İçeriğe geç

Kudüs Yazıları Kitap Alıntıları – Taha Kılınç

Taha Kılınç kitaplarından Kudüs Yazıları kitap alıntıları sizlerle…

Kudüs Yazıları Kitap Alıntıları

– Kılıçlar savaş ateşini canlandırdığında, insanın en kötü silahı gözyaşı dökmektir.
Teknolojinin hayatı kolaylaştırıcı etkisinin ciddi bir tembelliği beraberinde getirdiği düşünülürse, günümüzde ideallere ömür adamak daha da zahmetli. Ancak İslam dünyası olarak içine düştüğümüz karanlık tünelden, başka çıkış yok. Temel meselelerimizi, eksiklerimizi ve yapmamız gerekenleri büyük bir ciddiyetle ele alarak, deliler gibi çalışmaktan başka çare yok. Kahrolsun diye slogan attığımız devletlerin, dünyevî görevlerini nasıl ciddiyetle ve inatla yaptıklarını düşününce hele
İslâm dünyasının elindeki imkânlar günlük siyaset, kavga ve hırslara kurban edilirken, Kudüs’teki yangın hâlâ sönmüş değil.
Tarih bilen, coğrafya bilen, dil bilen, dünya sistemini bilen, ahirete talluk eden sorumluluklarını bilen, kısacası varlık şuurunun farkında Müslüman bireyleri ne kadar çoğaltabilirsek, işimiz de o kadar kolaylaşacak. Kendi başına ayakta duramayan, kendisinden ve dünyadan habersiz, nereye sürüklenirse oraya giden insan toplulukları, mevcut kaosu daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramıyor. İnsan kalitemizi artırmak için sabırla ve sebatla çalışmak gerekiyor. Buna odaklanmadan, Kudüs Müslümanlarındır! sloganlarının altını doldurmak imkânsız.
Şarkın en sevgili sultanı Salâhaddîn Eyyûbî, Kudüs’ü özgürleştirmek rüyasıyla çıktığı siyasi ve askeri yolculuğun ilk 20 yılında, tamamen Müslümanlar arasındaki ihtilafların çözümüyle uğraşmak durumunda kaldı. Müslümanlar birbirinin gözünü oymayı bırakmadan Kudüs’ün özgürleşmeyeceğini acı bir şekilde fark etmişti çünkü. Fâtımîleri ve bölgedeki diğer irili-ufaklı Müslüman yönetimleri zapturapt altına alan Salâhaddîn, dikkatini ancak bundan sonra Kudüs’e yöneltebildi
1187’de kazanılan şanlı Hıttîn zaferi, ancak Müslümanlar ortak hedefe kilitlendikten sonra mümkün olabildi.
Bizim zor zamanlarda attığımız imkânsız’ adımlar, bizim yetişemeyeceğimiz gelecek zamanlarda başkalarının işini kolaylaştıracaktır.
İslâm coğrafyasındaki bütün hareketliliklerin ana müsebbibi olarak Batı’yı (bu arada elbette İsrail’i de) işaret ederken, bu toprakların insanlarının iradesini yok sayma hatasına düştüğümüzü de göremedik.
Siyonizm’in bütün stratejileri tahrif üzerine kuruludur.
Kudüslü gençler, üzerine ölü toprağı serpilmiş bir ümmet adına da direniyor orada. Kudüs’ü bir avuç Kudüslü savunuyor.
Kudüs’ün Müslüman halkı ve özellikle de gençleri, beş ayrı cephede beş ayrı realiteyle göğüs göğüse mücadele ediyor.
1998’den beri 15 Mayıs’ı Nekbe Günü olarak anan Filistinliler, ellerinde taşıdıkları sembolik anahtarlarla Vatanımıza bir gün döneceğiz sloganları atıyor.
Kudüs surlarının en gösterişli cephesini oluşturan Şam Kapısı, Kanûnî Sultan Süleyman döneminde inşa edilmiştir.
İsrail, insanlık ve Ortadoğu tarihinde
kanlı bir parantez olarak kalacak.
Rum Ortodoks Kilisesi, 1948’de İsrail kurulduktan sonra birçok önemli gayrimenkul ve arsasını İsrail’e sattı.
Kral Faysal, döneminde yapayalnız bir adamdı. İslâm dünyasında ufkunu ve fikirlerini paylaşabileceği çapta bir lider yoktu.
Kılıçlar savaş ateşini canlandırdığında, insanın en kötü silahı gözyaşı dökmektir.
Keşke, bizi artık bizler anlatsak
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Günümüzde 20 milyondan fazla insanın konuştuğu İbranice, modern dönemde yeniden dirilişini Eliezer Ben Yehuda’ya borçlu.
1921’de İngilizlerin, ne olur ne olmaz diyerek müttefik Fransızlara karşı bir ‘tampon bölge’ olarak tasarladığı Ürdün, bu fonksiyonuna günümüzde de sahip. Ortadoğu ‘nun bütün karmaşa ve sarsıntısına rağmen işlerin öyle hepten de rayından çıkmadığını, bu küçük çöl krallığına bakarak anlayabilirsiniz.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Günümüzde, özellikle sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle birlikte, daha büyük bir tehlike de baş gösterdi üstelik: Acının sıradanlaşması vr kalplerimizin taşlaşması.
İslâm dünyasının elindeki imkânlar günlük siyaset, kavga ve hırslara kurban edilirken, Kudüs’teki yangın da hâlâ sönmüş değil.
Kral Faysal’ın 1975’te bir suikasta kurban gitmesinin ardından, -Ortadoğu’daki birçok meselede görüldüğü gibi- İİT de büyük’ hedeflerden vazgeçerek, hızla hantal bir bürokratik aygıta dönüştü. BM’den sonra dünyadaki en büyük uluslararası organizasyon olsa da, IIT’nin etkinliği ve faaliyetlerinin kapsamı, Suudi Arabistan’ın dış politikasının gerisine itildi, ona tâbi hale getirildi. Kral Faysal suikastının petrol zengini Arap ülkelerinin liderlerine verdiği dersle paralel olarak, İİT de kuruluş hedeflerini gerçekleştiremeyecek biçimde pasifleştirildi.
Roma imparatorları içinde beş iyinin üçüncüsü olarak kabul edilen Hadrianus, Yahudi tarihinde İsrailoğullarının en büyük düşmanlarından biri namıyla anılır.
Kudüs, söylemlerimizin coşkusuna ve iddialarımızın büyüklüğüne rağmen, hakkında pek az bilgi sahibi olduğumuz bir şehir.
Önümüzde duran bir problemi çözmenin ilk adımı, onun nasıl ortaya çıktığını dedinlemesine analiz etmektir .
Ömrümüz kısa , vaktimiz az , sorumluluklarımız çok.
Siyonizm’i çok farklı şekillerde tanımlamak mümkün. Benim tercih ettiğim tanımlardan biri şudur: Tahrif hareketi. Tarihin, coğrafyanın, kavramların, sembollerin, zihinlerin tahrifi.
Kudüs’lü gençler, üzerine ölü toprağı serpilmiş bir ‘ümmet’ adına da direniyor orada. Kudüs’ü bir avuç Kudüs’lü savunuyor.
Kur’an’ı, sadece ilahi emir ve yasakları öğrenmek ya da sevap kazanmak için değil, tarih ve siyaset açısından da okumamız gerekiyor. Böyle yaptığımızda ve okumalarımızı derinleştirdiğimizde, karşımıza çarpıcı bir mazi, hâl ve istikbâl perspektifi çıkıyor.
Müslümanlar olarak ister ihmal edelim, ister ciddiye alalım, Kudüs her zaman temel meselemiz olarak kalacak. Tarihin de coğrafyanın da kilidi Kudüs’tür. Bundan kaçış olmadığı gibi, konunun ihmale gelir tarafı da yoktur.
Temel meselelerimizi, eksiklerimizi ve yapmamız gerekenleri büyük bir ciddiyetle ele alarak, deliler gibi çalışmaktan başka çare yok. Kahrolsun diye slogan attığımız devletlerin, dünyevi görevlerini nasıl ciddiyetle ve inatla yaptıklarını düşününce hele
mescid-î aksa neresi? sorusuna bile yeni yeni cevap bulmaya başladığımız düşünülecek olursa, dört başı mamur bir şekilde Kudüs’ü tanıma, anlama ve anlatma yolunda önümüzde uzun bir mesafenin bulunduğu inkâr edilemez. bu, birilerinin yapmasıyla diğerlerinin kurtulmuş olacağı türden bir sorumluluk değil. Teker teker, hepimizin omuzlarında duran bir görev.
Kral Faysal suikastı da düşünüldüğünde mesaj netti. Israil ile işbirligi de israile direnmek de ayni sonucu getiriyordu..
İlk kez, Doğu Roma İmparatoru Konstantin’in annesi Helena tarafından yaptırılan, sonrasında ise birçok tadilatlar geçiren kilise, günümüzde tam 6 Hristiyan mezhebi tarafından ortaklaşa yönetiliyor. Bu mezheplerin birbiriyle olan münasebetleri, kiliseyle ilgili hak ve görevleri ise hâlâ Osmanlı İmparatorluğu döneminde yayımlanan fermanlar çerçevesinde yürütülüyor.

Giriş kapısının önünde yer alan geniş avluya girer girmez, kapının üstündeki balkonda dayalı gördüğümüz merdiven mesela, Sultan Abdulmecid’in fermanı gereği orada. Tarih kaynaklarının aktardığına göre, Hıristiyanların kilise üzerindeki egemenlik yarışı ciddi bir çatışma haline dönüşünce, Sultan bir ferman yayımlayarak kilisenin mevcut statükosunun olduğu şekliyle korunması ve herkesin o anki kendi görev alanlarında sabit kalması esasını getirmiştir. Ferman Kudüs’e ulaştığında, söz konusu merdiven de orada dayalı durduğundan, onun da olduğu gibi bırakılmasına karar verilmiş. Yaz-kış, merdiven yerinde durur; bırakın kaldırılması, yerinin değiştirilmesi dahi kabul görmez

Bizim zor zamanlarda attığımız ‘imkansız’ adımlar, bizim yetişemeyeceğimiz gelecek zamanlarda başkalarının işini kolaylaştıracaktır.
Kılıçlar savaş ateşini canlandırdığında, insanın en kötü silahı gözyaşı dökmektir. Ebu Saad El Haravi
Bir konu hakkında derinlemesine bilgi sahibi olmadan, o konuyla ilgili doğru tavır almak mümkün değildir. Hele de aldığınız tavır, gösterdiğiniz tepki ve ilgi eğer gündeme göre şekilleniyorsa, herkes konuşurken konuşup kimse konuşmadığında siz de susuyorsanız, o zaman o konu zaten sizin gündeminize hiç girmemiş demektir.
Kudüs meselesi maalesef tam da böyle bir örnek. Siyasi gündemlerin dayatmasıyla aklımıza ve kalbimize düşen, ancak bu sayede sloganlarımızda ve konuşmalarımızda bol bol yer bulan, gündem değiştiğinde ise yeniden kendi halinde kendi mahzunluğuyla baş başa bıraktığımız kadim şehrimiz Kudüs
Kudüslü gençler, üzerine ölü toprağı serpilmiş bir ümmet adına da direniyor orada.
!!! KUDÜS’ Ü bir avuç KUDÜSLÜ savunuyor.!!!
Kudüs’ten yansıyan her fotoğraf ve videoda istisnasız yine aynı direnci ve umudu görüyorum. Onlarca asker üstünüze çullanırken veya bileğinize kelepçe takarken gülebilir misiniz? Şehitleriniz varken bile yumruğunuzu sıkıp dik durabilir misiniz? İşgalcilerin ibadethanenin içine savurduğu bomba kapsüllerini toplayıp Aksâ silueti yaparak başında poz verebilir misiniz? Sabah kavga- kıyamet çatışmaya gidip, akşam sanki hiçbir şey olmamış gibi sükûnet ve sekînetle teravih için saf tutabilir misiniz? Kudüslü gençler hepsini yaptı..
Her şeyden önce, askerî ve diplomatik üstünlüğü elde etmeden sadece bağırmak ve haykırmakla kamuoyu oluşmayacağını fark etmek şart. Yaşadığımız coğrafyada işler, yalnızca konuşup yazarak yürümüyor. Sahada üstünlüğünüz yoksa, sözlerinizin de herhangi bir kıymeti ve geçerliliği yok. Bunu fark etmeden, kamuoyu oluşturma iddiasına soyunmamak en iyisi.
‘Kudüs’ ifadesi, ilk kez Abbasîler döneminin ilk yarısında basılan madenî paralar üzerinde görülür. Tarih kitaplarının ifadesine göre, Suriye bölgesi halkı bu dönemde, şehir için İlyâ ismi yerine temiz ve pak manasına gelen el-Kuds kelimesini tercih etmeye başlamış, böylece şimdiki Kudüs ismi yerleşmiştir. Kaynaklar, Irak ve diğer bölgelerdeki Arapların ise Kudüs’ü Beyt-i Makdis olarak anmayı sürdürdüğünü kaydediyor. Hz. Peygamber’in çeşitli hadislerinde de şehir hep Beyt-i Makdis atfıyla anılır.
Bir cuma akşamı Ağlama Duvarı’ndan yükselen seslerle, hemen üstündeki Mescid-i Aksâ’da okunan akşam ezanının birbirine karışma anını izlemek, ciltler dolusu dinler tarihi okumaya bedeldir.
Elimde bir yetki ve yaptırım gücü olsa, Arapların Gözüyle Haçlı Seferleri ‘ni her Müslümana mutlaka okuturdum ben.
İsrail, insanlık ve Ortadoğu tarihinde kanlı bir parantez olarak kalacak.
İşgal sürdükçe Kudüs’e gitmem romantikliği, bize ait olanı Siyonist işgalcilerin insafına bırakmaktan başka bir anlama gelmez. Kudüs’ü fiilen terk etmek, oradaki garip ve mazlum Müslümanları da sahipsiz koymaktır ayrıca.
Müslümanlar olarak zihnimizi çalıştırmamız gereken nokta şu: Kudüs’e layık mıyız? Ona, hep eleştirdiğimiz diğerlerinden farklı olarak, şanına yaraşır şekilde muamele edebilecek miyiz? Bunun için ne yapmalıyız? Hazırlıklarımız var mı? Nesillerimiz bu bilinçte mi? Kudüs’ü tanıyor muyuz? Üzerinde çalışıyor muyuz?
Hangi İslâm ülkesinde, Kudüs’ü adım adım çalışıldığı ve etüt edildiği araştırma ve politika merkezleri var? Kudüs’ü karış karış bilme sorumluluğumuzu yerine getirme noktasında ciddi adımlar atmaya ne zaman başlayacağız?
Bizim zor zamanlarda attığımız ‘imkansız’ adımlar, bizim yetişemeyeceğimiz gelecek zamanlarda başkalarının işini kolaylaştıracaktır.
Öfkeli söylemler perde arkasında sıcak tokalaşmalarla dengelenirken, kitleler dönem dönem hamaset patlamalarıyla rehabilite edilip rahatlatılıyor.
İşgal, bir anlamda, Kudüs’ü İslâm dünyası içinde yeni bir gerilim konusu ve nesnesi olmaktan kurtarıyor. Herhalde bu, tarihin en yaman ironilerinden biridir.
Kudüs’ün içinde bulunduğu durum, İslâm dünyası olarak bizim çeşitli alanlardaki ihmal ve tembelliklerimizden kaynaklanıyor.
Temel meselelerimizi,eksikliklerimizi ve yapmamız gerekenleri büyük bir ciddiyetle ele alarak,deliler gibi çalışmaktan başka çare yok.
Ömrümüz kısa, vaktimiz az, sorumluluklarımız çok.
Bir konu hakkında derinlemesine bilgi sahibi olmadan, o konuyla ilgili doğru tavır almak mümkün değildir. Hele de aldığınız tavır, gösterdiğiniz tepki ve ilgi eğer gündeme göre şekilleniyorsa, herkes konuşurken konuşup kimse konuşmadığında siz de susuyorsanız, o zaman o konu zaten sizin gündeminize hiç girmemiş demektir.
Ancak İslâm dünyası olarak içine düştüğümüz karanlık tünelden, başka çıkış yok. Temel meselelerimizi, eksiklerimizi ve yapmamız gerekenleri büyük bir ciddiyetle ele alarak, deliler gibi çalışmaktan başka çare yok. “Kahrolsun” diye slogan attığımız devletlerin, dünyevî görevlerini nasıl ciddiyetle ve inatla yaptıklarını düşününce hele…
Tarih, benzer şartlar oluştuğunda ve benzer hatalar tekrarlandığında, durmaksızın tekerrür ediyor.
Kanlı ceset fotoğraflarının uluorta ve durmaksızın paylaşılması, kalpleri dört aşamada katılaştırıyor: İlk önce bakamıyorsunuz, içiniz parçalanıyor. İkinci aşamada bakabilmeye başlıyorsunuz, “vay alçaklar”, “vay zalimler” nidaları eşliğinde üzülmeye devam ediyorsunuz. Üçüncüde tepkiler artık, “tüh, yine katliam yapmışlar”a dönüşüyor. Dördüncü ve son aşamada, “yazık”tan başka ses çıkmıyor ağzınızdan. Tüm bunların ardından hâlâ ağlayabiliyorsanız, gerçekten şanslı azınlıktansınız.
Günümüzde, özellikle sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle birlikte, daha büyük bir tehlike de baş gösterdi üstelik: Acının sıradanlaşması ve kalplerimizin taşlaşması.
Ömrümüz kısa, vaktimiz az, sorumluluklarımız çok.
Kudüs’ün içinde bulunduğu durum, İslam dünyası olarak bizim çeşitli alanlardaki ihmal ve tembelliklerimizden kaynaklanıyor.
Filistin, İslam dünyası için cami avlusunda bulunmuş bir bebek gibi adeta. Tamamen terk edilemiyor, ama eve alınıp öz evlat gibi de bakılamıyor.
Belli zamanlarda dile dolanan, hamasi nutukların içinde adı bol bol geçen, ancak bir türlü rekabet ve düşmanlıklara meze olmaktan kurtulamayan bir konu FİLİSTİN.
İsrail, insanlık ve Ortadoğu tarihinde kanlı bir parantez olarak kalacak.
Ömrümüz kısa, vaktimiz az, sorumluluklarımız çok..
Temel meselelerimizi, eksiklerimizi ve yapmamız gerekenleri büyük bir ciddiyetle ele alarak, deliler gibi çalışmaktan başka çare yok. Kahrolsun diye slogan attığımız devletlerin, dünyevi görevlerini nasıl ciddiyetle ve inatla yaptıklarını düşününce hele
Kudüs, daha önceki asırlarda Uruşalim ve Yebus isimleriyle anılıyordu. Uruşalim, Arapça Dârusselâm ın yani esenlik yurdu ifadesinin İbrani dilindeki karşılığıyken, Yebus da şehrin ilk sakinlerinden Yebusilere ithafen konmuş bir isimdi. İmparator Hadrianus’un devasa iki ana caddeye böldürüp, bugünkü Mescid-i Aksâ alanına Jüpiter Tapınağı’nı inşa ettirdiği şehre verdiği Aelia Capitolina ismi ise, diğer ikisini tamamen unutturdu. Şehir bütün dünyada kısaca Aelia adıyla anılırken, Araplar bu adın kendi dillerindeki tercümesi olan ‘İlyâ’yı kullanmaya başladılar.
 18 dönümlük bir alana yayılan Şeyh Cerrah Mahallesi, İsmini Selahaddin Eyyubinin özel doktoru Şeyh Huşâmeddin bin Şerafi el Cerrah’tan alıyor.
Gözler göre göre, gönüller de alıştı. Acı sıradanlaştı, normalleşti, rutin haline geldi. Tıpkı Filistin ve başka coğrafyalardaki acılar gibi..
İslam dünyasının elindeki imkanlar günlük siyaset, kavga ve hırslara kurban edilirken, Kudüs’teki yangın da hala sönmüş değil.
Kudüs ‘ ün kıymeti ve işgalin felaketleri konusunda zaten bir görüş ayrılığı yok; fakat mevzunun bamteline de dokunmak gerekiyor artık. Yeterince vakit kaybettik çünkü.
İnsanlık kalitemizi artırmak için sabırla ve sebatla çalışmak gerekiyor. Buna odaklanmadan, Kudüs Müslümanlarındır! sloganlarının altını doldurmak imkansız.
Ömrümüz kısa, vaktimiz az, sorumluluklarımız çok. 
Müslümanlar olarak hem “Kudüs bizimdir” sloganları atıp hem de şehrimize dair bilgimizi yüzeysel bazı malumat kırıntılarından ibaret tutmak, bize yakışmaz. 
Bir konu hakkında derinlemesine bilgi sahibi olmadan, o konuyla ilgili doğru tavrı almak mümkün değildir. Hele de aldığınız tavır, gösterdiğiniz tepki ve ilgi eğer gündeme göre şekilleniyorsa, herkes konuşurken konuşuyor kimse konuşmadığında siz de susuyorsanız, o zaman o konu zaten sizin gündeminizde hiç girmemiş demektir.
Müslümanlar olarak zihnimizi çalıştırmamız gereken nokta şu ; Kudüs ‘e layık mıyız? Ona hep eleştirdigimiz digerlerinden farklı olarak ,şanına yaraşır şekilde Muamele edebilecek miyiz? Bunun için ne yapmalıyız?Hazırlıklarımız var mı?Nesillerimiz bu bilinçte mi?Kudüs ‘ü tanıyor muyuz?Üzerinde çalışıyor muyuz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir