İçeriğe geç

Ötüken Dergisi – Sayı 191 (Mart- Nisan) Kitap Alıntıları – Ötüken Dergisi

Ötüken Dergisi kitaplarından Ötüken Dergisi – Sayı 191 (Mart- Nisan) kitap alıntıları sizlerle…

Ötüken Dergisi – Sayı 191 (Mart- Nisan) Kitap Alıntıları

Etmez iyilik Türklük nâmine,
Düşmandır bu gençliğin azmine,
Tüccar kılığı dönse mümine,
Hakkı yer korkusuz, Tanrı şahit!
Haber yollasam Altay Dağlarına,
Batur’un kızı yâr olur mu bana?
Yirmi yılımı verirsem Tanrı’ya
Huzurunda buluşuruz Azapay!
Türklerin en eski müziği, basit ezgilerin 2 veya 3 telli çalgılarla birlikte tabiat seslerini yansıtarak çobanlıktan gelen güçlü gırtlak kaslarıyla birlikte söylenen türkülerden oluşuyordu belki de.
TRT Televizyonu tarafından yapılan birçok belgesel filmin müziğini besteledim ve icra ettim. TRT’de Gönül Bağı isimli müzik programı ile Türk Dünyasının her yöresinden müzik icracılarını izleyici ile buluşturdum. Dört yıl kesintisiz süren bu program bütün Türk Dünyasında büyük bir ilgi gördü.
Bir Türk genci olarak o yaşlara kadar tarihte çalgılar kraliçesi olarak adlandırılan udu, bir Türk çalgısını bilmemiş, tanımamış olmanın ne hazin ve acı bir durum olduğunu hala hissederek yaşarım.
Pentatonizm, Müzik Ansiklopedisine göre Yarım sesli aralıklara yer vermeyen 5 dereceli dizi. Orta Asya Türk boyları tarafından kullanılmıştır. Anadolu türkülerinde, Macar ve Rumen halk müziğinde rastlanmaktadır şeklinde tanımlanırken, Meydan Larousse’da Türk boylarının batıya akınları sırasında, Hunlar ve Kumanların aracılığıyla Orta Avrupa’ya yayıldı. Temel sesi LÂ-DO – RE – MI – SOL – / SOL – MI – RE – DO – LÂ. Altaylar, Kazan dolayları ve Başkırteli gibi Türkçe sözlerle türkü söyleyen boy ve oymaklarda pentatonik ezgiler çoğunluktadır şeklinde açıklanmaktadır (Eke, 1998: 13).
Barak türkülerini konuları bakımından iskân türküleri, kahramanlık türküleri ve sevda türküleri olmak üzere üç ana başlık altında toplamak mümkündür.
Üzeyir Hacıbeyli’nin eserleri Azerbaycan’da ve aynı zamanda dünyanın birçok yerinde seslendirilmektedir. Bu eserlerden en meşhur birkaç tanesine örnek vermek gerekirse Azerbaycan ilk milli marşı, Azerbaycan ikinci milli marşı, Leyli ve Mecnun operası, Köroğlu operası (aynı isimli uvertürü) ve Türk milletinin özellikle de Türkiye ve Azerbaycan Türklerinin hayatında özel bir yere sahip olan Çırpınırdı Karadeniz eserlerini gösterebiliriz.
Balkanlardan başlayacak olursak Bir Fırtına Tuttu Bizi , Atımı Bayledim Delikli Taşa , Asker Katar Katar Olmuş Gidiyor , Dömeke Yandı Gene ve Karadağ’da Düşman Topu Patlıyor türküleri günümüze kadar gelip sanatçılar tarafından seslendirilmiştir.
11 Ocak 1377 yılında bizzat hükümdarın da bulunduğu, devrin tanınmış âlim, müzisyen, saz ve söz icracılarının katıldığı mûsiki toplantılarının birinde, beste türlerinin en zoru kabul edilen nevbet-i mürettebin bir tanesinin bir ayda bile zor bestelenebileceğinin ileri sürülmesi üzerine Abdülkādir günde bir adet nevbet-i müretteb besteleyebileceğini iddia ederek bunda israr etmiştir. Bu iddiasını, aynı yılın ramazan ayında her gün birer adet olmak üzere otuz eser besteleyiplerin arefe günü de bunların hepsini birden icra etmekle ispatlamıştır.
Hiçbir kam, kendi isteğiyle davul yaptıramaz. Davul sahibi olması için ona, daha önce ölmüş olan bir kamın ruhunun telkinde bulunması gerekir. Bu ruh, kendisi yaşıyorken nasıl bir davula sahipse kama da öyle bir davul yaptırmasını telkin eder.
Korkunç bir salgın, kanlı bir akın
Her taraf yangın, her köşe Ata!
Narası halkın, feryadı hakkın
Olmuştu yakın, ta arşa Ata!
Hece ölçüsünü ve aruzu çok iyi bilen Ozanoğlu, şiirlerinde iki vezni de başarıyla kullanmıştır. Hakanî, Çağatay ve Azerbaycan Türkçelerinde de şiirler yazmıştır.
Itri’nin din dışı musikimizdeki yerini incelemek gerekirse kendisi büyük formlar (kâr, beste, semai) bestekân sıfatı ile değerlendirilmelidir.
Kartal kemiklerinin üflemeli bir çalgı olarak kullanılmasına pek çok bölgede rastlamak mümkündür. Bu makalenin inceleme alanı her ne kadar Sibirya ve Orta Asya Türkleri olsa da belirtilmelidir ki Türkiye’de de bu tip çalgılar vardır. Örneğin Tunceli, Van, iskenderun, Safranbolu’da yaygın bir kullanıma sahip olan Çifte kaval kartal kemiklerinden yapılır. Birbirine yapıştırılmış iki sipsiden oluşan zambirin/zanbirin da geleneksel olanı kartal kanat kemiğinden veya leyleğin bacak kemiğinden yapılır. Şüphesiz örnekleri arttırmak mümkündür.
Kazak Türklerinin kullandığı Kayırsın (Tüy) Sırnay isimli üflemeli çalginın alt kısmında da kartal tüyleri yer almaktadır.
Sahalar arasında ilk kamın dünyaya kartal tarafından indirildiğine dair anlatılan bir efsane vardır.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Irak Türkmenlerinin edebî ve musiki yönünden incelenmeye değer en önemli yanı bölgeye özgü zengin bir halk ürünü olan hoyrat ezgileridir.
Sosyal medya Türkçülüğü yapmak kopyala yapıştır mantığıyla hareket etmek bizleri hedeften uzaklaştıracak türlü hastalıklardır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Moda değildir zamanı geçmez, gerekliliği artıp azalmaz.
Eğer Türkiye’de menfaati beklemeden kitap yazacak öğretmenler yoksa okulları kapatıp öğretmenliği kaldırmalıyız.
Atsız
Yahya Kemal’in dediği gibi bir tel kopmuş ve ahenk bozulmuştur.
Toplumda en çabuk yozlaşan sana dalı musikidir. Çünkü toplumun en çabuk ulaştığı sanattır. Bir radyonun, televizyonun, telefonun düğmesine bastığınızda musikiyi duymaya başlıyorsunuz. Söz ve dil kullanımı kötüleşince musiki de amacından uzaklaşmaktadır. Oysaki sanatın gâyesi güzele ulaşmaktır. Gençlik üzerindeki en büyük tahribat bu yolla yapılmaktadır.
Atatürk’ün sağlığında Güneş Dil Teorisi üzerine dersler veren Necmi Dilmen, onun vefatının ardından bu dersleri bitirmiş, Güneş ölünce teorisi mi kalır demiştir.
Ünlü Macar bilgin Bela Bartok, Türk ve Macar halk müziği üstünde araştırmalarını sürdürürken şu sözleri sarf edecektir: Macar halk şiirinde yeni bir kullanım biçimi olduğunu sanıyordum; Macar halk şiirinin daha modern bir nitelik taşıdığı sanısında dayalı bir düşündeydi bu. Şimdi bu deyişlerin Türk lirik halk şiirinde çok daha geniş ölçüde kullanıldığını öğrendikten sonra, söz konusu özelliğin Macarlarca günümüzde on beş yüz yıldır yaşatılan eski Türk mirası olduğuna inandım.
Başbuğ Atatürk müzik için Güzel sanatların hepsinde ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Ancak bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk müziğidir. Bir ulusun yeni değişikliğine ölçü, musikide değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir.
Eski Türk inancı başta olmak üzere pek çok inanışta kutsal olduğu düşünülen kartal, kötülüğün düşmanı, şans simgesi, güç timsali olarak görülmüştür. Gökyüzünün rakipsiz hâkimi olan kartal, Türklerde sonsuzluğun sembolü sayılmıştır. Tıpkı at ve kurt gibi kartal da Türklerin kutsiyet yüklediği hayvanlardan birisi olarak kabul edilir. Gücü, güzelliği, yüksekte uçuşu ve cesareti ona pek çok yan anlam yüklenmesine ve kutsallaştırılmasına neden olmuştur. Eski Türkler, Gök Tanrı ile bağdaştırdıkları kartalı koruyucu ruhun ve adaletin simgesi olarak kabul etmiştir.
Divan-ı Lügati’t Türk’te Yenigün’ün tanımını Kaşgarlı Mahmut, Yeryüzüne ipek kumaştan döşek serilmesi, dünyanın nefesinin ısınması, yağmur tanelerinin saçılmasıyla açan inci, mercan çiçeklerinin yeryüzünü cennete çevirmesi ve soğukların artık hiç gelmeyeceği şeklinde yapmıştır.
Adaleti hep kinle yıkana,
Yüzünü göster cümle-cihana!
Saraydan göçenler imtihana,
Yoksula duygusuz, Tanrı şahit!
Etmez iyilik Türklük nâmine,
Düşmandır bu gençliğin azmine,
Tüccar kılığı dönse mümine,
Hakkı yer korkusuz, Tanrı şahit!
Onca sahte mukaddeslerine,
Boyalı, kurma abdestlerine,
Vad edişler ile mestlerine
Uyuldu uykusuz, Tanrı şahit!
Tanrım yiğit düşman yarat.
Ne yaman bir derttir vatan kaygısı,
Kardeş üzüntüsü, soydaş ağrısı.
Derdimi, ne bilsin dosttan gayrısı,
Doğu Türkistan’da, kan ağlar gözüm.
Tükenmiyor Türk’ün derdi, kederi,
Ya Kerkük ya Tebriz, Turan elleri,
Karabağ’da açsa sevinç gülleri,
Doğu Türkistan’da kan ağlar gözüm.
Bütün Ermeni komiteleri gibi köklü bir komite olan Hınçak komitesi, düşünceleri karşısında engel olarak gördüğü Türklerin ve Ermenilerin katledilmesi gerektiğini savunmuşlardır.
Ahlaklı olmak töreye uygun olarak yaşamaktır. Edep ise sınır tanımaktır. Bu sınır tanımak başkalarının sınırlarına tecavüzden kaçınmak kadar kendi sınırlarına tecavüze de izin vermemektir.
Davalar, kendilerini temsil eden kişiler gibi tanınırlar.
Sosyal medya Türkçülüğü yapmak kopyala yapıştır mantığıyla hareket etmek bizleri hedeften uzaklaştıracak türlü hastalıklardır.
Türkçü birey araştıran, her an kendisini geliştiren düşünce yapısına sahip olmalıdır.
Türkçülük; milli kültür ve benliğin korunması, gayriahlaki unsurlara karşı durulması, içi boşaltılmış kitlelere dönüşmemesi için mücadele edilmesidir. Fert ve kitle olarak ilimde, fende gelişmeye açık olmak; ülkesinin refah düzeyinin yükselmesi için uğraşmaktır. Türk’e karşı olan her türlü düşünceye set çekmek, yalnızca Türklük için can tüketmektir.
Moda değildir zamanı geçmez, gerekliliği artıp azalmaz.
Türkçülük, tavizsiz bir duruşun günlük hayata yansımasıdır.
Tehcir kararını kapsayanlar ise komite, dernek gibi örgütlenmelerle bir araya gelerek terör esti-ren, bu komitelere sempati duyan, yardım eden Ermeniler olmuştur. Tehcire tabi tutulmayan Ermenilerle alakalı bir rapor yazan Almanya’nın Halep konsolosu, Batı Anadolu’da 27.200, İstanbul ve Edirne’de 164.000, Suriye, Filistin ve Bağdat’ta 13.500 olmak üzere toplam 204.700 kişinin sürgünden muaf tutulduğunu yayınlamıştır
Müzik sanatı adına anlatabileceğimiz çok çarpıcı örnekler var. Örneğin Yemen Türküsünü bilmeyen, hiç duymadığını söyleyen gençliğimiz hatta müzik öğretmeni adaylarımız bile var? Ne kadar vahim değil mi?
Türk milleti olarak bizim de kendi müziğimiz, müzik şekillerimiz, müzik aletlerimiz vardır. Hatta “gırtlak müziği” denilen, kendimize özgü bir müzik türü bile keşfetmiş ve bu müzik tü-rüyle sayısız eserler meydana getirmişizdir. Bu müziğe derinden kulak verdiğimiz vakitte ken-dimizi Asya’nın bozkırlarında, Ötüken’de hissetmemek mümkün müdür? Ergenekon’dan çıkıp Batı’ya taraf geldikçe başka milletlerle, kültürlerle tanışmış, dolayısıyla da başka müziklerle de tanış olmuşuzdur. Bu tanışıklıkla beraber, ırkımızın sanatçı özelliklerini bu müzik türleri üze-rinde konuşturmuş ve sonradan tanış olduğumuz bu müzik türlerinde de yine dünyayı hayret-ler içerisinde bırakacak eserler ortaya çıkarmışızdır.
Ulusal olmadan uluslararası olmayacağı ilkesinden hareketle öncelikle millî kültür ve sanat politikamız tekrar gözden geçirilmelidir.
Türk musikisi, Türk milletinin millî karakterini yansıtan en sadık aynasıdır.
Türk ellerinde söylenen türkülerimizin hepsi güzel bence Çok geniş bir coğrafyaya yayılmış olmasına rağmen her birinin sözünde, melodisinde biz varız. Her söz, tını bizi anlatır.
Azerbaycan od ile suyun öpüştüğü bir ülkedir ve sanatı bunun en büyük şahididir.
Ayrı düşmüş dost elinden
İller va ki çaprar sinen
Vefalıdır geldi geden
Yol ve Türk’ün bayrağına
Ahmet Cevad’ın şiiri yazmasından tam dört yıl sonra 1918 senesinde ise Üzeyir Hacıbeyli, Çırpınırdı Karadeniz’e bir beste yaparak şarkıyı aynı yıl Azerbaycan’ı Ermeni-Rus işgalci birliklerinden kurtarmak için gelen Kafkas İslam Ordusu’na ithaf etmiştir.
Yüreğindeki ateş volkana dönüştü.
Musiki ve şiir birbirine âşıktır
Üzeyir Bey ise karşılığında Bu bir halk müziğidir. Kendisinin millî tatlılığı ve güzelliği yeteri kadardır. Müziğimizde gelişim önemlidir lakin ona farklı bir kıyafet biçilmesine dayanamıyorum. demiştir.
En büyük tahribat kültür yolu ile yapılmaktadır. Bunların başında da musiki gelmektedir. Önümüzdeki yıllarda dünyadaki en büyük mücadele kültür savaşları olarak devam edecektir.
İstenildiği kadar müzik okulları açılsın, kurumlar kurulsun eğer orada eğitim verecek kadroyu tüketmişseniz artık üstadınız, hocanız, ustanız kalmadıysa yeni sanatçılarını kim yetiştirecek? Yetiştiremezsiniz.
Uygarlık doruğunun merdiveni sanattır.
Tüm sanat alanlarımızda büyük oranda eleman sıkıntısı çekilmektedir.
Türkler Türkiye ile sınırlı değilse türküler de Türkiye ile sınırlı değil demektir.
Son olarak; dinlenilen müziğin kalitesi yaşamın ve düşüncenin kalitesini doğrudan etkiler.
Meragi’nin en çok etkilendiği alimlerden birisi de Farabi’dir. Yunan müziğini tamamen Farabi’nin eserlerinden öğrenmiş ve bu sayede kıyaslar yapabilmiştir.
Türk müziği, cihan devleti kurmuş bir milletin ruh olgunluğunu gösteren ağırbaşlı bir müziktir.
Eski Türk inancı başta olmak üzere pek çok inanışta Kutsal olduğu düşünülen kartal, kötülüğün düşmanı, şans simgesi, güç timsali olarak görülmüştür.
Kuzey müziğinin etkilerini Anadolu’da örnekleyecek olursak Teke yöresi ve Ege Bölgesinin belirli kısımlarında hâlâ gırtlak müziği ile karşılaşmamız en önemli örnektir.
Irak’ta yaşayan Türkmen soydaşlarımızın sahip olduğu musiki zenginliği, gerçekten oradaki toplumun millî varlığını ayakta tutan unsurların başında gelir. Bu millî miras yaşadığı sürece hiç kuşkusuz Türkmen soydaşlarımızın varlığı da edebiyen devam edecektir.
Altay Türk’ü bir şamanın davuluyla Avşar bozlağına eşlik etmesi gerekir. Efelerin, Kazak dombırası ile diz vurup zeybek oynaması gerekir. Aramızdaki buz dağları ancak bu şekilde erir. Ötüken’e güneş tekrar bu şekilde doğacaktır.
Millî şuur bir ışıktır.
Bir Kazak Türk’ünün dombıra çalarken parmaklarını tellere vurması, atların koşarken toynaklarını toprağa vurmasına benzer.
Âşıklık geleneğinin Kastamonu’daki son temsilcisi İhsan Ozanoğlu’dur fakat İhsan Ozanoğlu sadece bir saz sanatçısı değil; aynı zamanda edebiyatçı, öğretmen, gazeteci, müzik ve din adamıdır.
Türklerin asırlardır büyük bir şenlik şeklinde kutladıkları ve artık kültürümüze işlemiş Yenigün hâlen daha başka milletlere mal edilmeye çalışılmaktadır.
Türk milleti, Osmanlı zamanında da yine adaletli davranarak Ermeni çetecilere en hafif cezayı vermiş ve tehcir kararını uygulamıştır.
Kam davulu aynı zamanda Türk mitolojisinden derin izler barındıran folklorik ve müzikolojik bir veri deposudur.
Zaman zaman çeşitli münasebetlerle icra edilen Kerkük türküleri halkımız tarafından çok sevilmiş ve tutulmuştur. Hatta bu yüzden birçok kimse Kerkük’ü bir Urfa, bir Erzurum veya Antep gibi Anadolu’nun harhangi bir kenti zannetmiştir.
Bu katliamların sonucu olarak Osmanlı Devleti tarafından alınan bazı tedbirler ve kararlar doğrultusunda Ermeniler tehcire tabi tutulmuşlardır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir