Çay Söyle … Kitap Alıntıları
Kalbinin kırıkları kaynamadan sokaklara pek çıkmasan iyi edersin.
Kalbini tamir edeceksen gidip şiir kitapları al önce.
“Artık demini almıyor hiçbir dostluk. Sallama çaylar gibi girip girip çıkıyoruz birbirimiz hayatlarından. ”
“Baksanıza uyanmadı Berkin uyanamadı bütün ekmekler taş oldu.”
Bu ülkede yaşamaya dayanmak için bir psikiyatristin yazabilecegi bir reçete yok. Ya devam edeceksin da anlatınca komik olmayacak.”
Çok ağladım. Dünyanın bütün anneanneleri gitmiş , bütün çocukların ev karıştırma izinleri kalkmış , parklardaki bütün salıncakları bana verseler olmayacakmış gibi ağladım.
“Ülkenin ergen olanında, büyümeyeninde yaşamak zordur. Sistematik olarak çocuklarına kötü davranan, çocuklarını öldüren, analarına babalarına yas tutturan bir ülkede büyümek canını yakar. İhtimaller arasında işkence görmek, sopa yemek,tecavüze uğramak, yetmiyorsa biber gazıyla terbiye olmak vardır. Bunların başını küçükken eziceksin cumhuriyetinde büyümek direnmekti.”
“Baksanıza uyanmadı Berkin uyanamadı bütün ekmekler taş oldu.”
“Bunların başını küçükken eziceksin cumhuriyetinde büyümek direnmekti.
Çok ağladım. Dünyanın bütün anneanneleri gitmiş , bütün çocukların ev karıştırma izinleri kalkmış , parklardaki bütün salıncakları bana verseler olmayacakmış gibi ağladım.
İş diyorsun, Boş ver işi, aşk diyorlar, “Aşk diyorsun, Boş ver aşkı, iş diyorlar.
Ne demişti Ahmet Kaya, Anlatırdım gülerdin, gözlerimden öperdin, bu günler geçecek derdin, ya sonra?
Ölümün oluşturduğu o büyük boşluğu doldurmaya imkan yok
Bu ülkede yaşamaya dayanmak için bir psikiyatristin yazabilecegi bir reçete yok. Ya devam edeceksin da anlatınca komik olmayacak.
Neyden uzak durmaya çalışıyorsan, o gelip seni bulacak.
İnsan sevmeyen, çocuk sevmeyen bir ülke olmuş burası; ben filmin bir yerinde herhalde uyuyakaldım diye düşünüyorum.
Biliyorum ki, bu ülke kitaplara küsme, yazarlarına sırtını dönme huyundan vazgeçmeyecek.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnsan bazen çok istese de en çok özlediğini rüyasında göremiyor.
Siz elinizde akıllı telefonlarınızla oturmuş, çocuğunuzun en tontiş pozunun peşinde koşarken, Emrehannnn bana bak oğlum, gül şimdi , Nazendeeee kızım eteğini savurarak Adele’in şarkısını söylesene diye video çekerken, sizin çocuğunuzu iPhone’unuzda büyütmenize üzülerek bakıyoruz. Sonra da siz üzülmeyin, bize alınmayın, sitem etmeyin diye bütün o videoları, fotoğrafları like’larken buluyoruz kendimizi.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
O bu dünyaya gemiler yapmak bense gemiler yakmak için gelmişiz.
Arkadaşlarımın annelerini kaybettiği, onların çocuklarının anneannelerini kaybettiği yaştayım. Her kayıpta arkadaşlarımın arşivi siliniyor. Her kayıpta bir çocuğun dekoru yıkılıyor.
Buna da tıpta büyümek deniyor.
Buna da tıpta büyümek deniyor.
Kimse annemden çok ağlamadı. Annemin annesi gitti, her gün konuştuğu insan yok oldu, annemin kronometresi sıfırlandı, bilgi bankası silindi, hayatından Anneme sorarım cümlesi gitti.
Sizin oralarda da havalar soğumuş nihayet Bir de soğuk da yağmur da iyidir..
Astigmat gibi arkadaşlıkların da bozulması yaş almakla alakalı bir şey bu. Bir zamanlar kalbin pansiyondu, gelene kahvaltı, gidene çorba; şimdi 1+1, anca sana yetiyor.
Çok acımasız gelmesin ama hani o “Ben salonda yatıyorum zaten, hep televizyonun karşısında uyukluyorum” deyip de yatağını verdiklerin var ya, onlar gidecek, yatağına yatmayıp da senin karşında salonda karşına kıvrılıveren kalacak.
Çok acımasız gelmesin ama hani o “Ben salonda yatıyorum zaten, hep televizyonun karşısında uyukluyorum” deyip de yatağını verdiklerin var ya, onlar gidecek, yatağına yatmayıp da senin karşında salonda karşına kıvrılıveren kalacak.
Büyüyorum, ki büyümek hayatta en ciddiye alınacak meseledir belki de.
İnsanlar tıkıyor bazen kalbe giden damarları.
Hikâyenin sonunda bir çift ayakkabı duracak kapının önünde.
Bir gün yakınlarında düşer de dizlerimi, avuçlarımı kanatırsam koşar mısın? Cüzdanında yara bandı taşır mısın?
Gözleri çocukluğunda mutlu olmamış insanlar gibi bakıyor.
Bazı insanları hiçbir takvime kaydetmemeyi öğreniyorsun.
Sonra seni darıltanı, yolda bırakanı, densizi, arsızı, sevgisizi, cahili, büyümüş de küçülmüşü, her şeyi çok bildiğini sananı unutuyorsun. Mazide kündeye geldiğin onlarca gün.
Tozlu bir tavan arasında anneannenden kalma, ‘Hayırlısıysa olur’, ‘kısmetse’leri çıkarıp, ömrünün çürüklerini yeşertip, dik durmaya çalışıyorsun.Zaten çürükler de önce yeşeriyor, sonra sararıyor, sonra geçiyor.
Herkesi anlıyorsun.Bir vakitler, “Elime geçse bir kaşık suda boğarım” dediğin şimdi yamacına gelse, ne kaşık ararsın ne su.
Zaten unutuyorsun.Bugün de geçiyor, bugün de unutuyorsun.Kaybettiklerinin listesini yaparken, bulduklarını da not etsene, ama kalemin onları yazmıyor.Radyoda “Giderken kalmalara, alevsiz yanmalara, gururu aşk sanmalara alışkın değiliz” çalıyor.
İnsan en çok duyulmamaya alışıyor
İnsanlar tıkıyor bazen kalbe giden damarları.
Unutursak kalbimiz kurusun desek de, unutacağız. Herkesi ve her şeyi.
İnsan bazen çok istese de en çok özlediğini rüyasında göremiyor.
Anne küsmesi diye bir şey var. En korktuğum. ‘Ben bilmem evladım, sen her şeyin en iyisini biliyormuşsun ya, nasıl istiyorsan öyle yap, biz eski kafalıyız ya!’
“Ben gece korkunca istemediğim kitaplar okuyup, anlamadığım annelere saygı duyuyorum.”
O bu dünyaya gemiler yapmak bense gemiler yakmak için gelmişiz.Bir gün bile niye yaktın demiyor.Yaktığım gemileri hep kardeşim tamir ediyor.
Çünkü az da kalsalar hâlâ cüzdanında vesikalık taşıyanlar, tam derdini açacakken komi gelip de ‘Tabakları değiştireyim mi?’ dediğinde komiyi terslemeyenler, bir de kitap okurken altını çizenler var.
“Avrupa her zaman; rahat, güvenli ve ileri sayılır. Oysa orda, ten rengi dahi suç.”
En son kime,
“senin kredin sonsuz bende” dedin de
sonra dostluğunu takside bağladın?
Bekar olana bütün adaylar vasat, evli olana bütün hayatlar kredi taksidi. Çocuklar ışıklı ayakkabı ister. Kadın diş macununu ortadan sıkma der, erkek çoraplarımı niye kirliye attın temizdi onlar daha dün giymiştim der.
Edip Cansever Tomris Uyar’a yazmış,
“Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.”
“Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.”
Sonra yine pazartesi olacak, sonra yine salı. Sonra cumartesi, semt pazarı.
Ama bir gün. Ne oluyorsa. Birden çeyizden paslı kılıçlar çıkıyor. Halbuki bir kusurun da yoktu. Anlatamıyorsun. Baharın ortasında sonbahar. Tanımadığın bir bahçede çiçek açmaya çalışırken yapraksız kalıyorsun. Artık biliyorsun: Seni
sevmeyecekler. Çünkü sen başkasının ağacısın. Yeşermesen
de olur. Yeter ki, sen onların ağacını soldurma.
sevmeyecekler. Çünkü sen başkasının ağacısın. Yeşermesen
de olur. Yeter ki, sen onların ağacını soldurma.
Kaç kişi öldü içinde bir
say, kaç binan yıkıldı? Yapma etme gözünü seveyim, kendi iç savaşın bu, galibi de sensin mağlubu da. Kalbinin yıkıntılarını temizlemezsen, başkalarını sevecek, başkalarına bakacak bir kent yapamazsın.
say, kaç binan yıkıldı? Yapma etme gözünü seveyim, kendi iç savaşın bu, galibi de sensin mağlubu da. Kalbinin yıkıntılarını temizlemezsen, başkalarını sevecek, başkalarına bakacak bir kent yapamazsın.
Kalbini tamir edeceksen gidip şiir kitapları al önce.
En son ne zaman kendi hatrını sordun? En son ne zaman iki elini boynunun arkasına götürdün de kendi sırtını sıvazladın?
En son kime, Senin kredin sonsuz bende” dedin de sonra dostluğunu takside bağladın?
Vazgeçtiklerinle vazgeçemediklerinin boyları kaç metre olmuş biliyor musun?
karar vermekten yoruldum
Ve bazen işte ben bu ülkede ölümlerin ardından yaşanan ikiyüzlülüğe dayanamıyorum.
Ölümün en yalın hali kapının önünde vefat edene ait bir çift ayakkabıysa
“Hayatta babana bile güvenmeyeceksin” lafının dolandığı topraklarda halkımız her sene Seda Sayan’ı Türkiye’nin en güvenilir insanı seçiyordu.
En kusursuz haline getirene kadar silip silip yazdığınız cümleler gibisiniz değil mi sizde? Dışardan buz gibi, bazen jilet gibi, ama içeriden paramparça olduğunuzu en son ne zaman kendinize itiraf ettiniz ?
“Avrupa her zaman; rahat, güvenli ve ileri sayılır. Oysa orda, ten rengi dahi suç.”
“Artık demini almıyor hiçbir Dostluk. Sallama çaylar gibi girip girip çıkıyoruz birbirimiz hayatlarından. ”
“Kendi çocuğunu kayırır herkes. Başkasının çocuğu olmak, başkasının ağacı olmak gibidir. Yeşermesen, meyve vermesende olur. Yeterki sen onların ağacını soldurma.”
“Sabah transları, eşcinselleri istemiyoruz diye sloganlar atar akşam televizyonda Bülent Ersoy’u görüp Maşallah ne ses var be vay vaay deriz.Bu ülke böyle.”
“Yazın bile vatansızlıktan üşüyorum demişti. Şimdi kim çıksa O ses Türkiye’de, bir Ahmet Kaya şarkısı söylese; yıkılıyor ortalık. Burası böyle. Yaşayanları değil, ölüleri alkışlıyoruz. Nerden baksan tutarsızlık,nerden baksan ahmakça.”
“Artık demini almıyor hiçbir Dostluk. Sallama çaylar gibi girip girip çıkıyoruz birbirimiz hayatlarından. ”
“Giderek anneme benziyorum. Elime gazete geçtiğinde okumuyor, tutup onla camları siliyorum.”
“ Bir toz fırtınası düşmüş gibi dünyaya. Bütün insanlar kirlenmiş.”
“Gelecekteki günler, bu geçtiklerimizi unutturmasın dilerim. Zira unutursak; bunca sabrımıza, herşeye rağmen ayakta nasıl da durmuşluğumuza çok büyük ayıp ederiz.”
“Hayat işte. Herkesin hikayesinin sonunda, bir çift ayakkabı duracak kapısının önünde.”
“Çocuktuk. Tanıdıklarımız ölmemişti, arkadaşlarımız işsiz değildi henüz.”
Hayat işte. Hikâyenin sonunda bir çift ayakkabı duracak kapının önünde.
İnsanın zaman zaman kalbinin kırılması iyi bir şey. Önce kenarlarından kırıldığı için çok etkilenmeyeceksin, yapıştırırız nasılsa ama sonra bir gün tam ortasında kırılacak. Hem de sersemin teki, hiç değmeyecek birisi becerecek bunu. (Notlarına ekle: Kadınlar da sersem olur, erkekler de.)
Tanımadığın bir bahçede çiçek açmaya çalışırken, yapraksız kalıyorsun.
En kusursuz haline getirene kadar silip silip yazdığınız cümleler gibisiniz değil mi siz de? Dışarıdan buz gibi, bazen jilet gibi, ama içeriden paramparça olduğunuzu en son ne zaman kendinize itiraf ettiniz?
En son ne zaman kendinize cevapları canınızı yakacak olsa bile “Senin de hataların oldu, bir düşünsene” diye sordunuz?
Hangi hırsınızdan vazgeçtiniz en son?
En son ne zaman bir cenazeden önce veya sonra küs olduğunuz bir dostunuzu arayıp, “Hayat bomboş, gel iki tek atalım” dediniz?
En son ne zaman bir cenazeden önce veya sonra küs olduğunuz bir dostunuzu arayıp, “Hayat bomboş, gel iki tek atalım” dediniz?
Ezan okunuyor. Bizim Galata Camii’nin imamı tatlı adam, sakarın teki. İstisnasız her sabah mikrofonu önce elinden düşürüyor. Mahallenin uykusu hafifleri her sabaha hoparlörlerden yayılan bir “küt sesiyle uyanıyor. Bilinçli mi yapıyor? Uyandırmak mı istiyor? Yok yahu imam düpedüz sakar.