İçeriğe geç

Hiçbir Yerde Kitap Alıntıları – Christa Wolf

Christa Wolf kitaplarından Hiçbir Yerde kitap alıntıları sizlerle…

Hiçbir Yerde Kitap Alıntıları

Sizi kemiren ve hükmedemediğiniz bir şey var.
Ne kadar doğruydu! Katlandığımda beni boğan, ayrıldığımda paramparça eden ilişkilere bağımlı olma talihsizliği.
Yıllar geçtikçe hafiflemeyen, aksine daha da keskinleşen bir dert bu.
Aşk, dostluktan daha güçlü bir bağ.
Düşüncelerimizin alnımızın üzerinde görünür halde yazılı olmaması nasıl fevkalade bir düzen!
Düşünceler, elden ele dolaşan madeni paralar ya da kişinin sürekli gözünün önüne getirdiği imgeler gibi yıpranır.
Zamanı bizden uzaklaştıran o yoğun iz.
Tutku’ bize her zaman istemediğimiz şeyler yaptırır.
İnsanın kendi derinlerine inmekte aşırı davranması iyi değildir.
Hayat gitgide daha karmaşık bir hal alıyor ve güvenmek zorlaşıyor.
En acı verici şeylerin sahte maskeler takmış kişiler önünde ortaya dökülmesinin ne anlama geldiğini bir ara düşünmeleri gerektiğini söyledi ; acaba bunca gülümseyen yüzün ardında toplumun ağır bir hastalığı mı gizliydi?
Bizi en iyi tanıyan, en hassas yerimizden vurur.
Ah! Kendimize karşı bütünüyle dürüst olabilsek.
Saplantılı herif!
Hükmetme hırsı onu yiyip bitiriyor.
Bazı teslimiyetler direncin büyüklüğünü ortaya koyar.
Öyle vakalar vardır ki, haklı çıkmak için tasarının başarısızlığa uğraması zorunludur.
Her insanın dile getiremediği bir sırrı vardır.
Yeryüzünde beklentilerine uygun bir yaşam sürme umudundan vazgeçince rahatlamıştı.
Bazen ‘kendimi tamamlayabilmek için bütün insanlığa ihtiyacım var’ diye düşünüyorum.
Kadın acı çekiyor, kadın demek acı demek işte.
Eğer yaşanmakta olana başkaldırıyorsanız ve gençseniz, yaşadığınız her ne olursa olsun serüvendir.
Bazı insanların ‘kâhinlik’ yeteneğini nasıl kazandığını o an kavramıştı: Şiddetli bir acı ya da yoğun bir odaklanma bu insanların ruh dünyasını aydınlatıyordu!
Sadece ruhumuzu veremediğimiz şeyleri yitiririz.
Devletler, kontrollerine aldıkları muhalefet hareketlerini, ayaklanmaları ya da devrimleri, dışında kaldıklarından daha kolay engeller.
Bu acılı günlere karşı sahip olduğu bir gizli bilgi var, ancak kullanamayacağını içten içe biliyor; aksi halde bedensel sızının vereceği acıdan çok daha büyük bir acı duyacak:
“Suçunun nedenini telaffuz etmek.”
Çağın değerimizi bilmemesi bir yasadır.
Sizce de bazıları kendini kandırdıkları için mutsuz olmuyor mu? Ölseler bile bunun farkına varmaktan aciz değiller mi?
Boyun eğdiğiniz kıstasların sizi yok etmesinden korkmuyor musunuz?
İnsan başkalarıyla paylaşmadıklarını anlayamıyor zaten…
Bu göğün altında onu yiyip bitiren dertlerini açabileceği bir insan vardır belki.
Ah şu kadınlar!
Hiç bitmeyen yorgunluğunun nedeni şimdi ansızın anlıyor. Aklına bir benzetme geliyor: En yüksek kapasiteli çalıştırılan ve aynı anda frenine basılan bir makine!
İnsanın yanlış olduğunu fark ettiği bir düşünce biçimine tekrar tekrar yenilmesi son derece ilginç.
Yoksa bunca acıyı basit bir yanılgı yüzünden mi çektim.
Baştan çıkarılmaya hazır olan insan, “baştan çıkarılabilir!”
Edindiği en önemli deneyim, “sadece yıkılmak isteyen insanın yıkılabilir olduğu” idi.
Maruz kaldığımız baskıdan hiç değilse düşünce yoluyla kaçmak istememiz çok anlaşılır bir şey. Gerçek hayatta buna izin verilmiyor.
Trajedi değil bu. Lanet!
İnsanoğlunun karşı konulamaz bir aydınlanma gereksinimi var, çünkü aydınlanmazsa hayvandan pek farkı kalmıyor.
Ah, bu muazzam taraflılık ne üzücü!
Ve biz hâlâ öylece oturmuş, geçmiş yüzyılların sloganlarıyla hareket ediyoruz…
Eylem yerine boş konuşma üzerine kurulu bir çağdayız…
Bilimi küçümsemeye kalkmadan önce kişinin bilimden nasibini almış olması gerekir.
Özgür, sınırsız -ama sorumsuz değil- yaşam keyfi insanoğlunun boyun eğebileceği tek yasadır.
Çağının onu yıkmasına insanın göz yumması utanç vericidir…
Evet, edindiği en ağır deneyim, içimizde sadece yıkılmak isteyenin yıkılabilir olduğu; baştan çıkarılmaya hazır olanın baştan çıkarılabilir olduğu; özgürlüğü becerebilenin özgür olduğu ve bu idrakin konunun sahibinden korkunç bir şekilde gizlendiği, bitkin düştüğümüz savaşların çoğu zaman göstermelik savaşlar olduğuydu.
Ah bir huzura kavuşabilseydik!
İnsan, yalnızca yaptıklarının doğru olduğu fikriyle yetinmeli miydi?
İnsan, acaba doğru olan her şeyi yapabilir miydi?
Öğrenme tutkusunun tadını çıkarıyordu…
Her şeye hazırlıklı olmayı kendime hâlâ öğretebilmiş değilim
Oysa önemsenmek gibi bir derdi olmadığı zaman her şey nasıl kolaylaşıp doğallaşıyor, insanlara nasıl da yakın olabiliyor.
Insanın kendi derinlerine inmekte aşırı davranması iyi değildir
İnanın bana insanın bazen hem başkalarına hem de kendine haksızlık etmekten başka çaresi kalmıyor. Dünya düzeni deyip kabullenmek gerekiyor herhalde!
Neşeli insanlar arasında onlardan biri olarak yaşamayı ne çok isterdi oysa.
Aradığımı hiçbir yerde bulamadım……
Sınırdan ilk kez geçtiği gün, vatanından uzaklaştıkça vatanının da gitgide onu dışarıda bıraktığını anladı; bu topraklara karşı kendine yüklediği ancak yerine getirilemez sorumluluğun yarattığı baskı ağır ağır üzerinden kalktığında, rahatlayıp yeniden uyuyabildi ve yepyeni bir yaşama hevesi ile doldu.
Yaşamın dinmeyen yaralarına merhemdir “şiirler”.
Sevginizi nasıl kazanacağımı söyler misiniz bana?
Neyim varsa itaatle ayaklarınızın önüne seriyorum, siz de kaldırım taşı gibi çiğniyorsunuz!
Yaşamımda bir kez, îmâlı sitemlerde bulunmadan olduğum gibi olmama izin veren kişiye rastlamak istiyorum.
Beynimin içinde kaos var!
İçindeki müziğin susması ona o kadar acı veriyordu ki…
Ne kolay ve tekrar tekrar baştan çıkıyoruz!
Genç Werther’in acılarından söz ediliyordu her zaman, ama başkalarının da kendilerine göre acıları vardı; tek fark, basılmamış olmalarıydı.
Yumuşak başlılıkta, hüzünde, özlemde ileri gitmeyeceksin -net ve sağlam olacaksın,- ama yaşamın tadını da sonuna kadar çıkaracaksın.
Boş laflar: “Bütün ağızlar bir anda sussa da düşüncelerin sesi yükselse!”
Onlardan nefret ediyorum; insanın bir zamanlar çok sevdiğinden nefret etmesi gibi…
Tensiz bir bedende insanların karşısına çıkan birini düşünebiliyor musunuz, doktor ?Her ses azaptır, en hafif bir ışık gözünü kamaştırır, havayla en küçük bir temas acıtır!
: Kendilerini kendileriyle kandırmayan insanlar, her dönemin hoşnutsuzluğunu dile getirerek, bundan yeni bir şey bulup çıkaracaklardır. Bu yapılmazsa , dünya ilerleyemez bence.
Durumunu anlatan en iyi benzetme: İçine düştüğü değirmen kemiklerini tek tek kırıyor ve onu paramparça ediyordu!
Ama kurtarılanın, kurtarıcısının peşinden o nereye çekerse oraya gitmek zorunda olduğunu kim söylüyordu?
İşte kendini aşırı ciddiye alan birisi daha.
Başkalarının değerimizle ilgili varacağı yargılar -hele ölümümüzden sonra- bizim elimizde değil ve ben bunu hiç dert etmiyorum.
Sakin olmalıyım. Her şeye hazırlıklı olmayı kendime hâlâ öğretebilmiş değilim.
‘Tutku’ bize her zaman istemediğimiz şeyler yaptırır.
Aşk, dostluktan daha güçlü bir bağdır…
Kendi gereksinimleri doğrultusunda kendine zaman ve yer yaratmak ya da sıradan insanlar misali ot gibi yaşamak; seçim sizin!
İnsan kendi yazgısını kavramakta böylesine geç kalınca, ödemesi gereken bedel de ağır oluyor işte!

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir