İçeriğe geç

Ay ve Altı Peni Kitap Alıntıları – W. Somerset Maugham

W. Somerset Maugham kitaplarından Ay ve Altı Peni kitap alıntıları sizlerle…

Ay ve Altı Peni Kitap Alıntıları

Öyle güzel bir geceydi ki insan ruhu bedeninin hapishanesinde kalmaya katlanamıyordu adeta. İnsan gayrimaddi havada uçup gitmeye hazır olduğunu hissediyordu ve ölüm her yönüyle aziz bir dosta benziyordu.
En çok istediğin şeyi yapmak, seni mutlu eden koşullarda yaşamak, kendinle barış içinde olmak hayatını altüst etmek midir; yılda on bin kazanan ve güzel bir karısı olan ünlü bir cerrah olmak başarı mıdır?
Aşık olma bakımından erkekler ile kadınlar arasındaki fark kadının gün boyu sevebilmesi, erkeğin ise ancak ara ara sevebilmesidir.
Aynı insanın kalbinde adilik ve yüceliğin, kötülük ve hayırseverliğin, nefretin ve aşkın yan yana yer bulabileceğinin artık bilincindeydim.
“Resim yapmak zorundayım”

“Resim yapmak zorundayım,” diye tekrarladı.

“Size resim yapmak zorunda olduğumu söylüyorum. Elimde değil. Bir insan suya düşmüşse iyi mi yoksa kötü mü yüzdüğünün önemi yoktur: Su üstünde kalmak zorundadır, yoksa boğulur.”
Bir ressamın anıtı kendi eserleridir.
Bir insan suya düşmüşse iyi mi yoksa kötü mü yüzdüğünün önemi yoktur: Su üstünde kalmak zorundadır, yoksa boğulur.
Tanrı’nın değirmeni ağır işler, ama son derece iyi öğütür
Onu dinlemek bir tiyatro oyunu seyretmek gibiydi, hemde birçoğundan iyi bir oyun.
İnsanlar güzellikten bahsetmeyi hafife alır, sözcükleri derinden hissetmediklerinden o sözcüğü de umursamazca kullanırlar ve gücünü yitirmesine yol açarlar.
Aşk insanı hem çoğaltır hem azaltır.
Aşkta bir zayıflık hissi vardır, koruma arzusu bulunur, iyilik yapma ve haz verme hevesi mevcuttur – bencilliğin tam aksidir, daha doğrusu kendini olağanüstü bir şekilde saklayan bir bencillik türüdür; biraz da utangaçlık içerir.
Hayat hem aşka hem sanata yetecek kadar uzun değil.
Bir rüyada yaşıyordu ve gerçeklik ona hiçbir şey ifade etmiyordu.
Güzellik sanatçının kendi ruhuna işkence etme pahasına dünyanın kaosundan çıkarıp şekillendirdiği harika ve tuhaf bir şeydir.
Acı çekmenin insanın karakterini yücelttiği doğru değildir ; mutluluk kimi zaman bunu yapar, ama acı çekmek insanları çoğunlukla adileştirir ve intikam duygusuyla doldurur.
Kimi insanlar yaşamaları gereken yerde doğmuyorlarmış gibi geliyor bana. Tesadüf eseri belli bir ortama düşüyorlar, ama hep bilmedikleri bir evin özlemini çekiyorlar. Doğdukları yere yabancılar ve çocukluklarından beri bildikleri yapraklarla kaplı yollarda ya da oyunlar oynadıkları kalabalık sokaklar bir geçiş yeri olarak kalıyor onlar için. Bütün hayatlarını akrabaları arasında yabancı olarak geçirebilirler ve öteden beri bildikleri manzaralara bir türlü ısınamazlar.
Dünya zor ve zalim bir yer. Neden burada olduğumuzu, nereye gideceğimizi bilen kimse yok. Çok mütevazi olmalıyız sükunetin güzelliğini görmeliyiz. Hayatı yaşarken göze çarpmamalıyız ki kör talihin dikkatini çekmeyelim. Sade, cahil insanlarda aramalıyız aşkı. Onların cehaleti bizim tüm bilgilerimizden daha iyidir. Tıpkı onlar gibi kendi köşemizde sessizce yaşamakla yetinelim, onlar gibi uysal ve nazik olalım. Bilgece yaşamak böyle bir şeydir işte.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
İnsan tabiatının çelişkilerle dolu olduğunu daha öğrenememiştim; samimiyetin ne kadar yapmacıklık içerebileceğini, soylulukta ne çok yozlaşmışlık olabileceğini, ayıplananların ne büyük iyilikler barındırabileceğini henüz bilmiyordum.
İnsanlara ruhlarının iyiliği için her gün sevmedikleri iki şeyi yapmayı tavsiye edenin kim olduğunu hatırlamıyorum; ama bilge bir adam olduğundan, verdiği reçeteye daima titizlikle uydum.
Doğuştan kör birine renkleri tarif etmeye çalışmak kadar faydasız sana bu konularda bir şey anlatmaya çalışmak.
Tanrı’nın değirmeni ağır işler, ama son derece iyi öğütür.
Dönüşüm pek çok biçim alabilir ve pek çok yoldan gerçekleşebilir. Kimilerinde tıpkı selin öfkesi karşısında taşın parça parça olmasındaki gibi bir afete ihtiyaç vardır, ama kimilerinde hiç durmadan damlayan suyun taşı aşındırmasındaki gibi yavaş yavaş gerçekleşir.
Güzellik sanatçının kendi ruhuna işkence etme pahasına dünyanın kaosundan çıkarıp şekillendirdiği harika ve tuhaf bir şeydir.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Acı çekmenin insan karakterini yücelttiği doğru değildir; mutluluk kimi zaman bunu yapar, ama acı çekmek insanları çoğunlukla adileştirir ve intikam duygusuyla doldurur.
Rastgele bir okura birkaç saatlik rahatlama ya da bir yolculuğun sıkıntısını atlatma imkanı vermek için yazarın nasıl canla başla uğraştığını, ne gibi acı deneyimler yaşadığını, nasıl ıstıraplar çektiğini Tanrı biliyor.
İnsan tabiatının çelişkilerle dolu olduğunu daha öğrenememiştim; samimiyetin ne kadar yapmacıklık içerebileceğini, soylulukta ne çok yozlaşmışlık olabileceğini, ayıplananların ne büyük iyilikler barındırabileceğini henüz bilmiyordum.
Hepimiz aklı başında varlıklar sayılmayız
Beklenmedik tehlikeler barındırmanın kasvetine sahiplerdi
Erkeklerin aşka kafaya takıp dünyadaki diğer her şeye nasıl sağır ve kör olabileceklerini bilir misiniz? Küreğe vurulmuş kölelerden daha fazla efendisi değildirler kendilerinin.
Burada medeniyete ait görgü kurallarının hepsi silinip gitmiştir ve insanların karanlık bir gerçeklikle yüzyüze geldiğini duyumsarsınız. Aynı anda hem gergin hem de trajik bir atmosferi vardır.
Değersiz düşüncelerini süslemekte kullandıkları sahte sözcükler, anlatımlarının hassasiyetini azaltır. Kimi zamanlar hissettikleri manevi kuvveti taklit eden şarlatanlar gibi, onlar da kötüye kullandıkça güçlerini kaybederler.
Konuşmak beni rahatlatıyor. Yüreğime çöreklenen ıstırabın korkunçluğunu bir bilseydin.
Hayatlarının düzenliliğinde hoş bir zarafet vardı.
Adam neye benziyor?
Muhteşem. Koyun budu gibi kıpkırmızı koca bir suratı var, sağ yanındaki devasa benden de uzun kıllar fışkırıyor.
Aurora yayılan bir gülümsemeydi, gözlerde başlıyor ve bazen yine orada bitiyordu.
Güzellik sanatçının kendi ruhuna işkence etme pahasına dünyanın kaosundan çıkarıp şekillendirdiği harika ve tuhaf bir şeydir.
Acı çekmenin insanın karakterini yücelttiği doğru değildir, mutluluk kimi zaman bunu yapar ama acı çekmek insanları çoğunlukla adileştirir ve intikam duygusuyla doldurur.
Birinden benim ondan nefret ettiğim kadar nefret edilebileceğini bilmezdim.
Bana göre vicdan, toplumun kendini korumak için geliştirdiği kuralların bireydeki bekçisidir. Hepimiz yüreklerindeki polistir, toplumun yasalarını ihlal etmeyelim diye konmuştur oraya.
Böyle bir adamın vicdanına seslenmenin de etkili olmasını bekleyemezsiniz. Aynanın olmadığı yerden yansıma beklemek gibi bir şeydi bu.
Tek söylemeye çalıştıkları, kimsenin keşfetmeyeceğine inandıkları kabahatleri için suçlanmaktan korkmadıklarıdır.
Ama takdir edilme arzusu medeni insanın belki de en derinlere işlemiş içgüdüsüdür.
Tehlikenin külfeti ile hiç muhatap olmadan cesaretin tatminini yaşarsınız.
Şaka zannediyorlardı.
Dönüşüm pek çok biçim alabilir ve pek çok yoldan gerçekleşebilir. Kimilerinde evine tıpkı selin öfkesi karşısında taşın parça parça olmasındaki gibi bir afete ihtiyaç vardır, ama kimilerinde hiç durmadan damlayan suyun taşı aşındırmasındaki gibi yavaş yavaş gerçekleşir.
Söyleyin cehennemin dibine gitsin, dedi.
Galiba kalbini fethettiniz
İnsanların sizi tam bir alçak olarak görmesini de mi umursamıyorsunuz? Karınızın ve çocuklarınızın bir dilim ekmek için dilenmek zorunda kalmasını önemsemiyor musunuz?
Herkeste bir tür vicdan vardır ve eninde sonunda sizi bulur.
Hepsi bir yana, düşünmeniz gereken çocuklarınız var. Size hiçbir zararları dokunmadı. Dünyaya gelmeyi onlar istemediler. Siz böyle her şeyden vazgeçerseniz onlar da sokakta kalacaklar.
Edebiyatla uzaktan yakından ilgisi yoktur, dedi. Tam manasıyla yontulmamış biridir. Bunu hor görerek değil, daha ziyade sevgiyle söylemişti;
Kimi sinelerde öyle çok gözyaşı dökülmüştür ki kendi gözyaşlarımla onları nemlendiremem bile.
Hoş kadınlar neden silik adamlarla evlenirler ki?
Çünkü zeki adamlar hoş kadınlarla evlenmezler.
Adam çok sessizdir. Edebiyata ya da sanata zerre kadar ilgisi yoktur.
Hayatı roman yazmak için bir fırsat, halkı da hammadde olarak görürdü.
Eğri oturup doğru konuşmak pek adetten değildi. Kadınlarsa kendi hayatlarını yaşama noktasına tam olarak gelmemişti henüz.
Dile getirenlere yepyeni görünen o yiğitçe sözler pek az değişiklikle ve farklı aksanlarla daha önce yüzlerce kez söylendi.
Kimse son sözü söyleyemeyecek.
Kendilerinin de artık kabak tadı vermiş olan eski kuşağı aynı türden bir velveleyle ve horgörüyle ayaklarının altında çiğnediklerini hatırlıyorlar.
İffetli tebessümlerinde müsamahakâr bir alaycılık seziliyor.
O kalabalığın içinden herhangi bir kitabın öne çıkma şansı nedir? Üstelik başarılı kitaplar sadece bir mevsimlik başarılardır.
Yazılmış kitap sayısının çokluğu, onları yayımlatan yazarların pembe umutları ve onları bekleyen kader üzerine kafa yormak sağlıklı bir disipline sokuyor insanı.
Bu çağdaş din adamı zannediyorum tefsir denen ilmi öğrenirken kimi konuları savuşturmakta hayret uyandırıcı bir kıvraklık kazanmış;
Efsane yaratmak insan türünün doğasında vardır. Akranları arasında sivrilmiş olan insanların kariyerindeki şaşırtıcı ya da gizemli olayların hepsini üzerine açgözlülükle atlanır, bu olaylarla ilgili bir efsane uydurup yanına da bağnazca bir inanç ilave edilir. Romantizmin hayatın sıradanlığını protesto edişidir bu.
Acı çekmenin insanın karakterini yücelttiği doğru değildir; mutluluk kimi zaman bunu yapar, ama acı çekmek insanları çoğunlukla adileştirir ve intikam duygusuyla doldurur.
Geçmişi düşünmüyorum. Önemli olan tek şey, bitmek bilmeyen bir şimdidir.
Acı çekmenin insanın karakterini yücelttiği doğru değildir; mutluluk kimi zaman bunu yapar, ama acı çekmek insanları çoğunlukla adileştirir ve intikam duygusuyla doldurur.
Sanki değerlerin değiştiği başka bir dünyaya nakledilmiştim aniden. İnsanın tanıdık şeylere verdiği tepkilerin çok farklı olduğu bir diyarda yabancı gibi, ne yapacağımı bilemez halde kalakaldım.
Hayat hem aşka hem sanata yetecek kadar uzun değil.
Bir rüyada yaşıyordu ve gerçeklik ona hiçbir şey ifade etmiyordu.
‘Ama hiç sıkılmıyor musun, kendini yalnız hissetmiyor musun? ‘ diye sordum.
Bir kahkaha attı.
‘Ah zavallı dostum’ dedi. ‘Sanatçı olmanın ne anlama geldiğini bilmediğin çok açık.’
Ancak bir şair ya da aziz asfaltı sulayıp emeğinin karşılığında zambaklar çıkacağına içtenlikle inanabilir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir