İçeriğe geç

Anarşizmin Tarihi Kitap Alıntıları – Peter Marshall

Peter Marshall kitaplarından Anarşizmin Tarihi kitap alıntıları sizlerle…

Anarşizmin Tarihi Kitap Alıntıları

İçsel yada dışsal bütün sınırlamalar hapishanedir.
Sosyalizm otoriter olursa: hükümetler şimdiki siyasal güçleri kadar iktisadi güçle de silahlanırsa; tek sözcükle endüstriyel tiranlarımız olursa, insanın son durumu ilk durumundan daha kötü olacaktır.
Bıkkınlık ve savaş sermayesi temel alan yapay bir toplumun sonuçlarıdır; toplum zenginleştikçe kendi çöküşünü de beraberinde getirir.
İlerleme itaatsizlik sayesindedir itaatsizlik ve isyan sayesinde gerçekleştirilir.
İlerleme ütopyaların gerçekleşmesidir.
Bireysel korku ve endişeyi değil, hayat ve enerjinin ortak bütünlüğünü temel alan, kendine yeterli bir toplum.
Mülkiyeti temel alan uygarlık, kölelik, serflik ve ücretli emeği beraberinde getiriyor ve bunlar bir sınıfın diğerine hâkimiyetinin çeşitli formlarını oluşturuyordu. Bu uygarlık yetkileri perçinlemek için Devleti ve polisi yaratıyordu. Mülkiyet kurumu daha erken toplumun organik yapılarını tahrip ederek güçlü bir merkezi hükümetin ortaya çıkmasını sağlamıştı. Bu hükümet insanın toplumsal hayatta kendi içsel ve bu durumun bir dışsal denetimle sonuçlandığını ortaya koyan kanıt ı oluşturuyordu. Ayrıca suçda toplumsal hastalığın, yoksulluğun, eşitsizliğin ve kısıtlamanın bir belirtisini oluşturmaktadır.
Köleliğin özü herşeyin mülk haline getirilmesidir.
Çoğunluğun tiranlığına, vasat olanın zaferine ve yönetimlerin etkisizliğine yol açtığı için monarşik hükümetten daha aşağı gördüğü temsili hükümete düşmandı. Bu sadece adaleti sağlamak bakımından iyi, bütün diğer amaçlar bakımından en kötü hükümetti. Bu nedenle parlamentoların gücü kısıtlanmalıydı.
Parlamentoların kutsal hakkı, günümüzün en büyük siyasal boş inancıdır.
Hep hastadır onlar, kendi safrasını kusarlar ve gazete derler ona. Birbirlerini parçalayıp yutarlar ve kendilerini bile sindiremezler.
Kalabalıkta ki Sen Ben den daha eskidir.
Bir köle asla, körü körüne itaat ederek efendisinin kurbanının bir köle olarak doğduğuna ikna ettiği zamanki kadar alçalamaz .
İnsanı doğaya iade ediniz.
Tiranlar asla anarşi içinde doğmazlar.
Yasalar sadece yararsız ve tehlikelidir; yegane amaçları suçları çoğaltmak yada gizli kalması halinde suçların cezadan muaf tutulmalarına izin vermektir. Yasalar ve dinler olmasaydı insan bilgisinin ulaşacağı ihtişamın derecesini hayal etmek imkansızdır; bu alçak kısıtlamalar ilerlemeyi inanılmaz biçimde kısıtlamaktadır; bunların insanlara verdikleri tek hizmet budur.
Bir halkın yasaları yasa koyucuların çıkarlarından yada çıkarlarının ürünlerinden başka birşey değildir .
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Sade ‘ nin bir canavar olarak resmedilmesi, genellikle onun kitaplarını asla okumamış olan, aşırı derecede erdemlilik taslayan püriten ahlakçıların işidir.
Hükümet saldırganlığın saldırganlık doğurmasıdır.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
En mutlu oldukları ülkelerde bile kadınların mal edinme arzuları kısıtlanmış; mutlak bir hükümranlıkla onlara hükmeden ve onlara en ufak bir dışavurumu bile suç sayan fikir köleleri tarafından yasalarla özgürlük ve istençleri gasp edilmiş; hem tiranları hem de hem de baştan çıkarıcıları olan yargıçlar tarafından her yandan kuşatılmışlardır Tutumlarda ve yasalarda değişiklik olsa bile derinlere yerleşmiş baskıcı toplumsal önyargılar her dakika ve her gün kadınların yolunu kesmektedir.
Bağımsızlık benim mutluluğumdur.
Yapay hükümetin aslında iyi olduğunu, benim kavgamın onun istismar edilmesiyle ilgili olduğunu boş yere söyleme bana. O şey . O şeyin kendisidir istismar !
Hükümeti olan yapay toplum durumunda değişmez yasa şudur: En çok emek harcayanlar en azından yararlanırlar ve hiç emek harcamayanlar zevklerin en çoğuna sahip olurlar.
Seçim bittiği anda kölelik başlar. Halk artık bir hiçtir. Yararlandıkları özgürlük anının bu kadar kısa olması, aslında o özgürlüğü kaybetmeye müstahak olduklarını gösterir.
Mülkiyet bir kez kabül edildiğinde, eşitsizliğin artışına ve ilk adalet kurallarına yol açtı. Gerçeğin gizlenmesi bakımından da feci psikolojik etkiler yarattı. Kendisini olduğundan farklı göstermek artık insanın çıkarınaydı Sonunda zengin kendi mülkünden huzur içinde yararlanmak için, yasalara göre yönetecek üstün bir güce, bir hükümete ihtiyaç olduğunu öne sürdü. Böylece insanlar aldatıldılar. Herkes özgürlüğünün güvence altında olacağı umuduyla kendi zincirlerine koştu, siyasal kurumların sadece avantajlarını algılamaya yetecek kadar akılları vardı, ancak tehlikeleri önceden görebilmelerini sağlayacak kadar deneyimleri yoktu. Yoksula yeni prangalar vuran ve zengine yeni bir güç kazandıran hükümetin ve yasaların kökeni buydu .
Bir parça toprağı çitle çeviren burası benimdir diyen ve insanların buna inanacak kadar saf olduklarını düşünen ilk insan, sivil toplumun gerçek kurucusuydu. Birinin çıkıp o kazıkları sökeceği ve hendekleri doldurarak, insanlara bu sahtekarı dinlemeyin; yeryüzü nimetlerinin hepimizin olduğunu ve toprağın hiçkimseye ait olmadığını bir kez unutacak olursanız mahvolursunuz diyeceği ana kadar, nice suçlar, savaşlar ve cinayetler olacak, nice vahşetler ve felaketler yaşanacak.
Kadim düsturdur böl ve yönet
Benim değil, bir tiranin işi
Ben özgürlüğü severim
Doğa insana başkalarına hükmetme hakkı vermedi.
Yeryüzünün bütün büyüklerini ve soyluları rahiplerin bağırsaklarına dolayıp asarak boğalım; o büyükler ve soylular ki, yoksul halkı dolandırmakta, ona eziyet etmekte ve onu sefalete sürüklemektedir.
İnsanları aldatan zenginler onları yoksullaştırdılar ve onlar olmadan yapmaya cesaret edemeyecekleri işler sayesinde büyük bir servet edindiler .
Komuta onun için iğrenç bir sözcüktür.
Mal sahibi olmak için hizmet etmek isterler sonuç şudur: Bu zavallılar tiranın parıldayan hazinelerini görürler ve onun ihtişamıyla gözleri kamaşır ve bu ışığın cazibesine kapılarak ona her defasında biraz daha yaklaşırlar ve sonunda onları yakacak olan ateşin içine atıldıklarını görmezler.
İnsanlar bir kez köleleştirildiklerinde, kendi özgürlüklerini o kadar çabuk ve derinden unuturlar ki, uyanmalarının ve onu yeniden elde etmelerinin imkansız olduğu görülür; öylesine serbestçe ve hoşnutlukla hizmet ederler ki, onların bu halini gören biri, özgürlüklerini kaybetmediklerini fakat köleliklerini kazandıklarını rahatlıkla söyleyebilirler.
İnsanların özgürlüğü istememelerinin, istemeleri halinde ona sahip olmaları dışında başka bir nedenin olmadığı görülür. Bu mükemmel kazanımı, elde edilmesi çok kolay olduğu için reddediyor gibiler.
Devletin ve onun yasal kurumlarının alt sınıfları yerinde tutmak için varoldukları Winstanley için açıktı . Bu evrede Winstanley, yegane çözümün özel mülkiyeti kaldırmak olacağını, böylece hükümete ve kiliseye gerek olmayacağını öne sürdü. Satmak ve satın almak olmayınca , yargıçlar ve avukatlarda gereksiz olacaklardı. Herkesin vaaz vermesine izin verildiği takdirde, profesyonel ruhbana da izin verilmeyecekti.
Otorite sahibi olan herkes başkası karşısında Tiran kesilir.
Toprağın bir elden diğerine satılması ve satın alınması bunu bir yönetim yasası haline getirme, öteki yaratıkların kendi anaları olan topraktan beslenmelerini kısıtlamaktadır.
Toplumsal çatışmanın başlıca kaynağı, ele avuca sığmaz insan doğası değil, özel mülkiyettir.
Özgür insan dünyayı altüst edeceği için hiç kuşkusuz düşmanları da olacaktır.
Ne yasa tanırlar.
Ne itaat ederler valiye, ne de ibadet ederler .
Kendi kadim görenekleriyle yaşarlar.
Yada oluştururlar kendilerini yeni baştan .
Efendisiz insanlar.
Evrensel topluluk kurulana kadar evrensel özgürlük olamaz .
Amacı insanları ve mülklerini devlet yoluyla savunmak olan herhangi bir hükümet etkinliğine katılamam; ne yargıç olabilirim; ne de mahkemelerde yer alabilirim; ne de insanlara mahkemelere başvurmaları yada devlet dairelerine girmeleri için yardımda bulunabilirim.
Tanrı fikri akıl ve adaletin terki anlamına gelir; o insan kurtuluşunun en kararlı inkarıdır ve ister istemez insanlığın hem teoride hem de pratikte köleleştirilmesiyle sonuçlanır.
Ne tanrı ne patron
Stirner , devlet ve ahlakın yani sıra tanrının da insanlığı korkutmak için kullanılan bir hayalet olduğunu düşünüyordu.
Tanrı tiranlık ve yoksulluktur. Tanrı kötülüktür.
Hapishaneler yasaların taşlarıyla, genelevler dinin briketleriyle inşa edilir .
Aslan ve öküz için tek bir yasa çıkarılması zulümdür.
Hiçbir yasa her durumu kapsayacak kadar yeterli olamayacağına göre devletin yasa çıkarma hakkı olamazdı .
Mahkeme, polis, ordu, tapınak, okul, para hatta evlilik bile yoktur.
Keyiflenmektense delirmeyi tercih ederim.
Doğada kötülük yoktur. Kötülükler insan yapısıdır.
Onlara göz yummamalıyız.
Başkasının oku ve yayı ile savaşma
Başkasının atına binme
Zen geleneğinde ki belki de en antiotoriter ifade I-Hsuan’a aittir . Metaforik biçimde konuşurken şöyle der:
Rastladığın herhangi birşeyi öldür. Eğer rastlarsan Buddhayı da öldür . Rastlarsan eğer bir patriyarkı yada bir arhatı ( aziz) öldür. Eğer rastgelirsen ana babanı ve akrabalarını öldür. Ancak o zaman özgür olabilir, maddi şeylerin bağından kurtulur mutlak özgürlüğe ve huzura kavuşursun
Amaç kişinin kendi doğasını doğrudan gördüğü ve ve onun doğadan ayrı değil , organik bir bütünün parçası olduğunu anladığı bir aydınlanma durumu yaratmaktır. Zıtlar aşılır . Kişi açık ve sakin bütünü hisseder . Kişi göreneksel iyi ve kötü tanımlarının ahlak kurallarının ve yasaların ötesine geçer .
Bireyin kurtuluşunu sağlayacak herhangi bir otorite tanımaz.
İnsanları insan yapımı yasa ve kurallarla yönetmeye kalkışmak kuyuyu denizle doldurmaya, bir ırmağın yolunu kesmeye yada bir sineği dagla birlikte uçurmaya kalkışmak kadar saçma ve imkansızdır.
Atlar kuru yerde yaşarlar ot yer ve su içerler . Sevindiklerinde boyunlarını birbirine sürerler . Öfkelendiklerinde arkalarını döner ve çifte atarlar . Şimdiye kadar onlara yön veren sadece kendi mizaçları olmuştur. Ancak gem ve dizgin vurulduğunda, alınlarına metal plaka konulduğunda kötü kötü bakmayı, ısırmak için başlarını çevirmeyi, geme ve dizginlere direnmeyi öğrenirler. Ve böylece atların doğaları bozulmuş olur . Atlar için geçerli olan insanlar için de geçerlidir .
Sınıfları ve özel mülkiyetiyle saldıran feodalizmin karşısına insanların doğayla uyum içerisinde sade ve içten hayat yaşadıkları , hükümetsiz, patriyarksız ve sınıfsız bir toplumun toplumsal idealini çıkartır. Bu , malların uygun teknolojinin yardımıyla üretildiği ve bölüşüldüğü , merkezî olmayan bir toplum olacaktır. İnsanlar güçlü olacaklar , ancak güçlerini gösterme ihtiyacı hissetmeyeceklerdir ; bilge olacaklar ama bilgelik taslamayacaklar; üretken olacaklar ama kendileri tüketircesine çalışmayacaklardır.
Avlu görkemli bir düzen içindeyse , tarlaları yabani otlar bürür , ve tahıl ambarları boşalır.
Ne kadar çoksa hükümdarlar ve kurallar
O kadar çok olur hırsızlar ve haydutlar.
Ne kadar çok yasa ve kısıtlama olursa , o kadar yoksullaşır insanlar.
En iyi hükümet asla hükmetmez .
Dünya herşeyi kendi haline bırakarak yönetilir ; müdahale ederek yönetilemez .
Evrenin işleyiş tarzı , her şeye kendi varlığını kazandıran ve onları sürdüren doğa düzenidir.
Toplum ihtiyaçlarımızdan, hükümet ise kötülüğümüzden türer; birincisi, sevgilerimizi birleştirerek olumlu biçimde, ikincisi kötülüklerimizi kısıtlayarak olumsuz biçimde mutluluğumuzu geliştirir. Birisi ilişkiyi teşvik eder , öteki farklılıkları oluşturur. Birincisi koruyucudur, ikincisi cezalandırıcı.
Her devlette toplum bir nimettir, ancak en iyi devlette bile hükümet zorunlu bir kötülükten başka birşey değildir, en kötü halinde ise katlanılmaz birşeydir.
Yapay hükümetin aslında iyi olduğunu benim kavgamın onun istismar edilmesiyle ilgili olduğunu boş yere söyleme bana . O şey ! O şeyin kendisidir istismar !
Sev ve dilediğini yap
Özgürlükte eşitlikle bağdaşabilen en geniş kapsamda özgürlüğü ararlar.
Herkes için eşit özgürlük
Her kişinin özgürlüğü ancak herkesin eşit olması halinde gerçekleştirilebilir. İlkesel ve olgusal olarak, eşitlik aracılığıyla gerçekleştirilen özgürlük adalettir.
Toplumda eğer yapısal eşitsizlikler varsa, yasaların uygulanmasıda eşitsiz olacaktır: bir yasa zenginler için bir diğeri yoksullar için. İnsan yapımı yasaları kişisel özgürlüğe müdahale olarak gördüklerine göre, her türlü yasal eşitlik kavramının yetersiz kalacağı açıktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir