İçeriğe geç

Yürek İşçisi Kitap Alıntıları – Hüseyin Cengiz

Hüseyin Cengiz kitaplarından Yürek İşçisi kitap alıntıları sizlerle…

Yürek İşçisi Kitap Alıntıları

Dayan rüsva etme beni.
“Aşkın sabretmeyi ve ertelemeye tahammülü yoktur hayat boşlukları doldurur.”
“Kurt tabancadan tüfekten korkmaz ip sapanından korkar.”
“Kimselerin mecbur olmadım olmam da ama senin mecburen olmak beni hiç mi hiç küçültmüyor aksine yüceltiyor insan ediyor yaşatıyor yaşatıyor”
Tütünü bilir misin?
Kız saçı demiş zeybekler
Su içmez her damardan
Yerini kolay beğenmez
Üşür
Naz eder
Darılır
Deneyerek tecrübe etmiştiki aşk bekletmeye gelmez
‘o zamanlar insanlar gerçekten dost yüzlü, dost gülücüklüydü. Daracık sokaklara dünyaları sığdıracak yüce gönülleri vardı ve bunu çıkarsız paylaşan komşuluklar yaşanıyordu.’
“Oğlum, ölünce cenazemi Hacı Bayram’dan kaldırın. Garibanların cenazesi buradan kalkar, ben gariban bir şairim, halkın çocuğuyum.
Bu uğradığım ilk haksızlık değildi. Biliyorum ki son haksızlık da olmayacak.”
Gözlerinden gözlerinden öperim
Bir umudum sende anlıyor musun?”
Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mi?
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
Karanfil kokuyor cıgaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin
“Bir uçtan bir uca bu ülkeye kurban olayım!” diye geçirdi içinden.
O, yürek işçisi olmak istiyordu, namus işçisi, kelimelerin efendisi
Yaşayarak tecrübe etmişti ki aşkın sabretmeye ve ertelemeye tahammülü yoktu. Hayat boşlukları dolduruyordu
Çırılçıplak, bir kavgada
Erkekçe olsun isterim
Dostluk da, düşmanlık da
Leyla gelin oldu, Mecnun mezarda,
Bir susuz yolcu yok şimdi dağlarda,
Ateşten kızaran bir gül arar da,
Gezer bağdan bağa çoban çeşmesi,
Yokluğun cehennemin öbür adıdır, üşüyorum kapama gözlerini
Yaşayarak tecrübe etmişti ki aşkın sabretmeye ve ertelemeye tahammülü yoktu. Hayat boşlukları dolduruyordu
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bir şairin toplumun yaşadığı sorunlardan etkilenmemesi mümkün mü?
Yıllardır böyle derin uykulara dalmıştım yoktu Oysa yatağım tahtaydı, dardı.
Yaşayarak tecrübe etmişti ki aşkın sabretmeye ve ertelemeye tahammülü yoktu.
Hayat boşlukları dolduruyordu
Seni geceyi ve bulutları seviyorum
İçerisinde yüzdüğüm bu hayalet âleminde.
Avareyim yeşil bir deniz altı şehrinde
Ve her gece sabahlara kadar geziyorum
Dayan, tırnak ile düş ile
Umut ile, sevda ile düş ile.
Dayan rüsva etme beni.
Öyle yıkma kendini
Öyle mahzun, öyle garip
Nerede olursan ol
İçerde, dışarda, derste, sırada
Tükür yüzüne celladın
Cemal Süreya’nın dediği gibi: Hayat kısa kuşlar uçuyor
O zamanlar insanlar gerçekten dost yüzlü, dost gülücüklüydü. Daracık sokaklara dünyaları sığdıracak yüce gönülleri vardı ve bunu çıkarsız paylaşan komşuluklar yaşanıyordu.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bizde ruh ölmez, ölürse ten ölür.
O zamanlar insanlar gerçekten dost yüzlü, dost gülücüklüydü. Daracık sokaklara dünyaları sığdıracak yüce gönülleri vardı ve bunu çıkarsız paylaşan komşuluklar yaşanıyordu.
Dardayken dostuna sahip çıkamayacaksa kazanılan paranın ne değeri olabilirdi?
Nâzım’ın dediği gibi:
Yıllardır böyle derin uykulara dalmışlığım yoktu
Oysa yatağım tahtaydı, dardı.
Ah Leyla, Zalım Leyla!
Bin yıl, bahar içre ömrünü sürsün
Seni doğuran ana.
Dünya, insanlar için iyi düşünenlerin yüzü suyu hürmetine dönüyor.
Hiçbir ideoloji veya planlanan hedef bir insanın ölmesini gerektirecek kadar değerli değildir.
Evlerinin penceresinden tedirginlikle dışarıyı izlerken, Terzi Musa’yı elleri arkasında kelepçeli halde askeri cipe bindirdiklerini gördü. Defalarca bu şekilde tutuklanmış biri olarak, Musa için içi sızladı. Daha gencecik bir oğlandı Musa. Suçu da muhtemelen, Deniz’ler gibi tam bağımsız Türkiye ‘yi savunmak tı. Yine karanlık bir el, on yılda bir olduğu gibi ortaya çıkıp tertemiz fidanları kırmaya, yeni filizlenen tohumları ezmeye çalışıyordu.
Yalnızlığın ve terk edilmişliğin acısını taşıyarak geçirdiği üç ayın sonunda, sürgün cezası da tamamlanınca yalnızlığın başka bir başkentine doğru yola çıktı. Orada tanışacağı ve canciğer olacağı, kendisi neredeyse yalnızlığın başkentinin orası olduğuna inanan Cemo’nun yaşadığı Ankara’ya
Sen nasılsın ömrüm? Son telefonda canını sıktım mı? Hunca hınç mısra doluyum. Kara ve yeşil fon, hepsine hakim. Biraz kendime geleyim, mendillerine, bluzlarına, yastığına mısralar serpeyim. Ha?
Bütün bunlar, beyhude biliyorum. Şaheser olan, benim uçakla oraya gelebilmemdir. Allah kahretsin bu ani hastalık, bu rezalet durumum ve aile mecburiyetleri Ne yapsam?
Gözlerinden öperim canım. En çok da burnundan. Gülme ciddi söylüyorum. Hemen yaz. Hakikat mektup beklemektir! Patlamak, kendi kendini bitirmek, gebermektir. Ve unutmayacaksın canım.
Yokluğun cehennemin öbür adıdır.
Üşüyorum kapama gözlerini
Ne alnımızda bir ayıp
Ne koltuk altında
Saklı haçımız
Biz bu halkı sevdik
Ve bu ülkeyi.
İşte bağışlanmaz
Korkunç suçumuz
O, yürek işçisi olmak istiyordu, namus işçisi, kelimelerin efendisi
Kızlarım
Oğullarım var gelecekte
Her biri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası
Gözlerinden
Gözlerinden öperim
Bir umudum sende
Anlıyor musun?
Umut ile,
Sevda ile,
Tırnak ile,
Düş ile .
Haberin var mı taş duvar?
demir kapı, kör pencere
yastığım , ranzam, zincirim
uğruna ölümlere gidip geldiğim
zulamda ki mahzun resim
haberin var mı?
Görüşmecim yeşil soğan göndermiş
karanfil kokuyor cigaram
dağlarına bahar gelmiş memleketimin
Öyle yıkma kendini, Öyle mahzun, öyle garip Nerede olursan ol, İçerde, dışarda, derste, sırada, Yürü üstüne – üstüne, Tükür yüzüne celladın, Fırsatçının, fesatçının, hayının Dayan kitap ile Dayan iş ile. Tırnak ile, diş ile, Umut ile, sevda ile, düş ile Dayan rüsva etme beni.
“Bizde ruh ölmez ,ölürse ten ölür. Canlar ölesi değil”
Yaşayarak tecrübe etmişti ki aşkın sabretmeye ve ertelemeye tahammülü yoktu.
Hayat boşlukları dolduruyordu
“Güzel günler göreceğiz çocuklar
Motorları maviliklere süreceğiz
Çocuklar inanın, inanın çocuklar
Güzel günler göreceğiz, güneşli günler
Motorları maviliklere süreceğiz ”
“Dayan, tırnak ile diş ile
Umut ile, sevda ile düş ile.
Dayan rüsva etme beni.
Öyle yıkma kendini
Öyle mahsun, öyle garip
Nerede olursan ol
İçerde, dışarda, derste, sırada
Yürü üstüne üstüne
Tükür yüzüne celladın ”
“Ne alnımızda bir ayıp
Ne koltuk altında
Saklı haçımız
Biz bu halkı sevdik
Ve bu ülkeyi.
İşte bağışlanmaz
Korkunç suçumuz ”
“Çırılçıplak bir kavgada
Erkekçe olsun isterim
Dostluk da, düşmanlık da ”
Çiçek gibi insanların kalbini kırdınız,bahçeniz bahar görmesin
Her ne hal ise, seni düşünmek iyi geliyor bana.
“İnsanlarla oynamamalı. Bir yerleri var, ince bir yerleri. İşte oraya değmemeli. Senin de ince yanına dokundular dayanamadın. İnsan bu evrende gövdesi kadar değil, yüreği kadar yer kaplar Ahmed’im unutma. Bunları da kafana takma. Ben senin çatal yüreğini iyi bilirim. Bütün insanlar kuşkusuz, korkusuz, çıkar düşünmeden, düşmanlık geçirmeden içlerinden baksalar birbirlerine insan ne olur biliyor musun? Sıcacık bir bahar güneşinin bahtiyarlığında duyar kendisini Bahar güneşinde bir sevinç içinde gerinir. İnsan bir bahar çiçeği temizliğinde olur.”
“Acı çekmeyen kimse şair olamaz. Acı çekmek de her kula nasip olmaz. Şiirim biraz da acının ve direnmenin şiiridir.”
Giden gitmiş, hüznü ayaklandırmak boşuna
Dardayken dostuna sahip çıkmayacaksa kazanılan paranın ne değeri olabilirdi?
En çok neye öfkeleniyorum biliyor musun? Dost görünüp de arkadan ahkam kesenlere.
İnsan severse erkek gibi severdi ve bundan utanmazdı.
Dünya,insanlar için iyi düşünenlerin yüzü suyu hürmetine dönüyor.
Hiçbir ideoloji veya planlanan hedef bir insanın ölmesini gerektirecek kadar değerli değildir.
Nerede olduğun değil, zamanı nasıl kullandığın önemliydi.
Yaşayarak tecrübe etmişti ki aşkın sabretmeye ve ertelemeye tahammülü yoktu. Hayat boşlukları dolduruyordu..
Hayat, hep çok gülmeyi fazla görmüştür ya insanoğluna..
O zamanlar insanlar gerçekten dost yüzlü, dost gülücüklüydü. Daracık sokaklara dünyaları sığdıracak yüce gönülleri vardı ve bunu çıkarsız paylaşan komşuluklar yaşanıyordu.
Kimselere mecbur olmadım, olmam da. Ama senin mecburun olmak beni hiç mi hiç küçültmüyor, aksine yüceltiyor, insan ediyor, yaşatıyor.
“Kızlarım
Oğullarım var gelecekte
Her biri vazgeçilmez cihan parçası.
Kaç bin yıllık hasretimin koncası
Gözlerinden öperim
Bir umudum sende
Anlıyor musun?
Canım benim, bilir misin? Canım dediğimde içimden canımın çıkıp sana doğru koştuğunu duyarım hep.
Yokluğun, cehennemin öbür adıdır, üşüyorum, kapama gözlerini.
Öyle yıkma kendini, öyle mahzun, öyle kendin
Nerede olursan ol, içerde, dışarda, derste, sırada
Yürü üstüne üstüne, tükür yüzüne celladın, fırsatçının, fesatçının
Can garip, can suskun, can paramparça. Terk etmedi sevdan beni..
Öyle yıkma kendini, öyle mahzun, öyle garip. Nerede olursan ol, içerde, dışarda, derste, sırada, yürü üstüne üstüne, tükür yüzüne celladın, fırsatçının, fesatçının, hayının.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir